Ana içeriğe atla

NUH TUFANI TÜM DÜNYAYI KAPSADI MI?

 

            Hûd Sûresi’nin 25. Ayetinden 48. Ayetine kadar Hz. Nûh’dan, gemisinden ve tufandan bahsedilir. Başka sûrelerdeki ayetlerle beraber bu sûredeki ayetlere toplu bakınca Nûh Tufanı’nın tüm dünyada olduğunu anlarız. Şöyle ki:

            -Nûh as kavmi içinde 950 sene kalıyor. Hûd-40. Ayette belirtildiği üzerine Hz. Nûh’a pek az kişi iman etmişti. Bir oğlu ile diğer zevcesi bile iman etmemişti. Kavminin arasında bu kadar uzun yıllar kalmasına rağmen Hz. Nûh’a Hz. İbrahim ve Hz. Lût gibi başka insanların bulunduğu beldelere hicret etmesi emredilmemişti. Buradan anlaşılıyor ki insanlık henüz çoğalıp yayılmamıştı. Binaenaleyh Nûh Tufanı’nın başka masum insanların korunması amacıyla yerel olmasını mucip bir sebep gözükmüyor.

            -İsrâ Sûresi’nin 3. Ayet meali: “(Ey) Nûh ile beraber (gemide) taşıdığımız kimselerin nesli (olan insanlar)! Şüphesiz ki O(Nûh), çok şükreden bir kul idi.”

            -Yâ Sîn Sûresi’nin 41.ayetinin meali: “Yine onlar için (kudretimize) bir delildir ki, gerçekten Biz zürriyyetlerini o dolu gemide taşıdık.”

            -İsrâ Sûresi 3. ayeti, insanların o dolu gemidekilerin zürriyyetleri olduğunu isbat eder. Yâ Sîn Sûresi 41. Ayeti, hem insanların, hem diğer canlı mahlukatın zürriyyetlerinin o dolu gemidekilerin  zürriyyetleri olduğunu isbat eder.

            -Eğer başka yerlerde başka canlılar olsaydı gemiye her canlıdan ikişer çift alınması emredilmezdi. Çünki buna gerek yoktu. Gemide sadece insanlar ve yiyecekleri olurdu. Tufan sonrası tüm canlılar bir sevk-i İlahî ile insanların gemiden indikleri ve tavattun edindikleri yerlere uçarak ve koşarak gelirlerdi. Demek ki tufan tüm dünyada olacaktı ki, canlılardan ikişer çift gemiye alındı. Alınmasaydı hayvanların nesli kesilirdi. Hatta ikişer çift olması da neslin kökünün kesilmemesini işmam eder. Zira bir çift olsaydı, çiftten biri ölseydi o türün nesli yine kesilirdi. İşte ikişer çift alınması gemidekiler dışında karada yaşayan başka canlıların olmadığına kuvvetli bir karinedir.

            -Allah-ü Teâlâ mu’cizeler verirken akla kapı açar fakat ihtiyarını elinden almaz! Çünki imtihan sırrı bunu gerektirir. Hz.Nûh’un oğlu “dağa sığınırım, dağ beni korur” derken mu’cizenin aklın ihtiyarını elinden almadığını anlıyoruz. Gemi yapılması da zaten akla kapı açılması içindi.Gemi yapılacak, ileri gelenler alay edecek, “su yok, mu yok! Nûh kafayı oynatmış!” diyeceklerdi ve dediler de! Sular gelince de imtihan perdesi kalktığından artık imanları fayda vermeyecekti. Varsa iman edenler, imanları Firavun’un imanının kabul edilmediği gibi kabul edilmemiştir.

            -Ayrıca Allah’ın umumi kanunları gereği geminin yüzmesi ve belli bir mesafeye gitmesi için gemiyi kaldıran suların eşit düzeyde olması icap eder. Faraza o sular mevzi olsa, Nûh kavminin bulunduğu bölgeyi istila etse, su kütlesi bir kubbeyi andırır tarzda olur. Bu takdirde gemide bir istikrar olamaz. Gemi öne, arkaya, sağa, sola ivme kazanarak süratle iner ve suyun bittiği yere çakılır. O zaman da herkes telef olur. Karadaki gemi yokuş yukarı suda yüzmez! Bilmecburiye her yerdeki sular eşit düzeyde kabarır, yükselir. Gemi de su üstünde yüzer. Hatta Elmalılı tefsirde izah edildiğine göre geminin buharlı bir gemi olması kuvvetle muhtemeldir. Zira “Fırın kaynadığı zaman” ayetinde buna telmih var. Fırının kaynamasının canlılardan ikişer çiftin toplanması ile bir alakası olmaz! Belki geminin hareket etmesi ile alakalı bir düzenek olduğu anlaşılır. Gemi Allah-ü Teâlâ’nın nezareti altında ve vahyi ile yapıldığından buharlı gemi donanımı nasıl yapılabilir denemez!

