Ana içeriğe atla

ŞİRK NİÇİN İNSANI EBEDİ CEHENNEMLİK EDER?

            Lokman Sûresi’nin 13. Ayetinde Hz. Lokman oğluna şöyle nasihat eder: “Ey oğulcuğum! Allah’a şirk koşma! Muhakkak ki şirk, gerçekten (pek) büyük bir zulümdür!”

            Nisa Sûresi’nin 116. Ayetinde de Allah-ü Teâla şöyle buyurur: “Şüphesiz ki Allah, Kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz; bunun dışındaki (günah)ları ise, (Kendi lütfundan) dilediği kimse için affeder. Artık kim Allah’a şirk koşarsa, o takdirde doğrusu (Hak’tan) uzak bir dalalet ile sapmış olur.”

            Zulüm nedir? Zulüm, başkasına ait bir hakkı elinden cebren veya hile ile almaktır, Hakkı sahibinden esirgemektir, masuma haksız yere eza vermektir. Hırsızlık, gasp, kişinin hürriyetini elinden almak veya kısıtlamak, bir başkasına hakaret, gıybet, iftira, işkence etmek...birer zulümdür.

            Şirk nedir? Şirk, Allah’a ait hakları bir başkasına vermektir, Allah’a ortak koşmaktır. Her şeyi yaratan Allah olduğu gibi her şeyin hakiki sahibi de Allah’dır. Madde ve mana aleminde görünür, görünmez ne varsa hepsini yaratan Allah olduğu için gerçek sahibi de O’dur. Bunun dışındaki biz insanların sahip olduğunu zannettiğimiz şeyler ise bize emaneten verilmiştir ve bu verilenlerle imtihan ediliriz. Ölümle birlikte tüm emtia başkalarına yine emaneten kalır. Aslında tüm emtia hakiki sahibi Allah’a kalır. Çünki gerçek tapusu O’nundur, çünki O yarattı. İşte Allah’a ait her şeyi veya her şeyden bir kısmını, Allah’dan başkasına vermek şirktir. Çünki bir hak gasbı veya hırsızlaması vardır. Mesela göklerdeki yıldızların birbirlerinden ayrışmalarını tesadüfe vermek, doğa adlı meçhul birinin yarattığını vehmetmek birer şirktir. Kişiye emaneten verilen çocukları ebeveyn olarak “biz yarattık” demek bir şirktir. Bir yöneticinin fıtrata uygun davranışları sonunda toplumda meydana gelen iyileşmeyi sahiplenmesi, “ben yaptım, ben ettim” demesi dahi bir gizli şirktir. Karun’un “bu mülkleri ben ilmimle kazandım” demesi dahi bir şirktir.Çünki insan sadece ister, Allah da –dilerse- o isteğe uygun yaratır.

            Atomlardan, moleküllerden, denizlerdeki kumlara, ağaçların yapraklarından yağmur damlalarına kadar her şeyin sahibi Yüce Allah’dır. Dünya adlı gezegenden evrendeki tüm yıldızlara varıncaya kadar her şey yine Allah’ındır. Allah malına sahiptir ve gasbetmek veya hırsızlamak isteyen kimselere müsaade etmez! Gasbeden veya hırsızlayanları da affetmez. Çünki o takdirde hamd ve şükür ve minnet, hiç hakları olmadığı halde o gasıp ve hırsızlara giderdi. Dar dairede düşünelim, aslı emaneten bize verilmiş olan bir malımızı bir başkasının gasbetmesini veya bir hırsızın alıp götürmesini ister miyiz? İstemeyiz! Tüm evren ve içindekilerin gerçek sahibi olan Allah, malının bir başkası tarafından sahiplenmesini hiç istemez!

