Ana içeriğe atla

KUR’AN-I KERİM KONULARI: (A) İLE BAŞLAYANLAR

 

KUR’AN-I KERİM KONULARI: (A) İLE BAŞLAYANLAR

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Kur’an-ı Kerim’de Neml Suresi’nin 30. Âyeti içerisinde bir defa âyet olarak geçer. Fatiha Sûresi’nin başındaki besmele, Fatiha Sûresi’nin 1. Âyeti olarak geçer. Bunun dışında Tevbe Sûresi hariç diğer 112 sûrede teberrüken sûre başlarında geçer. Toplam olarak 114 yerde geçmiş oluyor. Halkımız arasında sıklıkla kullanılan “Besmele” kelimesi, Bismillahirrahmanirrahim’in ünvanıdır. “Besmele çek!” demek “Bismillahirrahmanirrahim de!” anlamına gelir. Neml-30/378; Fatiha-1/1

ABBAS EFENDİMİZ HAKKINDA NAZİL OLAN AYET-İ KERİME

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey Peygamber! Elinizde bulunan esirlere de ki: “Eğer Allah sizin kalblerinizde bir hayır (iyi niyet, iman, ihlâs istidâdı) bulursa, sizden alınan fidyelerden daha hayırlısını size verir ve günâhlarınızı bağışlar. Çünki Allah, Ğafûr’dur, Rahîm’dir.”(Hz. Abbas, Bedir esirleri arasında bulunuyordu. Kendisine “fidyeni ver, kurtul!” dendi. O da: ‘Param yok!’ dedi. Peygamber Efendimiz sav: ‘Zevcen Ümmü Fadl yanında bu kadar parayı, filân yere bırakmışsın!’ dedi. Hz.Abbas: ‘Bu, zevcemle benim aramdaki bir sır idi, kimse bilmezdi. Bunu sana Allah haber verdi’ dedi ve müslüman oldu.) Enfal- 70/185

ABDEST AYETİ

Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman: 1-Yüzlerinizi yıkayın, 2-Dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, 3-Başlarınızı meshedin, 4-Topuklarınızla birlikte ayaklarınızı yıkayın! Mâide-6/107

ABDESTSİZ OLARAK KUR’AN-I KERİM’E DOKUNAMAZSINIZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ona (Kur’an-ı Kerîm’e) temizlenmiş (abdestli) olanlardan başkası dokunamaz!” (Kur’an-ı Kerîme abdestsiz olan dokunamasa da ezbere okunabilir. Ancak cünüp bir kimse Kur’an-ı Kerîm’e dokunamadığı gibi, ezbere de okuyamaz!) Vâkıa-79/536

ABDULLAH İSMİ, PEYGAMBER EFENDİMİZİN (SAV) KUR’AN’DA GEÇEN YEDİ İSMİNDEN BİRİDİR

Peygamber Efendimizin sav Kur’an’da yedi ismi vardır: (Muhammed, Ahmed, Abdullah, Tâhâ, Yâsîn, Müzzemmil ve Müddessir.) Bunlardan Abdullah (Allah’ın Kulu) bu âyette şu şekilde geçmektedir: “Şu da muhakkaktır ki, Abdullah (Allah’ın kulu, Peygamber), O’na (Allah’a) ibâdet etmek üzere namaza kalkınca (cinler) nerede ise O’nun etrafında keçe gibi birbirine geçeceklerdi. (Yani öyle üşüştüler).” Cin-19/572

ABESE SURESİ

80. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 42 âyettir. Abese-0/584

ABRAŞI (TENİ ALACALIYI) ALLAH’IN İZNİ İLE İYİLEŞTİRİRİM

İsa as, İsrailoğullarına peygamberliğini isbat sadedinde şöyle demişti: “Ben, Allah’ın izni ile abraşı (teni alacalıyı) iyileştiririm! Eğer inanmaya niyetiniz varsa, bunda sizin için alınacak ders vardır.” Bu âyet, insanoğlunun tıbda ilerleyerek, ten alacalığı (abraş) hastalığını tedâvi edeceğine kapının açık olduğuna işâret eder. Âl-i İmrân-49/55

ACELE HAYIR İSTERSİN VERİR, ACELE ŞER İSTERSİN ERTELER, YOKSA KÖKÜN KAZINIRDI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer Allah, insanlara hayrı acele istemeleri sebebiyle verdiği gibi, şerri de hemen verseydi, elbette derhal sonları gelir, kökleri kazınırdı. Fakat Biz, huzurumuza çıkmayı arzu edip ummayanları, kendi hallerine bırakırız da azgınlıkları içinde bocalayıp dururlar.” Yunus-11/208

ACELECİDİR YARATILIŞCA ŞU İNSAN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İnsan (çok acelecidir, çok sabırsızdır. Sanki) aceleden yaratılmıştır. Yakında size âyetlerimi (tehditlerimi) göstereceğim. Beni de aceleye getirmeyin! (Yani azabı Benden acele istemeyin!)” Enbiyâ-37/324

ACIYI SADECE SİZ ÇEKMİYORSUNUZ, DÜŞMAN TARAFI DA ACI ÇEKİYOR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer siz acı çekiyorsanız (Uhud Savaşı’nda), şüphesiz onlar da tıpkı sizin gibi acı çekiyorlar (Bedir Savaşı’nda). Kaldı ki siz Allah’dan, onların umut edemeyecekleri birçok şeyleri (şehitlik, cennet, Cemâlüllah gibi) umuyorsunuz. Allah, her şeyi hakkiyle bilen ve tam hikmet sahibi olandır.” Nisâ-104/94

ACIYIN KENDİNİZE EY EHL-İ KİTAP!

Ey Ehl-i Kitap! “Ateş bize sayılı günlerden fazla aslâ dokunmaz!” zannıyla kendinize yazık ediyorsunuz. Bakın, Ahiret günü kesin kes gerçekleşecek, herkes mahşerde toplanacak, hesaplar görülecek, herkese yaptığı tamı tamına verilecek! Bunları Kur’an söylüyor. “Söylesin, ben inanmıyorum ki!” mâzereti, bir aldanmadır. O gün haliniz nice olur? Hiç kendinizi düşünmüyor musunuz? Köprüden önceki son çıkıştasınız, haberiniz olsun! Âl-i İmrân-25/52

ACİZLİK FITRATI OLANLARA MI İBADET EDİYORSUNUZ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) De ki: Siz, Allah’dan başka ne bir zarar ne de bir faydaya mâlik olmayan aciz kimselere mi ibâdet ediyorsunuz? Halbuki işiten ve bilen Allah’dır.” Mâide-76/119

ACZ-İ MUTLAKA ENTERESAN BİR ÖRNEK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar: ‘Eğer dediğiniz doğru ise, bu va’din (azâbın) ne zaman gerçekleşeceğini söyleyin!’ derler. De ki: Ben kendim için dahi Allah’ın dilediğinden başka ne bir zararı savma, ne de bir fayda sağlama imkânına sahip değilim (acz-i mutlak içerisindeyiz, elimizden bir şey gelmez), her ümmetin belirlenmiş bir ömür süresi vardır!” Yûnus-48,49/213

AÇ TAVUK RÜYADA KENDİSİNİ BUĞDAY ANBARINDA GÖRÜRMÜŞ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) De ki: Ahirette amelce hüsrana uğrayanlar, çok şey umdukları halde hiç bir şey bulamayanlar, o kimselerdir ki dünya hayatındaki çalışmaları burada (Ahirette) boşa gitmiştir. Onlar, bilenleri de dinlemeyip, kendi kafalarına göre güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı.” Kehf-103,104/303

AD KAVMİ DE PEYGAMBERLERİ YALANLADI

Allah-ü Teâlâ, Âd Kavmi ile kardeşleri olan Hûd as’ı bize hikâye ediyor: Âd kavmi de peygamberleri yalanladı. Kardeşleri Hûd, onlara şöyle dedi: “Hâlâ Allah’a karşı gelmekten sakınmayacak mısınız? Bilesiniz ki Ben, Allah tarafından size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’dan sakının da Bana itaat edin! Bu hizmetten dolayı da sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Alemlerin Rabbidir.” Şuarâ-123,127/371

“AD KAVMİ KİMLERDİR?” DERSENİZ AYET MEALLERİNE KULAK VERİNİZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İşte Âd kavmi, buydu! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler, O’nun peygamberlerine isyân ettiler ve Hakka karşı gelen her inatçı zorbanın isteklerine uydular. Hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lâ’nete tutuldular. Evet Âd halkı, Rablerini tanımayıp inkar yolunu tuttular. Dikkat et!: Nasıl da defoldu gitti o Hûd’un kavmi Ad!” Hûd-59,60/227

AD KAVMİ PEYGAMBERLERİNİ YALANLADILAR DA NE OLDU? TABİ, YAZIK ETTİLER KENDİLERİNE!

Allah-ü Teâlâ,bu âyetlerinde de Âd kavminden bahsediyor: “Âd kavmi de peygamberleri Hûd’u yalanladı. Nasılmış Benim cezalandırmam ve tehdidim görsünler bakalım! Biz, onların üzerlerine devam eden bir uğursuzluk gününde, dondurucu ve her şeyi söküp atan bir kasırga gönderdik. Sanki o kasırga, insanları köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi çekip çıkarıyor ve fırlatıp savuruyordu. Artık bakın, Benim azâbım ve korkutmalarım nasılmış?” Kamer-18,21/528

AD KAVMİ ŞİDDETLİ BİR RÜZGÂR İLE HELAK OLDU

Hz. Hûd’un nasihatlarına kulak tıkayan, “Sen ne dersen de, biz bildiğimizden şaşmayız!” diyen, O’nu yalanlayan, yüksek binalar yaparak zevk-u safâya dalan, tam bir gaflet gayyâsı içinde debelenen Âd Kavmi, helâk olmaya liyâkat kesbetti de Yüce Allah, ü-zerlerine “Şiddetli Rüzgâr” kulunu gönderdi. İnananlar hâriç, hepsi, sanki bir önceki gün yaşamamış gibi helâk oldular. Bunda elbette alınacak ibretli dersler vardır ama onların çoğu iman etmiş değildirler ki! Muhakkak ki, Rabbin Azîz’dir, Rahîm’dir. Şuarâ-139,140/372

AD KAVMİ VE KÖKLERİNİN KAZINMASI BU AYETLERDE DE ZİKREDİLMEKTEDİR

Allah-ü Teâlâ, bu Ayet-iKerimesi’nde : “Âd kavminden de alınacak derslerin olduğunu, onların üzerine helâk edici bir kısır rüzgârı gönderdiğini, uğradığı her şeyi toz gibi savuran bu kasırga ile-inananlar hariç- Âd kavminin kökünü kazıdığını” beyan ediyor. Zâriyât-40,42/521

AD KAVMİ, PEYGAMBERLERİ HUD AS’A NASIL KARŞILIK VERDİLER?

Âd kavmi, peygamberleri Hûd as’a dediler ki: “Ya, Sen bize tek Allah’a ibadet edelim, atalarımızın taptıkları onca ilâhları terk edelim diye mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi, bizi tehdit edip durduğun o felâketi başımıza getir de görelim!” (Kaşındılar ve encamında inanmadıkları o felâketi, hem gördüler hem taddılar.) A’râf-70/158

AD KAVMİ’NİN KÜSTAHLIKLARI VE HUD AS’IN ONLARA MEYDAN OKUMASI

Âd kavmi küstahları, Nebileri Hûd as’a dediler ki: “Galiba tanrılarımızdan biri seni pek fenâ çarpmış! demekten başka bir şey söyleyemeyiz.” Hud dedi ki: “Ben Allah’ı şâhit tutuyorum, siz de şâhit olun ki: Ben sizin Allah’a ortak koştuklarınızdan hiç birini (ilâh olarak) tanımıyorum (kabul etmiyorum)! Artık hepiniz toplanın, bana istediğiniz tuzağı kurun, hiç göz açtırmayın, hiç süre tanımayın! Ben, benim de, sizin de Rabbiniz olan Allah’a dayanıp güvendim. Hiç bir canlı yoktur ki mukadderatı O’nun elinde olmasın! Rabbim elbette tam istikamet üzeredir. Eğer Hak’dan yüz çevirirseniz, ben müsterihim, zira size ulaştırmakla görevli olduğum buyrukları, size tebliğ ettim. Rabbim dilerse, sizi gönderip yerinize başka bir topluluk getirir. Ama siz O’na hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Muhakkak ki Rabbim, her şeyi gözetlemektedir.” Hûd-54-57/227

AD KAVMİNE DE KARDEŞLERİ HUD’U GÖNDERDİK, DEDİ Kİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ad kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a ibâdet edin; sizin için O’ndan başka bir ilâh yoktur. Siz O’na şirk koşmakla iftira etmekten başka bir şey yapmıyorsunuz! Ey halkım! Risâleti tebliğden dolayı sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretim, ancak beni yaratana aittir. Hiç mi akıl erdirmezsiniz?” Hûd-50,51/226

AD KAVMİNE DE KARDEŞLERİ HUD’U PEYGAMBER OLARAK GÖNDERDİK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ad kavmine Hûd’u peygamber olarak gönderdik. Hûd dedi ki: “Ey kavmim! Yalnız Allah’a ibadet edin, O’ndan başka tanrınız yoktur. Hâlâ O’na karşı gelmekden sakınmayacak mısınız?” A’râf-65/157

AD KAVMİNİ YEDİ GECE SEKİZ GÜNDÜZ KESİNTİSİZ OLARAK ESEN KASIRGA HELAK ETMİŞTİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Âd kavmine gelince; onlar, uğultulu, azgın bir kasırga ile helâk edildiler. Allah, o kasırgayı yedi gece, sekiz gündüz olarak ardı ardına (köklerini kazırcasına) onların üzerlerine salıverdi. Öyle ki, Sen orada olsaydın, o kavmi, yerlerde (tangır tungur ses çıkaran) içi boş hurma kütükleri gibi savrulmuş görürdün! Şimdi ise onlardan geriye kalmış bir şey görebilir misin?” Hâkka-6,8/565

AD KAVMİNİ, SEMUD KAVMİNİ HELAK EDEN DE SADECE VE SADECE ALLAH’DIR

Allah-ü Teâlâ, önce Âd kavmini, bilâhare Semûd kavmini helâk etmiş ve onlardan hiçbirini bırakmamıştır. Necm-50,51/527

AD KAVMİNİN KÖKÜNÜ KESTİK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bunun üzerine O’nu (Hûd’u) ve beraberindeki mü’minleri, tarafımızdan bir rahmetle kurtardık ve âyetlerimizi yalan sayıp iman etmeyenlerin ise kökünü kestik.” A’raf-72/158

AD VE SEMUD HALKININ HARABELERİ GÖZ ÖNÜNDEYKEN HALA İBRET ALMAYACAK MISINIZ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “ Ad ve semûd kavimlerini helâk ettik. Yurtlarını harâbeler halinde ibret-i âlem geri bıraktık. Siz ey Mekkeliler! Bunu o harâbe kalıntılarından anlıyorsunuz. (Buna rağmen hâlâ ibret alıp inanmayacak mısınız?) Belli ki şeytan, onların (Ad ve Semûd’un) amellerini süslü gösterdi de onları yoldan çıkardı. Halbuki onlar, aklı fikri yerinde, baktıklarından ibret alacak kıvamda basiret sahibi insanlardı. (Böyle akıllarına güvenen o kavimler, şeytana kandılar da helâk oldular. Siz ey Mekkeliler, ibret alın da onlar gibi olmayın! Aklınızın zimamını şeytana kaptırmayın, Resûlüllah’a kulak verin!) Ankebût-38/399

ADAK OLARAK ADADIĞINI, HAYIR OLARAK YAPTIĞINI ALLAH BİLİR VE ÖDÜLLENDİRİR

Allah’ın rızasını gözeterek yaptığın her hayrı ve adadığın her adağı Allah bilir ve mükâfatlandırır. Bakara-270/45

ADALET ETMEK, İTİDALLİ DAVRANMAK ALLAH EMRİDİR

Allah-ü Teâlâ: “(Habibim Ya Muhammd!) De ki: “Rabbim adâleti ve itidali emretti. Her secdenizde, her namaz zamanında veya mekânında, yüzünüzü O’nun kıblesine çevirerek O’na ibâdet edin!” buyurdu. A’râf-29/152

ADALET TERAZİSİ, HUKUK VE KİTAP, PEYGAMBERLERLE ALLAH TARAFINDAN İNDİRİLMİŞTİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İnsanların adâleti ayakta tutabilmeleri ve yaşatmaları için Biz, Peygamberlerimizle beraber adâlet terazisini (hukuku) ve (kutsal) kitabı indirdik. Hadîd-25/540

ADALETİ VAR GÜCÜNÜZLE GERÇEKLEŞTİRİN!

Allah-ü Teâlâ: “Ey iman edenler! Allah için Hakkı tutan ve var gücüyle adâleti gerçekleştiren, (adâlet nümunesi) şâhitler olun!” buyurmaktadır. Mâide-8/ 107

ADALETİ, VAR GÜCÜNÜZLE GERÇEKLEŞTİRİN!

Allah-ü Teâlâ: “Ey iman edenler! Haktan yana olup bütün işlerinizde var gücünüzle adâleti gerçekleştirin!” diye ferman ediyor. Nisâ-135/99

ADALETLE HÜKMEDİN!

Allah-ü Teâlâ: “Allah, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder! Allah bununla, size ne de güzel öğüt veriyor.” buyuruyor. Nisâ-58/86

ADALETLE HÜKMETMEK ŞERİATI UYGULAMAK PEYGAMBERİMİZE EMREDİLDİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya Muhammed! De ki: Ben aranızda adâletle hükmetmekle emrolundum!” Bu Ayet-i Kerime, Kur’an’ın adâlete bakan yönünü (şeriatı) uygulamakla Peygamber Efendimizin mükellef olduğunu açıkça beyan eder. Şûrâ-15/483

ADAM KAFİR, FAKAT ETLİYE SÜTLÜYE KARIŞMIYOR, ONA NASIL DAVRANAYIM?

Bir kişi kâfir de olsa, şayet sizinle savaşmıyorsa, sizi yerinizden yurdunuzdan çıkarmıyorsa; bir iş hususunda liyâkatına bakarak âdilâne davranılır. Dini ile işi karıştırılmaz. Üstelik Allah, âdil olmanın yanında ona iyilik etmeyi de tavsiye ediyor. Ayrıca adâleti gözetenleri sevdiğini beyan ediyor. Mümtehine-8/549

ADAMLAR, TANGIR TUNGUR, SEN HALLERİNE TAACCÜB EDERKEN, ONLAR ALAY EDERLER

Şu hâle bakın! Resulüllah sav, adamların bunca delil olmasına rağmen Haşri inkârlarına taaccüb ederken, sanki acınacak olan Efendimizmiş (sav) gibi kalkıp bir de O’nunla alay ediyorlar. Kendilerine nasihat edildiğinde dinleyip ibret almıyorlar. Bir mu’cize görseler onunla alay ederler. Sâffât-12,14/445

ADANMIŞ RUH SAHİBİ MUKARREBUN CENNETE GİRİNCE BAKIN NELER DİYECEKLER?

Hayatını dine hizmete adayan, Mukarrebûn sınıfından olmaya hak kazanan en talihliler, nihayet cennete girdiklerinde: “Bizden her türlü endişeyi gideren Allah’a Hamd olsun! Gerçekten Rabbimiz, Ğafur’dur (Çok bağışlayandır), Şekûr’dur (mükâfatlarını fazlasıyla verendir), O Rab ki, lütfundan bizi devamlı kalınacak yere yerleştirdi. Burada artık bize ne bir yorgunluk, ne de bir usanç dokunacak!” diyeceklerdir. Fâtır-34,35/437

ADANMIŞ RUHLARA ADN CENNETLERİ, ALTIN BİLEZİKLER, İNCİLER, İPEK ELBİSELER VAR

Allah’ın dinine sahip çıkan, onu neşretmeyi hayatının gayesi edinen adanmış rûh sahibi Mukarrebûn ünvanına hak kazanmış en talihli insanlara Allah-ü Teâlâ, mükâfat olarak Adn cennetlerini vereceğini, orada altın bilezikler takacaklarını, incilerle süsleneceklerini ve ipek elbiseler giyeceklerini va’dediyor. Fâtır-33/437

ADEM AS HAKKINDA MELEKLER TARTIŞMIŞLAR

Efendimiz sav Kur’an diliyle söylüyor: “Mele-i A’lâ sakinlerinin (Melekler topluluğunun) Adem as üzerine yaptıkları tartışmalar hakkında hiç bir bilgiye sahib değilim. Ben ancak Bana vahyedilen şeylerle bigi sahibi olup insanları kötü âkıbetleri hakkında uyarıyorum.” Sâd-69,70/456

ADEM AS TÜM İNSANLIĞIN BABASIDIR

“Sizi tek bir nefisten (Adem’den) yaratan ve ondan da gönlü ısınsın diye eşini (Havva’yı) yaratan O’dur (Allah’dır).” A’râf-189/174

ADEM AS’A SECDE EDİLMESİ EMRİ BU SUREDE DE ZİKREDİLMİŞ

Allah-ü Teâlâ buyurdu: “Bir vakit meleklere: Adem’e secde edin!” demiştik; cinlerden olan İblis hâriç, meleklerin tamamı secde ettiler. İblis ise diretti.” Tâhâ-116/319

ADEM AS’A SECDE EDİLMESİ MESELESİ

Bir vakit Rabbimiz meleklerine şöyle buyurdu: “Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım. Onu insan sûretinde biçimlendirip düzelttiğimde ve ona yarattığım ruhumdan üflediğimde hemen ona hep birden secde ediniz!” Bu emir üzerine melekler derhal secde ettiler. Ancak cinlerden olan İblis secde etmedi. O, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Allah buyurdu: “İblis! İki kudret elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden de nedir? Gururlandın mı, yoksa kendini çok yükseklerde mi görüyorsun?” İblis,“ ben ondan hayırlıyım, beni ateşten, onu da çamurdan yarattın” dedi. Allah-ü Teâlâ da: “Haydi oradan (o cennetten) çık! Sen artık kovulmuş birisin! Muhakkak ki lâ’netim de, hesap gününe kadar senin üstündedir.” dedi. İblis: “Rabbim! Öyle ise bana insanların diriltilecekleri güne kadar mühlet ver!” dedi. Allah-ü Teâlâ da: “Haydi sen malum vakte kadar mühlet verilenlerdensin” buyurdu. (Bu malum vakit, İblisin istediği “haşir gününe kadar” değildir. İblis bu isteğiyle hiç ölüm tatmamayı plaânlamıştı ama Allah ona kıyametin kopacağı “ma’lum vakte” kadar izin verdi. Böylece İblis de Kıyametin kopması hengâmında ölümü tadacaktır.) İblis pür öfke ve pür kin ve pür gayz: “O halde, Senin izzetine yemin ederim ki, mutlaka onların hepsini azdıracağım, ancak Senin ihlâsa er-dirdiğin kullar bundan müstesnadır” dedi. Evet, mel’un ve avânesi o gün, bu gün bizlerin en yaman düşmanıdır. Sâd-71,83/456

ADEM BABA İLE HAVVA ANAMIZIN PİŞMANLIK SÖZLERİ

Hz. Âdem ve Hz. Havva, şöyle diyerek tevbe ettiler: “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik; Şayet bize mağfiret etmez ve bize merhamet etmezsen, mutlaka hüsrâna uğrayanlardan oluruz!” A’râf-23/152

ADEM BABA İLE HAVVA ANAMIZIN TÖVBESİ CENNETTE OLDU

Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın pişmanlık sözlerinden sonra Yüce Allah’ın: “Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir zamana kadar bir yerleşme vardır!” Hitâb-ı Kudsîsi, tövbeden sonra indirildiklerini açıkça belirtiyor. A’râf-24/152

ADEM BABA TOPRAKTAN YARATILDI, ÇOCUKLARI ÇOĞALIP YERYÜZÜNE YAYILDILAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah’ın kudretinin delillerinden birisi de insanları (Adem’i doğrudan, çocuklarını dolaylı yönden) topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra insanlar, çoğalarak yeryüzüne yayıldılar.” Rûm-20/405

ADEM BABA TÖVBE ETTİ

Adem Babamız, Rabbisinden birtakım kelimeler telâkki ederek o kelimelerle tövbe etti, Allah da tövbesini kabul etti. Bakara-37/5

ADEM BABADAN YARATILDIK: Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sizi tek bir nefisden (Adem’den) inşâ eden, yaratan O’dur (Allah’dır).” En’âm-98/139

ADEM BABAMIZ BİR DEFA ŞEYTANA KANDI, AMA BİR DEFA!

Sinsi şeytan, Âdem as’a yaklaştı ve O’nun unutkanlığından istifâde ederek: “Ey Âdem! Sana ölümsüzlük ağacına, zeval bulmayan bir devlet ve saltanata rehberlikte bulunayım mı?” dedi. (Bu kurnazlığı ile o, Hz. Adem ve Havva’ya yasaklanan ağaçtan (cinsel ilişkiden) tattıracak ve ikisinin de âsi olmasını sağlayarak Allah’a: “Gördün mü, benden üstün olarak yarattıklarını?” deme küstahlığında bulunarak gûya haklılığını kanıtlayacak; “ölümsüzlük” va’dinde bulunmakla da yalan söylemediğini; bunun, neslin devam etmesinden kinâye, mecâz bir ifâde olduğunu, ilânihâye insanlığın böylece ölmeyeceğini kastettiğini savunarak Adâlet-i İlâhiye’den beraatla kurtulacağını hesap ediyor. Gûya çok akıllı olduğunu zu’mediyordu. Ama akılsızın teki, şunu bilmedi ki, Allah kalblerin derinliklerinde olanı dahi bilir; O, kıl kadar zulmetmez ve O’nu kimse kandıramaz! O’nu kandırmaya yeltenen, hem kendini kandırır, hem de helâket ve felâkete atar ve attı da!) Tâhâ-120/319

ADEM BABAMIZDAN YARATILDIK

Allah-ü teâlâ buyuruyor: “Ey insanlar! Rabbinizden sakının ki O, sizi bir tek nefisten (Adem’den) yarattı.” Nisâ-1/76

ADEM BABAMIZLA HAVVA ANAMIZ DERHAL TÖVBE ETTİLER, ALLAH DA KABUL ETTİ

“Sonra Rabbi Onu seçti, tövbesini kabul etti” Âyet meâlinden; Hz.Adem’in, daha cennetten çıkarılmadan tövbesinin kabul edildiğini ve peygamberlik vazifesiyle şereflendirildiğini anlıyoruz. Çünki bu âyetten sonraki âyette Allah, “kiminiz, kiminize düşman olarak (yani birbirinizle imtihan edilmek üzere) cennetten yeryüzüne ininiz!” buyuruyor. (Yeryüzüne indirmek, bir cezalandırmak değil, belki bir tavziftir. Zira Allah’ın insanlığa ihsan ettiği maddi ve mânevi donanım, ancak yeryüzünde birbiri ile mücâdele eden insanlarla inkişâf edebilirdi. Mesela: Yeryüzüne indirilmeseydik, Allah’ın adâlet sıfatını hiç bir zaman anlayamazdık. O zaman bu, bizim yaratılış amacımıza uygun düşmezdi. Halbuki bizim yaratılış amacımız tâkatımız ve ilmimiz nisbetinde Allah’ı tanımak ve O’na kulluk yapmaktır. İlim tahsili bunun için farzdır! Tâhâ-122,123/319

ADEM BABANIN TÖVBESİ, DAHA CENNETTE İKEN KABUL EDİLDİ

Ayet-i Kerimede “Fetelakkâ”nın “fe”si ile “Fetabe”nin “fe”si, “hemen” mânâsına geldiğinden, Adem Babamız hemen tövbe etti. Allah da bu tövbe akabinde Adem babamızın tövbesini kabul buyurdu. Yani Adem Baba, Havva Ana ile birlikte yeryüzüne bazılarının sandığı gibi günâhlı olarak değil, tertemiz, günahsız olarak inmiştir. Bakara-37/5

ADEM TOPRAKTAN, ADEM’İN ÇOCUKLARI DA BABALARININ SULBÜNDEN YARATILDI

Bu Ayet-i Kerime’de Allah-ü Teâlâ, Adem’i topraktan, O’nun çocuklarını da nutfeden (babalarının sulbünden=sperminden) çifter çifter (erkekli-kızlı) yarattığını beyan ediyor. Fâtır-11/434

ADEM! SEN ZEVCEN (HAVVA) İLE CENNETE YERLEŞ!

Allah buyurdu: “Ey Âdem! Sen zevcen (Havva) ile cennete yerleş! Dilediğiniz yerden yiyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zâlimlerden olursunuz!” (Buradaki ağaç mecâzi bir ifâdedir, ağaçtan maksat nedir, bunu gerçek ma’nâda Allah bilir.) A’râf-19/151

ADEM! ZEVCEN (HAVVA) İLE CENNETE YERLEŞ, FAKAT ŞU AĞACA YAKLAŞMA!

Allah-ü Teâlâ: “Ya Adem! Zevcen (Havva) ile birlikte cennete yerleş! Oradan dilediğiniz kadar cennet nimetlerinden yiyin! Fakat şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz!” buyurdu. (Yasak ağacın ne olduğunu, ancak Allah bilir. Yani bu ağaç tabiri, mecâz bir ifade olup ağacın dışında kendisinden istifade edilen bir şey de olabilir. Meselâ cinsî münâsebet olabilir; zira “yemeyin!”denmeyip de “yaklaşmayın!”denmesi buna karine teşkil eder. Ayrıca yaklaşınca uryan kalmaları ve cennetteki ağaçların yapraklarıyla avret mahallerini örtmeye çalışmaları, bu görüşü kuvvetlendirmektedir. Allah-ü A’lem!) Bakara-35/5

ADEM, İSİMLERİ BİLDİR!

Allah, Adem`e emretti: “Adem! Onların isimlerini kendilerine (meleklere) bildir!” Bakara-33/5

ADEM`E BÜTÜN İSİMLERİ ÖĞRETTİ

Allah Adem`e bütün isimleri öğretti. Bakara-31/5

ADEM`E SECDE EDİN!

Allah Meleklerine ve iblis`e dedi: “Adem`e secde edin!” Melekler hemen secde ettiler. Cin taifesinden olan iblis dayattı, büyüklük tasladı, diretti ve secde etmedi. O zaten kâfirlerdendi. Bakara-34/5

ADEM’İN NESLİNİ HAKİR, ÖNEMSİZ BİR SUDAN, MENİDEN, SPERMDEN ÜRETTİ ALLAH

Allah-ü Teâlâ, insanı (Adem as’ı) ilkin çamurdan yarattı, sonra O’nun neslini, hakir (önemsiz) bir sudan (meniden=spermden) üretti. Secde-8/414

ADI BİLE ANILMAZDI ŞU İNSANIN DEHR’İN, ZAMANIN AKIŞI İÇİNDE

Dehr’in (zamanın tamamının) akışı içinde insanın üzerine öyle zaman geçti ki, o (insan, henüz) anılan bir şey (bile) değildi. İnsan-1/577

ADIMLARINIZI GERİSİN GERİYE ATIN, SONRA DA İLERİ KOŞANLARA VERİLENİ İSTEYİN HA!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey gafiller, ey kâfirler!) Âyetlerimiz size okunduğunda, kibirle kabınızdan taşıyordunuz; adımlarınızı, ökçeleriniz istikâmetinde gerisin geriye atıyor, geceleyin biraraya gelerek onun aleyhinde ileri geri konuşarak saçmalıyordunuz; Şimdi kalkmış o iman edip ileri adım atanlara verilenleri istiyorsunuz ha?” (İsteye durun!) Mü’minûn-66,67/345

ADİL DAVRANIN!

