Ana içeriğe atla

SÛR’A ÜFÜRÜLÜŞ

 

                                               

            Önce Sûr’a üfürülüşle ilgili ayet meallerinden birkaçını yazalım:                         

            -“Onlar birbiriyle çekişip dururken kendilerini (ansızın) yakalayacak olan (korkunç) bir sesten (sûra birinci üfürülüşten) başkasını beklemiyorlar.” Yâ Sîn-49

            -“Ve sûra (ikinci defa) üfürülmüştür de bakarsın ki onlar kabirlerinden (kalkıp) Rablerine koşuyorlar!” Yâ Sîn-51

            -“O gün o sarsıntı (sûra ilk üfürülüş), sarsacak! Onu, arkadan gelen (ikinci üfürülüş) takip edecek!” Naziât-6,7

            -“Ve nida eden (İsrafil)’in, yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver! O gün (bütün halk) o (korkunç) sesi (İsrafil’in sûra ikinci üfleyişini) gerçek olarak işiteceklerdir! İşte bu, (kabirlerden) çıkış günüdür!” Kâf-41,42

            -“Gökleri ve Yer’i hak ile (hakkıyla, icap ettiği şekilde) yaratan da O’dur. “Ol!” diyeceği gün, (herşey) hemen oluverir. Sözü haktır. Sûr’a üfleneceği gün de mülk O’nundur. Görünmeyeni ve görüneni bilendir. Çünki O, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır, Habîr (her şeyden haberdar olan)dır.” En’am-73

            -“Ve sûra üfürüldüğü gün, artık Allah’ın diledikleri dışında, göklerde olanlar ve yerde bulunanlar dehşete kapılır. Ve hepsi boyun eğen kimseler olarak O’na gelirler.” Neml-87

            Allah-ü Teâlâ, kıyametin kopması ile alakalı İsrafil as’ın Sûr’a üfürmesini takdir etmiş. Sûr da İsrafil as da Meşiet-i İlahiye’ye birer perdedirler, yani esbaptan birer sebeptirler. Tıpkı Azrail as da olduğu gibi. Nasıl ki ruhumuzun kabzedilmesinde bizlerin Allah’a darılmaması için (ki darılma küfür olurdu) Allah-ü Teâlâ, bizlerle Kendi arasına Azrail as’ı perde olarak koymuş. Azrail as ile dahi aramıza hastalıkları, musibetleri perde olarak koymuş. Aynen öyle de Allah’ın Kâinat denen kullarının, güneşlerin, yıldızların, ecram-ı semâviyenin inhidamı esnasında onların Kendisine darılmamaları için aralarına İsrafil as’ı koymuş. İsrafil as ile de aralarına Sûr denilen o korkunç sesi, sarsıntıyı koymuş.

            Kâinatın müthiş bir nizam ile kurulu olduğunu biliyoruz. Bu intizamda gözle görülmeyen cazibe (çekim) ve dafia (itim) kanunları devrededirler. Bu kanunlar Alem-i Emr’i oluştururlar. Tüm ruhlar dahi bu Alem-i Emr’dendirler. İnsan, cin, melaike gibi varlıkların ruhlarının başına şuur geçirilmiştir. Kendilerine irade verilen varlıklar yaptıklarından sorumlu tutulmuşlardır.

            Husûsî bir kanun olan ruhun misyonu gibi umûmi kanunların dahi kendilerine has misyonları vardır. Kürelerin câzibe ve dâfia donanımları, dönmeleri, onların misyonlarıdır. Ruhların bedenlerden ayrılmasıyla misyonlarının bitmesi gibi kıyametler dahi ecrâm-ı semaviyenin misyonlarının bitmesi demektir. Her daim zaten göklerde kıyametler kopmaktadır. İşte bu kıyametlerin kopmasında Baş Nâzır, perdedâr İsrafil as’dır.