            Allah’a ait hakların bir başkası tarafından sahiplenmesi durumunda, adalet nezdinde hem Allah, hem de sahiplenilen o emtia müşteki durumundadır. Çünki ortada bir zulüm vardır, bir gasp vardır. Mal sahibi olarak Allah’ın müşteki olması tamam anlaşılır da gasbedilen emtianın müşteki olması nedendir? Şundandır! Şöyle ki:

            Her şey sahibiyle kıymet kazanır. Mesela Leonardo Da Vinci’ye ait olduğunu bildiğimiz Mona Lisa adlı tarihi tablonun orijinali ile taklidi tablo aynı kıymette olmaz! Aynı özellikleri taşısa da taklit tablo, bit pazarında herkes tarafından satın alınabildiği halde orijinal Mona Lisa’ya milyon dolarlar ödenmedikten sonra satın alınamaz! Hakiki 100 dolar ile kalpazanların piyasaya sürdüğü 100 doların da kağıt bazında bir farklılıkları olmasa da kalp 100 doların hiçbir kıymeti olmaz. Çünki sahibi kalpazan eşkiyalarıdır. Gerçek 100 doların sahibi ise ABD’dir. Bu iki misale kıyasla tüm varlıklar, hakiki sahipleri Allah ile paha biçilmez bir kıymet kazanmaktadırlar. Sahiplikleri Allah’dan başkalarına verilirse bu varlıklar, pahabiçilmezlikten hiç kıymetsizliğine düşürülmüş olur. Elbette zerrelerden kürrelere kadar her şey bu kıymetsizliğe düşürülmek istemezler ve düşüren müşrik veya kafirler hakkında müşteki olurlar. Sayısız varlıkların sayısız haklarının gasbı karşısında müşriklerin, kafirlerin sayısız gün cezalandırılması adaletin gereğidir. Allah da adaletinin gereği onları sayısız gün cehennem azabına mahkum edecektir. Lokman as’ın şirk çok büyük bir zulümdür demesi de bu sebeptendir. Çünki sayısız varlıkları nihayetsiz pahabiçilmez kıymettarlıktan bir kelime-i küfür ile nihayetsiz hiçliğe indirmiştir.

            Şöyle de bir misal verebiliriz: A adlı bir kişiye dense “senin baban, baba dediğin şu kişi değil de meçhul birisi!” Bu iftira ise, o kişinin annesine yapılan en büyük bir zulüm olur. Çünki iffetli bir kadın fahişe derekesine indirilmiş olur. Ve o kadın bu müfterilerden azim şikayetçi olur. Aynen bunun gibi yaratılan bir meyve, Allah yerine ne idüğü belirsiz “doğa”ya verilse o meyve ve benzeri her şey o iftiracılardan gayet derecede şikayetçi olurlar. Ve gayet derecede büyük suçların cezası da gayet derecede cehennem azabı olması aynı haktır, aynı adalettir. Bir kelam-ı küfri ile bu kadar büyük ceza verilir mi denemez! Şöyle düşünün: İstanbul gibi 16 milyonu aşkın insanın yaşadığı metropol bir kentin her tarafına gayet etkili bombalar yerleştirilse, bu bombaların ucu bir düğmeye bağlansa, o düğmeye basmakla tüm şehir ve içindeki insanlar havaya uçsa o düğmeye basan korkunç bir suç işlememiş mi olur? Denilemez ki, bir düğmeye basmakla bu kadar suç işlendi. Aynen o düğmeye basanın o korkunç suçu işlemesi gibi kelime-i küfür düğmesine basan o korkunç suçun sayısızca katını işlemiş bir suçlu olur. Ve “gerçekten şirk çok büyük bir zulümdür.” Tasdik ettik Seni Ey Lokman Hekim!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NUH TUFANI TÜM DÜNYAYI KAPSADI MI?

