PARMAK
İZLERİNİN HATIRLATTIKLARI
Kıyame
Sûresi 3. ve 4. Âyetlerinin meallerini okuyalım! Bu âyetlerde Allah-ü Teâlâ
buyuruyor ki: “İnsan kendisinin kemiklerini aslâ bir araya getiremeyeceğimizi
mi sanıyor? Evet! (Bir araya getiririz!) (Biz) onun parmak uçlarını (parmak
izlerine varıncaya kadar) düzenlemeye (dünyadaki eski haline getirmeye) gücü
yeteniz.”
Parmak
uçları denmesi, câlib-i dikkattir. Niçin? Parmak uçlarında ne var ki?
Evet! Parmak uçlarında parmak
izleri var! Bu âyetin nazil olduğu dönemde de parmak izlerinin var olduğu
biliniyordu. Ancak her bir insanın parmak izlerinin kesinlikle birbirlerinden
farklı olduğu bilinmiyordu. Belki sayılı insanın parmak izlerinin birbirinden
farklı olduğu sanılıyordu. Teknoloji gelişince, bilgisayarlar devreye girince
herkesin parmak izlerinin birbirinden farklı olduğu anlaşıldı. Bu durum
güvenlik açısından, suçluların tesbiti açısından çok işe yaradı. Hatta
uluslararası kaçak insanların tesbiti kolaylaştı. Hava limanlarında pasaport
kontrollerinde resimlerden ziyade parmak izleri işe yaradı. Çünki parmak izleri
bir insanın fıtratına konan addır. Sadece kendisine ait mu’cizeli bir ad!
Ahirette,
mizanda, parmaklarımızdaki bu çizgilerin belirlediği adla, simamıza ait çizgiler
adıyla, sesimizin farklı oluşu adıyla çağrılacağız! Orada bir yanlışlık
olmayacak! Bir başkası adına yargılanmayacağız. İtirazlarımızı bu adlarımız
boşa çıkaracak. Çünkü bu adlarımız bizlerin barkodudur. Nasıl ki alışveriş
merkezlerinde aldığımız ürünlerin barkodları, ambalajları üzerindeki garip
çizgilerdir. O garip çizgiler, ürünlerin ne olduğunu, fiyatının kaç para
olduğunu belirliyorsa, aynen öyle de, herbirimizin parmak izleri,
simalarımızdaki çizgiler ve ses farklılıklarımız bizlerin kim olduğunu
belirleyecek mu’cize eseri yaratılan çizgilerdir.
Bu
meyanda şu anektodu belirtmeden geçmek olmaz:
Hz. Ömer, yanında Hz. Ali’nin de
olduğu bir kısım sahabe ile Ka’be’yi tavaf ediyordu. Hacer ül Esved’i öptü ve
şöyle dedi: “Ya Hacer! Biliyorum sen siyah bir taşsın! Senden insanlara fayda
da gelmez, zarar da! Ancak Resûlüllah seni öptüğü için ben de öpüyorum.”
İlim sarayının kapısı olan Hz.
Ali müdahale etti: “Ya Ömer! Hiç de dediğin gibi değil! Bu taştan insanlar fayda
da görecekler, zarar da!”
Hz. Ömer: “Ya Ali! Allah için
söyle! Bu taş nasıl fayda verecek, nasıl zarar verecek?
Hz. Ali buyurdu: “ Ya Ömer! Hacer
ül Esved, mahşer günü Uhud dağı cesametinde Mahşer Meydanı’nda yerini alır.
İnsanlar önünden geçerken sorulur: “Bu kişiyi tanıyor musun?” Hacer ül Esved,
dünyada kendisini öpen veya avuç içlerini açarak kendisini selamlayanları tanır
ve onların müslüman olduklarına şehadet eder. Kendisini öpmeyenler veya
selamlamayanları tanıyamaz. İşte tanıdıklarının lehinde olan şehadeti onlara
olan faydasıdır. Tanıyamaması onlar aleyhinde olan zararıdır.”
Hz. Ömer şöyle mukabelede bulundu:
“ Ya Ali! İçinde senin bulunmadığın bir topluluktan Allah’a sığınırım!”
O
sebepten imkanı olanlar mutlaka Hac veya Umre’ye giderek barkodlarını, yani
parmak izlerini veya simalarındaki çizgileri Hacer ül Esved’e kaydettirmelidirler.
Ta Hacer ül Esved, lehlerinde şehadette bulunsun! İmkanı olmayanlara Allah’ın ve
Kiramen Katibin’in şehadette bulunacağını umarız. Ama imkanı olduğu halde Hac
ve Umre yapmayanların hali nice olur? Bilmiyoruz!
Hacer ül Esved insanları nasıl tanır? İşte
herkesin parmak izlerinden ve simalarındaki izlerden tanır! Çünkü o izleri
kaydetmiştir.
Hz.Ali’nin
bu bilgiyi Peygamber Efendimiz’den aldığını sanıyoruz. Kerameti de olabilir.
Bizim için önemli olan bu bilginin ileride barkod teknolojisinin icad
edileceğini kerameten bildirmiş olmasıdır.
Yazımızın
başında mealini verdiğimiz âyet mu’cize olarak BARKOD teknolojisinden haber
vermektedir. 7. Asırda ne elektrik var, ne bilgisayar var! Ama âyet asırlar
sonrasından haber veriyor. Öyleyse bu âyet insan sözü olamaz! Her şeyi bilen
Allam ül guyb Allah’ın sözü olabilir!
Amennâ
ve saddeknâ!
Yorumlar
Yorum Gönder