            Kur’an-ı Kerim’de “üflemek” kelimesinin kullanışı bizlerin anlaması için kullanılan bir kelimedir. Yoksa hava maddesinin üflendiği gibi bir üfleme değildir. Allah-ü Teâlâ der: “Irzını korumuş olan İmran kızı Meryem’i de (misal gösterdi); artık O’na (yarattığımız) ruhumuzdan (Cebrail vasıtasıyla) üfledik; (O,) Rabbisinin kelimelerini (hükümlerini) ve kitaplarını tasdik etti ve itaat edenlerden oldu.” (Tahrim-12) Bu ayetteki “üflemek”, gözle görülmeyen bir ruhun, husûsî bir kanunun intikal ettirilmesinin mecaz bir ifade ile adlandırılmasıdır. Yoksa Allah-ü Teâlâ’nın –hâşâ- bizim gibi bir ağzı olmaz ki üflesin! Cebrail as’ın bir adı da “Ruh”tur. O’na Ruh denmesi de O’nun gözle görülemeyecek bir yapıya sahip olmasındandır.

            Kainattaki dengenin gözle görülemeyecek kanunlarla oluşturulduğunu ifade etmiştik. Bu umûmî kanunların bir kısmının hareketi ile o kısımla alakalı ecramda değişiklikler olur. Bağlı olduğu kanun(lar)ın kendisinden çekilmesi ile hayatı sona erer, yani başına kıyamet kopar. Bu umûmî kanunların hareketine mecazen üflemek denmiş. Bu üflemekle de İsrafil as muvazzaf kılınmış. İsrafil as üfler, yani Allah kudreti ile bu umûmî kanunlarını sevkeder. Bu sevke de İsrafil as nezaret eder. Yoksa İsrafil as’ın kâinat büyüklüğünde bir ağzı olması, yine o büyüklükte bir akciğerinin olması, ciğerine doldurduğu hava ile üfleyerek ecram-ı semaviyeyi birbirine katması aklın kabul edeceği bir şey değildir. Korkunç sesin çıkması da bu sevkiyattan kaynaklanır olarak yorumluyorum.

            Neml-87, Nâziat-6’daki ayetler, sûra birinci üfürüşü ifade etmektedirler. Kâf-42 ve Nâziat-7’deki ayetler sûra ikinci defa üfürüleceğini ifade etmektedirler. Nâziat-7’deki ayet, ikinci üfürülüşün, birinci üfürülüşü takiben olacağını ifade etmektedir. Birinci üfürülüşle kıyametin kopacağı, ikinci üfürülüşle de Ahiret Alemi’nin inşa edileceği anlaşılmaktadır.

            Kâf-41’deki ayetteki “yakın bir yerden seslenmesi” ifadesinden başına kıyamet kopan Dünya’nın kıyamet sonrası aldığı duruma yakın bir yerden seslenmesi olarak anlıyorum. Çünki bu sesi işiten herkes, kabirlerinden çıkıp Huzura, mizanın bulunduğu yere koşup gelecekler.

            En’am-73. Ayetteki “görünmeyeni ve görüneni bilir” ayetinden görünmeyenleri kâinat çapındaki umûmi kanunlar ve ruhlar olarak yorumluyorum. Görünenleri de insan cesedi ve yeni inşa edilen Ahiret menzilleri olarak yorumluyorum. “Mülk O’nundur” ayetinden de her güç ve kuvvetin, tüm sevk u idarenin Allah’a ait olduğunu anlıyorum. İsrafil as’nın bir perde ve Nâzır olduğunu anlıyorum. Tabi ki gerçeği Allah bilir.

            Neml-87. Ayetten, kıyametin kopmasının kâinat çapında olacağını çıkarıyorum.

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NUH TUFANI TÜM DÜNYAYI KAPSADI MI?