Âdil davranın! Takvâya en uygun hareket budur. Ve Allah’dan (âdil davranmama endişesiyle) korkun! Muhakkak ki Allah, yaptığınız her şeyden haberdârdır. Mâide-8/107

ADİYAT SURESİ

100. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 11 âyettir. Âdiyât-0/599

ADN CENNETİNE GİDEN KUTLUNUN TASVİRİNDEN İBARET BİR SAHNE

İman edip salih amel işleyerek Adn Cenneti’ne erme bahtiyarlığına eren kutluyu izleyin: “İçlerinden ırmaklar akan yemyeşil, türüm türüm tüten, cıvıl cıvıl kuş sesleri arasında, tahtları üzerine kurulacaklar, altın bileziklerini takınacaklar, ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler giyecekler. O ne güzel bir mükâfattır ve o Adn cenneti de ne güzel bir kalınacak yer, ne güzel bir meskendir!”(Yani Rabbimiz bildirmiş, aklını, irâdeni kullan, sen de git!) Kehf-31/296

ADN CENNETLERİNDE HOŞ HOŞ KONAKLAR KİMLEREDİR, BİLİYOR MUSUNUZ?

Allah, mü’min erkeklere de mü’mine kadınlara da ebedi kalmak üzere girecekleri, içinden ırmaklar akan cennetler va’d etti. Hem de Adn cennetlerinde hoş hoş konaklar! Hepsinden a’lâsı ise, Allah’ın kendilerinden râzı olmasıdır. İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur! Tövbe-72/197

ADN CENNETLERİNDEKİ YAŞAM TARZINDAN BİR KESİT

Adn Cennetlerine giden o talihliler, orada kanepelere dayanarak dilediklerinden birçok meyveler ve içecekler isterler. Onların beraberlerinde gözleri kocalarından başkasını görmeyen aynı yaşta güzel hatunları vardır. Allah-ü Teâlâ, ilâveten şöyle buyuruyor: “İşte bunlar hesap günü için sizlere va’d olunan şeylerdir. Gerçekten bu, Bizim ihsan ettiğimiz bir nasiptir ki, onun aslâ biteceği de yoktur.” Sâd-51,54/455

ADN CENNETLERİNE GİTMEK İSTİYORSAN ORAYA GİDEN PEYGAMBERLERİ ÖRNEK ALACAKSIN!

Allah-ü Teâlâ, önceki âyetlerinde övdüğü peygamberlerini örnek göstererek: “Bu, bir zikirdir, hatırlatmadır. Muhakkak ki (zikrettiğim peygamberlerim gibi) kendisine çeki düzen vererek Allah’dan sakınanlara (takvâ sahiplerine) güzel bir âkıbet olarak, kapıları kendilerine açılmış olan Adn Cennetleri vardır. Sâd-49,50/455

ADN CENNETLERİNE TAKVÂ SAHİPLERİ GİRERLER

“Adn cennetleri, o yurda (takvâ sahibi olanlar) girecek! (O yurdun) zemininden ırmaklar akar. Onlara orada ne isterlerse var. İşte Allah, takvâ sahiplerini böyle mükâfatlandırır.” Nahl-31/269

ADN VE NAİM CENNETLERİNDE EL DEĞMEMİŞ KADINLAR VAR, KOCALARINI BEKLERLER

Adn ve Naîm cennetlerinde gözleri kocalarından başkasını görmeyen tatlı bakışlı öyle güzel kadınlar vardır ki, daha önce onlara cin ve insanlardan hiçbir kimse dokunmamıştır. O hanımlar, parlaklıkda sanki yakut ve mercandırlar. (Kocalarını bekleşen bu pak hatunlarla ebedî bir saadet düşünüyorsan, Rabbinin huzurunda “acaba kaybedenlerden olur muyum?” korkusuyla tir tir titre ve O’nun Rızâsına kilitlen! Az bir dünya fedakârlığıyla bu arzularına nâil olabilirsin! Allah Kerimdir.) Rahman-56,58/532

AF DİLE VE TÖVBE ET RABBİNDEN, ÇÜNKİ O, TEVVABDIR

Allah-ü Teâlâ, “Rabbinizden af dileyin, çünki O, tevvâbdır” buyuruyor. Bir insan olarak kusurdan müberrâ aslâ olamayız. O nedenle sahibimiz Allah-ü Teâlâ’dan her dâim af dilemeliyiz, pişman olup tövbe etmeliyiz, çünki O, Tevvâb’dır. Nasr-3/603

AF VE LÜTUF VAAD BUYURUR ALLAH

Şeytanın cimrilik ve çirkin şeyler vaad etmesine ve sizi fakirlikle korkutmasına mukabil Allah, size af ve lütuf vaad eder! Bakara-268/44

AF VE MÜSAMAHA YOLUNU TUT!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Sen af ve müsâmaha yolunu tut, iyiliği emret, câhillerden yüz çevir!” A’râf-199/175

AFFEDER DİLEDİĞİNİ ALLAH, DİLEDİĞİNİ DE CEZALANDIRIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir. Dilediğini cezalandırır, dilediğini de affeder. Çünki Allah, her şeye kâdirdir.” (Buradan, umumun maslahatı adına ceza ve affı dengeli uygulamalı, affın mümkün olduğu yerde af edip gönül kazanılmalı mesajını algılıyorum.) Mâide-40/113

AFFEDERSEN AFFOLUNURSUN, VERİRSEN SANA DA VERİLİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İçinizden fazilet ve servet sahipleri, akrabalara, fakirlere, Allah yolunda hicret etmişlere sadaka vermeme hususunda yemin etmesinler! Affetsinler, müsâmahalı davransınlar! Dikkat edin! Sizin onları bağışlamanıza karşılık, Allah’ın da sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah Ğafûr’dur, Rahîm’dir.” (Bu âyetin nüzul sebebi, Hz. Ebû Bekr’in yeminidir, şöyle ki: Hz. Ebû Bekr,’İfk’ hâdisesine karışan Mıstah isimli akrabasına ötedenberi yardım ederdi. Mıstah, iftiracıların safında yer alınca O da artık yardım etmeyeceğine dâir yemin etti. Bu âyetin indirilmesinden sonra yardımına tekrar devam etti.) Nûr-22/351

AFFEDİLMELERİ İÇİN KAFİR OLARAK ÖLEN MÜŞRİKLERE DUA EDİLMEZ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kâfir olarak ölüp cehennemlik oldukları, kendilerine belli olduktan sonra, akraba bile olsalar, müşriklerin affedilmelerini istemek, ne Peygamberin, ne de mü’minlerin yapacağı bir iş değildir!” Tövbe-113/204

AFFET İNSANLARI!

İnsanları affet ki, Allah da seni affetsin! Cennet işi, işte böyle! İntikamcılık, cennet ehli ahlâkından değildir! Aslında cennet, hiç de ucuz değil, pek çok pahalıdır! Ama ne kadar pahalı olursa olsun, ne kadar mihnet ve meşakkatin arkasında olursa olsun, değer mi değer! Âl-i İmrân-134/66

AFFETMEK DE AZAP ETMEK DE ALLAH’IN TAKDİRİNE KALMIŞ BİR HUSUSTUR

Göklerin ve yerin mülkü, hakimiyeti Allah’ındır. O, dilediğini (Kendi lütfundan) affeder, dilediğini (hak ettiği üzere) cezalandırır. Allah, çok bağışlayıcı ve çok merhamet edendir. (Âyetin son kelimelerinden anlıyoruz ki Allah, bağışlamayı ve merhamet etmeyi, azâb etmeye tercih ediyor. Sana sonsuz minnettârız Yâ Rab!) Fetih-14/511

AFFETMEK VEYA CEZALANDIRMAK ALLAH’A AİTTİR

Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. O dilediğini affeder, dilediğini de cezalandırır. Allah, Ğafûr’dur, Rahîm’dir. Âl-i İmrân-129/65

AĞAÇ KESMEYE NORMALDE İZİN YOKTUR, ANCAK ÇOK ÖZEL HALLERDE İZİN VERİLİR

Savaş gibi bir milletin bekası söz konusuysa ve bu beka sorunu ağaç kesmeyi gerekli kılıyorsa ağaç kesmeye izin vardır. Nitekim Yahudilerin muhkem kalelerini feth için hurma ağaçlarının kesilmesi icap etti de Resûlüllah sav buna müsâade etti. Bunun dışında Efendimiz sav, ağaç kesimine ve ürün tahribine müsâade etmiyordu. (Maktu’ adıyla orman katledenlerin, orman yakanların yeri yurdu yoktur vesselâm!) Haşir-5/545

AĞAÇLAR KALEM OLSA, DENİZLER MÜREKKEP OLSA TÜKENİRLERDİ DE ALLAH’IN SÖZLERİ TÜKENMEZDİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsaydı, denizlere yedi deniz daha katılıp mürekkep olsaydı, bunlar tükenirdi, fakat Allah’ın sözleri tükenmezdi. Allah Azîz’dir, Hakîm’dir.” Lokman-27/412

AĞIZDAN ÜFÜRMEK, KAFADAN ATMAK, İŞKEMBE-İ KÜBRADAN KONUŞMAK, DİN DEĞİLDİR

Bir kişinin “ağzımdan çıktı bir kere, bu böyle olacak!” demesi din adına bir hiçtir. Dolayısıyla o ağızdan çıkan, üfürülen veya kafadan atılan ya da işkembe-i kübradan konuşulan şeyler, din gibi algılanıp üzerine hüküm terettüp edemez, aslâ dinin yerini tutamaz! Ancak din ile çelişmeyenler istisnâ edilebilir. Ahzâb-4/417

AĞIZLARIN MÜHÜRLENDİĞİ, ELLERİN KONUŞTUĞU VE AYAKLARIN ŞAHİTLİK ETTİĞİ GÜN

Mahşerde o Büyük Duruşma’da dünya hayatının hesabını verirken, ağızlara mühür vurulup kapatılacak, eller konuşarak yaptıklarını ikrar edecek ve ayaklar da ne kazandılarsa ona şâhitlik yapacaklardır. Yâ Sîn-65/443

AĞLAMA DA DUR, KURBANLIK İSMAİL ŞAKAĞI ÜZERİNE YATIRILMIŞTI Kİ

Hz. İbrahim as, Allah’ın emri üzere Kendisiyle çalışacak çağa gelen oğlu İsmail’i kurban edilecek yere götürdü. Her ikisi de Allah’ın emrine tam teslim olmuşlardı. Hz. İbrahim, oğlu Hz. İsmail’i şakağı üzerine yatırdı. Tam boğazlama sırası gelmişti ki Allah-ü Teâlâ O’na şöyle seslendi: “Ey İbrahim! Rüyâya sadâkat gösterdin! (Bu sadâkatına mükâfat olarak Biz de, O’nu kurban etmekten Seni muaf tuttuk!) İşte Biz, iyilik edenleri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten çok büyük bir imtihandır!” Evet, büyükler, büyüklükleri nisbetinde büyük imtihanlara tabi tutulurlar. Peygamber Efendimiz sav dışında hiç kimsenin tahammül edemeyeceği bu büyük imtihan gösterdi ki, Hz. İbrahim, Efendimizden sonra gelen en büyük bir insandır! Emre tam itaatkâr bir baba, o yaşta tam mütevekkil bir oğul! Sen ağlama da bir dur! Mümkün mü? Sâffât-103,106/449

AĞLAMADI GÖK DE YER DE DENİZDE BOĞULAN FİRAVUN VE ORDUSUNA

Musa as ve kavmini yakalayıp yok etmek üzere hışımla yola çıkan Firavun ve ordusu, (Kızıl) deniz’de boğularak kendileri yok oldular. Bunların yokluğuna gök de ağlamadı, yer de ağlamadı. (Yani gök ehli Melekler de Yer ehli insanlar da üzülmediler. Zaten tarih boyunca firavunlaşanların helâkına kimse üzülmemiştir. Âyeti, mefhum-u muhalifinden okursak firavunlaşanların tam zıddı olarak, Hakk’a hizmet erbabının ölümüne gök de ağlar yer de ağlar, yani çok üzülür!) Duhân-29/496

AHDE VEFASIZLIK FASIKLIKLA TAM ÖRTÜŞÜYOR

Allah: “Hem onların çoğunda ahde vefa diye bir şey bulmadık. Fakat doğrusu onların çoğunu gerçekten fâsık kimseler bulduk.” buyuruyor. A’râf-102/ 162

AHİR ALLAH’DIR!

Allah, Ahirdir. Yani her şey yok olduktan sonrası, sadece Allah’dır. Hadîd-3/536

AHİR ZAMAN PEYGAMBERİNE İNANMAYA VE UYMAYA BAĞLI

Hz. Musa as, Rahmeti kendisi ve halkı için istedi. Allah-ü Teâlâ da “bunun ancak ‘Rahmet Peygamberi’ olan Ahir Zaman Peygamberi’ne iman ve O’na tabi olmaya bağlı olduğunu” buyurmak sûretiyle bu müjdeyi tüm insanlığa va’d buyurdu. (Buradan şunu anladım: Hz.Muhammed as’a iman, eski ümmetlerin iman şartlarındandı.) A’râf-157/169

AHİRET ALLAH’IN DA DÜNYA SİZİN Mİ SANDINIZ? HAYIR! HER İKİSİ DE ALLAH’INDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şüphesiz ki son (Ahiret) de, ilk (dünya) da elbette Bizimdir!” Leyl-13/595

AHİRET GÜNÜNDE CENNETE VE ALLAH’A KAVUŞMAK İSTEYEN RESULÜLLAH’I ÖRNEK ALSIN!

Allah-ü Teâlâ: “Ahiret gününde cennete ve Allah’a kavuşmak isteyenler için Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır!” buyurarak cennete ve Allah’a nasıl kavuşacağımızın formülünü bildiriyor. Ahzâb-21/419

AHİRET HAYATI DÜNYA HAYATINDAN ELBETTE DAHA HAYIRLIDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed ve O’nun şahsında bütün inananlar!) Elbette sonraki (Ahiret hayatı), Senin için evvelkinden (dünya hayatından) daha hayırlıdır!” Duhâ-4/596

AHİRET KARŞILIĞINDA DÜNYAYI SATIN ALANLAR

Bir önceki âyette zikredilenleri irtikap edenler var ya, işte onlar, Ahiretleri karşılığında dünyayı satın alan eblehlerdir. Bunların cezası hafifletilmediği gibi kendilerine de yardım edilmez! Bakara-86/12

AHİRET MAHSULÜNÜ İSTEYENE AHİRET; DÜNYA MAHSULÜNÜ İSTEYENE DE DÜNYA ARTIRILIR

Kim Ahiret mahsûlünü isterse ona Ahiret ekini artırılır; kim de dünya mahsûlünü isterse ona da dünya ekini artırılır, fakat onun Ahiretten hiçbir nasibi olmaz! Gerçek bu! Hangisini istersin? Şûrâ-20/484

AHİRET YURDU DAHA HAYIRLIDIR, DÜNYA SENİ ALDATMADAN SEN ONU ATLAT!

“Ahiret diyarı (dünya ile mukayese edildiğinde cennet), elbette Allah’a saygı duyup haramlardan sakınanlar için daha hayırlıdır. (Siz ey kafasını kuma gömenler gibi gaflette olanlar, dünyayı sâbit zannederek aldanmayın, o sizi aldatmadan siz onu atlatmaya bakın!) Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” Yusuf-109/247

AHİRETE İMAN

İmanın şartlarından biri de Ahirete İmandır. Ahirete imanın, İslâm’ın şartlarından biri olduğu bu âyet ile sâbit olmuştur. Bakara-4/2

AHİRETE İNANMAMAK, KİŞİYİ YOLUNDAN SAPITIR

Şu da kesinlikle bir gerçektir ki, Ahirete inanmayanlar, o dosdoğru yoldan sapanlardır. (Çünki bütün yollar Ahirete çıkar) Mü’minûn-74/345

AHİRETE NE FENA YÜKLER GÖTÜRÜYORLAR

Allah’a kavuşmayı yalan sayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır. Kıyamet (kişisel olarak ölüm), kendilerini ansızın bastırıverince onlar, günâh yüklerini sırtlarına yüklenerek: “Eyvah! Dünyada ihmal ettiğimiz şeylerden dolayı yazıklar olsun bize!” diyecekler. Dikkat edin ne fena yükler götürüyorlar onlar! En’âm-31/130

AHİRETE YOLCUSUN, ORAYA NE HAZIRLADIĞINI, ŞÖYLE BİR GÖZDEN GEÇİRDİN Mİ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah’dan sakının! Her nefis, yarın Ahiret günü için ne hazırladığına bir baksın! Allah’a karşı gelmekten sakının! Çünki Allah, yaptığınız her şeyden haberdârdır.” Haşir-18/547

AHİRETİ İNKAR EDENLER! BU, YANINIZA KAR KALMAYACAK, CEHENNEME GİRECEKSİNİZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hayır, hayır! Bu (Ahireti inkâr etmeleri), onların yanına kâr kalmayacak, elbette cezalandırılacaklardır. (Bu ceza evvelâ) Rablerinden perdelenmeleri (yani O’nu görmekten mahrum kalmaları), sonra da peşinden kesinlikle cehenneme girmeleri şeklinde gerçekleşecektir.”Mutaffifîn-15,16/587

AHİRETİ İSTEYENE DE AHİRET VERİLİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kim de Ahiret mükâfatını isterse, ona da ondan (Ahirette cennetten) verilir.” Âl-i İmrân-145/67

AHİRETİ İSTEYENE VE ONA LAYIK BİR ŞEKİLDE GAYRET GÖSTERENE DE CENNET VAR!

“Bazı insanlar da dünyayı iyi anladıklarından, Ahiret hayatını kazanma proğramı ile hayatlarını tanzim ederler. Ona lâyık bir şekilde disiplinli bir hayat yaşarlar. Allah da çalışmalarını kabul eder, cennetine koyar.” İsra-19/283

AHİRETTE ALLAH’A KAVUŞMAYI DÜŞÜNMEYENLERİN AMELLERİ TOZ DUMAN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O günde (Ahiret Gününde Biz’e kavuşmayı düşünmeyenlerin dünyadan getirdikleri) amellerini toz duman etmişizdir=Hebaen mensûrâ.” (Yani Ahiret müflisi!) Furkan-23/361

AHİRETTE ANLAYACAKSIN Kİ, DÜNYA HAYATIN, DÜNYA GÜNÜNÜN BİR SAATI KADAR KISACIKMIŞ

Dünya gününün uzun olduğunu sanarak dünyasını “hay huy”la geçirenler, Ahirette tehdit edildikleri azabı görünce anlayacaklardır ki, dünya hayatları, dünya gününün bir saatı kadar kısacıkmış! Öyleyse ey gafil! Henüz ölmemişken bu hakikata uyan ve kendini kurtar! Ahkâf-35/505

AHİRETTE KAFİRLERE ŞİDDETLİ CEZA, İMAN VE SALİH AMEL SAHİPLERİNE DE MÜKAFAT VARDIR

Allah-ü Teâlâ, bu Ayet-i Kerimesi’nde, Ahirette kâfirlere pek şiddetli bir azap; mü’min olup salih amel işleyenlere de bir mağfiret ve pek büyük bir mükâfat vereceğini va’dediyor. Fâtır-7/434

AHİRETTE KAYBEDENLERE ALLAH SORAR SİZE GÖNDERİLEN ELÇİLERE NE CEVAP VERDİNİZ?

O kıyamet gününde Allah, kâfirlere seslenir: “Size gönderilen elçilere ne cevap verdiniz?” Birden onların dünyaları kararır, bir tek kelime ile de olsa cevap veremezler. Onlar birbirlerine de bir şey soramazlar. Fakat inkârdan dönüş yapıp iman eden ve sâlih amel işleyenlere gelince, işte onlar, felah bulanlardan olmayı umabilirler! Kasas-65,67/392

AHİRETTE KİM ÜSTÜN?

Günahlarından sakınanlar, Ahiret hayatında öbürlerinden üstündürler. Allah dilediğine hesapsız nimetler verir. Bakara-212/32

AHİRETTE KORKMAMAK VE ENDİŞE EDİP ÜZÜLMEMEK İSTERSEN BÖYLE YAPMALISIN!

Allah-ü Teâlâ: “İman edenlerin, sâlih ameller işleyenlerin, namazı hakkıyla edâ edenlerin, malının zekatını verenlerin korkmayacaklarını ve üzülmeyeceklerini” açıkça beyan ediyor. Bakara-277/46

AHİRETTE KURTULUŞUN, FELAHA ERMENİN BİR REÇETESİ VAR MIDIR?

Elbette! Ahirette kendini azaptan kurtarmak isteyenler, aşağıda zikredilen hususları yerine getirmelidirler ki, kurtulup felâha erebilsinler, şöyle ki: 1-Gücünüzün yettiği nisbette Allah’a karşı gelmekten, haramlara girmekten sakının!; 2-Hak ve hakikate kulak veriniz, dinleyiniz (yani emredilenleri yerine getiriniz)!; 3-Ma’rufu yapmak, münkerden kaçınmak üzere itaat ediniz!; 4-Kendi iyiliğiniz için Allah yolunda mallarınızdan sarf ediniz!; 5-Nefsinizin hırsından kendinizi kurtarmalısınız!; 6-Kendinizi cimrilikten uzak tutmalısınız! Teğâbün-16/556

AHİRETTE NE VAR, NE YOK?

Allah-ü Teâlâ haber veriyor, şöyle ki: Dünya hayatında iman edip imtihanını başarıyla tamamlayan mü’minlere, Ahirette Allah tarafından bir mağfiret ve rıdvan (Rıza-i İlâhî) vardır, azap yoktur. Dünya hayatında inanmayıp, imtihanında başarısız olan kâfirlere ise şiddetli bir azap vardır, mağfiret ve rıdvan yoktur. Hadîd-20/539

AHİRETTEKİ AZABIN TARİFİ BİLE AKILLARI ZONGLATIRKEN GELİN ETMEYİN, EYLEMEYİN!

Allah-ü Teâlâ Efendimize hitaben buyuruyor: “De ki: Ben ancak inanmayanlara Allah’ın azâbını haber veren bir uyarıcıyım. Vahit (tek olan), Kahhâr (istediği anda, anında her şeyi mahv-u perişan eden) Allah’dan başka hiçbir ilâh yoktur. O, göklerin ve yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. (Kâinatın tamamı O’nun olduğundan hiç bir şeyi olmayanlardan Rab arayıp da gerçek Rabb’ı aleyhinize kızdırmayın!), O, Azizdir (Hiç bir şey O’na zerre kadar zarar veremez!), O, Ğafur’dur (her şeye rağmen yine de affeder, yeter ki kapısını çalın!)” Sözüm ilgililere: Allah’a karşı diklenilmez, O’na inanmamak sûretiyle O’na karşı gelinmez! İnananın kaybedeceği hiç bir şey yoktur. Varlığına her bir şey şâhit olduğuna göre inanmayanın kaybedeceği ve maruz kalacağı azabı düşünmek bile insanın aklını zonglatıyor. Ne olur gelin etmeyin eylemeyin ve inanın! İnançsız olarak Ahirete gidilirse telâfisi mümkün olmayan bir hasârete girilmiş olunur. Sâd-65,66/456

AHİRETTEKİ KIYAMET ANINDAN MANZARALAR

Allah-ü Teâlâ, kıyametin 2. safhası olan Ahiretteki kıyamet hakkında bilgi veriyor: 1-Ahirette kıyamet günü Ğaşiye (dehşeti ile her tarafı ve herkesi saran felâket) hüküm sürer. 2-O gün yüzler, zelildir, yere eğilmiş vaziyettedir. Ğâşiye-1,2/591

AHİTLERİNİ BOZANLAR, DİNİNİZE SALDIRIRLARSA ONLARLA SAVAŞIN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer andlaşmadan sonra yeminlerini bozarlar, bir de dininize saldırırlarsa, artık kâfir gürûhunun o önderleri ile savaşın! Çünki onların gerçekte yeminleri ve ahitleri kalmamıştır. Umulur ki bu durumda (diğerleri, inkâr ve tecâvüzlerinden) vazgeçerler.” Tövbe-12/187

AHKAF SURESİ

46. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 35 âyettir. Ahkâf-0/501

AHKAFDA, KUM TEPELERİNDE HALKINI UYARMIŞTI HUD AS

Hz. Hûd as, Ahkâf’da (Kum tepelerinde) kavmini uyarmış ve şöyle demişti: “Allah’dan başkasına ibâdet etmeyin! Doğrusu Ben, sizin başınıza dehşeti pek büyük bir günün azâbının gelmesinden endişe ediyorum!” Kavmi de: “Sen bizi ilâhlarımızdan vazgeçirmeye mi geldin? Eğer iddianda tutarlı biriysen, haydi geleceğini bildirerek bizi tehdit ettiğin azâbı başımıza getir de görelim!” dediler. Hûd as da şöyle dedi: “Azâbın hangi vakitte geleceğine dâir kesin bilgi Rabbimin katındadır. Ben sadece Benimle gönderilen mesajı size tebliğ ediyorum. Fakat Ben sizi câhilce davranan bir topluluk olarak görüyorum.” Ahkâf-21,23/504

AHLAKIN EN YÜKSEĞİNİ, PEYGAMBER EFENDİMİZ TEMSİL ETMEKTEDİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Muhakkak ki Sen, pek yüksek bir ahlâk üzerindesin!” Kalem-4/563

AHLAKLI OLMAK İSTEYEN, KUR’AN’IN YAP DEDİKLERİNİ YAPSIN, YAPMA DEDİKLERİNDEN KAÇSIN!

Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i Kerimesi’nde Peygamber Efendimize şöyle hitap ediyor: “Muhakkak ki Sen, pek yüksek bir ahlâk üzerindesin!” Hz. Aişe Vâlidemize ra soruyorlar: “Peygamberimizin ahlâkı nasıldı?” O da cevap veriyor: “O’nun ahlâkı Kur’an idi.” Yani Efendimiz sav, yaşayan bir Kur’an idi. Kim ki, yüksek bir ahlâk sahibi olmak isterse, Kur’an’ı yaşasın o kadar! Bu, ona yeter ve artar bile! Kalem-4/563

AHLAKLI YAŞAMDA ,ÖRNEK İNSAN, HZ.MUHAMMED’DİR (SAV)

Allah-ü Teâlâ: “Allah Resûlü’nde sizin için güzel bir örnek vardır!” buyurarak ahlâkımızda O’nu örnek almamızın “olmazsa olmaz!” olduğunu beyan ediyor. Kalem Sûresi’nde de Efendimizin sav “en yüksek bir ahlâk üzerinde olduğu” açıkça ifade ediliyor. Yani ahlâklı bir hayat yaşamak isteyen için, Sünnet-i Seniyye-i Ahmediyye’ye ittiba etmek, tek yol haritasıdır. Evet, Ahlâkî hayatta dahi tek rol model O’dur sav. Ahzâb-21/419

AHMAĞIN BÖYLESİNE NE DENİR?

Öyle ahmaklar vardır ki, işledikleri günâhların çoğunu Allah’ın bilmediğini zannederler. O zan sebebiyle de pervasızca günâh işlerler. İşte bu kötü zanlarıdır ki, onları bütün bütün helâk eder, hüsrana uğratır. Ne diyelim? Kılavuzu kötü zan olanın varacağı son nokta “hüsrana uğramak” olur! Fussilet-23/478

AHMAK KİME DENİR?

İbrahim as’ın Dini`nden (Tevhid Dini) yüz çeviren, ahmağın tâ kendisidir. Zira dünyada bir kazancı olmadığı halde, Ahiretini de tamamen yakmış bulunuyor. Ahmak olduğu için de kimsenin sözünü dinlemiyor. Bakara-130/19

AHMED İSMİYLE PEYGAMBER EFENDİMİZİN GELECEĞİ HZ. İSA TARAFINDAN MÜJDELENMİŞTİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hani bir vakit Meryem oğlu İsa şöyle demişti: Ey İsrailoğulları! Muhakkak ki Ben, size gönderilmiş Allah’ın bir Resûlüyüm. Ben, benden önce gönderilmiş Tevrat’ı tasdik edici ve Benden sonra gelecek, adı Ahmed olan bir peygamberin müjdeleyicisiyim!” (Yuhanna İncili’nin 14,16.âyeti, Hz. İsa’nın şöyle dediğini nakleder: “Ben de Baba’dan (Allah’dan) dileyeceğim ve O size başka bir ‘parakletos’ verecek!” Parakletos, Yunanca Periklitos (çok övülen) kelimesinin zamanla bozulmuş şeklidir. Periklitos, Aramîcede Mawhamana’nın karşılığıdır. Hz. İsa as zamanında İsrailoğullarının dili, Aramîce idi. Periklitos (Yunanca), Mawhamana (Aramice) ve Ahmed (Arapça); üçü de ‘çok övülmüş’ mânâlarına gelir. Muhammed kelimesi de Arapçada ‘çok övülmüş’ mânâsına gelir. Peygamber Efendimiz sav, şöyle söylemiştir: “Benim adım yerde Muhammed, göklerde ise Ahmed’dir!” Evet, her şey gayet açık, değil mi!) Saff-6/551

AHMED’İN GELECEĞİ KİTAPLARINDA YAZILI İKEN, O GELİNCE, BU BİR SİHİRDİR, DEDİLER

İsrailoğulları, Hz. İsa as’nın haber vermesi üzere Peygamberimizin sav Ahmed ismi ile dünyaya teşrif buyuracağını (Yuhanna İncili, Âyet: 14,16) önceden biliyorlardı. O, bir Arap olarak teşrif buyurunca bu sefer, İsrailoğulları soyundan değil diye sırtlarını dönüverdiler de “bu apaçık bir sihirdir” diyerek gûya işin içinden çıktıklarını sanıyorlardı. (Allah-ü Teâlâ-Hâşâ-İsrailoğullarından başka bir kavimden peygamber göndermeye kâdir değil mi? O, dilediğini peygamber olarak gönderir.) Saff-6/551

AHZAB SURESİ

33. Sûredir. Medine Dönemi’nde nâzil olmuştur. 73 âyettir. Ahzâb-0/417

AİLE HAYATINI İHSAN EDEN ALLAH’A NANKÖRLÜK HA PES YANİ!