              Hûd Sûresi’nin 25. Ayetinden 48. Ayetine kadar Hz. Nûh’dan, gemisinden ve tufandan bahsedilir. Başka sûrelerdeki ayetlerle beraber bu sûredeki ayetlere toplu bakınca Nûh Tufanı’nın tüm dünyada olduğunu anlarız. Şöyle ki:             -Nûh as kavmi içinde 950 sene kalıyor. Hûd-40. Ayette belirtildiği üzerine Hz. Nûh’a pek az kişi iman etmişti. Bir oğlu ile diğer zevcesi bile iman etmemişti. Kavminin arasında bu kadar uzun yıllar kalmasına rağmen Hz. Nûh’a Hz. İbrahim ve Hz. Lût gibi başka insanların bulunduğu beldelere hicret etmesi emredilmemişti. Buradan anlaşılıyor ki insanlık henüz çoğalıp yayılmamıştı. Binaenaleyh Nûh Tufanı’nın başka masum insanların korunması amacıyla yerel olmasını mucip bir sebep gözükmüyor.             -İsrâ Sûresi’nin 3. Ayet meali: “(Ey) Nûh ile beraber (gemide) taşıdığımız kimselerin nesli (olan insanlar)! Şüphesiz ki O(Nûh), çok şükreden bir kul idi.”             -Yâ Sîn Sûresi’nin 41.ayetinin meali: “Yine onlar için (kudretimize) bir de

ADEM’E SECDE ETME MESELESİ

                    Kur’an-ı   Kerim’de Hz. Adem’in yaratılmasından, meleklerin ve İblis’in (cinlerden olan şeytanın) Adem’e secde etmesinden çok surelerde bahsedilir.                 Secde nedir? Öncelikle bunu anlamaya çalışalım. Secde muhatap karşısında benliği, sıfırlama eylemidir. Muhatabı tazim etme ameliyesidir. Bu manada secde sadece Allah’a yapılır. Çünki insan eşrefi mahlukat olarak yaratıldığından ancak kendinden daha şerefli olana tazimde bulunur ki, O da Allah’dır. Tazim dışında saygı, selam manasında da secde vardır. Ümmeti Muhammed’e izin verilmese de eski ümmetlere izin verilmiş. Hz. Yusuf’un kardeşleri, anne ve babası Mısır’a geldiklerinde saygı ve selam anlamında secde etmişlerdi. Japonlar ve Koreliler, sevdiklerine saygı ve selam manasında rüku’ eder gibi eğilirler. Muhtemelen eski dinlerin bir kalıntısı olarak adetlerinden olmuş.                 Secde muhatabın üstünlüğünü kabul etme manasını da taşır. Malum secde, yere kapanarak yapılan bir ameliyedir. Allah’

KADIN DÖVMEK VAR MIDIR İSLAM DİNİNDE?

                                                 KADIN DÖVMEK VAR MIDIR İSLAM DİNİNDE?                 İslam düşmanları güzel dinimize çamur atmak için bazı ayetleri dillerine dolayarak guya İslamiyetin kaba ve acımasız ve erkekleri kayırıcı bir din olduğundan bahsederler. Bu ayetlerin sayısı, iki elin parmağını geçmez. Aslında ayetler tabi ki yerli yerinde en doğru ve en isabetli olandır. Fakat kıt akıllarıyla anlayamıyorlar veya anladıkları halde şeytanlıklarından bile bile eleştiriyorlar. Kadınların zaaf damarlarından istifade ile onları kışkırtıyorlar. Bu çamur atma işinde serrişte ettikleri ayetlerden birisi de Nisa Suresi’nin 34. ayetidir. Haksız olduklarını Allah’ın izni ile gayet net anlatacağım inşallah. Önce ayetin mealini yazalım: “Erkekler, kadınlar üzerine hakimdir(onların reisidir)ler. (Bu,) Allah’ın (insanlardan) bazılarını (erkekleri), bazısından (kadınlardan) üstün kılması ve (erkeklerin kendi) mallarından sarf etmeleri sebebiyledir. Saliha kadınlar ise, itaatkar o