Sad
Suresi’nin 41. Ve 42. Ayetleri üzerinde düşünürsek mikroba, bakteriye, virüse
Kur’an-ı Kerim’in işaret ettiğini anlarız. Önce ayetlerin meallerini yazalım:.
41.
ayet: “(Ey Resulüm!) Kulumuz Eyyub’u da an! Hani (O), Rabbisine: ‘Doğrusu
şeytan bana bir yorgunluk ve bir elem dokundurdu!’ diye seslenmişti.”
42.
ayet: “(Ona:) ‘Ayağın ile (yere) vur! (İşte) bu yıkanılacak ve içilecek (ve
böylelikle şifa bulacağın) bir serin su!’ (dedik.)”
Burada
kendisinden şekva edilen şeytan nedir veya kimdir?
Bazı
kaynaklarda bu şeytanın bildiğimiz cin taifesinden olan mel’un şeytan olduğu
kabul edilerek şöyle mana verilmiş: “...şeytan (hastalığımdan dolayı
yakınlarıma verdiği vesveseleriyle) bana bir yorgunluk ve bir elem
dokundurdu...”
Üstad
Bediuzzaman Hz., şeytan yerinde “kurtçuklardan” bahsediyor.
Şeytanın
vesvese vererek yakınlarının Eyyub as’dan usanması, Eyyub as’ın da bundan
dolayı çok üzülmesi bir elem dokundursa da bir yorgunluk dokundurması çok
mantıklı bir yorum olmuyor. Zira yakınlarının Kendisinden usanması, bıkması,
uzaklaşması gibi bir durumları yok! Yani buna dair hiçbir belge yok! Aksine
hanımının kendisine çok iyi bakması var! 43. Ve 44. Ayetlerin tefsirleri bunu
gösteriyor. O zaman elem ve yorgunluk dokunduranın başka bir sebep olduğu akla
geliyor. Üstad Bediuzzaman Said Nursî Hz.lerinin kurtçuklar demesi bize bu
kurtçukların görünmeyen kurtçuklar olduğunu hatırlatıyor. Bu görünmeyen
kurtçuklar da olsa olsa mikrop, bakteri veya virüs olabilir.
Ayetlerdeki
bazı kelimeler bize kapı aralıyor. Mesela “dokundu”, “yorgunluk”, “elem”,
“serin su”, “yıkanılacak”, “içilecek” kelimelerinin üzerinde duralım:
Dokunmak,
fiziki bir eylemdir. Binaenaleyh şeytanın vesvese vermesiyle pek alakası
görülmüyor. Mikrop, bakteri veya virüs düşünüldüğünde bir alakanın varlığı
kabul edilebilir. Zira onlar da gözle görülmeyecek kadar küçük de olsalar
netice itibariyle maddi birer varlıklardır. Maddi varlıklar olmaları, dokunmayı
mantıklı kılıyor.
Yorgunluk
da fiziki bir olaydır. Zira takatsızlıktır, kaslardaki performans düşüklüğüdür.
Mikrop, bakteri veya virüs sebebiyle hastalanmış bir kişideki takatsızlık
aşikardır. Demek bir mikrop, bakteri veya virüse müptela olmak var ki, bu
yorgunluk o hastalıktan kaynaklanıyor.
Elem,
manevî bir haldir. Vesveseden de kaynaklanabilir, mikrop, bakteri ve virüsten
de kaynaklanabilir. Zira hasta bir insan bu hastalıktan dolayı acı çeker ve bu
acı da ona bir eza, bir elem verir.
Serin
su, ateşli hastalıklarda başat bir tedavi şeklidir. Çocuğumuz ateşlendiğinde
onu yorgan altına almayız. Aksine üzerindeki giysileri hafifletiriz. Serin su
(çeşme suyu) ile de vücudunu ıslatırız.
Yıkanılacak
kelimesi, hem mikrop kırıcı bir antiseptik olarak da anlaşılabilir, hem de ateş
düşürücü olarak bir tedavi şekli olarak da anlaşılabilir.
İçilecek
kelimesi, bir antibiyotik, bir şurup, bir ilaç içme olarak anlaşılabilir.
Bütün
bunlar masa üzerine konduğu zaman Eyyub as’ın şekvası, ateşli ve ağır bir
hastalık sebebiyle bir peygamber olarak Rabbine gerektiği şekilde ibadet
edemediğinden ve bundan dolayı da çok üzüldüğündendir. Üstad Hazretleri de buna
değiniyor Rabbini zikrine zarar verdiği için şekva etmiş diyor.
Şeytan
kelimesi, sadece kafir cinlerin ünvanı değildir. Sıfat bir isim olarak insana
zarar veren, insanı aldatan her şey için kullanılabilir. Nitekim Hz. Ömer
Efendimize atfedilen bir hadisede Kendisini düşüren bir binek hayvanı için
“beni bir şeytana bindirmişsiniz” dediği rivayet edilir. ‘İnsi şeytan’ kelimesini
de kullanırız ki Kur’an-ı Kerim’in son kelimesi de buna işaret eder. Aldatan ve
zarar veren insana ‘şeytan gibi biri’ deriz. Binaenaleyh insana zarar veren,
acı çektiren mikrop, bakteri veya virüse de rahatlıkla ‘şeytan’ denebilir.
Kanaat-ı acizanemce Eyyub as’ın şeytan dediği mikrop, bakteri veya virüs idi.
Cinni şeytan değildi. Cinni şeytan olsaydı yakınlarına bu durumu izah eder,
Allah’ın kendilerini imtihan ettiğini ve bu imtihanı kaybetmemelerini tebliğ
ederdi.
Evet,
Kur’an-ı Kerim’de mikrop, bakteri ve virüs bu şekilde yerini almıştır. Ve bu,
Kur’an-ı Kerim’in bir mu’cizedir. Mikrobun, bakterinin ve virüsün henüz
keşfedilmediği 7. Asırda Kur’an-ı Kerim’in bu görünmez varlıklardan bahsetmesi
O’nun Allah kelamı olduğuna çok açık bir bürhandır.
Yorumlar
Yorum Gönder