“Allah kendilerinizden, size eşler yarattı. Eşlerinizden size oğullar, torunlar verdi ve sizleri hoş, güzel şeylerden rızıklandırdı. Böyle iken onlar batıla inanıyor da Allah’ın bunca nimetlerine nankörlük mü ediyorlar?” (Her şeyi sana Allah ihsan etsin, sen ferih fahur bu ihsanın içinde yaşa, sonra da bütün bunları kendi nefsine veya esbaba veya şuna buna nisbet et ha! Pöhö, pöhö, pes yani!) Nahl-72/273

AİLE OLMAK, SAĞLAM BİR TOPLUM OLMANIN OLMAZSA OLMAZIDIR

Allah, (iffetli bir aile hayatı ile) size bilmediğiniz helâl ve haramları açıklamak, sizden evvelki sâlih kullarının yollarına sizi hidâyet etmek ve tövbelerinizi kabul etmek ister. Şehvetlerinin ardına düşenler ise, (aile hayatına zıt, bohem bir yaşam tarzı ile) sizin büsbütün yoldan çıkmanızı isterler. Allah’ın bu isteğine nâil olmak, ancak sağlam aile hayatı ile mümkündür. Sağlam toplum da ancak, sağlam ailelerle tesis edilebilir. Nisâ-26/81 ; 27/82

AİŞE-İ SIDDIKA ANNEMİZE YAPILAN İFTİRA, İFK HADİSESİ

Efendimize sav Beni Mustalık gazvesinde refâkat eden Âişe-i Sıddıka ra Vâlidemize gazve dönüşünde yapılan iffetsizlik isnâdı, bu âyetlerle cerh edilmiş ve büyük bir iftira olduğu tescil edilmiştir. İftirayı yapanlara cezaları tatbik edilmiş, bu iftirayı çıkaran elebaşı münâfık ibn. übeyy’e de cezanın büyüğü tatbik edilmiştir. Nûr-11/350

AKIL ERDİRESİNİZ DİYE KUR’AN’I ARAPÇA İNDİRDİK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hâ Mîm. Gerçekleri apaçık beyan eden kitaba (Kur’an’a) yemin olsun! Biz, düşünüp akıl erdiresiniz diye onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik. O, kesinlikle katımızda bulunan ana kitapta (Levh-i Mahfûz’da) saklı olup çok Yücedir, hikmet doludur.” Kur’an, tâ ezelden Levh-i Mahfûz’da var olan bir kitaptır. Arapça olması, Kur’an hakikatlarını en veciz şekilde ve tek bir ciltte muhafaza edebilecek tek dilin Arapça olmasındandır. Şayet Kur’an, Arapça dışında başka bir dille indirilseydi, bu hakikatlar, kimbilir kaç cilt kitaplarla ifade edilebilirdi. O da hantal olur ve ezberlenmesi nâdir insanlara has kalırdı. Ayrıca her kitap, peygamberinin diliyle nâzil olmuştur. Zuhruf-1,4/488

AKIL GÖZÜ GÖRMEZ, BAKAR KÖRLER’E DE DOĞRU YOLU GÖSTEREMEZSİN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Sen, o körlere (akıl gözleri görmeyen ‘bakar körler’e) de doğru yolu gösteremez ve onları sapıklıklarından kurtaramazsın! Sen, ancak iman etmeye yatkın kimselere çağrını işittirebilirsin! Çünki onlar, Hakkı işitince teslim olurlar.” Neml-81/383

AKIL SAHİBİ, İMAN ETMİŞ KULLARIM, ALLAH’DAN SAKININ, AZGINLAR GİBİ OLMAYIN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey akıl sahibi, iman etmiş kullarım! Allah’a karşı gelmekten sakının ki, o dikkafa, azgın kişilerin dûçar oldukları o çok çetin azaptan korunasınız!” (Ne kadar akıl, o kadar iman!) Talâk-10/558

AKIL SAHİPLERİ İÇİN ALINACAK DERSLER VARDIR

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl sahipleri için deliller vardır.” Âl-i İmrân-190/74

AKIL SAHİPLERİ İÇİN PEYGAMBERLERİN KISSALARINDAN ALACAKLARI DERSLER VARDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Peygamberlerin kıssalarında elbette tam akıl (selim akıl) sahipleri için alacak dersler vardır. (İlim ehli akademisyenlere çok iş düşüyor. Çünki her bir peygamber, elindeki mu’cize ile her bir ilim dalının varacağı son noktayı işâretliyor, aynı zamanda O, o ilmin de pîri oluyor.) Yûsuf-111/247

AKILLARI BAŞLARINA GELECEK DE MUHAMMED’E İMAN ETTİK DİYECEKLER

Kâfirler kıyamet gününde gerçeği tüm hatlarıyla görünce “Muhammed’e iman ettik!” diyeceklerdir. Ama dünyada olması gereken imanın orada ikrar edilmesi, hiç bir işe yaramayacaktır. Halbuki dünyada iken Ahiret Alemi için atıp tutmuşlar, bilmeden karnından konuşmuşlardı. Şimdi uzak bir yerden (dünyadan) o imanı nasıl getirebilsinler ki! (Zaten dünya da kıyametle ömrünü tamamlamıştı.) Sebe’-52,53/433

AKILLI AHMAK DA OLUR MU DEMEYİN, BİR TÜR AKIL, BAZEN YARAR DEĞİL, ZARAR GETİRİR

Her şey, insana imtihan endeksli verildiği gibi, akıl dahi bir imtihan aracı olarak verilmiştir. Öyle ki, bazı zeki insanlar, kendilerini bu zeka cevvaliyetinden ötürü akıllı ve dolayısı ile üstün görürler, şeytan da bu zaaflarını körükler. Zekalarını, akıllarını artırma ve ibret alma istikametinde kullanacakları yerde onlar, kibir küpü bu filozofik varlıkları ile, başkalarına bol bol akıl verirler de kazanma yolunda kaybeden akıllı ahmaklardan olurlar. Allah, akla dönüşmeyen bu tür zekadan cümlemizi muhafaza buyursun! Ankebût-38/399

AKILLI KİME DENİR? İŞTE EN GÜZEL CEVAP!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Rabbinden sana indirilen vahyin Hak ve gerçek olduğunu bilenle, (iman hakikatlarına gözleri kapalı o) kör hiç bir olur mu? Bundan ancak istikametli akıl sahipleri ibret alırlar. O akıl sahipleri ki: 1-Allah’a verdikleri sözde dururlar ve misâkı bozmazlar. 2-Allah’ın gözetilmesini emrettiği şeyleri gözetirler. 3-Rablerinden çekinirler ve pek çetin bir hesaptan endişe ederler. 4-Sırf Rablerinin rızasını kazanmak için sabrederler. 5-Namazı tam gerektiği şekilde (ta’dil-i erkana uygun olarak) kılarlar. 6-Kendilerine ihsan ettiğimiz rızıklardan gerek gizli, gerek açık bir tarzda bağışta bulunurlar. 7-Kötülüğe iyilikle mukabele ederler. İşte onlara dünya diyârının güzel âkıbeti (olan Ahiretteki Adn Cennetleri) vardır!” Ra’d-19,22/251

AKILSIZ İNSANLAR

Kıblenin değişimini anlayamayan veya anlamak istemeyenlere Allah-ü Teâlâ, akılsız insanlar mânâsına “sefihler” diyor. Evet, Allah-ü Teâlâ, bir hüküm bildirdi mi, ona “ama”sız, “acaba” sız tam bir inkıyâd ile teslim olunur, kulluğun şiârı budur! Bunun ötesi sefâhettir! Bakara-142/21

AKILSIZ, LA’NETLİKLER DE KİMLERDİR DERSİNİZ?

“Allah’ın verdiği aklı yerinde kullanmayarak lâ’netlikler olup cehennemi boylayanlara gelince, onlar: 1-Allah’a verdikleri sözü, iyice pekiştirdikten sonra bozarlar. 2-Allah’ın gözetilmesini emrettiği şeyleri terk ederler. 3-Yeryüzünde fesat çıkarıp nizâmı bozarlar. İşte onlara sadece lâ’net vardır, en kötü yurt olan cehennem vardır!” Ra’d-25/251

AKİTLERİ, VERDİĞİNİZ SÖZLERİ YERİNE GETİRİNİZ!

Allah-ü Teâlâ ferman ediyor: “Ey iman edenler! Akidleri (bağlandığınız sözleri) yerine getiriniz!” Mâide-1/105

AKLI DAR OLANLAR, AZAMETLİ MESELELERİ KAVRAYAMADIKLARINDAN İNKARA SAPARLAR

Hak’ka da’vetle muvazzaf Peygamberler, kendilerine açık açık deliller getirdikçe bu da’vetteki ulvî ve azametli meseleleri kavrayamayan aklı ve kalbi dar olanlar, peygamberler karşısında ma’nen ezildiklerinden, gûya gururlarını kurtarmak adına kesbettikleri azıcık ilimlerini şişirirler de kendilerini bir şey zannederek şımarırlar. Bu şımarıklık onları, mu’cizeleri inkâra ve Hakk ile alay etmeye kadar götürür. Sonunda bu şımarıklıkları ve alaylarının cezası, kendilerini her taraftan kuşatıverir de apışıp kalırlar; lâkin artık her şey “geç”tir onlar için! Mü’min-83/475

AKLI GÖZÜNE İNERSE -SÖZÜM ONA- KAFASINDA BİR ŞEY KALMAYINCA İDRAK EDEMEZ!

Aklı gözüne inmiş kâfirler: “Biz de babalarımız da ölüp toz toprak olduktan sonra, biz mi diriltilip kabirlerden çıkartılacağız? Bize de babalarımıza da bu dirilme, hep va’d edilip duruldu; bu evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir” diyerek idrak yoksunu olduklarını ortaya koydular. Neml-67,68/382

AKLI GÖZÜNE İNMİŞ İDRAKSİZ BEYİNSİZLER, SENİ ÜZMESİN!

Allah-ü Teâlâ, Efendimize hitab ederek buyuruyor ki: “(Habibim Ya Muhammed!) Onların Ahirete inanmamalarından dolayı üzülme; kuracakları tuzaklardan dolayı da aslâ tasalanma! Onlara şöyle de: Hele dünyayı bir dolaşın da günâhkarların âkıbetleri nasıl olmuş bir bakın, bakalım!” (de de, onlar tasalansın!) Neml-69,70/382

AKLI KIT VE KALBİ DAR OLANLAR AZABI GÖRÜNCE AKILLANIVERİR VE İMAN EDERLER AMA

Dünyada iken irâdesiyle aklını kıt ve kalbini dar tuttuğundan gerçekleri kavrayamayıp iman edemeyen, üstelik daha da ileri giderek Hak ile alay edenler, azabı görünce hemen –hem de en iyisinden akıllanıverirler ve: “Allah’ın bir olduğuna iman ettik, daha önce O’na ortak koştuklarımızı da inkâr ettik” derler. Derler de bu imanları ve akılları, onlara hiçbir fayda sağlamaz. Zira iman mahalli dünya idi. Azabı görünce herkes iman ederdi. O zaman da imtihan olmazdı. Allah’ın kulları arasındaki câri uygulaması hep böyle olmuştur. İmtihan dünyasında gayba iman edemeyen kâfirler, Ahirette hüsrâna uğramışlardır. Mü’min-84,85/475

AKL-I SELİM SAHİBİ OLUP OLMADIĞINI BURADAN ANLAYABİLİRSİN!

Herkesin gördüğü fotoğraf şöyle: Denizlerden, göllerden, ulu dağlardan su buharları yükseliyor, bulutlar oluyorlar. Bulutlardan gayet Rahîmâne bir tarzda su damlacıkları indiriliyor. Bu sular, toprak tarafından massediliyor, kayalarda, toprak altındaki kaynaklarda depolanıyor. Sonra pınarlardan, gözlerden ihtiyaç nisbetinde çıkartılarak akarsular meydana getiriliyor. Onlarla rengarenk ekinler, yeşillikler yetişiyor. Sonra da o ekinler sararıyor, kuru bir kırıntı halini alıyor, tohumlarını erzak olarak bize bırakıp gidiyor. Şimdi bütün bunların bir kader planında merhameti sonsuz Rabbimiz tarafından bizler için böyle yapıldığını aklın idrak etmişse müjdeler olsun sen “selim bir akla” sahipsin! Ve illâ felâ! Zümer-21/459

AKLIN ÖLÇÜSÜNÜ BU AYETTEN ANLAYABİLİRSİNİZ!

Allah-ü Teâlâ, sözü (Kur’an hakikatlarını) dinleyip, iki iyiden (ruhsat ve azimet) daha iyisini (azimeti) tercih ederek yaşayan ve bu sebeple hidâyete mazhar olan kişiyi överek: “İşte onlar, gerçek akıl sahiplerinin tâ kendileridir!” iltifatında bulunuyor. Evet akıl odur ki, sahibini cehennem azabından kurtaran, cennet bahçelerinde yaşama yollarına rehberlik eden akıldır. Böyle sahibine rehberlik etmeyecek bir akla beş para vermem! Zümer-18/459

AKLIN VAR MI, YOK MU? ŞURADAN ANLAYABİLİRSİN!

Dünya malı ve mülkü, dünyanın geçici metâı ve süsüdür. Aklı olmayan, dünya malı ve mülkü içinde kendini kaybedendir. Akıllı kişi, dünya malına takılıp kalmaz; onu kazanır kazanmasına da dünyada bırakmaz, tasadduk ederek bâkileştirir. Kasas-60/392

AKLIN VARSA DÜŞÜNÜRSÜN!

Allah-ü Teâlâ, dünya ve Ahirette lehine ve aleyhine olanları bir bir beyan etmiş, artık aklın varsa düşünürsün de lehine olanı seçersin! Bakara-219/33; 220/34

AKLINA BEŞ PARA VERMEDİĞİM BİRİ VARSA O ALLAH’I UNUTANDIR Kİ O DA UNUTULACAKTIR

Bu dünya hayatını tam bir gafletle, inkârcılık içinde geçirenlere kıyamet gününde şöyle denildi: “Siz bu gününüzle karşılaşmayı nasıl unutmuşsanız; Biz de bugün sizi öylece unutup kendi halinize bırakacağız! Kalacağınız yer, ateştir, sizin için hiçbir yardımcı da yoktur. Bu böyle olacak, çünki siz, Allah’ın Âyetlerini alay konusu yapmıştınız, dünya hayatı sizi aldatmıştı.” Bugün artık onlar, ne o cehennemden çıkarılırlar, ne de Allah’ı razı etme yönündeki özürleri kabul edilip dünyaya geri gönderilirler. Câsiye-34,35/501

AKLINA GÜVENEREK ALLAH’IN AYETLERİ HAKKINDA İLERİ GERİ KONUŞURLAR

Bak şu akl-ı evvele! Allah’ın âyetleri hakkında (güya bazıları-Hâşâ- yanlışmış gibi) ileri geri konuşurlar. Onlar, sadece ukalalık taslayanlar olup Hak’tan saptırılmakla kendilerine yazık eden akılsızlardır. Mü’min-69/474

AKLINI DOYURMAK LAZIMDIR ÖNCELİKLE İNANMAYAN BİR KİMSENİN!

Hz. İbrahim as’ın babası ve kavmine puta tapmanın akılla izah edilecek bir tarafının olmadığını, düşünerek bir akıl jimnastiği yapmalarını aşağıdan alarak arz etmesi, bize mesaj veriyor ki, inanmayanlarla olan diyaloğumuzda aklî bürhanlarla akıllarını doyurmamız gerekiyor. Yoksa iman meselesinde cebrin, zararından başka hiç bir faydası yoktur. Şuarâ-69,82/369

AKLINI KULLANIP DÜNYAYA ALDANMAYANA AHİRETTE ADN CENNETLERİ VARDIR

“Dünya diyârının güzel âkıbeti, Adn cennetleri olup, onlar babalarından, eşlerinden ve nesillerinden iyi olanlarla birlikte o cennetlere girerler. Öyle ki melekler de her kapıdan yanlarına varıp: ‘Sabretmenize karşılık size selâmlar, selâmetler! Dünya diyârının ne güzel âkıbetidir bu!’ diyecekler.” Ra’d-23,24/251

AKRABALIK BAĞLARINI KOPARIRLAR, YERYÜZÜNDE FESAT ÇIKARIR O MÜNAFIKLAR

Allah-ü Teâlâ, “Ey münâfıklar! Demek iş başına geçecek olsanız, yeryüzünde fesat çıkaracak ve akrabalık bağlarını koparacaksınız, öyle mi?” demektedir. (Tarih, bu ciğersûz meş’eme ile dopdoludur!) Muhammed-22/508

AKRABALIK BAĞLARINI KOPARMAK YOK!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Akrabalık bağlarını koparmaktan sakınınız! Allah, sizin üzerinizde tam bir gözeticidir.” Nisâ-1/76

AKŞAM, YATSI NAMAZLARINI KIL VE TESBİHATLARINI YAP!

Allah-ü Teâlâ: “(Habibim Ya Muhammed!) Gecenin bir kısmında (akşam ve yatsı vakitlerinde) ve secdelerin arkasında (namaz bitiminde tesbihat yaparak) O’nu (Yaratanını) tesbih et! (Namaz kıl ve tesbihatını yap!)” buyuruyor. Kâf-40/519

A’LÂ SURESİ

87. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 19 âyettir. A’lâ-0/591

ALAK SURESİ

96. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 19 âyettir. Alak-0/597

ALAK’DAN YARATTI İNSANI ALLAH

Allah-ü Teâlâ, insanı alakdan (rahim cidârına yapışan bir hücreden) yarattı. Alak-2/597

ALAY EDEN GÜRUH, BİLESİNİZ O ALAYLARINIZI KALBLERİNİZE SOKACAĞIZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İşte böylece o alayı, bir azap olarak o alaycı güruhun kalblerine sokarız!” Hicr-12/261

ALAY EDENLERİN HAKLARINDAN BİZ GELİRİZ SEN ONLARI BİZE BIRAK!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Seninle alay edenlerin haklarından gelmeye Biz yeteriz, Sen onları Bize bırak! Onlar, Allah’dan başka tanrı uyduruyorlar, ama yaptıklarının sonucunu yakında öğrenecekler! Çok iyi biliyoruz ki, onların söyleyip durdukları şeyler yüzünden gerçekten Senin göğsün daralıyor.” Hicr-95,97/266

ALAY EDİLMEDİK PEYGAMBER Mİ KALDI?

Peygamber Efendimizle sav alay ediyorlardı. Allah-ü Teâlâ, teselli makâmında:“And olsun ki senden önceki peygamberler ile de alay edildi de alay konusu yaptıkları o azap, alay edenleri sarıvermişti” diyerek Habib-i Edîbini rahatlattı. Enbiyâ-41/324

ALAY EDİLMEK, PEYGAMBERLERİN OLMAZSA OLMAZ KADERİDİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: (Ey Resûlüm!) And olsun ki Sen’den önce gelip geçen milletlere de Biz peygamberler gönderdik. Ama onlara hiç bir peygamber gelmedi ki onunla alay etmiş olmasınlar!” Hicr-10,11/261

ALAY EDİN BAKALIM EY NANKÖRLER YAKINDA ALAYINIZIN AKIBETİNİ GÖRECEKSİNİZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hakikat (Kur’an ve Allah’ın Elçisi), kendilerine geldiğinde, O’nu yalan saydılar, alay ettiler. Fakat alay ettikleri şeyin haberleri (cehennem), yakında (karşılarına) gelecektir. (Ve tabi, onunla alay etmenin ne demek olduğunu da öğreneceklerdir.)” En’am-5/127

ALAY ETMEK SENİN MESLEĞİN HALİNE GELDİ HA VAY SENİN HALİNE Kİ NE VAY!

Allah-ü Teâlâ, insanları arkadan çekiştirenler ve onlar ile alay edenlere (hümeze ve lümeze ehline): “Vay onların haline!” demektedir. Allah-ü Teâlâ bir kimse hakkında “vay onun haline!” demişse; vay onun haline ki, ne vay! Hümeze-1/601

ALAY ETMEK ÜZERE SAĞDAN SOLDAN PEYGAMBERE KOŞ! SONRA DA NAİM CENNETİNE KON! OH, NE HOŞ?!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O inkâr edenlere (zındıkaya) ne oluyor ki, Seninle alay etmek için sağdan soldan ayrı ayrı gruplar halinde Sana doğru koşuyorlar. Onlardan her biri (imansız olduğu halde) Naîm cennetine konulacağına mı hevesleniyor? (Avucunu yalasın ve hiç heveslenmesin) Aslâ! Çünki Biz, onları o bildikleri malum şeyden (meni denen bir damla hakir sudan) yarattık.” (Yani haddini bilsin!) Meâric-36,39/568

ALAY ETMEYİ ALLAH-Ü TEALA HARAM KILMIŞTIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman edenler! Bir topluluk (veya bir ferd), başka bir topluluk (veya bir ferd) ile alay etmesin! Olur ki alay edilenler, alay edenlerden daha hayırlıdır!” Hucürat-11/515

ALAYA MA’RUZ KALMAK PEYGAMBERLERİN OLMAZSA OLMAZIDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Muhakkak ki, Senden önceki peygamberlerle de alay edilmişti. (Alaylarından ötürü gamlanma!) Alay ettikleri gerçek (azap), o maskaralık edenlerin üzerine inip her taraflarından kuşatarak onları mahvetti (mahvedecek).” En’am-10/128

ALAYCI MÜŞRİK, ALAY ET BAKALIM! AZ KALDI, AZAPLA KARŞILAŞINCA GÖRECEKSİN GÜNÜNÜ!

Allah-ü Teâlâ, Mekke müşriklerinin kibirli rûh hâletini açığa çıkararak buyuruyor ki: “(Ey Resûlüm!) Onlar, Seni gördüklerinde mutlaka Seni alaya alırlar da: ‘Allah’ın elçi olarak göndermiş olduğu bu şahıs mı imiş, bula bula bunu mu bulmuş? Eğer onlara (putlara) tapmakta sebat etmeseydik, neredeyse bizi ilâhlarımızdan saptıracaktı!’ derler. Ama kendilerini bekleyen azâbı gördükleri zaman, asıl yoldan sapanın kim olduğunu ileride bilecekler!” Furkan-41,42/362

ALAYCI MÜŞRİKLER! “BİZ Mİ DİRİLTİLECEK MİŞİZ?” DEYİN BAKALIM, DİRİLTİLİNCE GÖRÜRSÜNÜZ!

Allah-ü Teâlâ buyurdu: “(Habibim Ya Muhammed! Haşri inkâr eden o alaycı kâfirlere) de ki: Evet, siz diriltilecek, hem de zelil ve perişan bir vaziyette diriltileceksiniz! Bu iş için sadece bir zecre, (bir emir, korkunç bir ses) yeter! Bir de bakarsın ki hepsi dirilmiş, etraflarına (mel, mel) bakınıp duruyorlar!” Sâffât-18,19/445

ALAYCI MÜŞRİKLER, BU SİHİRDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİL DEDİLER

İnsanlıktan nasibi kalmamış, teneke tabiatlı tıngırdayan alaycı müşrikler, gözleri kamaştığından olacak ki, Kur’an hakikatlarını göremediler de “bu sihirden başka bir şey değildir!” diyerek tıngırtılarıyla gûya vaziyeti kurtaracaklarını sandılar. Bir de alaylarına şunu eklediler: “Sahi, biz öldükten, hem de çürümüş kemik ve toz toprak olduktan sonra, biz mi dirilecekmişiz? Önceden gelmiş geçmiş atalarımız da mı dirilecekler? Sâffât-15,17/445

ALAYCI MÜŞRİKLER DİRİLTİLİNCE “EYVAH BİZE!” DERLER DEMELERİNE DE, ARTIK İŞ BİTMİŞTİR!

Dünyada tangır tungur, Kur’an ile istihza ederek Haşri inkâr eden alaycı kâfirler, diriltilip Mahşer’de toplandıkları zaman şöyle derler: “Eyvahlar olsun bize! İşte bize bahsedilen hesap günü (gerçekmiş)!” Melekler de: “Evet, bu gün, sizin yalan saydığınız hüküm gününün tâ kendisi!” derler. Sâffât-20,21/445

ALAYCI ZALİMLERİ, YOLDAŞLARINI, TAPTIKLARI PUTLARI TOPLAYIP CEHENNEM YOLUNA SÜRÜN!

Allah-ü Teâlâ meleklerine şöyle emreder: “(Alaycı müşrik) zalimleri, onlara eşlik eden yoldaşlarını, Allah’dan başka taptıkları putlarını toplayın; sonra onları cehennem yoluna sürün! Hem tutuklayın onları, çünki onlar sorguya çekileceklerdir!” Sâffât-22,24/445

ALAYCININ TEKİ! YAPTIKLARININ CEZASI ŞİMDİ SENİ SARINCA MI AKLIN BAŞINA GELDİ?

Dünyada Allah’ın Dini ve Peygamberi ile alay edenlerin kazandıkları cürümleri karşılığında tereddüb eden cezalar, kıyamet gününde kendilerini sarıverir. Artık cezalarını çekmekten başka yapacakları bir şey kalmamıştır. Akıllı odur ki, çaresiz kalacağı o güne kalmadan bu dünyada işini sağlama bağlar. Zümer-48/463

ALÇAKLIKTA ADETA YARIŞIYORLAR

Allah’ı Ve Resûlünü karşısına alanlar, Allah’a ve Resûlüne muhalefet edenler yok mu? İşte onlar, en alçak kimseler arasında yer alacaklardır. Mücâdele-20/543

ALÇALTMA DA YÜKSELTME DE ALLAH’IN TAKDİRİ İLEDİR, BİZİM ELİMİZDE DEĞİL!

“Allah kimi alçaltırsa, zelil ederse; onu aziz edecek, yükseltecek kimse yoktur. Allah neyi dilerse, onu yapar.” Hacc-18/333

ALDANMAK MAYAMIZDA VAR! LAKİN ALDATMAK ŞEYTANIN MAYASINDANDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey Ademoğulları! Şeytan, ana babanızı kandırarak avret yerlerini kendilerine göstermek için üzerlerindeki takvâ ve/veya hârici elbiselerini çıkartmak sûretiyle hataya sevk ederek cennetten çıkarttığı gibi, sakın sizi de aldatmasın!” (Ey Âdem’in evlâtları! Babanız Âdem ve ananız Havva gibi olup aldansanız da, aslâ şeytan gibi olup aldatmayınız!) A’râf-27/152

ALDATAN NEDİR SENİ O KERİM RABBİNE KARŞI EY İNSAN?!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey insan! Seni O Kerîm (çok cömert) Rabbine karşı aldatan nedir? O ki, seni yarattı, mükemmel bir vücut sistemi bahşetti, nihayet seni düzgün, ölçülü ve dengeli yaptı. Ve seni dilediği (en ideal) bir sûrette terkîb etti. (Ama siz olmayacak şeyi yaparak, inkâra kalkışıyor, nankörlük yapıyorsunuz!) İnfitâr-6,8/586

ALEMİN YARATILIŞINI HER ŞEYİ BİLENE RABBİNE SOR!

Bu Âyet-i Kerime’de Yüce Allah buyuruyor: “O (Allah), Rahmân’dır. Sen onu (Alemin yaratılışını) her şeyi bilene (Rabbine) sor!”Bu âyetten anlaşıldığına göre Alemin yaratılışı hakkında doğru bilgi, ancak vahy ile mümkündür. Mücerred akıl ile bazı hakikatlere ulaşılsa da, vahy ışığında olmayan araştırmalarla gerçeklere ulaşmanın mümkün olamayacağı anlaşılmaktadır. Çünki gaybı ancak Allah bilir. Furkan-59/364

ALEMLERE RAHMET OLARAK GÖNDERDİK SENİ YA MUHAMMED!

Allah-ü Teâlâ, lütfu ile ferman etti: “Ya Muhammed! Biz Seni ancak Âlemlere bir Rahmet olarak gönderdik!” (Âlemler, insanlar olarak anlaşılmışsa da kanaat-i acizânemce insanlarla sınırlandırmak eksik olur. “Habibim, Sen olmasaydın Sen, yaratmazdım felekleri Ben!” Hadîs-i Kudsisi muvâcehesinde anlamaya çalışırsak, Resûlüllah Efendimiz, kâinatın tümü için bir Rahmettir. Çünki kâinat O’nun yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır.) Enbiyâ-107/330

ALEV SAÇAN ATEŞTEN KURTULMANIN FORMÜLÜ VAR MI? ELBETTE VAR, KULAK VER!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah katında temizlenmek için malını, O’nun yolunda veren, (günahlarından) sakınan (mü’minler) ise, ondan (o alev saçan ateşten) uzaklaştırılacaklardır.” Leyl-17,18/595

“ALEYHİNİZDE TOPLANMIŞ İNSANLAR, KORKUN, TEDBİR ALIN!” DİYENLERE KARŞI NE DEDİLER?

O Mü’minler, öyle kahramanlardır ki, halk kendilerine: “Düşmanlarınız size karşı ordu hazırladılar, aman onlardan kendinizi koruyun!” dediklerinde; bu tehdit, onların sadece imanlarını arttırdı da şöyle dediler: “Hasbünallah-ü ve Ni’mel Vekil!=Allah bize yeter. O ne güzel Vekildir!” Âl-i İmrân-173/71

ALGI MESELESİ ÇOK MÜHİM, ÇOK DİKKATLİ DAVRANMALIYIZ!

Firavun ve avânesinin Musa as’a “Sen ve kardeşin elimizdeki saltanatı ele geçirmek için mi buraya geldiniz?” demeleri, herkesin her şeyi kendi dünyasına göre değerlendirdiğini ortaya koyar. Saltanat sürenler, zannederler ki, herkes saltanat sürmek için çalışıp çabalar. Âyet, dine hizmet edenlerin, şahsî ve dünyevî menfaatlere yönelmemeleri, istiğna içinde yaşamaları gerektiğini îmâ ediyor. Peygamberlerin, halklardan hiçbir şey istememeleri, dünyaya karşı müstağnî kalmaları, bizlerin hizmetteki yol haritamızı çizmektedir. Yûnus-78/216

ALGI ÖZÜRLÜSÜ OLDUĞUNDAN FİRAVUN HER DELİLİ YANLIŞ DEĞERLENDİRDİ

Hz. Musa ve Hz. Harun as en cerhedilmez delillerle geldikleri halde Firavun, o âyetleri birer sihir olarak algılayarak şöyle dedi: “Ya Musa! Sen sihrinle bizi yurdumuzdan çıkarmak için mi geldin? Öyle ise biz de Sana Seninki gibi bir sihirle karşı koyacağız. Sen buluşma zamanını ve zeminini tayin et! Herkesin gelebileceği bir yer olsun!” Musa as: “Bayram günü Bayram Yeri ve kuşluk vakti olsun!” dedi. Tâhâ-57,59/314

ALIŞ VERİŞ HELAL, FAİZ İSE HARAM KILINDI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah, alış verişi helâl, fâizi ise haram kılmıştır.” Bakara-275/46

ALIŞ VERİŞTE DE ŞAHİT TUTUN!

Alış veriş yaptığınız zamanda da şâhit tutun! Bakara-282/47

ALIŞVERİŞİN, DOSTLUĞUN, ŞEFAATİN FAYDA VERMEYECEĞİ GÜN GELMEDEN ÖNCE İNFAK ET!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman edenler! İçinde alışverişin, dostluğun ve bir şefaatin olmadığı bir gün gelmeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda infak ediniz!” Bakara-254/41

AL-İ İBRAHİM’İN KİMİ DOĞRU, KİMİ SAPIK?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Âl-i İbrahim’den kimi O’na (Hz. Muhammed’e) iman etti, kimi de halkı O’ndan engelledi. Bu engelleyenlerin hakkından harıl harıl yanan cehennem gelir.” Nisâ-55/86

AL-İ İBRAHİME ALLAH BÜYÜK BİR HAKİMİYET VERMİŞTİR

Allah, İbrahim as ailesine kitap ve hikmet, hem de büyük bir saltanat, hâkimiyet vermiştir. Nisâ-54/86

AL-İ İMRAN SURESİ

3. Sûredir. Medine Dönemi’nde nâzil olmuş olup 200 âyettir. Elif Lâm Mim hurûf-u mukattaası ile başlar. Bu sûrede hâkim olan konu, Hıristiyanlıktır. Âl-i İmrân-1/49

ALİM`DİR ALLAH!

O Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. Bakara-29/4

ALİMLERDEN BAŞKASI BU KABİL TEMSİLLERE AKIL ERDİREMEZ

Allah-ü Teâlâ, Kendisi’nden başkasını dost ve hami edinenlerin halini, kendisine ev (ağ) yapan örümceğin haline benzettikten sonra verdiği bu temsili, “Alimlerden başkasının anlayamayacağını” zikrederek, Alimlere özel bir önem veriyor. (Burada araştırmacı akademisyenlere mesaj var: Örümcek ağında kimyasal, fiziksel öyle çok ince sırlar var ki, bunu ancak işin uzmanı olan Alimler anlayabilirler.) Ankebût-43/400

ALİMLERDİR KULLARI İÇİNDE ALLAH’DAN HAKKIYLE KORKANLAR

Allah-ü Teâlâ, ferman ediyor: “Kullarım içinde gerektiği tarzda Allah’dan korkanlar Alimlerdir!” Evet! Bir bebek yılanı kavrar mı kavrar. Çünki yılandan gelecek tehlikeyi bilmez! Bilmeyen (câhil) cesur olduğundan, câhiller cehennemden korkmazlar, çünki cehennemin ne kadar korkunç olduğunu bilmezler. Alimler ise, tahkik-i iman sahibi olduklarından Allah’ı yakinen tanırlar. Yapacakları kusurlarla evvela Rablerinden uzak kalma kaygısı ve sonra cehenneme girme korkusuyla uykuları kaçar. Bu şuura Allah’dan korkma, yani Allah’ı hakkıyle tanıma denir. Kişi tanıdığı kadarıyla muhatabını sever ya da korkar! Fatır-28/436

ALKIŞ TUTMAK BİR CAHİLİYE ADETİDİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onların Kâ’be yanındaki duâları ise, ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan (alkış tutmaktan) başka bir şey değildir.” Enfâl-35/180

ALLAH BİZİMLE KONUŞMALI DEĞİL MİYDİ!

Gerçekleri bilmeyen müşrikler: “Allah bizimle konuşmalı veya bize bir mu’cize gelmeli değil miydi?” derler. Onlardan öncekiler (Yahudiler) de böyle demişlerdi; kalbleri ne kadar da birbirlerine benziyor! Halbuki Allah, iman edecekler için yeterince delilleri, apaçık göstermiştir. Ey cahil! Sen, Musa as olabilirsen o zaman, Allah seninle de cehren konuşur! Aslında Allah, yarattığı mahlukatı üzerindeki imzası, mührü ve turrasıyla, her şuur sahibiyle sessizce konuşmaktadır. Lâkin kafası basmayan şuursuzlar var ki onlar, bu konuşmadan hiçbir şey anlamıyorlar. Bakara-118/17

ALLAH EVLAT EDİNDİ DEDİLER

Haşa! O, böyle şeylerden münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O`nun mahlûkudur. Bakara-116/17

ALLAH GÖKTE DE YERDE DE TEKDİR!

Gökte de Yerde de ilâh tekdir, O da Allah’dır. Bunun kanıtı, gökte de Yerde de nizâmın pek hassas ve mükemmel oluşudur. Hiç bozulmayan ve karışmayan hassas nizâm, tek elden yönetildiğini kanıtlar. El Hak aynen öyledir, amennâ ve saddakna! Zuhruf-84/494

ALLAH KORKUSU, AHİRET ENDİŞESİ AMELLERİN MÜKAFATININ DAHA GÜZEL OLMASINI SAĞLAR

O erkek oğlu erkekler (erkeklik, burada cesaretten kinâyedir), Allah ve kaybetme endişesiyle hesap gününden korkarlar ki, bu korkuları, onlara amellerinin daha güzel mükâfatla ödüllendirilmesini sağlar. Çünki Allah, dilediği kimseyi hesapsız rızıklandırır. Nûr-38/354

ALLAH PEK ŞEFKATLİ, ÇOK MERHAMETLİDİR

Allah, insanlara karşı pek şefkatli ve çok merhametlidir. Bakara-143/21

ALLAH SABREDENLERLE BERABERDİR

Tâlût’un az sayıdaki mücâhit kahramanları şöyle dediler: “Allah sabredenlerle beraberdir!” Bakara-249/40

ALLAH VA’DİNDEN ASLA CAYMAZ!

“Sakın Allah’ın, peygamberlerine yaptığı va’dinden cayacağını zannetme! Allah elbette mutlak gâliptir, intikam sâhibidir.” Ey Ehl-i Kitap! Cehennem ateşinin sayılı birkaç günden fazla dokunmayacağına dair Allah`dan garanti mi aldınız? Öyle bir şey varsa bilin ki, Allah va’dinden caymaz, rahat edebilirsiniz. Ama ya değilse? O zaman vay halinize! Bakara-80/11; İbrahim-47/260

ALLAH VE RESULLERİNE SAVAŞ AÇANLAR BİLSİNLER Kİ, BU SAVAŞIN PEŞİN MAĞLUBU ONLARDIR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Levh-i Mahfûz’da) Allah şöyle yazdı: Kesinlikle Ben ve Resûllerim galip geleceklerdir. Çünki Allah, Kavî’dir (çok kuvvetlidir), Azîz’dir (mutlak galipdir). Mücâdele-21/543

ALLAH VE RESULÜNE İTAAT ŞART!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya Muhammed! De ki: Allah’a ve Resûlüne itaat ediniz! Buna rağmen yüz çevirirlerse, bilsinler ki Allah, (o yüz çeviren) kâfirleri sevmez!” Al-i İmrân-32/53

ALLAH YAPTIKLARINDAN SORUMLU DEĞİLDİR AMA İNSANLAR SORGUYA ÇEKİLECEKLERDİR

Allah yaptıklarından sorguya çekilecek değildir. (Mülk ve tasarruf O’nundur, O’nu sorguya çekmek kimin haddine?) Ama (insan ve insan gibi irâde sahibi olanlar), mutlaka sorguya çekileceklerdir. Çünki herkes emânetçidir, uhdesindeki emânetlerde nasıl tasarrufta bulunduğu tek tek sorulacaktır. Enbiyâ-23/322

ALLAH YARATTIKLARINDAN GAFİL DEĞİLDİR

“Biz, yaratılanlardan gâfiller değiliz” âyeti ile Yüce Yaratıcı, yarattığı her şeyi takip ettiği, bilgisi dışına kimsenin çıkamayacağını beyân eder. Mü’minûn-17/341

ALLAH YETER!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey Peygamber! Sana ve mü’minlerden Sana tabi olanlara, Allah yeter!” Enfâl-64/184

“ALLAH`I GÖRMEDİKÇE SANA İMAN ETMEYİZ!” DEDİLER

İsrailoğulları bir zaman Hz. Musa`ya şöyle dediler: “Ya Musa! Allah`ı açıkça görmedikçe aslâ sana iman etmeyeceğiz!” Bakara-55/7

ALLAH’A EN BÜYÜK ŞAHİT YİNE ALLAH’DIR

Allah’tan başka tanrı bulunmadığına en büyük şâhit, bizzat yine Allah’dır. Zira fabrika çarkları gibi birbirine bağlı şu koca evren, tek bir ilâh ile ancak böyle muntazam olabilir! İki el karışsa fesâda uğrardı. Ayrıca Melekler, Hak ve adâletten ayrılmayan ilim adamları da bu gerçeğe şâhittirler. Al-i İmrân-18/51

“ALLAH’A İNANIYORUM AMA ŞUNDA DA ALLAH’IN SIFATLARINI GÖRÜP TA’ZİM EDİYORUM” DİYENE BAK!

Allah-ü Teâlâ: “Allah’a inanıyorum, ama şu zat’ta da Allah’ın sıfatlarını gördüğümden ona ta’zim ediyorum, onu kutsuyorum!” diyen yamuk herif için şöyle der: “Atın cehenneme onu! Ki o, Allah ile beraber kendisine başka bir ilâh edinmiştir. Bu yüzden onu şiddetli azabın içine atın!” Kâf-26/518

ALLAH’DAN BAŞKA TANRI EDİNDİN HA! GİTTİN GÜMBÜRTÜYE!

Allah-ü Teâlâ sakındırıyor: “Ey insan! Sakın Allah ile beraber başka tanrı edinme! (Rızkını sebeplerden bilerek şirke girme!) Yoksa kınanmış ve bir kenara itilmiş vaziyette kalırsın!” İsrâ-22/283

ALLAH’DAN BAŞKASINA İBADET ETMEYİ ALLAH-Ü TEALA YASAKLAMIŞTIR

Allah-ü Teâlâ Peygamber Efendimizin sav diliyle şöyle ferman etti: “De ki: Doğrusu Rabbimden Bana apaçık deliller gelince sizin Allah’dan başkasına taptıklarınıza Benim ibâdet etmem yasaklandı. Ve Ben Alemlerin Rabbine teslim olmakla emrolundum!” (Bu Ayetten “yasaklanma olmasaydı Ben de putlara saygı gösterirdim” anlamı çıkmaz! Belki burada ta’riz sanatı vardır da bununla müşriklere putlara tapılmaması lâzım geldiği bildirilmektedir.) Mü’min-66/473

ALLAH’DAN HİÇBİR VARLIK BİR CÜZ DEĞİLDİR Kİ O’NUN OĞLU VEYA KIZI OLSUN!

Müşriklerden bir kısmı (Hz. İsa, Hz. Uzeyr Allah’ın oğulları, melekler de kızlarıdır) diyerek Allah’dan bir cüz, bir parça saydılar. Gerçekten insan çok nankördür. Zuhruf-15/489

ALLAH’I LAYIKI TARZDA BİLEMEDİLER TAKDİR EDEMEDİLER

Alah-ü Teâlâ, nihâyetsiz güç ve kudret sahibi olduğu halde insanların çoğu O’nu lâyık-ı vech ile tanıyamadılar, bilemediler ve takdir edemediler. Muhakkak ki Allah, Kavî’dir (pek kuvvetlidir), Azîz’dir (mutlak galiptir). Hacc-74/340

ALLAH’IN ADINI VESİLE EDEREK HAKSIZLIK ETMEKTEN SAKININIZ!

Allah’ın adını anarak Kendisi’ni vesile edip birbirinizden dilekte bulunduğunuz zaman, Allah’a saygısızlık etmekten sakının! Örnek: “Allah için doğru söylüyorum” deyip de yalan söylemek gibi. Nisâ-1/76

ALLAH’IN BENZERİ HİÇBİR ŞEY YOKTUR

Allah’ın benzeri hiçbir şey olmadı ve olamaz da! Çünki Allah’ın bir sınırı olmadığından O’na bir şekil verilemez; O’ndan başkası her şey, O’nun yaratığı olduğundan mahluktur, mahluk aslâ Hâlık’a (yaratıcıya) benzeyemez. Benzese şeriki, ortağı olur ki bu da muhaldir. Binaenaleyh, Allah tasavvur ettiğimiz hiçbir şeyden olmadığı gibi hiçbir şey de O’na benzemez! Şûrâ-11/483

ALLAH’IN BİRLİĞİNE DELİL OLAN AYET-İ KERİME

“Gökte ve yerde Allah’dan başka tanrılar olsaydı oraların nizâmı bozulurdu. Öyle ise Arş’ın sâhibi Allah, onların isnâd ettikleri vasıflardan münezzehdir.” Demek ki nizâm bozulmadığına göre hiç bir yerde Allah’dan başka tanrı yoktur. Enbiyâ-22/322

ALLAH’IN İNSANLARLA KONUŞMASI KEYFİYETİ NASILDIR?

Allah, insanlarla şu tarzlarda konuşur: 1-Vahiy ile konuşur: Vahiy burada ilham mânâsındadır; 2-Perde arkasından konuşur: Hz.Musa as’a ses ile konuştuğu halde görünmemiştir; 3-Bir elçi (Cebrail as) göndererek O’na (Peygamberine) dilediğini (din kurallarını) vahyetmesiyle konuşur. Allah, çok Yüce ve her işi hikmetli olandır. Şûrâ-51/487

ALLAH’IN SEVGİSİNİ NASIL KAZANABİLİRİZ?

Allah’ın sevgisini kazanmak isteyen Sünnet-i Seniy-ye-i Ahmediyye’ye sav ittiba’ etsin! O zaman kazanabilir! Âl-i İmrân-31/53

ALLAH’IN VARLIĞINA VE BİRLİĞİNE NİCE DELİLLER VAR!

1-Göklerin ve yerin yaratılışında, 2-Gece ile gündüz sürelerinin değişmesinde, 3-Denizlerde gemilerin yüzdürülüşünde, 4-Yağmurun gökten indirilişinde, 5-Su ile hayat bulan yeryüzünde canlıların yayılmasında, 6-Rüzgârların yön değiştirmesinde, 7-Gök ile Yer arasında emre âmâde bulutların durdurulmasında, elbette aklını çalıştıran kimseler için Allah’ın varlığı ve birliğine nice deliller vardır. Bakara-164/24

ALLAH-Ü TEALA’YI GÖRMEK İSTEDİ MUSA AS

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Musa, tayin ettiğimiz vakitte gelip de Rabbi O’na hitâb edince: “Ya Rabbi! Göster bana Zâtını, bakayım Sana!” dedi. Allah-ü Teâlâ da: “Sen Beni göremezsin! Ama şimdi şu dağa bak, eğer o yerinde durursa Sen de beni görürsün!” diye cevap verdi. A’râf-143/166

ALTI GÜNDE GÖKLERİ VE YERİ YARATTI ALLAH

O Allah’dır ki, gökleri ve yeri altı günde yaratan ve Arş’a çıkıp hükmedendir. Hadid-4/537

ALTI GÜNDE YARATILDI GÖKLER VE YER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhakkak ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratandır.” Yûnus-3/207

ALTI GÜNDE YARATTI ALLAH, GÖKLERİ YERİ VE ARASINDAKİLERİ

Allah gökleri, Yer’i ve ikisi arasındakileri, altı günde yaratmıştır. Secde-4/414

ALTIN VE GÜMÜŞ CEHENNEMDE NASIL BİR DAĞLAMA ALETİ OLUR?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Altını, gümüşü (parayı) yığıp, Allah yolunda harcamayanlar var ya; işte bu yığılan altın ve gümüş, cehennem ateşinde kızdırılarak, bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün onlara: ‘İşte Bu, kendiniz için toplayıp sakladıklarınız! Haydi tadın bakalım o toplayıp sakladıklarınız (sebebiyle hak ettiğiniz azab)ı’ denilecek.” Tövbe-35/191

ALTINDAN IRMAKLAR AKAN CENNETLERE KİMLER ADAY?

“Allah diledi mi neyi yapmaz ki? O, kesinlikle iman edip sâlih ameller işleyenleri, altından ırmaklar akan cennetlerine dâhil eder.” Hacc-14/332

ALTLARINDAN IRMAKLAR AKAN CENNETLERE NAİL OLACAKLAR DA KİMLER OLA?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “ Muhakkak ki, iman edip salih ameller işleyenler ise, onlara altlarından ırmaklar akan cennetler var! İşte en büyük kurtuluş da budur!” Bürûc-11/589

ALTÜST EDİLİP YERİN DİBİNE GEÇİRİLEN ŞEHİR HALKI LUT KAVMİ DE O ŞİRK GÜNAHINA GİRDİLER

Şehirleri altüst olmuş,yerin dibine geçirilerek helâk edilmiş olan o Lût kavmi de (Allah’a şükür edecekleri yerde) hep o günaha (şirke) girmişlerdi. Hâkka-9/566

A’MÂ GÖRMEYEN GELDİ DİYE PEYGAMBER YÜZÜNÜ EKŞİTTİ VE SIRTINI DÖNDÜ:

Allah-ü Teâlâ, Peygamber Efendimiz’in sav, a’mâ Ümm-i Mektûm’a gelişini zamansız bulduğundan iltifat etmemesi ve sorusuna (mâzeretine binâen) cevap vermemesini hoş karşılamadı da “Hoş olmadı!” ma’nâsına bu âyetleri indirdi. Hadise şöyle olmuştu: Peygamberimiz sav, bir gün Kureyşin ileri gelenlerine İslâm’ı tebliğ ediyordu. Zira onların müslüman olması, pek çok Kureyşlilin müslüman olmasına sebep olacaktı. O sırada içeri a’mâ (gözleri görmeyen) Ümm-i Mektûm girdi. A’ma olduğundan içerdekilerin müslüman birileri olduğu zannıyla onlara olan irşâddan kendisine de yapılmasını isteyerek “Ya Resûlallah! Bana da öğret!” talebinde bulundu. Efendimiz sav-hemen herkesin aynı davranışı yapacağı bir tavırla- Ümm-i Mektûm’a iltifat etmedi. Çünki muhatapları sıradan birileri değil, Kureyşin ileri gelenleri idi. Allah-ü Teâlâ, bu tavrı hoş görmedi de şöyle vahyetti: “Yanına a’mâ (görmeyen) biri geldi diye (O’nun gelişini zamansız bulan Peygamber) yüzünü ekşitti ve (sırtını) döndü. Ne bilirsin, belki de yapacağın öğütle günâhlarından arınacaktı veya nasihatı dinleyip ondan yararlanacaktı! (Servetinin gururu ile) kendisini (irşâda) muhtaç görmeyen kimseye gelince, Sen ona dönüp itibar ediyorsun! Halbuki kendisi arınmak istemiyorsa onun arınmasından Sana ne!” (Bu Âyetlerden şahsen şu mesajları aldım: 1-Allah-ü Teâlâ nezdinde gözleri görmeyen, yaşamı için insanlara muhtaç sıradan müstaz’af bir Müslüman, insanlara yön veren, yetenekli ve elit tabakadan da olsa müstekbir bir müşrikten çok çok daha kıymetlidir ve hatta müşrikin hiç kıymeti yoktur. Nitekim başka bir Âyet-i Kerime’de Allah-ü Teâlâ: “Hoşunuza gitse de bir müşrikeyi nikâhlamayınız; Mü’mine bir câriye, ondan daha hayırlıdır!” buyurmaktadır. 2- Buradan Allah-ü Teâlâ’nın Efendimizi azarladığı ma’nâsını algılamadım, belki kişiyi Allah’a ulaştıracak bir irşâd dersi, her şeylerden daha hayırlıdır mesajını aldım. İrşâd söz konusu olduğunda diğer işler ertelenir. Zira irşâdın sâir işlere rüçhâniyeti vardır. Allah-ü Teâlâ, Rehber-i Küll olan Efendimiz sav üzerinden bu hâdise ile bu dersi, Ümmet-i Muhammed’e sav vermiştir. 3-İrşâda muhatab olan kişi, kibirinden mermer sütun misâli ne söylesen, sanki hiçbir şey söylenmemiş gibi anûd durumunu devam ettiriyorsa, artık onun üzerinde fazla durmak abes olur.) Not: Ali Ünal Hocaefendi, yüzünü ekşitenin ve sırtını dönenin Efendimiz değil, orada Efendimizle konuşan müşrikin olduğunu yazmış. Ali Hoca’nın yazdığı daha doğru geldi bana. Abese-1,7/584

AMCA KIZLARIYLA EVLENEBİLİRSİN!

Bir erkek, süt kardeşi olmamak kaydıyla amca kızlarıyla isterse nikâhlanıp evlenebilir. Hiçbir mahzuru yoktur. Ahzâb-50/423

AMCA BABA MAKAMINDADIR

Yakup as’ın oğulları, Babalarının sorusuna cevâben: “Senin ilâhına, ataların (babaların) İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhı olan tek İlâha (Allah’a) ibâdet edeceğiz” demişlerdi. Ayette geçen “âbâike” kelimesi, “babaların” anlamınadır. Biz Türkçe’de ataların diyoruz. Babaların derken İshak’ın yanında kardeşi İsmail’in de adı geçmesi, İshak as’ın oğlu olan Yakup as için amcası İsmail’in baba makamında olduğunun delilidir. Bakara-133/19

“AMEL DEFTERİ İŞTE YANIMDA HAZIR!” DER, ONA ARKADAŞ OLAN YAZICI MELEKLER

Dünyada her bir insana hayat boyu arkadaşlık eden, işlediği her bir ameli yazan sağında ve solunda bulunan iki melek, Yüce Divan’a da beraber gelirler. Kirâmen Kâtibîn adlı bu iki melek, yazıp kayıt altına aldıklarını Divan’a takdim ederken “işte yanımda bulunan Amel Defteri hazırdır!” der(ler). Kâf-23/518

AMEL DEFTERİ KİTABI SAĞ TARAFINDAN VERİLEN SEVİNÇTEN ADETA UÇACAK OLUR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Amma kimin kitabı (amel defteri) sağından verilirse o, (sevincinden adeta uçacak gibi olur da) şöyle der: ‘İşte benim kitabım! Alın okuyun! Zaten ben hesabımla karşılaşacağımı gerçekten sezmiştim (bilmiştim)!’ der. Artık o, mutlu bir hayat içindedir. Yüksek (gayet güzel ve paha biçilmez) bir cennet içindedir. O cennetin meyveleri, el ile koparılacak kadar yakındır. Kendilerine şöyle denilir: Geçmiş günlerinizde (dünyada) işlediğiniz salih amellere karşılık yiyin, için, afiyetler olsun!” Hâkka-19,24/566

AMEL DEFTERİ SOL TARAFINDAN VERİLEN KİMSE, “KEŞKE KİTABIM VERİLMESEYDİ” DER!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Amma kimin kitabı (amel defteri) sol tarafından verilirse o da şöyle der: ‘Keşke bana kitabım verilmeseydi! Ve hesabımın ne olduğunu bilmez olaydım! Keşke o ölüm işimi bitirmiş olaydı (da bir daha diriltilmeyip yoklukta kaybolup gitseydim, ‘aslında yokluğu da istemez ama o andaki halet-i rûhiye ile böyle söyler’)! Malım da bana bir fayda vermedi! Eyvah!(Dünyadaki) saltanatım benden yok olup gitti! (Derken yaka paça tutuklanır, cehenneme atılır, zincire vurulur.) Hâkka-25,29/566

AMEL DEFTERİ, NASIL OLMUŞ DA KÜÇÜK BÜYÜK NE VARSA HEPSİNİ SAYIP DÖKMÜŞ?

Allah-ü Te-âlâ buyuruyor: “Ve Mahşer Günü herkesin kitabı (amel defteri) getirilir önüne konulur. Günâhkârlar ettikleri haltları defterlerinde bir bir görünce, korku içinde şöyle derler: “Eyvahlar olsun bize! Bu deftere de ne oluyor böyle? Ne küçük koymuş, ne büyük? Hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” Herkes yaptığını orada hazır bulur. Ama Rabbin ise hiç kimseye aslâ zulmetmez!” Kehf-49/298

AMEL DEFTERİMİZ, KİTABIMIZ KIYAMET GÜNÜ ÖNÜMÜZE KONACAK!

İnsanın amelinin boynuna bağlandığı, yani yaptıklarına göre muamele göreceği, amel defterinin de önüne açılıp konacağı bu âyet ile beyân edilmiştir. Ve insana şöyle denilir: “Oku kitabını! Bugün muhâsebeci olarak kendi nefsin, kendine yeter!” İsrâ-13,14/282

AMEL DEFTERLERİNİZDE YAPTIKLARINIZIN HEPSİ MEVCUTTUR VE SATIR SATIR YAZILIDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Halbuki onların yaptıkları her şey, kitaplarda (amel defterlerinde) mevcuttur. Küçük olsun, büyük olsun ne varsa her şey, satır satır yazılıdır.” Kamer-52,53/530

AMEL-İ SALİH İLE BU DÜNYADAN GİTMEYE BAK! O ZAMAN SENİ NELER BEKLİYOR BİR BİLSEN?!

Bu dünyadan amel-i salih ile Ahirete giden talihlilere ne mükâfatlar verilecek bir bilseniz! Onlardan bazıları şunlardır: 1-Naîm cennetleri, 2-Üzerine yaslanacakları mücevherlerle süslenmiş tahtlar (koltuklar), 3-Etraflarında fır fır dönen ve ellerindeki testiler, ibrikler ve kadehlerle cennet şarabı servis eden ölümsüz çocuk hizmetçiler, 4-Diledikleri kadar her türlü meyve, 5-Canlarının çektiği her türlü kuş eti, 6-Sadeflerinde saklı gün görmemiş iri ve güzel gözlü hûriler. Vâkıa-12,24/534

AMEL-İ SALİH İŞLE Kİ, İYİLER DEFTERİNE YAZILASIN!

Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i Kerimesi’nde: “Kim Mü’min olarak sâlih amel işlerse, onun gayretleri, çalışmaları, görmemezlikten gelinmez. Onu Biz, yazarız da mükâfatını eksiksiz olarak ona tam öderiz!”buyuruyor. Enbiyâ-94/329

AMELLERİ BOŞA GİTTİ O ZAVALLILARIN

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Âyetlerimizi ve Ahirete kavuşmayı yalan sayanlara gelince, onların amelleri boşa gitmiştir. Onlar yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı!” A’râf-147/167

AMELLERİ SIFIRLAYAN FAKAT KENDİSİNDEN GAFLET EDİLEN KORKUNÇ VARTA

Bu Ayet-i Kerime, gayet kısa olmasına rağmen, gayet geniş hakikatları beyan ederek farkına varılmadan düşülecek bir vartaya dikkat çeker! Evet, bu kısa âyette üç fiil ve üç isim cümlesi vardır. Bu cümlelerin yapıları incelendiğinde karşımıza şu ma’naların çıktığını görürüz: 1-“Onlar ki, kâfir oldular ve Allah yolundan alıkoydular; onların amelleri, boşa gitmiştir (sıfırlanmıştır).” 2-“Kâfir olanların amelleri, boşa gitmiştir (sıfırlanmıştır).” 3-“Allah yolundan alıkoyanların amelleri, boşa gitmiştir (sıfırlanmıştır).” 4-“Allah yolundan yüz çevirenlerin, aldırmayanların, bu yola bîgane kalanların amelleri, boşa gitmiştir (sıfırlanmıştır).” Evet, bu âyet ile şu üç hakikatın farkına vardık: a) Kâfir olmak, amelleri sıfırlar; b) Allah yolunda olanları engellemek, amelleri sıfırlar; c) Allah yoluna bîgane kalmak, nemelâzımcılık, amelleri sıfırlar. Allah-ü Teâlâ, bu vartaya düşmekten cümlemizi muhafaza buyursun, amin! Muhammed-1/506

AMELLERİMİZİ ALLAH-Ü TEALA TEK TEK YÜZÜMÜZE SÖYLEYECEKTİR

Allah-ü Teâlâ, her bir insanın (ve cinnin) firesiz olarak Kendi huzuruna döndürüleceğini ve dünyada hangi ameli işlediyse onu yüzüne söyleyeceğini açıkça bu Âyet-i Kerimesi’nde beyan buyuruyor. Zümer-7/458

AMELLERİN GEÇERLİ OLMASI İÇİN MÜ’MİN OLMA ŞARTI GETİRİLİYOR

Allah-ü Teâlâ: “Kim sâlih ameller işlerse”demeyip “Kim Mü’min olarak sâlih ameller işlerse” dediğinden, verilecek mükâfatlara “Mü’min olma” şartı getiriliyor. Enbiyâ-94/329

AMENERRASULÜ

Bakara Sûresi’nin son iki âyeti, halk arasında “Amenerrasûlü” olarak bilinir. Bu iki âyet, Efendimizin sav Mi’racı’ndan hediye olarak getirdiği iki kutsal ve muallâ âyetlerdir. Hz. Ömer der: “Bakara Sûresi’nin son iki âyetini okumadan yatıp geceleyenin aklına şaşarım!” Bundandır ki imamlarımız yatsı namazını müteâkib bu iki âyeti aşır olarak okurlar. Gayet de iyi ediyorlar! Bakara-285/48

AMENERRASULÜ’DE NELER VAR?

Amenerrasûlü’nün meâline baktığımızda şu hakikatlarla karşılaşırız: 1-Allah’a iman, 2-Meleklerine iman, 3-İndirdiği kitaplarına iman, 4-Peygamberlerine iman, var! 5-Allah’ın elçilerini, diğer elçilerinden (vazife cihetiyle) ayırt etmeyiz. Yani “şunları kabul ediyor, şunları ise kabul etmiyoruz!” demeyiz! 6-“İşittik ve itaat ettik”deriz, “isyan ettik” demeyiz! 7-“Affını dileriz Ey Rabbimiz!”deriz. 8-“Dönüş Sana’dır Ey Rabbimiz!” deriz! 9-Allah, hiçbir kimseyi gücünün yetmedikleri ile yükümlü tutmaz. 10-Her bir kişinin kazandığı iyilikleri lehine, kötülükleri de aleyhinedir. 11-Ey Rabbimiz! Unuttuğumuz veya kasıtsız hatâlarımızdan dolayı bizleri sorumlu tutma! 12-Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi, bizlere de ağır yük yükleme! 13-Ey Rabbimiz! Tâkat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi yükümlü tutma! 14-Affet bizi, hem de bağışla, bize merhamet et Ey Rabbimiz! 15-Ya Rab! Sen bizim Mevlâmızsın! 16-Allahım! Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et! Amenerrasûlü’de hep bu güzel şeyler var! Bu iki âyeti, ısrarla her gece yatmadan önce okuyanı, Mevlâmız yalnız bırakmaz! Bakara-285,286/48

ANA BABAYA NE ZAMAN İTAAT ETMEYEBİLİRİZ?

Allah-ü Teâlâ bu meseleyi de, bu Ayetinde beyan etmiş; şöyle ki: 1-Ana baba bilmediğin bir şeyi, Allah’a ortak koşmaya zorlarlarsa itaat edilmez. (Allah’a isyanda ana babaya itaat yoktur!) 2-Böyle itaat etmemen dahi onları kırmaya cevaz vermez. Bilakis onlarla iyi geçinmen, onlara sahip çıkman emredilmiş. 3-Yolun Allah’a yönelenlerle beraber olsun, onlara uy! 4-Neticede dönüş Allah’adır. Allah ne yaptıysanız tek tek size haber verecek ve ona göre karşılığını verecektir. Lokman-15/411

ANA RAHMİ -MECAZ BİR İFADE İLE- İNSANLIĞIN TAŞINDIĞI DOLU GEMİ MİDİR?