              Hûd Sûresi’nin 25. Ayetinden 48. Ayetine kadar Hz. Nûh’dan, gemisinden ve tufandan bahsedilir. Başka sûrelerdeki ayetlerle beraber bu sûredeki ayetlere toplu bakınca Nûh Tufanı’nın tüm dünyada olduğunu anlarız. Şöyle ki:             -Nûh as kavmi içinde 950 sene kalıyor. Hûd-40. Ayette belirtildiği üzerine Hz. Nûh’a pek az kişi iman etmişti. Bir oğlu ile diğer zevcesi bile iman etmemişti. Kavminin arasında bu kadar uzun yıllar kalmasına rağmen Hz. Nûh’a Hz. İbrahim ve Hz. Lût gibi başka insanların bulunduğu beldelere hicret etmesi emredilmemişti. Buradan anlaşılıyor ki insanlık henüz çoğalıp yayılmamıştı. Binaenaleyh Nûh Tufanı’nın başka masum insanların korunması amacıyla yerel olmasını mucip bir sebep gözükmüyor.             -İsrâ Sûresi’nin 3. Ayet meali: “(Ey) Nûh ile beraber (gemide) taşıdığımız kimselerin nesli (olan insanlar)! Şüphesiz ki O(Nûh), çok şükreden bir kul idi.”             -Yâ Sîn Sûresi’nin 41.ayetinin meali: “Yine onlar için (kudretimize) bir de

ADEM’E SECDE ETME MESELESİ

                    Kur’an-ı   Kerim’de Hz. Adem’in yaratılmasından, meleklerin ve İblis’in (cinlerden olan şeytanın) Adem’e secde etmesinden çok surelerde bahsedilir.                 Secde nedir? Öncelikle bunu anlamaya çalışalım. Secde muhatap karşısında benliği, sıfırlama eylemidir. Muhatabı tazim etme ameliyesidir. Bu manada secde sadece Allah’a yapılır. Çünki insan eşrefi mahlukat olarak yaratıldığından ancak kendinden daha şerefli olana tazimde bulunur ki, O da Allah’dır. Tazim dışında saygı, selam manasında da secde vardır. Ümmeti Muhammed’e izin verilmese de eski ümmetlere izin verilmiş. Hz. Yusuf’un kardeşleri, anne ve babası Mısır’a geldiklerinde saygı ve selam anlamında secde etmişlerdi. Japonlar ve Koreliler, sevdiklerine saygı ve selam manasında rüku’ eder gibi eğilirler. Muhtemelen eski dinlerin bir kalıntısı olarak adetlerinden olmuş.                 Secde muhatabın üstünlüğünü kabul etme manasını da taşır. Malum secde, yere kapanarak yapılan bir ameliyedir. Allah’

KADIN DÖVMEK VAR MIDIR İSLAM DİNİNDE?

                                                 KADIN DÖVMEK VAR MIDIR İSLAM DİNİNDE?                 İslam düşmanları güzel dinimize çamur atmak için bazı ayetleri dillerine dolayarak guya İslamiyetin kaba ve acımasız ve erkekleri kayırıcı bir din olduğundan bahsederler. Bu ayetlerin sayısı, iki elin parmağını geçmez. Aslında ayetler tabi ki yerli yerinde en doğru ve en isabetli olandır. Fakat kıt akıllarıyla anlayamıyorlar veya anladıkları halde şeytanlıklarından bile bile eleştiriyorlar. Kadınların zaaf damarlarından istifade ile onları kışkırtıyorlar. Bu çamur atma işinde serrişte ettikleri ayetlerden birisi de Nisa Suresi’nin 34. ayetidir. Haksız olduklarını Allah’ın izni ile gayet net anlatacağım inşallah. Önce ayetin mealini yazalım: “Erkekler, kadınlar üzerine hakimdir(onların reisidir)ler. (Bu,) Allah’ın (insanlardan) bazılarını (erkekleri), bazısından (kadınlardan) üstün kılması ve (erkeklerin kendi) mallarından sarf etmeleri sebebiyledir. Saliha kadınlar ise, itaatkar o