            -Geminin Cûdî (dağının) üzerine oturması, yerin suyunu yutması, göğün de suyunu tutması üzerine olmuştur. Bu takdirde su kütlesinin tüm dünyada eşit düzeyde olması ve suların rakımının düşmesi ile müstekar bir vaziyette duran geminin karaya oturduğu anlaşılıyor.

            -Kamer Sûresi’nin 15.ayeti meali: “Celalim hakkı için, bunu (bu gemiyi ve tufan alametlerini bir ibret olarak bıraktık; o halde bir ibret alan var mı?” Bu ayet gereği geminin sonraki nesillere ibret olarak kalması için bozulmaması kurtlanmaması ve çürümemesi lazım. Bu da karlarla kaplı yüksek rakımlı bir yerde olmasını icap ettiriyor. Bu takdirde suların binlerce metreden ibaret epeyce bir kabarması söz konusudur. Çünki başka türlü gemi gidip o yüksek yere oturamaz! Güney Amerika kıtasında yüksek yerlerde balık fosillerinin bulunması, suların çok kabarık ve dünya çapında olduğunun isbatıdır. Su Nûh kavminin bulunduğu mıntıkada olsa daha önce açıkladığımız vechile geminin yokuş yokuş yüzmesi lazım ki bu da fizik kanunlarına aykırı olur. Hem Allah-ü Teâlâ için zor bir şey yoktur. “Ol!” der olur, “Dol!” der dolar. Hepsi bu kadar!

            -Gemi Türkiye’de ise, ama Ağrı dağında, ama Cûdî dağında bu müthiş bir turizm fırsatıdır. Bugünün teknolojisi ile bu gemi keşfedilebir. Bulunduktan sonra karları, buzları temizlenir.Üzerine çelik çatı yapılır. Bir de teleferik yapıldı mı Türkiye’ye Süveyş kanalından daha fazla gelir getirir. İnanç turizminin başat aktörü olur. Ne diyelim?

            -Haydi Türkiye!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ADEM’E SECDE ETME MESELESİ

                    Kur’an-ı   Kerim’de Hz. Adem’in yaratılmasından, meleklerin ve İblis’in (cinlerden olan şeytanın) Adem’e secde etmesinden çok surelerde bahsedilir.                 Secde nedir? Öncelikle bunu anlamaya çalışalım. Secde muhatap karşısında benliği, sıfırlama eylemidir. Muhatabı tazim etme ameliyesidir. Bu manada secde sadece Allah’a yapılır. Çünki insan eşrefi mahlukat olarak yaratıldığından ancak kendinden daha şerefli olana tazimde bulunur ki, O da Allah’dır. Tazim dışında saygı, selam manasında da secde vardır. Ümmeti Muhammed’e izin verilmese de eski ümmetlere izin verilmiş. Hz. Yusuf’un kardeşleri, anne ve babası Mısır’a geldiklerinde saygı ve selam anlamında secde etmişlerdi. Japonlar ve Koreliler, sevdiklerine saygı ve selam manasında rüku’ eder gibi eğilirler. Muhtemelen eski dinlerin bir kalıntısı olarak adetlerinden olmuş.                 Secde muhatabın üstünlüğünü kabul etme manasını da taşır. Malum secde, yere kapanarak yapılan bir ameliyedir. Allah’

KADIN DÖVMEK VAR MIDIR İSLAM DİNİNDE?

                                                 KADIN DÖVMEK VAR MIDIR İSLAM DİNİNDE?                 İslam düşmanları güzel dinimize çamur atmak için bazı ayetleri dillerine dolayarak guya İslamiyetin kaba ve acımasız ve erkekleri kayırıcı bir din olduğundan bahsederler. Bu ayetlerin sayısı, iki elin parmağını geçmez. Aslında ayetler tabi ki yerli yerinde en doğru ve en isabetli olandır. Fakat kıt akıllarıyla anlayamıyorlar veya anladıkları halde şeytanlıklarından bile bile eleştiriyorlar. Kadınların zaaf damarlarından istifade ile onları kışkırtıyorlar. Bu çamur atma işinde serrişte ettikleri ayetlerden birisi de Nisa Suresi’nin 34. ayetidir. Haksız olduklarını Allah’ın izni ile gayet net anlatacağım inşallah. Önce ayetin mealini yazalım: “Erkekler, kadınlar üzerine hakimdir(onların reisidir)ler. (Bu,) Allah’ın (insanlardan) bazılarını (erkekleri), bazısından (kadınlardan) üstün kılması ve (erkeklerin kendi) mallarından sarf etmeleri sebebiyledir. Saliha kadınlar ise, itaatkar o