Allah’ü Teâlâ, bu Ayet-i Kerimesi’nde: “Kudretimize bir delil de, onların (insanoğlunun) zürriyyetlerini, o dolu gemide taşımamızdır” buyurmaktadır. Dolu gemi, iki ma’nada tefsir edilmiştir: 1-Hz. Nûh as’ın gemisi olup insanoğlu o gemideki insanların sulbünde taşınmıştır. Yani Tufan Hadisesi’nde insan olarak sadece o gemidekiler kaldığı için ve dolayısıyle onlar, bütün insanlığın ataları olduğu için onların o gemide taşınması, bütün insanlığın o dolu gemide taşınması demektir. 2-Mecaz bir ifade ile her bir insan, dolu gemiye benzeyen ve gayet emniyetli olan kendi annesinin rahminde doğumuna kadar taşınmıştır. Yâ Sîn-41/442

ANA RAHMİNDEKİ BİR CENİNİN ERKEK VEYA KIZ OLMA AYARINI YAPAN ALLAH-Ü TEALA’DIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sonra o nutfe, bir alaka oldu da Allah o alakayı bir insan şeklinde yaratıp azalarını yerli yerine yerleştirerek düzeltti; derken ondan erkek ve dişi olarak onları iki cins kıldı!” Ana rahmindeki bir ceninin erkek mi, kız mı olacağını ayarlayan, takdir eden sadece ve sadece Allah-ü Teâlâ’dır. Başkaca da bir formülü yoktur, kimse boşuna uğraşmasın! Kıyamet-38,39/577

ANA RAHMİNE İŞARET VAR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sizin (insanlık) için bir müstekar (kalacak yer, yani Ana Rahmi) vardır!” En’âm-98/139

ANA RAHMİNE SAĞLAMCA YERLEŞTİRİLEN CENİNDEN BAHSEDEN AYET-İ KERİME

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey insanlar!) Biz, sizi basit bir sudan (spermden) yaratmadık mı? Sonra onu (zigotu) belli bir süreye kadar sağlam bir yere (rahim cidarına) yerleştirdik (yapıştırdık). İşte Biz (böyle) takdir ettik, ne güzel takdir ediciler(iz)! Hakkı yalan sayanların o gün, vay haline!” Mürselât-20,24/580

ANAHTARLARI ALLAH’IN NEZDİNDEDİR GÖKLERİN VE YERİN

Göklerin ve yerin (hazinelerinin) anahtarları O’nun (Allah’ın) nezdindedir. (Kâinatı ancak Allah’ın müsaade ettiği nisbette anlayabilir ve istifade edebilirsiniz.) Allah’ın âyetlerini inkar edenlere gelince, işte onlar hüsrana uğrayanların tâ kendileridir. Zümer-63/464

ANAHTARLARI O’NUN YANINDADIR GÖKLERİN VE YER’İN

Göklerin ve Yer’in hazinelerinin anahtarları, O’nun (Allah’ın) yanındadır. Her şey, ancak O’nun dilemesiyle, O’nun izni ile olur, yaratılır ve hareket edebilir. Şûrâ-12/483

ANATOMİ VE TIP İLMİNİ TEŞVİK EDEN AYET-İ KERİME

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sizin (insanların) yaratılışınızda ve Allah’ın dünyanın her tarafına yaydığı canlılarda, iman edecek kimselerin (her türlü tereddütlerini giderecek) kesin bilgiler ve deliller vardır. (Evet, canlıları inceleyen tıp ve Anatomi ilimlerine açıkça teşvik var bu Âyet-i Kerîme’de! Hem Efendimizin sav, “kendini tanıyan Rabbini tanır!” Hadîs-i Şerifi, insanın biyolojik yönünün dahi Rabbini tanımaya ışık tuttuğunu beyan ediyor.) Câsiye-4/498

ANDLAŞMALARINA RİAYET EDENLERİ ALLAH SEVER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey mü’minler!) Kendileriyle andlaşma yaptığınız müşrikler, şayet andlaşmalarına sadık kalırlarsa ve sizin aleyhinizde hiçbir kimseye destek vermezlerse bunlarla sözleşmenin müddeti tamamlanıncaya kadar andlaşma şartlarına riâyet edin! Muhakkak ki Allah, sözünde durup haksızlıktan sakınanları sever.” Tövbe-4/186 ;7/187

ANDLAŞMAYA İHANET EDENE ÖYLE BİR MUAMELE YAP Kİ İBRETLİK OLSUN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onları savaşta ele geçirirsen, kendilerine öyle bir muâmele yap ki, onların arkasındaki tüm öbür düşmanlara da ibret olsun da, akıllarını başlarına alsınlar!”(Bu âyet, aralarında andlaşma olmasına rağmen müslümanların zor zamanında, hem Bedir, hem Hendek savaşında ihânet ederek müşriklere yardım eden Beni Kureyza Yahudileri hakkında inmiştir. Nitekim bu ihânetlerinin cezasını Hendek harbini müteâkıben hem de kendi şeriatları hükmüyle çok ağır bir şekilde ödemişlerdir: Eli silah tutanlar öldürüldü, diğerleri de esir edildi.) Enfal-57/183

ANDLAŞMAYI BOZAN MİLLETE ARTIK ANDLAŞMANIN GEÇERSİZ OLDUĞUNU SÖYLE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Seninle sözleşme yapan bir millette sözleşmeye aykırı bir hâinlik alâmeti tesbit eder de korkarsan, (savaş açmadan önce) artık andlaşmanın geçersiz olduğunu ilan et ki bunu bilme hususunda iki taraf da eşit olsun! Muhakkak ki Allah hâinleri aslâ sevmez!” (Bu Ayet-i Kerime, uluslararası çok önemli bir diplomatik prensibi ortaya koyar!) Enfâl-58/183

ANDLAŞMAYI BOZANLAR, ALLAH’DAN SAKINMAYAN KİMSELERDİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar, kendileriyle andlaşma yaptığın,sonra da her defasında andlaşmalarını bozan ve Allah’dan sakınmayan kimselerdir.” Enfâl-56/183

ANIN BENİ Kİ, BEN DE SİZİ ANAYIM!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Öyle ki Beni (ibadetlerinizle, tefekkürlerinizle) zikredin ki, Ben de sizi (Rahmetimle) anayım!” Bakara-152/22

ANKEBUT=ÖRÜMCEK SURESİ

29. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 69 Âyettir. “Elif Lâm Mîm” hurûf-u mukattaası ile başlayan sûrelerden birisi de bu Sûredir. Ankebût-0/395

ANLAMAYAN ANLAMAZ VE İBRET ALMAZ BİR KERE!

Allah-ü Teâlâ, bu Ayet-i Kerimesi’nde, daha önce nice nesilleri helâk ettiğini, onların meskenlerinin harabelerinin, ibret alınmak üzere hâlâ gözler önünde olduğunu ve (Mekkelilerin) aralarında dolaştıklarını bildirerek: “Bu hal, onları hâlâ doğru yola getirmedi mi?” diye istifhami ifhâmî nevinden soruyor. Secde-26/416

ANLAT RABBİNİN NİMETİNİ SAKLI KALMASIN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Ve amma Rabbinin (üzerindeki) nimetini anlat (saklı kalmasın)!” (Bu anlatış, şükran makamında bir anlatıştır ki, buna ‘Tahdîs-i Ni’met’ denir. Bu, hem lisan-ı hâl ile olur, hem de lisan-ı kâl ile olur. Zira Allah, kulunun üzerindeki nimetini görmek ve duymaktan hoşnuttur. Yoksa övünme makamında, meyl-üt tefevvük sâikasıyla nimet-i ilâhiyeyi terennüm etmek mezmûmdur, ucuptur.) Duhâ-11/596

ANNE BABASINA ÖF BE YETTİ ARTIK DİYEN CEHENNEM ODUNU, UYARILMADIM DEMEYESİN!

O kimse ki, kendisini imana da’vet eden, ciğerpâresinin ateşte yanması ile uykuları kaçan anne babasına kalkmış bir de: “Öf be, yetti artık! Söylenip durmayın! Hani benden önce ölmüş nesillerin hangisi geri dönmüş de siz beni mezarımdan diriltilip çıkarılmakla korkutuyorsunuz!” der. Anne babası ise Allah’a yalvararak: “Yazık ediyorsun kendine! İman et! Allah’ın va’di elbette haktır” dedikleri halde o imansız, “bu Ahiret inancı, eskilerin masallarından başka bir şey değildir!” diye diretir. Ama bunlar, kendilerinden önce gelip geçmiş cin ve insan toplulukları içinde haklarında azap hükmü kesinleşmiş olanlardır. Gerçekten onlar, hüsrâna uğrayanlardır. Ahkâf-17,18/503

ANNE BABAYA GÜZEL MUAMELEDE BULUNMAK, ALLAH’IN KESİN EMRİDİR

Alah-ü Teâlâ ferman ediyor: “Biz insana, anne ve babasına güzel muamele etmesini emrettik. Zira annesi onu nice zahmetlerle karnında taşımış ve nice güçlüklerle doğurmuştur.” Ahkaf-15/503

ANNE BABAYA İYİ DAVRANMAK ALLAH’IN EMRİ OLUP FARZ BİR VAZİFEDİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz insana annesine babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu nice zahmetlerle karnında taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. Bu yüzden şöyle buyurduk: Hem Bana, hem de anana babana şükret! Unutma ki sonunda Bana döneceksiniz! (Şükretmezseniz azap ederim!)” Lokman-14/411

ANNE KARNINDA BİZİ ŞEKİLLENDİRDİ

Allah, herkesi annelerinin karnında iken dilediği şekilde şekillendirmiştir. Al-i İmrân-6/49

ANNE KARNINDA İNSANIN YARATILIŞ SAFHALARI AÇIKLANMIŞTIR

Bu âyetlerin nâzil olduğu 1400 yıl öncesinde, anne karnındaki insanın yaratılış safhaları, günümüzün en gelişmiş teknolojik ürünlerinin ortaya koyduğu verilerle birebir örtüşmesi, bu mesajların yaratan tarafından verildiğini ispat eder. Şöyle ki: 1-Aslı çamur olan babanın sulbündeki nutfe (sperm), sağlam bir yere (korunaklı bir yer olan Ana Rahmine) yerleştirilir. 2-Döllenen yumurta=zigot=alaka, rahim duvarına yapıştırılır. (Göbek bağı, bu yapışmanın merkezidir.) 3-Alaka, mudğa (bir çiğnem et) haline getirilir. 4-Mudğa, kemikler haline getirilir. 5-Sonra bu kemiklere et giydirilir. 6-Sonra başka bir yaratılış (kız veya erkek insan, sima ve kendisine has parmak izlerinin olması) şekline getirilir. 7-Sonra bu şekildeki insan Ana Rahmi’ndeki tekâmülünü tamamlayarak (9. ay sonrası) bir tıfıl (bebek) olarak dünyaya getirilir. Yüceler Yücesi Allah’ın, yaratanların (meydana getirenlerin) en güzeli olduğunu (yani orijinalite ve yoktan var etmenin sadece O’na mahsus olduğunu) bir düşün! (Düşün de minnetini sadece ve sadece Allah’a yap!) Mü’minûn-13,14/341

ANNE KARNINDA ÜÇ KARANLIK İÇİNDE GEÇİRİLEN YARATILIŞ SAFHALARI BİLDİRİLİYOR

Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i Kerimesi’nde şöyle buyuruyor: “O (Allah), sizi annelerinizin karnında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa çeşitli safhalardan geçirerek yaratmaktadır.” (Üç karanlığın ne olduğu, tıp uzmanlarının sahasına girmektedir. Bizim semai bilgimize göre bu üç karanlık: a)Ana Karnı, b)Ana Rahmi, c)Plâsentâ (cenini saran zar) olabilir.) Zümer-6/458

ANNE KARNINDAKİ BEBEĞİN YARATILIŞ SAFHALARI MU’CİZANE AÇIKLANIYOR

Kur’an-ı Kerim’in her âyeti mu’cizedir. Lâkin modern tıbbın ancak farkına vardığı anne karnındaki ceninin yaratış safhalarının 14 asır önce Kur’an’da en doğru bir şekilde açıklanması, bambaşka bir mu’cizedir. Şöyle ki: Ey insanlar! Allah sizi: 1-İlkin topraktan (Hz. Âdem’in yaratılışı), 2-Sonra bir nutfeden (Spermle döllenmiş yumurtadan=zigot), 3-Sonra rahim duvarına yapışan bir hücreden, 4-Sonra bir ceninden (insan şeklini almış ama âzâları tamamlanmamış bir çiğnem et parçasından) yarattı. 5-Sonra ana rahminde sizi dilediği kadar tuttu ve bir bebek olarak dünyaya çıkardı. Şimdi siz, öldükten sonra dirilmekten mi şüphe ediyorsunuz? (Sizi böyle bir damla sudan yaratan Rabbiniz, zaten önceden yaratmış olduğu kemiğinizin bir parçasından yeniden yaratmaya hiç kâdir olamaz mı? Hâşâ! Milyon kere hâşâ!) Hacc-5/331

ANNE KARNINDAN ÇIKTIĞINIZDA HİÇBİR ŞEY BİLMİYORDUNUZ ŞİMDİ ŞÜKÜR ZAMANI!

“Allah, sizi analarınızın karınlarından öyle bir halde çıkardı ki hiçbir şey bilmiyordunuz. O, sizlere kulaklar, gözler ve kalbler verdi, tâ ki (bunlarla elde ettiğiniz ilme karşılık) şükredesiniz!” Nahl-78/274

ANNE VE BABANIN HER DEDİĞİNE İTAAT EDECEK MİYİZ?

Anne babanın meşru olan bütün isteklerine itaat edeceğiz. Ancak şirk koşmamız veya farz olan ibâdetleri (namaz, 0ruç, cihâd gibi) terk etmemiz; haram olan şenâatleri (içki, kumar zina gibi) yapmamız gibi isteklerini yerine getirmeyeceğiz. Bununla beraber hatırlarını kırmamaya, gönüllerini almaya titizlikle riâyet edeceğiz. Ankebût-8/396

ANNE VE BABAYA İYİ DAVRANMAK BİR İNSANIN YAPABİLECEĞİ EN HAYIRLI İŞTİR

Allah-ü Teâlâ ferman ediyor: “Biz, insana anne ve babasına iyilik yapmasını tavsiye ettik. Bununla beraber şâyet, (anne ve baban), hakkında bilgin olmadığı bir şeyi, Bana şirk koşman için seni zorlarlarsa, o takdirde o hususta onlara itaat etme! Hepinizin dönüşü, Bana’dır. Ben de yaptığınız şeyleri, size bir bir bildirip karşılığını vereceğim.” Ankebût-8/396

ANNE VE BABAYA VERİLEN PEK YÜKSEK PAYE

Rabbimiz şöyle buyurdu: “1-Allah’dan başkasına ibâdet etmeyiniz. 2-Anneye ve babaya güzel muâmele ediniz. 3-Anne ve babandan her ikisi veya birisi, yaşlılık zamanında senin yanında bulunursa sakın onlara “öf!” bile deme! Onları azarlama ve onlara tatlı, gönül alıcı sözler söyle! 4-Şefkat kanadını onların üzerine indir. 5-Onlara şöyle dua et: “Ya Rabbi! Onlar küçüklüğümde nasıl merhamet ederek beni yetiştirdilerse, Sen de onlara öyle merhamet eyle!” 6-Rabbiniz içinizde olanı en iyi bilendir, iyi kimselerseniz tövbe edin (bilhassa anne babasına karşı yaptığı kötü muameleden) Zira Allah, tövbe edenlere karşı, günâhları çok bağışlayandır.” İsrâ-23,25/283

ANTAKYA’LILAR HAVARİLERE “UĞURSUZLAR! SİZİ TAŞA TUTARIZ” DEDİLER

Üç Havârinin Yeni Din Hıristiyanlığı kendilerine tebliğ etmeleri karşısında Antakyalılar: “Sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık; yemin olsun, eğer bu söylediklerinizden vazgeçmezseniz, sizi mutlaka taşa tutarız da acı mı acı bir azap size dokunur!” dediler. Yâ Sîn-18/440

ANTAKYA’LILAR HAVARİLERİ “SİZ DE BİZİM GİBİ BİRER İNSANSINIZ” DİYEREK TERSLEDİLER

O günkü Yeni Din Hıristiyanlığı tebliğ için Antakya’ya gelen Hz. İsa as’ın elçilerini (Havârileri) şehir halkı, yalanlamışlardı da şöyle demişlerdi: “Siz de bizim gibi birer insansınız; hem Rahman hiçbir şey indirmemiştir; siz başka değil, ancak yalan söyleyen kimselersiniz!” Yâ Sîn-15/440

ANTAKYA’YA GELEN İKİ HAVARİYİ HALK YALANLAYINCA TAKVİYE OLARAK ÜÇÜNCÜSÜ GELMİŞTİ

Hıristiyanlığın ilk yıllarında Antakya’ya Yeni Din’i (Hıristiyanlığı) tebliğ için iki Havâri gelmişti. Halk onları yalanlayınca bir üçüncüsü gelerek onları takviye etmişti de o üçü birden: “Gerçekten biz,size gönderilmiş elçileriz!”demişlerdi. Yâ Sîn-14/440

ARACI OLAN O İŞİN SEVAP VEYA GÜNAHINDAN PAY ALIR

Kim güzel bir işe aracı olursa, şefâatçı olursa, ona bundan bir nasip vardır; kim de kötülüğe şefâatçi, aracı olursa, ona da bundan bir hisse vardır. Allah her şeye gücü yeten, her şeyi görendir. Nisâ-85/90

ARÂF SURESİ

7. Sûredir. Mekke’de nâzil olmuştur, 206 âyettir. A’râf-0/150

ARÂF ÜZERİNDE CENNETLİKLERLE CEHENNEMLİKLERİ TANIYACAK KİMSELER VARDIR

Cennet ile cehennem arasındaki Sûr’un yüksek tepelerinde (A’raf’da) cennetliklerle cehennemliklerin her birisini simalarından tanıyacak kimseler vardır. Onlar henüz cennete girmemiş, girmeyi şidetle arzulayanlara “Selâmün Aleyküm!” diye seslenirler. A’râf-46/155

ARÂF’DAKİ KİMSELERİN GÖZLERİ EHL-İ CEHENNEME ÇEVRİLDİĞİNDE ONLARA NE DERLER?

A’raf’daki kimseler, gözlerini cehennem ehline çevirdiklerinde: “Aman ya Rabbenâ! Aman bizleri o zalimler gürûhuyla beraber eyleme!” derler. A’râf-47/155

ARAFAT VAKFESİ

Arafat Vakfesi, Hacc ibâdetinin en önemli farzıdır. Zilhicce Ayı’nın 9. Günü öğle vakti ile güneşin batması arasında Mekke-i Mükerreme yakınındaki Rahmet Dağı etrafında sınırları belli Arafat Meydanı’nda durup bol bol Allah’a dua edilir. Öğle ile ikindi namazları öğle namazı vaktinde cem edilerek kılınır. Bakara-198/30

ARANIZI DÜZELTİN BİRBİRİNİZLE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Artık Allah’dan korkun ve birbirinizle aranızdaki (ihtilâfı) düzeltin! Eğer gerçek mü’minlerseniz, Allah’a ve Resûlüne itaat edin!” Enfâl-1/176

ARAPÇA BİR KUR’AN OLARAK İNMESİNİN BİR HİKMETİ DE İYİ ANLAŞILSIN DİYEDİR

Allah-ü Teâlâ, “Hiçbir eğriliği olmayan, (her açıdan idealin zirvesinin de üstünde) Arapça bir Kur’an indirdik; ta ki, sakınsınlar!” buyuruyor. Burada en gelişmiş dil olan Arapçaya, kelimelerinin yüksek kapasiteli olması hasiyeti ile pek çok kakikat yüklenmiştir. Kur’an’daki bu gizemli hakikatları elbette Arap Alimleri, daha iyi anlıyacaklar ve İslâm medeniyetinin anlaşılmasına hizmet edeceklerdir. Kur’an eğer gelişmemiş bir dil ile indirilseydi, bugün tek cilt bir Kur’an yerine ciltlerle ifade edilen bir Kur’an ile karşı karşıya kalacaktık. Halbuki böyle bir Kur’an’ın ezberlenmesi ve konularına toplu bakış mümkün olmazdı. Zümer-28/460

ARAYA ARACI PUT KOYARAK ALLAH’A YAKLAŞILMAZ!

Bazı akl-ı evveller şöyle derler: “Biz, onlara (putlara) sırf bizi Allah’a yaklaştırsın diye ibâdet ediyoruz!” Allah, onların ihtilafa düştükleri şeyler hakkında hükmünü verecektir. Allah yalancılığı, nankörlüğü ve kâfirliği huy edinenlere hidâyetini nasip etmez, onları emellerine kavuşturmaz! Zümer-3/457

“ARKADAŞIM ŞEYTAN!” DERSEN, BAK NE BİÇİM OLURSUN?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şeytan kimin arkadaşı olursa, artık o şaşkın, arkadaşların en kötüsüne düşmüş demektir!” Nisâ-38/84

“ARKADAŞIM ŞEYTAN!” DERSEN, ARKADAŞINLA BERABER GAYYAYI BOYLARSIN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz, onların yanlarına insî ve cinnî şeytanlardan birtakım arkadaşlar katarız. Bunlar, onların önlerinde ve arkalarında bulunan şeyleri (nefsânî arzuları ve Ahiretten gafil olmayı) kendilerine süslü gösterirler de böylece kendilerinden önce gelmiş geçmiş toplumlar hakkındaki azâba dair söz (ceza) kendi üzerlerine Hak olur. Çünki onlar, kendilerini hüsrâna savurmuşlardı.” Fussılet-25/478

“ARKADAŞIM ŞEYTAN!” DİYENLERE ŞEYTANI ARKADAŞ EDERİZ

Allah-ü Teâlâ, “Kur’an hakikatlarını göz ardı eden, o hakikatlara kulak tıkayan; böylece “arkadaşım Kur’an değil de şeytan olsun!” duruşu sergileyenlere Biz de şeytanı musallat ederiz! Nihayet şeytan ona arkadaş olur da onu yoldan çıkarır. O ise hâlâ doğru yolda olduğunu sanır, tâ huzurumuza gelene dek! Huzurumuzda her şey anlaşılır ama ona hiç bir şey fayda vermez!” diyor. Zuhruf-36,39/491

ARKADAŞINIZ MUHAMMED YANILMADI, SAPMADI, ALDANMADI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Mi’rac ile müşerref olan) arkadaşınız (Muhammed, görüp size söylediklerinde) yanılmadı, sapmadı, aldanmadı.” (O’nun söyledikleri, Hakkın, hakikatın tâ kendisidir.) Necm-2/525

ARKASINDA DOST ZANNETTİĞİ KİMSENİN KALMADIĞINI GÖRECEK HAZİN BİR ŞEKİLDE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Nihayet kendilerine va’ad olunan cehennem azâbını görünce, kimin yardımcılarının daha zayıf, kimin dostlarının daha az olduklarını bileceklerdir.” (Dünyada yeri göğü inleten sahralar dolusu çıkar dostlarının, hiçbirinin arkasında olmadığını hazîn bir şekilde anlayacaktır. Lâkin ne fayda!) Cin-24/572

ARSLANDAN ÜRKÜP KAÇAN YABAN EŞŞEKLERİ GİBİ SANKİ ONLAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlara ne oluyor ki, bu nasihatten, bu irşâddan yüz çeviriyorlar, sanki arslandan ürküp kaçan yaban eşşekleri gibi kaçıyorlar? Bir de kalkmış bu beylerden her biri, (kasılarak) kendisine açılmış özel sahifeler verilmesini (Allah tarafından kendisine de vahyedilmesini) istiyor. Hayır! (O eşşek kılıklılara vahiy mi gönderilir?) Onlar, aslında Ahiretten korkmuyorlar! Hayır! Gerçekten bu bir öğüttür, bir uyarıdır! Dileyen onu (Kur’an’ı) okur, tefekkür eder, ders alır (dileyen de arslandan ürkmüş eşşekler gibi kaçar)! Müddessir-49,55/576

ARŞ’A HÜKMEDEN RAHMAN’DIR

O, Rahman’dır ki Arş’a hükmetmiştir. (Rahmân: Allah’ın, Allah isminden sonraki azam mertebesindeki ismidir ki: Kâinat düzeninde yer alan ‘tüm mahlûkatını merhametiyle kuşatır, onların tüm ihtiyaçlarını karşılıksız verir’ mânâsında bir İsm-i Azamdır. Muhtemelen Hıristiyanlar, karşılıksız vermekten mülhem olarak önceden mecâz bir ifâde ile Rahmân’a “baba” demişler, ama cehlin elinde mecâz, hakikat anlaşıldığından gerçekten Rahman’ı (Allah’ı) Hz. İsa’nın babası zannetmişler, sonra da “babası” diyerek şirke girmişlerdir.) Tâhâ-5/311

ARŞ’I TAŞIYAN VE ETRAFINDA BULUNAN MELEKLER NE YAPARLAR?

Arş’ı taşıyan ve etrafında bulunan melekler: 1-Rablerine Hamd ederler; 2-O’nu tesbih ederler; 3-O’na iman ederler; 4-Kendileri gibi iman edenler için mağfiret dilerler de: “Rabbimiz! Sen’in Rahmetin ve İlmin her şeyi kaplamıştır; artık tevbe edip Sen’in yoluna uyanlara mağfiret eyle ve onları cehennem azâbından koru!”; 5-“Rabbimiz! Hem onları, hem onların atalarından, zevcelerinden ve nesillerinden salih olanları, Va’d buyurduğun Adn cennetlerine koy!”; 6-“Rabbimiz! Sen onları kötülüklerden, günâhlardan koru! Sen kimi dünyada kötülüklerden korursan, muhakkak ki Kıyamet gününde ona merhamet etmiş olursun! İşte asıl büyük kurtuluş budur!” derler. Mü’min-7/466;8,9/467

ARŞ’IN ETRAFI, O KIYAMET GÜNÜNDE, TAVAF EDEN MELEKLER TARAFINDAN KUŞATILACAKTIR

Kıyametin kopması, Cihan’ın târ-u mâr olması, her nefsin ölmesi, yeniden dirilişle Haşr’in kurulması hengâmında Arş-ı A’zam’ın etrafını, tavaf eden melekler kuşatırlar ve Rablerine Hamd-ü Senâda bulunurlar. Artık imtihan dünyası bitmiştir, Hüküm verilmiştir,  cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme gideceklerdir. En nihayetinde de şöyle denilir: “Hamd Alemlerin Rabbine mahsustur!” Zümer-75/466

ARŞ-I A’LA’NIN SAHİBİ MECİD, ŞANI PEK YÜCE OLAN ALLAH’DIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor “Arş’ın sahibi, Mecîd (şânı pek yüce olan) Allah’dır!” Bürûc-15/590

ARŞ-I A’LA’YA ÇIKMAK İSTEYEN BİRİSİ, MELEK HIZIYLA GİTSE NE KADAR ZAMANDA VARABİLİR?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Melekler ve Rûh (Cebrail), miktarı sizce elli bin sene olan bir günde O’na (Arşı’na) çıkarlar.” Nurdan yaratılan meleklerin sür’atinin de ışık sür’ati gibi olduğunu düşünebiliriz. Meâric-4/567

ARŞ-I A’LÂ’YA HÜKMEDEN ALLAH’DIR

Arş-ı A’lâ’ya hükmeden Allah-ü Teâlâ’dır. Secde-4/414

ARŞ-I A’LA’YA HÜKMEDEN RAHMAN’DIR

Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i Kerimesi’nde, gökleri, yer’i ve ikisi arasında olan her şeyi altı günde yarattığını, sonra da Arş’a hükmettiğini, Rahmân olduğunu, bu Alemin nasıl yaratıldığının ancak Kendisine sorulmakla bilinebileceğini, çünki yaratanın ancak Kendisi olduğunu beyân ediyor. Furkan-59/364

ARŞ-I A’ZAM YÜCE ALLAH’IN HÜKMÜNÜ YÜRÜTTÜĞÜ MAKAMDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhakkak ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da Arş’a çıkıp (hükmünü yürüten), her işi yerli yerince çekip çeviren Allah’dır.” Yunus-3/207

ARŞ-I A’ZAM’DAN HÜKMÜNÜ YÜRÜTTÜ ALLAH

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O (Allah) dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş’a hükmetti (hükmünü oradan yürüttü).” Bu Âyet-i Kerime’den anlıyoruz ki, Allah-ü Teâlâ, kâinat çapındaki hükmünü Arş-ı A’zam odaklı yürütmektedir. Hadîd-4/537

ARŞ-I AZİM’İN RABBİ ALLAH’DIR

Allah öyle bir ilâhdır ki, O’ndan başka ilâh olmadığı gibi O, Arş-ı Azîm’in de yegâne Rabbidir. Neml-26/378

ARŞI, GÖKLERİN VE YERİN YARATILIŞINDAN ÖNCE SU ÜZERİNDE İDİ

“Hem O’dur (Allah’dır) ki gökleri ve yeri, altı günde yarattı. Bundan önce ise Arş’ı su üzerinde idi.” Hûd-7/221

ARŞ-I KERİM’İN RABBİ ALLAH’DIR

Ey vazifesi Allah’ı tanımak ve tanıtmak olan insan! Şunu iyi bil ki, Allah Yüceler Yücesidir. Gerçek hükümdar O’dur. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Kerim Arş’ın, pek değerli Arş’ın Rabbidir. Mü’minûn-116/348

ASÂ İLE VUR TAŞA!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bir zaman Musa, kavmi için Tih çölünde su aramıştı da, Biz O`na: ‘Asânı vur taşa!’ demiştik. Bakara-60/8

“ASÂNI VUR DENİZE!” DİYE VAHYETTİK MUSA’YA

Musa ve Harun as ile kavmi İsrailoğulları, Mısırdan (muhtemelen Yukarı Nil havzasından toplanarak) Kızıl Deniz istikametine gittiler. Tam denize ulaştıkları sırada kendilerini iki zorlu düşman arasında sıkışmış buldular: Arkada denizin boğarak imhâ etmesi kadar korkunç bir Firavun ordusu; önde Firavun ordusu kadar korkunç bir deniz! İsrailoğullarının pür telâş oldukları bir hengâmede Allah-ü Teâlâ, Hz. Musa’ya: “Asân ile vur denize!” diye vahyetti. Vaktaki Hz. Musa denize asâsını vurdu. Deniz hemen yarıldı, öyle ki açılan koridorların kenarındaki sular, büyük dağlar gibi oluvermişti. Şuarâ-63/369

“ASÂNI YERE BIRAK DA ONLARI YUTSUN!” DEDİ YÜCE ALLAH MUSA AS’A

Sihirbazların bu dehşetengiz sihirleri karşısında bir çeşit korku duyan Musa as’a Yüce Allah: “Ya Musa, Korkma! Hiç şüphen olmasın ki, Sen gâlip geleceksin! Sen şimdi şu sağ elindekini (asâyı) yere bırak! Onların yaptıklarını yutsun! Onların yaptıkları sadece bir sihirbaz oyunudur. Halbuki sihirbazlar nereye varırsa varsınlar, hiçbir yerde iflâh olmazlar! Tâhâ-68,69/315

ASÂY-I MUSA, MUSA’NIN BASTONU

Allah sordu: “Ya Musa! Şu sağ elindeki de nedir?” Musa as: “O benim asâmdır, bastonumdur, ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak çırparım, ayrıca onunla daha birçok ihtiyaçlarımı gideririm” dedi. Allah-ü Teâlâ: “Onu yere bırak Ya Musa! buyurdu.” Musa as: “Asâsını yere bırakınca bir de ne görsün? Asâ oldu kocaman çevik bir yılan! Allah buyurdu: Onu al ve korkma! Onu eski hâline (tekrar asâ haline) döndüreceğiz! Diğer bir mu’cize olarak da elini koynuna sok! Kusursuz, parlak, nûr saçan bir el (Yed-i Beyzâ) olup çıksın! Bunlar ile Sana en büyük mu’cizelerimizden bazılarını göstermek istiyoruz.” Tâhâ-17,23/312

ASÂY-I MUSA, EN BÜYÜK BİR MU’CİZE OLARAK FİRAVUN’UN KARŞISINDA İDİ VE ONU ÇILDIRTTI

Hz. Musa as, Allah’ın emri üzerine Firavun’a gitti. Ona en büyük mu’cizeyi (Asây-ı Musa’nın sihirbazların sihirlerini hiçe indirmesi hadisesi) gösterdi. Fakat Firavun, Hz. Musa’yı yalanladı ve Allah’a isyan etti. Sonra sırtını dönüp koşaradım Hz. Musa’ya karşı bir ‘O’nu bertaraf etme çalışması’ içine girdi. Nâziât-20,22/583

ASAY-I MUSA MU’CİZESİ İLE AÇILAN DENİZİN ONİKİ KOL OLDUĞU ANLAŞILIYOR

Bu Âyet-i Kerime’de Hz. Musa’nın, Allah’ın emriyle asâsını denize vurduğu, denizin yarıldığı, açılan koridorun iki yakasındaki suların dağlar gibi yükseldiği haber veriliyor. Burada “küllü firgın= herbir parça” lâfzı, bu açılan koridorun iki yakası olduğunu, herbir yakasındaki yükselen suyun büyük bir dağ gibi olduğu bildiriliyor. Bazı müfessirler, “Küllü firgın” kelimelerinden bu koridorun çok olduğunu, bu çokluğun da oniki kol olan İsrailoğullarının herbir kolunun ayrı ayrı gidecekleri koridorlar olarak oniki koridor olduğu kanaatine varmışlar. Ancak yükselen herbir su kütlesinin büyük bir dağ gibi olması söz konusu olunca herbir kolun birbirinden ayrı yüzlerce kilometre aralıklarla gitmesi lazım gelir ki, Hz. Musa’dan kopuk böyle bir durum realite ile bağdaşmaz! O nedenle bunu tek koridor, “herbir parça”dan da iki parçanın herbiri olarak anlamak daha mantıklı! Birbiriyle rekabet halinde olan bu kollar için o tek koridorda oniki şerit düşünebiliriz. Böylece Hz. Musa’dan kopmamış da olurlar. Oniki kol olduğunu başka âyetlerin yardımıyla (Asây-ı Musa’nın taşa vurulması ile taştan oniki pınarın fışkırmasını, İsrailoğullarının oniki kol olduğunu, her kolun kendine ait pınardan suvarıldığını, kölelik sebebiyle sosyal kültürleri gelişmemiş bu mazlum kavmin, o en nazik süreçlerde birbirleriyle kavga etmemeleri için Yüce Allah’ın her kola ayrı ayrı lütufta bulunduğunu bildiğimizden koridordaki bu şeritlerin de oniki olduğunu) anlıyoruz. Allah ü a’lem! Şuarâ-63/369

ASAY-I MUSA, SİHİRBAZLARIN ORTAYA ATTIKLARI İPLERİ VE DEĞNEKLERİ BİR BİR YUTTU

Sonra Hz. Musa Asâsını (Vahy doğrultusunda) yere bıraktı. Asâ, oldu bir ejderha ve o sihirbazların ortaya koydukları dehşetli yılanlar görünümündeki ipleri ve değnekleri bir bir yuttu. (Ortada ne ip kaldı ne de değnek!) Sihirbazlar, (bu işin aslâ bir sihir olamayacağını, çünki olsaydı, ip ve değneklerin, hakikaten kaybolmamaları lâzım geldiğini pekâla bildiklerinden, karşılarındaki zatın bir sihirbaz değil, bir mu’cize gösteren peygamber olduğunu anladılar da) hemen secdeye kapandılar ve şöyle dediler: “Alemlerin Rabbine, Musa ile Harun’un Rabbine biz de iman ettik!” Şuarâ-45,48/368

ASFALT VE DEĞİŞİK RENKLERDE YOLLAR İHSAN ETTİĞİNİ BİLDİRİYOR ALLAH-Ü TEALA

Allah-ü Teâlâ, dağlardan da beyaz, kırmızı, renkleri farklı ve simsiyah yollar yaptığını bildiriyor. Buradan dağlardaki geçitleri, belenleri anladığımız gibi tünellerle geçmeyi de anlayabiliriz. Beyaz, kırmızı ve çeşitli renklerdeki yollardan değişik renklerdeki beton yolları anlayabiliriz. Hele siyah yoldan bahsetmesi, açıkça asfalt yoldan bahsetmesi anlamına geldiği âşikârdır. Fatır-27/436

ASHAB-I KEHF KAÇ KİŞİ İDİLER?

Kur’an-ı Kerim’in ifâdesi ile: “(Ehl-i Kitab) insanların bir kısmı: ‘(onlar) üç kişi idi, dördüncüleri de köpekleri idi’ diyecekler. Bazıları: ‘Beş kişi idiler, altıncıları da köpekleri idi’ diyecekler. Bazıları da: ‘Yedi kişi olup sekizincileri köpekleri idi’ diyecekler. Halbuki onların sayılarını tam tamına Allah bilir, onlar hakkında bilgi sahibi çok az insan vardır. Ağır basan görüşe göre yedi kişi olup sekizincileri “Kıtmir” isimli köpekleri idi. Bu yedi kutlu kişilerin adları da şöyleydi: 1-Yemlihâ, 2-Mekselinâ, 3-Mislinâ, 4-Mernuş, 5-Debernuş, 6-Şâzenuş, 7-Kefeştatayyuş. Kehf-22/295

ASHAB-I KEHF MAĞARALARINDA 309 YIL KALDILAR

“(Ashab-ı Kehf, güneş takvimine göre) mağaralarında 300 yıl kaldılar. (Bazıları da Ay takvimine göre hesap ederek buna) 9 yıl daha ilâve ettiler. (Böylece Ay takvimi hesabıyla onlar, mağaralarında 309 yıl kalmış oldular.) Aslında ne kadar kaldıklarını Allah bilir. Zira gökler ve yerin gaybını bilmek O’na aittir. O ne güzel görür ve ne güzel işitir!” Kehf-25,26/295

ASHAB-I KEHF NASIL DEŞİFRE OLDU?

Rivâyete göre şehre gönderdikleri arkadaşları, şehre inince derhal dikkat çekti.Zira üzerindeki kıyafet üç asır önceki kıyafetti, elindeki akçeler de üç asır önceki müşrik Decius devrinin akçeleri idi. Ayrıca konuşma tarzı da pek değişikti. Onu görenler, hazine bulduğu zehâbına kapılarak onu idarecilerine götürdüler. İfâdesi alınınca halkın çoğu-onların dinini benimsediğinden- kitle hâlinde mağaraya koştular. Ashâb-ı Kehf, vaziyeti anladılar, din kardeşlerini selâmladılar ve rûhlarını Rahmân-ı Hakîm’e teslim ettiler. Bu hâdise “Haşrin” isbâtına canlı bir delil teşkil etti. Kehf-21/295

ASHAB-I KEHF VE RAKIM’IN İBRETE ŞAYAN OLMASI DIŞINDA DAHA NE İBRETLİKLER VAR!

Allah buyuruyor: “(Ey Resûlüm!) Sanma ki, âyetlerimiz sadece Ashâb-ı Kehf ve Rakîm’dir! Daha nice ibret dolu âyetlerimiz vardır. (Ashâb-ı Kehf: Mağara Ehli; Rakîm: Kitâbe, yazıt mânâlarına gelmektedir.) Kehf-9/293

ASHAB-I KEHF’İN 309 YIL ARADAN SONRA VARLIKLARINI ÖĞRENEN HALK BAKIN NE YAPTI?

309 yıl uyutulduktan sonra uyandırılan Ashâb-ı Kehf’in varlığına muttali olan halk, kendi aralarında şöyle konuşmaya başladılar. Bazıları: “Onların mağaralarının kapısına bir anıt dikin, biz anlayamadık ama Rableri onların hallerini pek iyi bilir!”dediler. Görüşleri ağır basan mü’minler de: “Mutlaka onların yanıbaşlarına bir mescid yapacağız!” dediler. Kehf-21/295

ASHAB-I KEHF’İN 309 YIL UYUDUKTAN SONRA UYANDIRILMALARI HAŞRİN İSBATI İÇİNDİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Böylece (insanları) onlardan haberdâr ettik ki, Allah’ın va’dinin Hak olduğu, Kıyametin (Ahiret Günü’nün geleceğinde) şüphe olmadığını bilsinler!”(Ashâb-ı Kehf’in 309 yıl uyuduktan sonra uyandırılmalarındaki asıl hikmet, üç asırdan sonra Hak dine kavuşan halkın, bunları tanıması ve kıyamet günü Haşr-i Umûmî’nin gerçekleşeceğini aynel yakîn görerek imanlarında yakîniyet kazanmalarını sağlamaktı.) Kehf-21/295

ASHAB-I KEHF’İN DURUMLARINI ALLAH, EFENDİMİZE VE HERKESE BAKIN NASIL KISSA EDİYOR?

Allah-ü Teâlâ, Ashâb-ı Kehf’i şöyle övüyor: “1-Onlar, Rablerine tam iman etmiş gençlerdi; 2-Tam imanlarına karşılık Biz de onların hidâyetlerini ve yakînlerini arttırdık; 3-Kalblerine kuvvet ve metânet verdik; 4-Bana tam bir ihlâsla kulluğa kilitlendiler; 5-Halkın Bana karşı şirk koşması karşısında dik durdular ve Benim tek ilâh olduğumu haykırdılar!” Kehf-13,15/293

ASHAB-I KEHF’İN İMANLARININ TAHKİKİ İMAN OLDUĞUNU ANLIYORUZ

Ashâb-ı Kehf: “Şu bizim halkımız Allah’dan başka tanrılar edindiler. Onların tanrı olduklarına dair apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi?” derken kendi imanlarının delile dayalı bir ‘tahkîk-i iman’ olduğunu açıkça ifâde etmiş oluyorlar. Demek ki delillere dayanarak iman etmişler ki, şeytanın çalamadığı iman budur. Kehf-15/293

ASHAB-I KEHF’İN MAĞARAYA ÇEKİLMELERİ FİKRİ NASIL DOĞDU?

Mağaraya sığınan gençlerden biri: “Madem ki onları ve putlarını terk ettiniz, öyleyse mağaraya çekilin ki, Rabbiniz size rahmetinden bir genişlik yaysın, size işinizde bir kolaylık sağlasın!” dedi ve böylece mağaraya çekildiler. Kehf-16/294

ASHAB-I KİRÂM EFENDİLERİMİZİ TAVSİF EDEN AYET-İ KERİME

Fetih Sûresi’nin son Âyetinde, Ashab-ı Kiram efendilerimiz Allah tarafından senâ edilir; şöyle ki: 1-Onlar, her işlerinde Peygamberle beraberdirler, Sünnet-i Seniyye-i Ahmediyye’ye milimi milimine uyarlar. 2-Dini yok etmek isteyen kâfirlere karşı çok şiddetlidirler, din için canlarını fedâ etmekten çekinmezler. 3-Kendi aralarında çok şefkatli ve merhametlidirler. Bir Mü’minin kalbini kırmaktan tir tir titrerler. 4-Onlara bakan, onları secde ve rüku’ halinde görürler. Namaza pek düşkündürler. Sen onları sanki namaz kılmak için yaratılmışlar zannedersin. 5-Onlar, Allah’dan bir lütuf ve Rıdvan isterler. 6-Secde alâmetleri yüzlerindedir. (Yüzlerinden nur tebellür eder, yüzleri ışıl ışıl parıldar, ayrıca secde mührü dediğimiz alınlarında bir secde nasırı oluşur. 7-Tevrat da onları bu altı maddede saydığımız sıfatlarla tavsif eder. 8-İncil de onları şu şekilde vasıflandırır: Onlar bir ekin gibidir ki, filizini çıkarmış, sonra onu kuvvetlendirmiş, sonra kalınlaşmış da gövdesi üzerine dikilmiştir, öyle ki ekicilerin hoşuna gider. Onların bu durumu ise, kâfirleri öfkelendirir. Fetih-29/514

ASHAB-I KİRAM GİBİ YAŞAYANLARI ALLAH AFFEDECEK VE BÜYÜK ÖDÜLE GARKEDECEKTİR

Allah-ü Teâlâ müjde vererek diyor ki: “Allah, O (Ashab-ı Kiram gibi) iman edip salih ameller işleyenlere mağfiret (af) ve büyük bir mükafat (Cennet ve Cemâlüllah) hazırladığını va’d etmiştir.” (Ey Mü’minler! Yaşam modeli örneğini ne diye sağda solda arıyorsunuz? Allah, size Ashâb-ı Kirâm Efendilerimizi model gösteriyor. Hem tevrat, hem incil, onları örnek insan topluluğu olarak gösteriyor. Çünki onlar, Hz. Muhammed sav gibi bir ustanın tezgâhında dokundular. Daha ne denir artık?!) Fetih-29/514

ASHAB-I MEŞ’EME Kİ NE BEDBAHT İNSANLARDIR O ASHAB-I MEŞ’EME!

Kıyamet Günü Mahşer Meydanı’nda toplanmış olan üç zümreden birisi, Ashab-ı Meş’eme (amel defterleri sol ellerine verilenler) dir ki, ne bedbaht insanlardır o Ashab-ı Meş’eme! (Çünki cehenneme gideceklerdir.) Vâkıa-9/533

ASHAB-I MEŞ’EME KİMLERDİR?

Ashab-ı Meş’eme, hesap defterleri arkadan ve sol ellerine verilen kimseler olup, dünyada âyetlerimizi inkâr eden kefere ve fecerelerdir. Onlara, üzerlerine kapıları sımsıkı kapatılmış ateş odasına konmak vardır! Beled-19,20/594

ASHAB-I MEYMENE Kİ NE MUTLU O ASHAB-I MEYMENE’YE!

Kıyamet Günü Mahşer meydanında toplanmış olan üç zümreden birisi, Ashab-ı Meymene (kurtulduklarına dair bir alâmet olarak amel defterleri sağ ellerine verilenler)dir ki, ne mutlu o Ashab-ı Meymene’ye!(Çünki cennete gidecekler.) Vâkıa-8/533

ASHAB-I MEYMENE KİMLERDİR?

Ashab-ı Meymene, hesap defterleri sağ ellerine verilen kimseler olup, (dünyadaki) sarp yokuşu (akabeyi) aşanlardır. Yani yerine getirilmesi çetin ve zor olan mâlî ve bedenî ibâdetleri yaparak, bu yokuşu (Allah’ın rızasına giden yokuşu), aşanlardır. Beled-18/594

ASHAB-I ŞİMAL Kİ NE ASHAB-I ŞİMALDİR ONLAR! BAKIN ONLARI NELER BEKLİYOR NELER?!

Ashab-ı Şimal (amel defterleri sol ellerine verilener) ki, ne bedbahttır o Ashab-ı Şimal! Bakın onları neler bekliyor neler! Bazıları: 1-Onlara cehennemde kızgın ateş ve kaynar sular var, 2-Onlar serin ve faydası olmayan kapkara bir duman tabakası altındadırlar. Vâkıa-41,44/534

ASHAB-I UHDUD KİMLERDİR?

Ashab-ı Uhdûd, çırayla tutuşturulmuş çok şiddetli ateş hendeklerinin sahibleri anlamına gelir. Hâdise, ms. 340-378 tarihleri arasında cereyan etmiştir, şöyle ki: Yemen hükümranlığını ele geçiren Zû Nuvas, yahudilik dinini benimser. Hıristiyan olan Necran ahâlisini de Yahudilik dinini benimsemeye zorlar. Onlar kabul etmeyince bu sefer, hendekler kazdırır, içinde gayet şiddetli ateşler yaktırır ve o hıristiyanları, o ateşli hendeklere attırarak zulmeder. Bu hıristiyanların sayısı 20.000 kadardır. Bürûc-4,5/589

ASHAB-I YEMİN Kİ NE ASHAB-I YEMİNDİR ONLAR! ONLARA BAKIN NELER VARDIR NELER?!

Ashab-ı Yemîn (amel defterleri sağ eline verilenler) ki, ne mutlu o Ashab-ı Yemin’e! Onlara bakın neler verilecek neler! Verileceklerin bazıları, şunlardır: 1-Dal bastı kirazlar, 2-Dikensiz sedir ağaçları, 3-Dolgun salkımlı dizi dizi muzlar, 4-Yayılmış gölgeler, 5-Şarıl şarıl akan çağlayan su kenarları, 6-Tükenmeyen, hiçbir şekilde yasaklanmayan pek çok meyveler, 7-Yükseltilmiş döşekler! Vâkıa-27,33/534

ASHAB-I YEMİN’İN BİR ÇOĞU EVVELKİ ÜMMETLERDEN, BİR ÇOĞU DA SONRAKİLERDENDİR

Önceki âyetlerde göz kamaştırıcı nimetlere nâil oldukları bildirilen Ashab-ı Yemîn’in bir çoğu, evvelki ümmetlerden; bir çoğu da sonraki ümmetlerdendir. Vâkıa-39,40/534

ASR SURESİ

103. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 3 âyettir. (Alimlerimizden rivâyet olmuştur ki, başka hiç bir Sûre indirilmeseydi Asr Sûresi, Kur’an-ı Kerîm olarak yeterdi.) Asr-0/601

ASR’A YEMİN EDİYOR YÜCE ALLAH

Allah-ü Teâlâ: “Asr’a yemin olsun!” buyurmaktadır. Asr, pek çok mânâlara gelir: 1-İkindi Namazı vakti; 2-Asr-ı Saâdet Dönemi; 3-Yüzyıl; 4-Bir insan ömrü; 5-Süresiz zaman; 6-Gece ve Gündüz. Asr-1/601

AŞAĞILARIN AŞAĞISINA DÜŞMEKTEN KİMLER NASIL KURTULURLAR?

Allah-ü Teâlâ, insana (ruh ve beden itibarı ile) en güzel bir kıvam verdiğini, fakat onu, bu en güzel kıvamı koruyamadığı için aşağıların aşağısına döndürdüğünü bildirdikten sonra: “Ancak iman edip salih ameller işleyenler müstesnâ; onlar için tükenmez bir mükâfat vardır!” buyurmaktadır. Tîn-6/597

AŞAĞILIK DAMGASI BASILDI

İsrailoğullarının bu taşkınlıkları sebebiyle üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası basıldı. Neticede Allah`tan gelen bir gazaba uğradılar. Bakara-61/8

AŞIRI GİDEN OLURSA ÜZERİNE GAZABIM VACİP OLUR!

Allah-ü Teâlâ, çölde kudret helvası ile bıldırcın eti lütfettiği İsrailoğullarına şöyle ferman etti: “Ey İsrailoğulları! Sizi rızıklandırdığımız temiz şeylerden yiyin, aşırı gitmeyin; yoksa üzerinize gazabım vâcip olur! Gazabım kimi çarparsa artık o uçuruma yuvarlanıp helâk olmuştur.” Tâhâ-81/316

AŞK-U ŞEVK İLE İNSANLARIN İMANA GELMESİ İÇİN PEK GAYRETLİYDİ O MAHZUN NEBİ

Peygamber Efendimiz sav, insanların imana gelmesi için çatlayacak derecede aşk ve şevkle gayret gösteriyordu. Fakat onların imana gelmemesi karşısında o kadar üzülüyordu ki, bu hususu Allah-ü Teâlâ bu âyetinde gayet beliğ bir sûrette şöyle ifâde ediyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Sen, onlar iman etmiyorlar diye üzüntüden, neredeyse kendini yiyip bitireceksin!” Şuarâ-3/366

“ATALARIMIZA TABİ’ OLANLARDANIZ!” DERLER

Müşriklere: “Gelin Allah’ın indirdiğine tabi olun denildiğinde; hayır, biz atalarımızı hangi inançta bulduysak ona uyarız!” derler. Atalarınız, bir şeye akıl erdirememiş olsalar da mı onlara uyacaksınız? O zaman Ahirette atalarınızın yanına gidersiniz. Lâkin onların yanına vardığınızda, “burası dayanılacak gibi değil!” diye cıyaklamak yok ha, ona göre! Bakara-170/25

“ATALARIMIZI NE HALDE BULMUŞSAK O BİZE YETER!” Mİ DİYORSUNUZ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kâfirlere: ‘Gelin Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) ve peygambere (sünnetine)!’ denildiği zaman, ‘atalarımızı ne halde bulmuşsak o bize yeter’ derler. Ya ataları, hiçbir şey bilmeyen, doğru yolu da bulamayan kimseler olsalar da mı (onlara tabi olacaklar)?” (Buna kör taassup denir işte!) Mâide-104/124

ATALARIMIZIN TANRILARINDAN MI VAZGEÇİRMEK İSTİYORSUNUZ?

İnsanoğlunun zaaf damarlarından birisi de atalarından gördüklerine bir kudsiyyet yakıştırarak, gûya atalarının hatırını ayakta tutmak sûretiyle onlara vefâ borçlarını îfâ ettiklerini sanmalarıdır. Düşünmeden peygamberlerini ret etmelerinin kökünde “atalarımızın inancından vazgeçersek onlara ihânet etmiş, saygısızlıkta bulunmuş oluruz” vehmi yatmaktadır. Bu da insanın ne kadar câhil ve ne kadar gâfil olduğunu ortaya koymaktadır. İbrahim-10/255

ATALARIMIZIN YAPTIKLARINDAN SORUMLU DEĞİLİZ!

“Onlar bir ümmet idi, geldi geçti. Onların kazançları kendilerine,sizin kazançlarınız da kendinize! Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmeyeceksiniz!” Âyeti, atalarımızın yaptığı hatâ ve sevaplardan bizim sorumlu olmadığımızı beyan eder. Binâenaleyh, Osmanlı`nın -varsa- bir cürmü, o, Ahirette Mahkeme-i Kübrâ`ya kalmıştır. Biz, tazminatlarını ödemekle mükellef değiliz. Bakara-134/19

“ATALARIMIZIN YOLUNDAN SAPMAYIZ DA SAPMAYIZ!”DİYENLER! ATALARINIZ BATTI, SİZ DE Mİ?

O inanmaya ayak diretenlere: “Gelin Allah’ın indirdiğine tabi olun!” denildiğinde; “Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye tabi oluruz!” derler. Peki şeytan, atalarını o alevli ateşin azâbına çağırıyorsa da mı onların peşinden gidecekler? (Şu atalar saplantısı ne menem şeyse, hâlâ dillendiren var!) Lokman-21/412

ATALARIN YOLUNDAN GİTMEK NE HİKMETSE BİR TUTKUDUR

İnsanların bir zayıf damarı da körü körüne taklittir. Tahkik-i İmana eremeyen bir insan zanneder ki, atalarının inanmadıklarına inanırsa, onlara ihânet etmiş olur. Şeytanın bu damarı pek işlettiğini Âyât-ı Beyyinât’tan anlıyoruz. Şuarâ-74/369

ATALARINI HEM SAPIK BULURLAR HEM DE İZLERİNDE GİTMEKTEN GERİ DURMAZLAR

Allah-ü Teâlâ, düşüncesizlerin, atalarını sapık buldukları halde onların izinden koşaradım gittiklerini, bu sebepten dönüşlerinin de elbette cehennem olacağını, önceki ümmetlerin çoğunun böylesi dalâlete düştüklerini; halbuki onlara, eğri yolun encâmından sakındıran Peygamberler gönderdiğini, peygamberleri dinlemeyişleri sebebiyle de cehennemi boyladıklarını haber vererek âkıbetlerinin fecâatine dikkat çekiyor. Ancak Allah’ın ihlâslı kullarının, bu vartadan istisnâ edildiğini de beyan ediyor. Sâffât-68,74/447

“ATEŞ AZABI DİYE BİR ŞEY YOK!” DİYENLER! İŞTE O “YOK!” DEDİĞİNİZ ATEŞ! TADIN BAKALIM!

Allah-ü Teâlâ, dünyada “ateş azâbı diye bir şey yok!” diyerek hem kendilerine hem de kandırdıkları kimselere zulmeden zalimlere: “ İşte, yalan saydığınız o ateş karşınızda! İştahla sizi bekliyen ateş azâbını tadın bakalım!” diyeceğini açık ve net bir şekilde haber veriyor. Sebe’-42/432

“ATEŞ BİZE SAYILI BİRKAÇ GÜNDEN FAZLA DOKUNMAZ!” DİYEDURUN BAKALIM

Yahudilerden bir kesim diyorlar ki: “Ateş bize sayılı birkaç günden fazla aslâ dokunmayacaktır!” Ellerinde delil var mı? Yok! Bu inanışları, kendilerini fenâ halde aldatmıştır. Birkaç gün ne kadar da zor olsa dayanırız zu’muyla İslâm’a tenezzül etmemişlerdir. Öteye gidince her şeyin hiç de zannettikleri gibi olmadığını anlayacaklar ama, iş işten çoktan geçmiş olacak. Ne edelim, yapılacak bir şey yok! Al-i İmrân-24/52

“ATEŞ BİZE SAYILI GÜNLERDE DOKUNUR!” DİYEDURUN

Ehl-i Kitap derler ki: “cehennem ateşi bize sayılı birkaç gün dışında dokunmayacaktır!” Siz öyle zannedin, Ora’ya varınca görüşürüz! Bakara-80/11

ATEŞ ÇUKURUNUN KENARINDA İDİNİZ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Siz bir ateş çukurunun tam kenarında (küfür içinde) idiniz, Allah, sizi (hidâyete erdirdi de) oraya düşmekten kurtardı. Âl-i İmrân-103/62

ATEŞ EHLİ AHİRETTE BİRBİRLERİYLE YAKA PAÇA OLACAKLAR BUNA HAK OLARAK HÜKMEDİLDİ

Dünyada iken azgınlık yapanlar, çalım satıp zulüm irtikab edenler, yarın Ahirette acı gerçekle karşı karşıya kalınca, cehennemde kendilerine ateşten yataklar serilince tarifi imkânsız bir pişmanlıkla birbirleriyle ağız dalaşına tutuşacaklar, “senin yüzünden, senin yüzünden!” feryatlarıyla yaka paça olacaklardır. Sâd-64/456

ATEŞ EHLİDİR O TAĞUTLARI DOST EDİNENLER!

Tâğûtları dost edinenler, ateş ehlidirler ve o ateşte kesintisiz olarak ebediyyen kalacaklardır. Bakara-257/42

ATEŞ İBRAHİM AS’I YAKMADI O’NA SERİN VE SELAMETLİ OLDU

Putperestler nihayet İbrahim as’ı ateşe attılar. Allah-ü Teâlâ da ateşe emretti: “Ey ateş! İbrahim’e serin ve selâmetli ol!” Ateş İbrahim as’ı yakmadığı gibi O’nu dondurmadı da! O, bir bahar havasında oldu. O’na tuzak kurmak isteyen güruh, bu zalimlikleri sebebiyle Allah tarafından hüsrâna uğratıldılar. Enbiyâ-69,70/326

ATEŞ KARŞISINDA KAFİRLERİN YÜZLERİ DÖNERCİ ETİ GİBİ ÇEVRİLECEKTİR

Kâfirlerin yüzleri, cehennem ateşi karşısında (dönerci eti gibi) gâh bu yana, gâh öbür yana çevrilip dururken şöyle feryad edecekler: “Eyvahlar olsun bize! Ne olurdu, keşke Allah’a itaat etseydik, Peygambere de itaat etseydik! Rabbimiz! Biz, reislerimizin ve büyüklerimizin dediklerine uyduk. Ama onlar, bizi hak yoldan saptırdılar! Rabbimiz! Onlara azaptan iki kat ver ve onlara dehşetli bir lâ’netle lâ’net et! ” Ahzâb-66,67,68/426

ATEŞ Kİ, KAFİRLER İÇİN HAZIRLANMIŞTIR KORKUN O ATEŞTEN!

Allah-ü Teâlâ: “Kâfirler için hazırlanmış ateşten korkun (da kâfir olmayın)!” buyurmaktadır. Âl-i İmrân-131/65

“ATEŞ MATEŞ SAFSATA!” DERDİN, NASIL, GERÇEKMİŞ DEĞİL Mİ? ÖYLEYMİŞ, YANDIK ARTIK!

Gün gelecek, cehennem ateşini inkâr eden kâfirler, ateşe arz edilecekler ve kendilerine şöyle denilecek: “Nasıl? “Ateş mateş safsata!” diyerek inkâr ettiğin bu ateş gerçekmiş değil mi?” Onlar da cevaben: “Evet, Rabbimize yemin olsun ki, gerçekmiş, Hakmış!” derler. Rableri de onlara: “Öyle ise inkâr edip durduğunuz için şimdi tadın bu azâbı!” buyurur. Ahkâf-34/505

ATEŞ ODALARINA HAPSEDİLECEK OLANLAR DA KİMLERDİR?

Ateş odalarına konup, üzerlerine kapıları sımsıkı kapatılan zümre, hesap defterleri arkadan ve sol ellerine verilecek olan Ashab-ı Meş’eme’dir. Çünki onlar, dünyada Allah’ın âyetlerini inkâr ederlerdi. Beled-19,20/594

ATEŞ ÜZERİNDE DANS ETTİRİLİP KIVRANDIRILACAKLARI GÜN, İŞTE O MERAK ETTİĞİNİZ GÜNDÜR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O gün, onların alaylı alaylı ‘ne zamanmış o hesap günü?’ dedikleri gündür ki, o günde onlar, ateşin üzerinde (dans ettirilip) kıvrandırılacaklardır.” Zâriyât-13/520

ATEŞ YAKIYORSUNUZ, SÖYLEYİN BAKALIM! ONUN AĞACINI SİZ Mİ YARATTINIZ, YOKSA BİZ Mİ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey inanmamak için saçma sapan şeyler söyleyenler!) Söyleyin bakalım Bana! Yakmakta olduğunuz ateşin ağacını (yakıtını) siz mi yarattınız, yoksa onun yaratıcısı biz miyiz? Onu çölde (yaşayan insanlar) ve yolculuk yapanlar için bir ibret ve menfaat kaynağı kıldık. (Evet ateşin bir kaynağı da petroldür. Başka hiçbir geliri olmayan çöl insanı petrol sayesinde dünyanın en zenginlerinden olmuşlardır. Petrolle ateş yakan arabalar, uçaklar vs.vasıtalar, yolcuların bugün için vazgeçilmez binekleridir. Bugünkü kavgaların petrol yüzünden çıktığını da düşünürsek Allah’ın ‘ateşi onlar için bir ibret ve bir menfaat vesilesi kıldık!’ Âyetinin, ne kadar mu’ciznümâ bir Âyet olduğu daha iyi anlaşılır.” Allah-ü Teâla, Ahirette düşmanımız olan ateşi, dünyada bize dost ve hizmetçi kılarak büyük bir nimete dikkat çekiyor ve odun, kömür, petrol, doğalgaz ve elektrik gibi ateş kaynaklarını yaratanın Kendisi olduğunu hatırlatarak şükre da’vet ediyor. Bugün elektriğin, doğalgazın, petrolün, odun ve kömürün olmadığı bir dünya farzedelim de Allah’a ne kadar şükretmemiz lâzım geldiğini düşünelim. Düşünene bu kadarı bile yeter! Vâkıa-71,72/535

ATEŞ ALLAH’IN “YAK!” DEMESİYLE YAKAR “YAKMA!” DEMESİYLE YAKMAZ!

Hz. İbrahim as’ın kavmi tarafından ateşe atılması ve fakat ateşin onu yakmaması dahi isbat eder ki her bir şey, her bir faaliyetini Allah’ın izni ile yapmaktadır. Ateşe yakma fıtratı veren Allah, ona “Yakma!” derse bu sefer de yakamaz! Evet kalbimizin çalışması, suyun kaldırması vs, hep Allah’ın izni dahilinde olur. Ankebût-24/398

ATEŞ İNKAR EDENLERE HAK OLMUŞTUR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şüphesiz onlar ateş ehlidirler” sözü inkâr edenler için Hak olmuştur. Mü’min-6/466

ATEŞ O KAFİRLERİN YÜZLERİNİ VE SIRTLARINI YALAYACAK

Allah’ın azabını inkar edenleri, zamanı geldiğinde cehennemin ateşi, yüzlerini ve sırtlarını yalayarak, azâbın var olduğunu hakkalyakîn olarak onlara taddıracaktır. Kendilerine yardım da edilmeyecektir. Ah bu gerçeği bilselerdi! Enbiyâ-39/324

ATEŞE ATILANLAR CEHENNEM BEKÇİLERİNE YALVARARAK ŞÖYLE DERLER

Ehl-i cehennem, ateşe atıldıktan sonra cehennem bekçilerine yalvararak şöyle derler: “Ne olur, Rab-binize bizim için yalvarın, hiç değilse bir gün olsun, bizden azâbı hafifletsin!” Cehennem bekçileri de: “Peygamberleriniz size açık açık delillerle gelmediler mi?” derler. Ateştekiler: “Evet, geldiler!” diye cevap verirler. Cehennem bekçileri: “Öyleyse Rabbinize kendiniz yalvarın!” derler. Kâfirlerin duâsı, bir boşuna yorulmaktır. Mü’min-49,50/472

ATEŞE ATILMA HADİSESİNDEN SONRA İBRAHİM AS HİCRET ETTİ

Hz. İbrahim as, ateşe atıldıktan ve Allah’ın kendisini ateşten kurtarması sonrası kavmine şöyle dedi: “Ben Rabbimin emrettiği yere hicret edeceğim. O Azîz ve Hakîm’dir.” (Hz. İbrahim, kendisine iman eden tek kişi Hz.Lût ile Şam diyarına hicret etti. Hz. Lût, daha sonra Şam diyarında yaşayan Sodom Gomere halkına peygamber oldu.) Ankebût-26/398

“ATEŞE ATIN ONU, İBRAHİM’İ!” DEDİLER ATEŞE DE ATTILAR AMA ATEŞ O’NU YAKMADI

Hz. İbrahim, kavmine yaptığı nasihatın karşılığında aldığı cevap, kavminin: “Öldürün O’nu!” veya “Ateşe atın O’nu!” demekten başka bir şey olmadı. Nitekim ateşe de attılar ama Allah O’nu ateşten kurtardı. Bunda, iman edecek bir kavim için nice ibretler vardır! Ankebût-24/398

ATEŞE KARŞI DURDURULDUKLARI ANI BİR GÖRSEN O MÜŞRİKLERİN

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Müşrikler, (dönerci eti gibi) ateşin karşısında durdurulduklarında: ‘Keşke biz, bir kez daha dünyaya döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak!’ dedikleri zaman (onların ne acıklı hallere düştüklerini) bir görsen!” En’am-27/129

ATEŞİ ZAYIFLADIKÇA ALEVLERİNİ ARTTIRIRIZ CEHENNEMİN

Allah, (isyânkârlıkları yüzünden) dalâlete (sapıklığa) attığı kimseleri kıyamet günü, yüzleri üstü, kör, dilsiz ve sağır olarak haşredeceğini, onların yerinin cehennem olduğunu ve ateşi zayıfladıkça onun alevlerini arttıracağını söylüyor. İsrâ-97/291

ATEŞİN İÇİNDE BİRBİRLERİYLE TARTIŞAN ZAYIFLARLA BÜYÜKLÜK TASLAYANLARIN HALİ

Dünyada iken azgınlaşıp büyüklük taslayanlar ile azgınlıkta onlara yalakalık eden zayıf karakterdekiler beraberce ateşe atıldıklarında birbirlerinin en amansız düşmanları kesilip yaka paça olacaklar ve şöyle cedelleşeceklerdir: Zayıflar: “Biz dünyada bunca zaman hep sizin peşinizden gittik, size hizmet ettik; bari siz ateş azabının bir kısmını olsun üzerimizden kaldırabilir misiniz?” Büyüklük taslayanlar: “Nerede! Biz, hep birlikte o ateşin içindeyiz! Allah kulları arasındaki hükmünü verdi ve iş çoktan bitti!” derler. Mü’min-47,48/471

ATEŞİN KARŞISINDA KIZARIRKEN BİLE SÖYLEDİKLERİNDE SAMİMİYETSİZDİR O MÜŞRİKLER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Müşrikler, cehennem ateşi ile karşı karşıya kaldıklarında: ‘Keşke dünyaya bir daha döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak!’ demeleri dahi, samimiyetsizce bir ifâdedir. Bu sözleri, cehennem korkusundandır. Halbuki dünyaya döndürülselerdi, kendilerinden yasaklanan şeylere mutlaka geri döneceklerdi. Bütün bu gördüklerine rağmen dünyaya dalınca: ‘Bu hayat, ancak dünya hayatımızdır, biz öldükten sonra diriltilecek kimseler de değiliz!’ diyeceklerdi. Onlar, yalancıların ta kendileridir.” En’âm-28,29/130

“ATEŞİN YAKTIĞI KURBAN GELMEDEN HİÇBİR PEYGAMBERE İNANMAYIZ!” DEMİŞLERDİ

Yahudiler, Peygamber Efendimize: “Allah, gökten inen ateşin yaktığı kurbanı getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamızı emretti” dediler. Halbuki daha önce gelen peygamberler, onların öne sürdüğü o kurbanı da getirmişti. Yahudiler, dürüst davranmadılar, istedikleri olmasına rağmen peygamberleri öldürdüler. (Meselâ İlyas as’ı). Yani bu, inanmamaya bir bahâne idi. Al-i İmrân-183/73

ATEŞLE TUTUŞTURULMUŞ HENDEĞE İNSANLARI ATIYORLAR VE OTURUP SEYREDİYORLARDI

Kahrolası Ashab-ı Uhdûd, çırayla tutuşturulmuş o çok şiddetli ateş hendeklerine mü’minleri atıp, diri diri yakıyorlar ve oturup seyrediyorlardı. (Bu hâdise,340-378 tarihlerinde Yemen’de yaşanmıştır.) Bürûc-6,7/589

ATEŞTE YAKIN ŞU İBRAHİM DENEN GENCİ!

İbrahim as’ın bu sözlerinden sonra kavminden bazıları: “yapacağınız bir şey varsa, o da bu genci yakmaktır, hem böylece ilâhlarınıza yardım etmiş olursunuz!” dediler. Enbiyâ-68/326

ATEŞTEN ÇIKMAK İSTEYECEKLER AMA NÂFİLE, ÇIKAMAYACAKLAR!

O kâfirler, cürümleri karşılığı cehennem ateşi ile iç içe kalınca, ateşten çıkmak isteyecekler ama onlar, oradan çıkacak değillerdir. Çünki onlara devamlı bir azap vardır. Mâide-37/113

ATEŞTEN DEMİR HALKALAR KİMLERİN BOYUNLARINA TAKILACAK?

Dünyada iken birbirlerini azdıran, kibirlilik taslıyanların tuzaklarına düşüp peşlerinden giden zayıflar, mahşer günü birbirleriyle cedelleşirken karşılarına çıkan azâbı görünce büyük bir pişmanlık içinde sus pus olurlar. Müteakiben herbirinin boyunlarına ateşten demir halkalar takılır. Ne yani, onlar yaptıklarından başka bir şeyle mi cezalandırılacaklardı? Vay onların haline! Sebe’-33/431

ATEŞTEN DUMANSIZ BİR ALEV VE ALEVSİZ BİR DUMAN GÖNDERİLİR DE İŞİNİZ BİTİRİLİR

Allah-ü Teâlâ, cinler ve insanlar topluluğuna: “Haydi gücünüz yetiyorsa göklerin ve yerin sınırlarından çıkıp gidin de kurtulun bakalım!” dedikten sonra, “çıkamazsınız da, gidip kurtulamazsınız da! Zira o zaman peşinize takılan ateşten dumansız bir alev (yıldırım veya onun gibi bir elektrik enerjisi olabilir) ile alevsiz bir duman gönderilir de işinizi bitiriverirler!” buyurmaktadır. Rahman-35/531

ATEŞTEN DUVARLI BİR HÜCREDE KALIP MADEN ERİYİĞİ GİBİ BİR SUDAN İÇEN DE KİM OLA?

Kim olacak? Zalimin teki! Bre ey zalim! Allah-ü Teâlâ, bak, sana ne diyor?: “Zalimler için Allah, cehennemde öyle bir yer hazırlamıştır ki, içinde kalacağı yerin duvarları ateştendir. Susuzluktan feryad ettiğinde kendisine erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su içirilir. O ne fenâ bir içecektir ve o kaldığı hücre ne fenâ bir yerdir!” Ölmeden önce tövbekâr ol, kurtul! Daha artık sen bilirsin! Kehf-29/296

ATEŞTEN ELBİSELER BİÇİLİP GİYDİRİLECEK O İNKAR EDENLERE! YETMEDİ

“O inkârcı kefere ve fecere için ateşten elbiseler biçilip giydirilecek; yetmedi, başlarının üstünden de kaynar sular dökülecektir ki bu, onların içlerinde bulunan tüm organlarını, hatta derilerini bile eritir. Ayrıca onlar için demir kamçılar, demir topuzlar vardır.” Hacc-19,21/333

ATEŞTEN NASIL KORUNALIM?

Fâiz yemeyin, Allah’a karşı gelmekten sakının, ateşi müstelzim büyük günâhlar işlemeyin ki, kâfirler için hazırlanmış olan ateşten korunasınız! Âl-i İmrân-131/65

ATLARA, HARP VASITALARINA ALLAH-Ü TEALA YEMİN EDİYOR

Allah-ü Teâlâ, Allah yolunda cihâd eden Mücâhitlerin, koşarken kıvılcımlar saçan, tozu dumana katan, derken düşmanın ortasına dalan Atları’na (Harp vâsıtalarına: Tank, top, tüfek, füze, uçak, para, medya, kalem gibi düşmana zarar verici harp vâsıtalarına) yemin ederek diyor ki: “Gerçekten insan, Rabbisine karşı çok nankördür!” Âdiyât-2,6/599

ATLARIN HEM DE SAF KAN OLANLARI SÜLEYMAN’A (AS) GÖSTERİLMİŞTİ

Allah-ü Teâlâ, bir ikindi vaktinde Süleyman as’a, durduğunda sakin, koştuğunda gayet sür’atli saf kan koşu atlarını göstermişti. O da onlarla ilgilenip: “Ben, Rabbimi hatırlatmasından (cihada yarayışlı olmasından) dolayı güzel şeyleri (bu güzel atları) severim!” dedi ve onları gözden kayboluncaya kadar seyretti. Sonra da “onları tekrar bana getirin!” buyurdu ve getirilen atların bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı. (Süleyman as’ın atların bacaklarını ve boyunlarını sevmesi, onlara kuvvet bulmaları için bacaklarına ve hamleden boyunlarına hususi bir duâ ettiği şeklinde yorumlanabilir. Bu sevginin bir zevk alma ile alâkasının olmadığı, belki Allah’ın dinini ikâmede atların birinci derecede bir vasıta olmasından olduğu erbabınca kolayca anlaşılır. Bir komutan ölüm saçan tankları ve savaş uçaklarını çok sever, çünki vatanın selâmeti için her ikisi de olmazsa olmazlarıdır O’nun için! Aynen bunun gibi Süleyman as da, o günün tankları mesabesinde olan atları çok sevmiştir. Bir peygamberin zevki, bizim gibi sıradan insanların zevkleri gibi olmaz elbette!) Sâd-31,33/454

ATLASDAN DÖŞEKLERE YASLANIRLAR, MEYVELER ELLERİNİN ALTINDA ZEVK-U SAFA SÜRERLER

Adn ve Naîm cennetleri sakinleri, astarları kalın atlaslardan döşeklere yaslanırlar, hem de iki cennetin olgunlaşmış meyveleri, ellerinin altında olacak kadar kendilerine yakındır. Onlar bu vaziyette cennetin tadını çıkarırlar, zevk-u safâ sürerler. (Bunlardan biri olmak isteyen, “Allah’ın huzuruna vardığımda O’na kulluk yapamayanlardan sayılır mıyım?” korkusuyla tir tir titresin ve Rıza-i İlâhî’ye kilitlensin!) Rahman-54/532

ATMOSFER DÜNYANIN TAVANIDIR!

“Göğü (Atmosferi) de, dengesizliğe kapılıp düşmekten korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise hâlâ gökteki delillerimizden yüz çevirmektedirler.” Enbiyâ-32/323

ATOM VE ONDAN DAHA KÜÇÜK ESİR MADDESİNİN HER BİRİ LEVH-İ MAHFUZ’DA KAYITLIDIR

Zerre olarak ifade edilen “atom” ve daha küçüğü “esir” ve adını bilmediğimiz “daha küçüğü”ne varsa ve miktarı ne kadarsa hepsi Kitab-ı Mübin’de (Levh-i mahv ü isbatta & Levh-i Mahfûz’da) kayıtlıdır ve Allah’ın ilmi dışında O’na hiçbir şey gizli kalmaz! Sebe’-3/427

ATOM’DAN DAHA KÜÇÜK ŞEYLERİN VAR OLDUĞU BEYAN EDİLİYOR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Ne yerde, ne gökte zerre (atom) kadar bir şey, Rabbinden gizli kalmaz! (Hattâ) bundan (zerreden) daha küçük ve daha büyük bir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfûz’da kayıtlı) bulunmasın!” Maddenin en küçüğüne biz atom diyoruz, eskiler zerre diyorlardı. Allah-ü Teâlâ bu Âyet-i Kerîmesi’nde zerreden daha küçük şeylerin olduğunu haber veriyor. Esir maddesi dediğimiz şey, bu olsa gerektir. Allah-ü A’lem, bundan daha da küçükleri olabilir, zira Allah’ın kudreti sonsuzdur.) Yûnus-61/214

ATTIĞIN ZAMAN SEN ATMADIN VELAKİN ALLAH ATTI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey Resûlüm! Bedir Gazvesi’nde Mekke müşriklerinin yüzüne: ‘şâhet-il vücûh=yüzleri kara olsun!’ diyerek attığın o bir avuç toprak ile küçük taşları, aslında) attığında, Sen atmadın; velâkin Allah attı. Hem Allah, mü’minleri güzel bir imtihanla (Bedir zaferi ve ganimetiyle) imtihan etmek için (böyle yaptı). Allah, hakkıyla işitir ve bilir.” Enfâl-17/178

AVAM-I NAS NAZARA ALINARAK HİTAB EDİLMELİ!

Allah-ü Teâlâ, Neml Sûresi’nin 59-64. Âyetlerinde putlarla kendisini mukayese ederken, hep avâmın âşinâ olduğu basit misallerle mukayese etmiştir. Dileseydi formül gibi tek kelimede her şeyi anlatabilecek, ancak havâss-ı havâsın anlıyabileceği cümleler vahyedebilirdi. Burada bize mesaj var: Konuşurken avâmı nazar-ı dikkate alarak konuşun; basit misallerle mukâyese yapabilmelerine fırsat tanıyın; ve her şeyi mün’im-i hakiki olan Allah’a bağlayın, insanların anlıyamıyacağı şekilde edebiyat yaparak hitâb etmeyin, böylece nankörlük etmeyin! Neml-59,64/381

AVANESİ İLE FİRAVUN, MUSA AS’IN MU’CİZELERİNE “BU APAÇIK BİR SİHİRDİR!” DEDİLER

Vakta ki, Musa as, peygamberlikle muvazzaf kılındıktan sonra Kendisine verilen dokuz mu’cize ile beraber Firavun ve avânesinin karşısına çıkınca, o fâsıklar: “Bu apaçık bir sihirdir!” dediler. Neml-13/376

AVLANABİLİRSİNİZ İHRAMDAN ÇIKINCA!

İhramdan çıkınca isterseniz avlanın! Mâide-2/105

AVUCUNDADIR ALLAH’IN KIYAMET GÜNÜNDE, HER YER MÜLKÜ VE TASARRUFUNDADIR

Kıyamet gününde dünyada olduğu gibi insanlara serbestlik verilmeyecektir. O günde her yer, O’nun (mecaz bir ifade ile) avucunun içindedir. Yani O’nun izni ve tasarrufu dışında kıl kıpırdamaz! Zümer-67/464

AY IŞIĞINI BAŞKASINDAN ALIR, O BİR NURDUR VE BURÇLAR İÇERİSİNDE YARATILMIŞTIR

“Ne Yücedir O Allah ki, burçlar içerisinde Ay’ı nûrlandırıp yerleştirmiştir. (Nûr, bir ışık değildir, belki ışığa mazhar bir nesnenin aydınlanmasıdır. Nûr, Ay için bir sıfat olduğu halde; Sirac, Güneş için, ışık saçan ma’nâsında bir isim olarak kullanılmıştır. Bu ifâdeler, Kur’an-ı Kerim’in Allah kelâmı olduğunu isbat eder. Zira Güneş ışık kaynağıdır, Ay ise Güneş’ten aldığı ışık ile nûrlanır.) Furkan-61/364

AY TAKVİMİ DE GÜNEŞ TAKVİMİ DE ALLAH’IN BİRER NİMETİDİR

Allah, Gece delili Ay ile gündüz delili Güneş’i ayrıca yılların sayısını biesiniz,hesaplarınızı ona göre yapasınız diye size âmâde birer nimet kılmıştır. Her ikisi üzerinden Kamerî ve Şemsî takvimler düzenlenmiştir. Hicrî Takvim kameridir,yani Ay’ın deverânına göre dizayn edilmiştir; Miladi Takvim ise şemsîdir,güneşe göre tanzim edilmiştir. İsrâ-12/282

AY VE GÜNEŞ BİRARAYA GETİRİLECEK

Kıyametin kopması hengâmında Güneş, dürülüp bükülecek, ışığını yitirecek, dolayısı ile Ay da kararacak ve Ay ile Güneş biraraya getirilecek! Kıyamet-9/576

AY’I BİR NUR, GÜNEŞ’İ DE BİR KANDİL YAPTI YÜCE ALLAH

Allah-ü Teâlâ, yedi kat semâ içinde Ay’ı bir nûr (lezzetli bir aydınlık), Güneş’i de bir kandil (ışık ve ısı saçan bir lâmba) yaptı. Nûh-16/570

AY’I DOLUNAY HALİNDE GÖRÜNCE “RABBİM BUDUR!” DEDİ

İbrahim as, Ay’ı dolunay halinde görünce (muhataplarını irşâd ve istidlâl yoluyla onlara Rabbin Allah olduğunu isbat etmek sadedinde): “Rabbim budur!” dedi. Sonra o da batınca “Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, mutlaka sapmışlardan olurdum!” dedi. En’âm-77/136

AY’IN DA GÜNEŞ’TEN AYRI OLARAK BİR YÖRÜNGESİ VARDIR

Allah-ü Teâlâ, “Ay’a da kendi yörüngesi üzerinde bir takım menziller takdir ettik” buyurmakla, Ay’ın da kendisine has bir yörüngesinin olduğunu bildiriyor. Nitekim Ay, batıdan doğuya doğru olan hareketiyle, ayda bir dünyanın etrafında dönmektedir. Bu dönüşü sebebiyle yaptığı bir tura “Ay”, takvimine de “Ay Takvimi” denmiştir. Yâ Sîn-39/441

AY’IN YARILMASINI BİLDİREN AYET

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kıyamet yaklaştı ve Kamer (Ay) yarıldı.” (Ay’ın yarılmasını o gece inanan inanmayan herkes görmüştür. ‘Hayır, öyle bir yarılma olmamıştır!’ diyen tek kişi çıkmamıştır. Bu mu’cize Efendimizin Peygamber oluşuna yeterlidir.) Kamer-1/527

AYAKLARI BUKAĞILI BİR HALDE CEHENNEME TIKILIRLAR

O Ahireti, kıyameti, cehennemi inkâr eden kâfirler, elleri boyunlarına kelepçelenmiş, ayakları bukağılı bir vaziyette cehennemde daracık bir yere tıkılırlar da “ölsek de kurtulsak!” diyerek helâk’ı çağırırlar. (Heyhat, ölüm öldürülmüş!) Furkan-13,14/ 360

AYAKLARIMIZLA ÇİĞNEYELİM, TEPELEYELİM ONLARI HELE BİZE BİR GÖSTER O SAPTIRANLARI!

Kâfirler, cehenneme girince akılları başlarına gelir ve şöyle yalvarırlar: “Ey bizim Yüce Rabbimiz! Cinlerden olsun, insanlardan olsun bizi saptıran o şeytanlar var ya! Hele bize onları bir gösteriver de ayaklarımızın altına alıp çiğneyelim onları, tepeleyelim onları da en aşağılıklardan olsunlar!” (Geç!) Fussılet-29/478

AYAT-I BEYYİNAT-I KUR’ANİYYE HİKMET DOLUDUR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Elif Lâm Râ. İşte bunlar, o hikmetli kitabın (Kur’an’ın) âyetleridir!” Yûnus-1/207

AYAT-I BEYYİNAT-I KUR’ANİYYEYİ YALAN SAYANLARIN VAY HALİNE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kur’an âyetlerini inkâr edip yalan sayanlar yok mu, işte onlar cehennem ehlidirler!” Mâide-86/121

AYATULLAH`I KİMLER İNKAR EDER?

“Fâsıklar” dediğimiz sapıklar, Allah’ın indirdiği ayetleri inkâr ederler. Çünki emir altında yaşamak istemiyorlar. Haram diye bir şeyin varlığı kendilerini çok rahatsız ediyor. Gûya inkâr ile rahat ediyorlar. Ey eblehler! Bilmez misiniz ki, güneşe karşı gözünü kapayan dünyayı kendine zindan eder! Bakara-99/14

AYATULLAH’I İPTAL İÇİN ÇABA SARF ET, SONRA DA BU ÇABALARIN BEDELSİZ KALSIN ÖYLE Mİ?

Allah’ın ortaya koyduğu âyetlerini (Kur’an Hakikatlarını) ortadan kaldırmak için çaba gösterenler! Bir de bu mel’anetleriniz neticesinde çabalarınızın yanınıza kâr kalıp hükm-ü İlâhiden kurtulacağınızı sanıyorsunuz ha! Sanadurun bakalım! Lâkin bu çabalarınızın yanınıza kâr kalmayacağını ve azâbın en kötüsünden pek elemli bir azabın içinde kalacağınızı bu âyet müjdeliyor, o kadar! Sebe’-5/427

AYAT-Ü BEYYİNAT-Ü KUR’AN KENDİLERİNE OKUNDUĞU ZAMAN MÜNKİRLER NE DEMİŞLERDİ?

Âyetlerimiz kendilerine açık açık okunup beyan edildiğinde Hak olan Allah kelâmı hakkında o inkâr edenler, “bu apaçık bir sihirdir!” demişlerdi. Ahkâf-7/502

AYET-EL KÜRSİ

Kur’an Âyetleri’nin en yücesi Âyet-el Kürsî’dir ki bu tek âyet, Bakara Sûresi’nin 255. âyeti’dir. Bu âyet, Kürsî Makamı’nı, tamamen Allah’ü Teâlâ’dan bahsettiği için almıştır. Akşam yatarken bu âyeti okuyana Allah’ın, onu habis varlıklara karşı koruması için muhâfız melekler indirdiği, rivayette vardır. Ebu Hureyre’nin hazine bekçiliğindeki şeytanla olan mücâdelesi, açık bir delildir. Bakara-255/41

AYET-EL KÜRSİ’DE ALLAH’IN HANGİ SIFATLARI AÇIKLANIR?

1-Allah O ilâhdır ki, Kendisi’nden başka ilâh yoktur. 2-Ezel ve ebed hayat sahibi sadece O’dur ve başkalarına hayatı veren de O’dur. 3-Kayyumdur, varlığı kimseye ihtiyaç duyulmadan ezelden ebede Kendi’nden devam eder, her şeyi kıvamında tutan da O’dur. 4-O’nu uyku ve uyuklama tutamaz! 5-Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. 6-Ahirette şefaat, tamamen O’nun iznine bağlıdır. İzni olmadan kimse kimseye şefaat edemez! 7-Mahlûkatının önünde ve arkasında (geçmişinde geleceğinde) ne varsa hepsini bilen O’dur. 8-Mahlûklar, O’nun dilediğinden başka ilminden hiçbir şey kavramayazlar. 9-O’nun Kürsüsü, gökleri ve yeri kaplamıştır. 10-Her ikisini koruyup gözetmek O’na ağır gelmez. 11-O pek Yüce, pek büyüktür. Bakara-255/41

AYETLER FARKLI ÜSLUPLARLA BEYAN EDİLMİŞTİR

Kur’an Âyetleri, iyice anlaşılsın diye farklı üsluplarda beyân edilmiştir. Zira insanların algı meyilleri farklıdır. Bazıları: “Sen bu bilgileri bir yerden almışsın” diyecek ve kâfir olacak, bazıları da hikmetlerini kavrayıp iman edecek! En’âm-105/140

AYETLER HAKKINDA ALAYLI KONUŞMALAR OLUYORSA DERHAL ORAYI TERK ETMEK GEREKİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor:“Âyetlerimiz hakkında alaylı tavırla ileri geri konuşmaya dalanları gördüğün zaman onlar başka bir konuya geçinceye kadar kendilerinden yüz çevir! Eğer şeytan bunu sana bir an unutturursa, hatırına geldiği gibi hemen kalk, artık o zalimler gürûhuyla oturma!” En’âm-68/134

AYETLER KENDİSİNE OKUNDUĞUNDA KİBRİNDEN ONLARI DUYMAMAZLIKTAN GELENİN VAY HALİNE!

Allah-ü Teâlâ: “(Habibim Ya Muhammed!) Kendisine âyetlerimiz okunduğunda, sanki onları işitmemiş, sanki kulaklarında bir ağırlık varmış gibi duymamazlıktan gelen, kibrinden yüz çevirerek sırtını dönenin vay haline! Onu pek elemli bir azap ile müjdele!” buyuruyor. Lokman-7/410

AYETLERE KARŞI HUSUMET, ANCAK KAFİRLERİN YAPACAĞI BİR İŞTİR

Allah’ın Ayetleri olan Kur’an Ayetleri, Peygamberlerinin mu’cizeleri ve Tekvini Ayetler’le ancak Allah’a teslim olmayan kâfirler mücadele ederler. Ama sonuçta hep kaybederler. Çünki Allah’a karşı zafer kazanmak, en olmayacak şeyin tâ kendisidir. Kâfirlerin tarrakaları, mü’minleri tasalandırmamalıdır. Tevekkül ile Hak Din’de sebat gerek! Kâfirlerin çoklukla üzerimize gelmeleri, bizim kabiliyetlerimizin inkişâfı içindir, o kadar! Mü’min-4/466

AYETLERİ ALAYA ALAN İFTİRACININ VAY HALİNE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İftiracı, Âyetlerimizden bir şey öğrendiği zaman onları alaya alır. İşte onların vay haline! Onlara hor ve zelil edecek bir azâbın varlığını müjdele!”(Durup durduğu yerde boşu boşuna kendini ateşe atana aklım ermiyor!) Câsiye-9/498

AYETLERİ ALLAH AÇIKLAYICI OLARAK İNDİRMİŞTİR

Allah-ü Teâlâ, hükümlerini açıklayıcı âyetler indirdiğini, dilediği kimseleri hikmetine binâen, kendi lütfundan hidâyete erdirdiğini beyân eder. Nûr-46/355

AYETLERİMİ DÜNYA MENFAATI KARŞILIĞINDA SATMAYIN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Dünyanın geçici az bir menfaatı karşılığında âyetlerimi satmayın! Yani: 1- Az dünya menfaatını tercih ederek âyetlerime sırtınızı dönmeyin, kâfir ve zalimlerden olmayın! 2-Ayetlerimi istismar ederek dünyalık eldeetmeyin, paraya pula tahvil etmeyin. Bakara-41/6

AYETLERİMİZDEN YÜZ ÇEVİRENLERİ YAKINDA AZABIN EN KÖTÜSÜYLE CEZALANDIRACAĞIZ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İşte gerçekten size Rabbinizden (bir kitap olan Kur’an), apaçık bir delil, bir hidâyet ve bir rahmet (olarak) gelmiştir. Allah’ın âyetlerini yalanlayıp yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Âyetlerimizden yüz çevirenleri, böyle yüz çevirmekte olmalarından (ilgi duymamalarından) dolayı yakında azâbın en kötüsü ile cezalandıracağız. En’âm-157/148

AYETLERİMİZİ BÜYÜKLÜK TASLAYARAK YALANLAYANLARA GELİNCE

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Âyetlerimizi yalanlayıp (değersiz görüp) büyüklük taslayarak onları kabule tenezzül etmeyenlere gelince, işte onlar ateş ehlidirler. Onlar, orada ebedi kalacaklardır.” A’râf-36/153

AYETLERİN EN SON GELENİ

Bu âyet, en son gelen âyettir: Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bugün (Vedâ’ Haccı Günü) size dininizi kemâle erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’a Râzı oldum!” Mâide-3/106

AYETLERİN EN UZUNU

Müdâyene=borçlanma âyeti olarak da bilinen Bakara Suresi’nin bu 282. âyeti, Kur’an-ı Kerim’in en uzun âyetidir ki, tam bir sayfa tutar. Zaten Kur’an-ı Kerim sayfaları, bu âyet ölçü alınarak tanzim edilmiştir. Satırlar için de Kevser Sûresi ölçü alınmıştır. Bu âyet, 15 Kevser Suresi kadar uzun olduğundan Kur’an-ı Kerim’in her bir sayfası tam 15 satırdır. Bakara-282/47

AYETLERİN HER BİRİ, BİR HİDAYET REHBERİDİR, BİR RAHMETTİR!

Kur’an-ı Hakîm’in her bir Ayeti, bir hidâyet rehberidir ve bir rahmettir. Lokman-3/410

AYETLERLE ALAY KİŞİYİ GÖTÜRÜR GÜMBÜR GÜMBÜR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer onlara (münâfıklara) niçin alay ettiklerini sorsan, yaptıklarını gizler ve: ‘Ciddi bir şey konuşmuyorduk, sadece lâfa dalmış şakalaşıyorduk!’ derler. (Habibim!) Sen onlara, suçlarını itiraf etmişlercesine de ki: Demek siz Allah ile, O’nun âyetleri ile ve O’nun Resûlü ile alay edip eğleniyordunuz ha (eğlenin bakalım)!” Tövbe-65/196

AYIPLAYARAK KARALAMAYIN BİRBİRİNİZİ!

Allah-ü Teâlâ, şu davranışı dahi haram kılmıştır: “Ey iman edenler! Kendinizi, yani birbirinizi ayıplayarak karalamayın!” Hucürat-11/515

AYLARIN SAYISI ONİKİ AYDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şu kesindir ki, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günde, Allah’ın Kitabı’nda (Levh-i Mahfûz’da), ayların sayısı oniki ay olup, bunlardan dördü haram (saygın aylar)dır. İşte doğru hesap budur.” Tövbe-36/191

AYRILIN MÜ’MİNLERİN YANINDAN, EY MÜCRİMLER!

O Ahiret gününde mücrim müşriklerelere şöyle denilir: “Hey, siz mücrimler! Ayrılın bakalım Mü’minlerin yanından!” Yâ Sîn-59/443

AZ AMELE ÇOK MÜKAFAT VAR!

Allah Şâkir’dir. Şâkir kelimesi, “az şükredene dahi çok mükâfat verir” mânâsını, bünyesinde barındıran bir kelimedir. Bakara-158/23

AZ GÜLSÜN ÇOK AĞLASINLAR!

Allah-ü Teâlâ fermân ediyor: “(‘Bu sıcakta sefere çıkmayın!’ diyerek cihâda çıkmayıp, kadınlarla beraber evlerde oturanları, daha sıcak olan cehennem, iştahla onları beklediğinden) kazanmakta oldukları günâhlarına bir ceza olarak az gülsünler, çok ağlasınlar!” Tövbe-82/199

AZABA MÜSTEHAK KİMSEYİ SEN Mİ KURTARACAKSIN?

Allah-ü Teâlâ, Efendimize sav hitaben şöyle buyuruyor: “Habibim Ya Muhammed! (Dünyadaki isyanı ve yaramazlığı nedeniyle) üzerine azap hak olmuş ve o azgınlık sebebiyle ateşte bulunan kimseyi Sen mi kurtaracaksın?” Buradan şu dersi çıkarıyoruz: Eğer yaşantımız Kur’an hakikatlarına uymuyorsa, hayatımıza Hak Nass’lar değil de hevâ ve heveslerimiz yön veriyorsa azgınlık içerisindeyiz ve bunun tabii neticesi olarak da cehennem ateşi bizi bekliyor demektir. Henüz ölmediğimize göre hayatımızı baştan sona yeniden bir daha gözden geçirmeli, nasûh bir tövbe ile Bismillah deyip Kur’an ve Sahih Hadis çizgisinde yeni bir hayata başlamalıyız. Zümer-19/459

AZABA UĞRATMAZ ALLAH, RESULÜLLAH’IN ARALARINDA BULUNDUĞU TOPLULUĞU!

Alah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Halbuki Sen, aralarında (maddeten veya ma’nen) bulunduğun müddetçe Allah onları azâba uğratmaz!” (Resulüllah’ın aralarında ma’nen bulunmasından maksat, o topluluğun Sünnet-i Seniyye-i Ahmediyye’yi bilfiil aralarında tatbik etmeleri demektir.) Enfâl-33/179

AZAB-I CEHENNEMDEN ALLAH’A SIĞIN!

Başta Peygamberimiz sav ve bütün inananlar: “Ey Rabbimiz! Biz iman ettik, günâhlarımızı bağışla ve bizi cehennem azabından koru!”derler. Âl-i İmrân-16/51

AZAB-I DÜNYEVİYYE BİR HATIRLATMADIR, ASIL AZAP AHİRETTEDİR

Eski kavimlerden zenginlikleriyle şımaran, fakir fukarayı hor gören bir zümrenin bahçelerini Allah, bir gece gönderdiği bir ateş belâsı ile simsiyah kül haline getirmiş ve onları fakirleştirivermişti. Bu hadiseyi Âyeti Kerimesi ile bize haber veren Allah-ü Teâlâ: “Azap böyledir işte! Ahiretteki azap ise daha büyüktür, keşke bunu bir bilselerdi!” buyurarak dünyevî azaplarla Ahiretteki azâbın şiddetlisini hatırlatıp, bize ders veriyor. Kalem-17,33/564

AZAB-I İLAHİ ŞİDDETLİDİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biliniz ki, Allah’ın azabı, şiddetlidir. Bununla beraber Allah’ın (tövbe edenler için) Ğafûr ve Rahîm olduğunu da biliniz!” Mâide-98/123

AZAB-I İLAHİ VEYA KIYAMET GELİP ÇATARSA KİME YALVARIRSINIZ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Söyleyin bakalım! Eğer size Allah’ın azâbı veya kıyamet gelip çatsa, Allah’dan başkasına mı yalvarırsınız? Eğer doğru kimseler iseniz (onlara yalvarın da görelim bakalım!)” En’âm-40/131

AZAB-I İLAHİ’DEN BENİ KİMSE KURTARAMAZ, ŞAYET O’NA İSYAN EDERSEM!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) De ki: (Şâyet O’na isyan edersem) Beni Allah’ın azâbından aslâ hiç kimse kurtaramaz ve Ben, O’ndan başka sığınacak bir kimseyi de aslâ bulamam!” Cin-22/572

AZABI, MÜSTEHAKLARIN İÇİNDE YAŞARKEN İSTEMEMEK LAZIM!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) De ki: Eğer onların tehdit edildikleri azâbı Bana göstereceksen, Beni o zalimler güruhu içinde bırakma!”(Buradan anladığım şu: Bir topluluğa azap geldiğinde imtihan sırrı bozulmasın diye iyileri içlerinden ayıklamaz. Belki azap toplumun tamamına şâmil olur. Efendimize sav şöyle duâda bulunması tavsiye ediliyor: ‘Eğer azâbı bana göstereceksen, Hz. Nûh, Hz. Lût gibi Beni onların arasından ayır da öyle göreyim veya Bana gösterme!’ Azap geldiğinde bizim gibi sıradan kulların ekstradan ayıklanması söz konusu olmayacağına göre, azâbın istenmemesi menfaatımız icâbıdır. Meşîet-i ilâhî azâbı gerektirirse o zaman da bize sabretmek düşer.) Mü’minûn-93,94/347

AZAB-I NASI, AZAB-I İLAHİ GİBİ ALGILAMAK ASLA DOĞRU DEĞİLDİR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “insanlardan öyle kimseler vardır ki, “Allah’a iman ettik” derler. Fakat Allah uğrunda kendilerine insanlardan bir sıkıntı geldiği zaman, o sıkıntıyı Allah’ın azâbı gibi algılarlar. Şayet bu sefer Senin Rabbinden bir zafer ve galebe gelirse “biz sizinle beraberdik” diyeceklerdir. Oysa Allah, insanların kalblerinde bulunanları en iyi bilen değil midir?” Ankebût-10/396

AZABI SANA GÖSTERMEYE ELBETTE KADİRİZ!

Allah-ü Teâlâ buyurdu: “(Ey Resûlü Kerimim!) Biz elbette onlara vaad ettiğimiz azabı, Sana göstermeye kâdiriz. (Nitekim Bedir’de gösterdi.) Mü’minûn-95/347

AZABI TADIN BAKALIM KAFİRLİĞİNİZDEN ÖTÜRÜ ŞİMDİ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kâfirlerin Rableri huzurunda hesap vermek için durduruldukları zaman Sen onları bir görsen! Rableri,’Nasıl, bu dirilmeniz gerçek değil miymiş?’ buyuracak. Onlar da: ‘Evet, Rabbimizin hakkı için gerçekmiş!’ diyecekler. Allah-ü Teâlâ da: ‘Öyle ise kâfirliğinizden ötürü şimdi, tadın azabı!’ buyuracak.” En’âm-30/130

AZABIM DA ELİM Mİ ELİMDİR!

Allah ferman ediyor: “Evet Ben Ğafur ve Rahimim ama bununla beraber azâbım da elim mi elimdir! (Herkes hesabını buna göre yapsın!)” Hicr-50/263

AZABIN BÜYÜĞÜ KİME?

Kalbleri ve kulakları mühürlü, gözleri perdeli Anûtlar’a (pek inatçı olanlara) azabın büyüğü vardır. Bakara-7/2

AZABIN HEMEN GELMEMESİ, DAHA ÖNCEDEN TAYİN EDİLMİŞ BİR ECEL OLMASINDANDIR

Eğer daha önceden tayin edilmiş bir ecel (kıyametin kopması) olmasaydı, bunlara azap hemen gelirdi de işlerini bitiriverirdi. Kaderde her şey sıraya konduğundan vaktini bekler. Tâhâ-129/320

AZAP ANSIZIN BİZİ YAKALAYABİLİR, ÖYLEYSE KUR’AN’A TABİ OLUP BU AZAPTAN KURTULMALIYIZ

Allah-ü Teâlâ şefkâtle kullarını uyarıyor: “Farkında bile değilken azap, ummadığınız yerden gelip size çatmadan önce Rabbiniz tarafından size indirilenin en güzeli olan Kur’an’a tabi olun! Tâ ki hiç kimse, iş işten geçtikten sonra ‘Allah hakkında işlediğim kusurlarımdan dolayı yazıklar olsun bana! Gerçekten ben (akılsızın teki olarak) O’nun diniyle alay edenler arasında yer aldım’ demesin!” Zümer-55,56/463

AZAP BAZEN GECELEYİN GAFLETTE İKEN GELİR DE YAKALAYIVERİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Peki o şehirlerin ahâlisi, geceleyin uyurlarken (gaflette iken) azâbımızın gelip yakalayıvermesinden emin mi oldular?” A’râf-97/162

AZAP BAZEN GÜPEGÜNDÜZ GAFLETTE İKEN GELİP YAKALAYIVERİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Yoksa onlar, güpegündüz eğlenirlerken (gaflette iken) azabımızın kuşluk vakti gelip yakalayıvermesinden emin mi oldular?” A’râf-98/162

AZAP BULUTU CANLARINA OKUMAK ÜZERE GELİRKEN ONLAR YAĞMUR BULUTU SANIYORLARDI

Hûd as’ın kavmi, şirretlikte haddi aşınca helâk olmaları mukadder oldu. Onları helâk edecek kasırga bulutu enlemesine yayılarak üzerlerine gelirken “bu bize yağmur getiren bir buluttur” dediler. Hz. Hûd as: “Hayır! O, kendisini acele istediğiniz şeydir! Sırtında can yakıcı azap taşıyan bir rüzgârdır, Rabbimin izni ile her şeyi devirip yerle bir edecek kasırgadır!”dedi. Derken kasırga geldi ve işlerini bitirdi. Geride evlerinden başka bir şey görünmez oldu. İşte Allah günahkârlar topluluğunu böyle cezalandırır. Ahkâf-24,25/504

AZAP EDERSEN ONLARA ONLAR SENİN KULLARIN! YOK, BAĞIŞLARSAN SEN AZİZ VE HAKİM’SİN!

İsa as, Rabbine şöyle niyâzda bulundu: “Ya Rabbi! Eğer Sen, onlara azap edersen, onlar senin kullarındır (kimse buna itiraz edemez); yok onları bağışlarsan şüphe yok ki Sen Azîz’sin, Hakîmsin!” Mâide-118/126

AZAP ETMEK ELİMDE DEĞİL! YOKSA İŞİNİZ ÇOKTAN BİTMİŞ OLURDU

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) De ki: Eğer o acele istediğiniz azap, benim elimde olsaydı, benimle sizin aranızdaki iş, çoktan bitmiş olurdu. Zalimlere nasıl davranılması gerektiğini Allah pek iyi bilir.” En’âm-58/133

AZAP ETTİ Mİ ALLAH AZAP EDER! O’NUN AZABI GİBİ BİR AZABI KİMSE EDEMEZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İşte o günde (Ahirette) O’nun (Allah’ın) ettiği azap gibi hiç kimse azap edemez! Fecr-25/593

AZAP GELİNCE, İŞ İŞTEN GEÇTİKTEN SONRA MI İMAN EDECEKSİNİZ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) De ki: (İş işten geçtikten sonra) azap vuku’ bulunca mı O’na (Allah’a) iman edeceksiniz? Şimdi mi (aklınız başınıza geldi)? Alın da görün, çarçabuk gelmesini istediğiniz azabı!” (Günaydın,  geçti artık!) Yunus-51/213

“AZAP GETİR ÜZERİMİZE DE GÖRELİM BAKALIM!” DİYORSUN HA! GELİNCE CİYAKLIYACAK OLAN DA SENSİN!

Mekke müşriklerinden Nadr bin Haris, Efendimize: “Eğer bu (Kur’an), Senin tarafından gelmiş bir Hak ise üzerimize gökten bir taş yağdır veya elîm bir azap getir de görelim bakalım!” dedi. Bunun üzerine Yüce Allah da: “İsteyicinin birisi, vâki’(olacağına inanmadığı için) bir azap istedi. (O azap), kâfirler için olup (geldiğinde kendilerinden) onu def’ edecek kimse yoktur. Çünki bu azap, Meâric (göğe yükselme vasıtalarının) sahibi olan Yüceler Yücesi Allah’dan gelecektir.” buyurdu. Meâric-1,3/567

AZAP GETİREN BİR BAŞ BELASI OLARAK GÖNDERMEDİK BİZ PEYGAMBERLERİMİZİ!

Allah-ü Teâlâ: “Halbuki Biz, peygamberlerimizi azap getirmeleri için değil, sadece inananları rahmetimizle müjdeleyici, inkâr edenleri de azâbımızla korkutucu olarak göndeririz!” buyuruyor. Kehf-56/299

AZAP HAFİFLETİLMEZ VE MOLA DA VERİLMEZ CEHENNEMDE

“O zalimler, cehennem azabını görünce yalvarıp yakarırlar. Fakat azapları hafifletilmez ve kendilerine mühlet (mola) verilmez.” Nahl-85/275

“AZAP HANİ GELMEDİ YA!” DİYEREK GUYA KENDİ YOLLARININ DOĞRULUĞUNU İDDİA EDERLER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şâyet Biz, kendilerine azap göndermeyi, belirli bir zamana kadar ertelesek (gûya peygamberin dâvâsının -Hâşâ- bâtıl, kendi dâvâlarının hak olduğu iddiasıyla): ‘Bu azabı alıkoyan sebep de nedir?’ derler.” (Zavallılar bilmezler ki bu erteleme, Allah’ın merhametindendir.) İyi bilin ki, o azap başlarına geldiği gün, artık onlardan geri çevrilmez! Ve alaya aldıkları o azap, kendilerini çepeçevre kuşatmış olur.” Hûd-8/221

AZAP İSTEMEKTE ACELE EDİYORSUNUZ SÖYLEYİN! GECE Mİ GELSİN, GÜNDÜZ MÜ GELSİN?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) De ki: Söyleyin bakalım! Ya O’nun (Allah’ın) azâbı, geceleyin veya gündüzün size gelirse! O günâhkârlar, bundan hangisini acele istiyorlar?” Yunus-50/213

AZAP KAMÇILARI KİMLERİN ÜZERİNE YAĞDI?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Görmedin mi kazıklar (piramitler veya ordugâhın çadır kazıkları) sahibi olan Firavun’a Rabbin nasıl (azâb etti)? Onlar ki, memleketlerinde azgınlık etmişlerdi, oralarda fesâdı çoğaltmışlardı, bundan dolayı da Rabbin, onların üzerine bir azap kamçısı yağdırdı. Çünki Rabbin her an gözetlemededir!” Fecr-10,14/592

AZAP, KELİME OLARAK TATLI DEMEKTİR NASIL OLDU DA ACILARIN ÇİLELERİN ADI OLDU?

Evet, azâp gayet acıdır, fakat özgül ağırlığı, tatlıdır. Bu kelime (Allah-ü A’lem) şuradan kaynaklanmaktadır: Yok olmak en acı olandır. Yok olmaya göre cehennemde de olsa var olmak daha hafif bir acıdır. Nasıl ki, zehirli duman içerisindeki birisinin gayet kirli, fakat zehirli olmayan bir havaya çıkması, ona tatlı gibi gelirse (ki, aslında öyle değildir), zehirli hava hükmündeki yokluk yerine, kirli hava yerindeki cehennem, onun için tatlı sayılır. Çünki yokluk, kimsenin istemediği beterin beteridir, ne kadar acı da olsa varlık iyidir. Mülk-6/561

“AZAP MAZAP HİKAYE!” DİYORDUNUZ HİKAYE İŞTE KARŞINIZDA, HAYDİ GİRİN BAKALIM!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey kâfirler! ‘Azap mazap diye bir şey yok’ dediğiniz azap işte karşınızda!) O yalanladığınız azâba haydi (şimdi) girin bakalım!” Mürselât-29/580

AZAP MÜŞTERİLERİNDEN BİR KESİM

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Âyetlerimizi yalan sayanlar, isyan edip yoldan çıkmalarından ötürü azaba uğratılacaklardır.” En’âm-49/132

AZAP, ONLARI ÜSTLERİNDEN VE AYAKLARININ ALTINDAN KAPLAYACAK

Allah-ü Teâlâ, azâbın çarçabuk gelmesini isteyen inançsızlara: “O gün azap, onların hem üstlerinden, hem ayaklarının altından kaplayacak” da,“yaptıklarınızı tadın bakalım!” (diyeceğim) diyerek cevap veriyor. Ankebût-55/402

“AZAP SAHİDEN GERÇEK Mİ, OLACAK MI?” DİYE SENDEN HABER SORARLAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) ‘Sahiden o azap gerçek midir?’ diye senden haber sorarlar. De ki: ‘Evet! Rabbime yemin ederim ki o, elbette gerçektir ve siz, ona mani’ olamazsınız!” Yunus-53/213

AZAP VAADİNİN GERÇEKLEŞMESİNİ DAHA NE KADAR BEKLEYECEĞİZ?

İnsanlar, aceleci bir fıtratta yaratıldığından sabırsızlanarak diyorlar ki: “Eğer iddianızda doğru kimselerseniz gösterin şu azâbı! Bu vaadin gerçekleşmesini daha ne kadar bekleyeceğiz?” Enbiyâ-38/324

AZAP VE KORKUTMA AYETLERİNİN KUR’AN’DA ÇOK ZİKREDİLMESİNİN HİKMETİ

Allah-ü Teâlâ, azap ve korkutmadan, azgınlıkları ve taşkınlıkları sebebiyle dünyada dahi azap edip helâk ettiği topluluklardan Kur’an-ı Kerimi’nde pek çok Âyetlerinde bahseder. Bu, O’nun şefkatinden kaynaklanır. Eğer bahsetmeseydi, insanlar çarçabuk gaflete dalar, şımarıverir ve şeytan da “Allah’ın mağfireti” ile onları aldatırdı. O vakit insanlara çok yazık olurdu. Zira cennet umarken karşılarında cehennemi bulurlardı. Halbuki bu dehşetli ve ibretli korkutmalar, insanların ürperip kendilerine gelmelerini ve yola girmelerini sağlıyor. Böylece de az bir disiplin ve zahmetle insanlar, ebedi hayatlarını kurtarmaktadırlar. Kamer-18,21/528

AZAP YAKLAŞTI, GELDİ GELİYOR, BİZ SİZİ UYARDIK DAHA ARTIK MAZERETİNİZ KALMADI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şüphesiz ki Biz, gelmesi yaklaşmış bir azâbı bildirerek sizi uyarmış, korkutmuş olduk!” (Daha artık tınmayanın kendi bileceği iş! Mâzeretiniz kalmadı.) Nebe’-40/582

AZAP ONLARIN “ÇARÇABUK İNSİN DE GÖRELİM!” DEMELERİYLE GELMEZ, VA’DESİ VARDIR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bir de Sen’den azâbın çarçabuk gelmesini istiyorlar; eğer belirlenmiş bir va’de olmasaydı, azap onlara kesinlikle çoktan gelirdi. Fakat hiç farkına varmadıkları bir sırada o istedikleri azap kendilerine ansızın gelecektir. Niye sabırsızlanıyorlar ki? Zaten cehennem, kâfirleri kuşatmış bulunuyor.” (Yani cehenneme gitmelerine sebep olacak küfürleri, kendilerini kuşatmış bulunuyor.) Ankebût-53,54/402

AZGINLAR DERLER: “HANİ O SEFİLLERİ ARAMIZDA GÖREMİYORUZ, ONLARA NE OLDU Kİ?!”

Cehennemi boylamış azgınların elebaşları, dünyada sefil gördükleri, kendileri ile alay ettikleri toplumun zayıf müslümanlarını aralarında göremeyince şöyle derler: “Dünyada kendilerini değersiz saydığımız bir takım adamları (zayıf Müslümanları) aramızda göremiyoruz, neden acaba? Aklımız sıra onlarla alay eder, fakir olduklarından onlara “sefiller!” der, hor görürdük. Yoksa gözlerimiz onlardan kaydı da onun için mi göremiyoruz?” (Dünya ömrünün tamamı, Ahiretin bir gününe mukabil gelmezken, sabırlı bir günlük fakirliğe sabırsızlık saikasıyla tahammül edemeyenlerin sonsuz azaplı günlere nasıl tahammül edeceklerini düşündükçe doğrusu aklım zongluyor. Bu, olsa olsa çıldırmışlık olabilir!) Sâd-62,63/456

AZGINLAR! SİZE ADN CENNETLERİ DEĞİL, CEHENNEME SERİLMİŞ ÇOK KÖTÜ YATAK VARDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bu böyledir işte! Peygamberlerin yolundan gidenler, Onların yanına, Adn Cennetlerine gidip kanepelerine kuruldular. Siz ey azgınlar! Size de cehennemde gayet kötü bir yatak serildi, dönüş yeriniz oradır. Ama ne kötü bir dönüş yeridir orası! Sâd-55,56/455

AZGINLAR TÖVBE EDER, KAFİRLİKTEN VAZGEÇER, MÜSLÜMAN OLURLARSA KARDEŞLERİNİZDİR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(O, haddi aşan, azgın ve saldırgan kimseler), şâyet kâfirlikten vazgeçerek tövbe eder, namaz kılar, zekat verirlerse, artık sizin din kardeşleriniz olmuşlardır.” Tövbe-11/187

AZGINLARIN DÖNÜP DOLAŞACAKLARI, VARIP VARACAKLARI YER CEHENNEMDİR

Azgınların dönüp dolaşacakları, varıp varacakları yer cehennemdir. Orada onlar, sonsuz devirler boyu kalacaklardır. Dünyada işledikleri günâhlara karşılık olarak onlar orada, irin ve kaynar su hâricinde ne bir serinlik ne de bir içecek tadacaklardır. Bu, onların yaptıklarının tam bir karşılığıdır. Nebe’-22,26/581

AZGINLAŞIRSAN, FESADI ÇOĞALTIRSAN AZAP KAMÇILARI GELİYOR DEMEKTİR HER AN, BEKLE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar ki (Firavun ve avânesi), memleketlerde (sadece kendi ülkelerinde değil) azgınlaştılar, fesâdı çoğalttılar; Allah da onların üzerine azap kamçılarını yağdırdı. Şüphesiz ki Rabbin her an gözetlemededir!” (Tarih şâhittir ki azgınlaşanları Allah, bomba kamçılarıyla hizaya getirmiştir. Zamanımızdaki teröristlerin üzerine dünya Devletlerinin bomba yağdırması, aslında Rabbin kamçı yağdırmasından başka bir şey değildir! Acizâne kanaatim böyledir!) Fecr-11,14/592

AZGINLIĞINI VE KAFİRLİĞİ ARTTIRIR MI KUR’AN-I KER’İM?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Rabbinden Sana indirilen (Kur’an), mutlaka onların bir çoğunun azgınlığını ve kâfirliğini arttıracaktır.” (Yağmurun çorak toprağın tuzunu dışarıya çıkarttığı gibi.) Mâide-64/117

AZGINLIK VE SAPKINLIKTAKİ DÜNYA ORTAKLARI AHİRETTE DE AZAP ORTAKLARI OLACAKLARDIR

Allah-ü Teâlâ, dünyada küfür ve küfranda birbiriyle yardımlaşan sapkınlık ortaklarının, Ahirette de azap ortakları olacaklarını beyan eder,“işte Biz, mücrimlere böyle yaparız!” buyurur. Sâffât-33,34/446

AZGINLIK VE TUĞYANDA SİZİN NİCE BENZERLERİNİZİ HELAK ETTİK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “And olsun ki, (azgınlık ve tuğyanda) sizin benzerlerinizden nicelerini helâk ettik (sizi de helâk ederiz), fakat hani bir nasihat ve bir ibret alan mı var? Kamer-51/530

AZGINLIK VE ZALİMLİK BİR TOPLULUĞUN HELAK OLMASINA YETER DE ARTAR BİLE!

Allah-ü Teâlâ, Nûh kavmini azgınlık ve zalimlikte ileri gittikleri için helâk etmiştir. Necm-52/527

AZGINLIKTA TAVAN YAPTI FİRAVUN! EY MUSA, GİT O’NU HAKK’A DA’VET ET!

Allah-Ü Teâlâ buyurdu: “)Ya Musa!) Firavun’a git, (o’nu Hakk’a da’vet et! Çünki) o, kesinlikle iyice azdı. (Musa da Rabbine şöyle niyazda bulundu): “Rabbim! Benim göğsümü genişlet, işimi Bana kolaylaştır, dilimin bağını da çözüver ki, sözümü iyice anlasınlar! Kardeşim Harun’u Bana yardımcı kıl, O’nunla Beni takviye et, O’nu vazifeme ortak kıl ki, Seni çok tesbih edelim ve Seni çok analım! Muhakkak ki sen bizim bütün hallerimizi hakkıyla görensin!” Tâhâ-24,35/312

AZIĞIN EN HAYIRLISI TAKVÂDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hacc yolculuğunuzda lâzım olacak azık (bugün için para) edinin! Bununla beraber bilin ki, azığın en hayırlısı, Takvâ’dır. Yani büyük günahlardan kaçınıp, farzları yerine getirmektir. Ey akıl sahipleri, Bana karşı gelmekten sakının!” Bakara-197/30

AZITIR DA HADDİ AŞAR İNSAN, AMA DÖNÜP DOLAŞIP VARACAĞI YER RABBİNİN HUZURUDUR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hayır! (kâfir) insan, (Rabbinin bunca nimetlerine karşı) kendisini kendisine yeter görmesinden dolayı (azıtır ve) haddini aşar. Ama dönüp dolaşıp varacağı yer, şüphesiz ki, Rabbinin huzurudur!” Alak-6,8/597

AZITMA ANLAYIŞLI OL! DAHA ÖNCE SENİN DE SAPIK BİR CAHİLİYE DÖNEMİN VARDI, UNUTMA!

Allah-ü Teâlâ: “Allah yolunda (cihâd için) sefere çıktığınızda iyice araştırmadan selâm veren (veya teslim olan) birisine (ganimetine konmak için) “sen mü’min değilsin!” diyerek (onu öldürmeyin! Unutmayın ki,) daha önce siz de onun gibi (mü’min olmayan bir sapık) idiniz. Allah hidâyetiyle size lütufta bulundu da mü’minler oldunuz (ona da hidâyet verebilir veya gerçekten vermiştir, ama siz kalblerde olanı bilemezsiniz!)” buyuruyor. Evet, savaşta veya benzeri durumlarda zorda kalan ve selâm veren birisine sû-i zanda bulunarak: “Sen korkuya dubara böyle yalancıktan selâm veriyorsun!” diyerek onu cezalandırmaya gidilmemeli. Azıtmamalı, nimet zehirlenmesine tutulmamalı, daha önceki câhiliye dönemlerimiz hatırlanarak muhâliflere anlayışla yaklaşılmalı, iyice araştırmadan ceza vermeye gidilmemeli. İslâm şiârı olan “selâm”ı verene silah doğrultulmaz.Onu öldürmemekle bir kaybınız olmaz, ama gerçekten imanlı ise, öldürmekle ne kaybettiğinizi bir düşününüz. Allah ne yaptığınızı çok iyi bilendir. Nisâ-94/92

AZITMA, ŞIMARMA EY İNSANOĞLU! HER ŞEYİN İPİNİN UCU ALLAH’IN ELİNDEDİR UNUTMA!

İnsanlar, bazı teknolojik imkânlara erince ne hikmetse azıtırlar ve şımarırlar. Allah-ü Teâlâ da bazı zamanlarda her tedbire rağmen o teknoloji ürününü başlarına çalar. Bununla da “şımarma, azgınlık yapma, her şey bana aittir bil!” mesajını vererek kaçacak bir deliklerinin olmadığını bildirir. Şûrâ-34,35/486

AZİZ ALLAH’DIR VE O’NUN KUDRETİ DAİMA ÜSTÜN GELİR

Aziz (kudreti dâima üstün gelen) Allah için göklerde ve yerde ne varsa hepsi, tesbih ederler. Cuma-1/552

AZİZ EDEN DE ZELİL EDEN DE ALLAH’DIR

Allah, dilediğini aziz eder, dilediğini de zelil eder; hayrın tamamı da O’nun kudret elindedir. Muhakkak ki O, her şeye kâdirdir. Âl-i İmrân-26/52

“AZİZ OLAN, ZELİL OLANI MEDİNE’DEN DIŞARI ATACAKTIR. HELE BİR ORAYA DÖNELİM!” DERLERDİ

Münâfıklar, Mekkelileri sığıntı kabul ettiklerinden Medineliler olarak kendilerini güçlü görüyorlar ve onları Medine’den sürüp çıkarmakla İslâm’ı zayıflatma hülyaları kuruyorlardı. Bu sebeple şöyle diyorlardı: “Yemin olsun, eğer Medine’ye dönersek göreceksiniz, azîz olan (yardım eden Medineliler), zelil olanı (yardıma muhtaç olan Mekkelileri) oradan (Medine’den) dışarı atacaktır.” Halbuki izzet (azîzlik), Allah’ındır, Resûlünündür ve Mü’minlerindir. Ne var ki münâfıklar bunu bilmezler.” Münâfikûn-8/554

AZRAİL (AS)I GÖRMENİZ Mİ GEREKİR, İLLA Kİ AKILLANMANIZ İÇİN?

Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i Kerimesi’nde, Mekke müşriklerine (ve kıyamete kadar izlerinde gidenlere) ‘merhamet edip de sıkıntılarını giderseydik, yine de azgınlıkları içerisinde bocalayıp duracaklardı, nitekim Bedir’de taddıkları azaptan bile ders çıkarmayıp azgınlıklarına devam edip de yalvarmadıklarını’ söylüyor. (Devamla) ‘Ne zaman onlara şiddetli bir azap kapısını açsak, bir de bakarsın ki ümitsizliğe düşüvermişlerdir’ diyor. (Azap kapısı, Bedir’deki feci mağlubiyetleri veya ölüm anı veya kıyamet günü kasdedilmiş olabilir.) Mü’minûn-75,77/346

AZRAİL (AS)I GÖRÜNCE Mİ AKLIN BAŞINA GELDİ? GEÇ ORDAN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Nihâyet o imansız keferelerden birine ölüm gelip çattığı zaman: ‘Ya Rabbi! Ne olur beni dünyaya geri gönder!Tâ ki, zayi ettiğim ömrümü sâlih ameller işleyerek telâfî edeyim! (Ben akılsızın tekiymişim, şimdi aklım başıma geldi, bana tekrar hayat verirsen öyle iyi kul olacağım ki!... vs.vs.)” der. Hayır, hayır! Bu onun söylediği boş bir lâftır. (Gemiş olsun, deniz bitti!) Artık onların önünde diriltilecekleri güne kadar tekrar dünyaya dönmeye engel bir perde olan Kabir Hayatı=Berzah Âlemi vardır. (Öleceği sırada her bir insana cehennemlikse cehennemdeki yeri; cennetlikse cennetteki yeri gösterilir. O an sekerât anıdır ve tövbe kapısı kapanmıştır artık. ‘Tekrar dünyaya geri gönder ki, sâlih ameller işleyeyim!’ diyen imansızın feryâdı, bu sekerât anıdır. Yoksa o andan evvel söyleseydi ve sâlih amel işleseydi kurtulurdu.) Mü’minûn-99,100/347

AZRAİL AS’IN EMRİNDE PEK ÇOK CAN ALICI MELEKLER VARDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Nihayet birinize ölüm (ecel) vakti geldiği zaman, elçilerimiz olan melekler, onun canını alırlar. Ve onlar vazifelerini aslâ ihmal etmezler.” (Kötülerin canını Azap, iyilerin canını Rahmet Melekleri alır.) En’âm-61/134

AZRAİL AS’IN LİSTESİNDE KAYDINIZ VAR! GELDİ Mİ İŞİNİZ BİTİKTİR O KADAR!

“Toz toprak olduktan sonra biz mi diriltileceğiz?” diyen müşrikler güruhu! Ölüm meleği Azrail as’ın listesinde kaydınız var külliyyen! Vakti gelince karşınıza dikilecek ve canınızı daldıra daldıra çekip alacak da işinizi bitirmiş olacak! Rabbinizin huzuruna götürüldüğünüz zaman her şeyi anlamış olacaksınız ama iş işten çoktan geçmiş olacak! Ne edelim, kendiniz ettiniz, kendiniz buldunuz. Secde-11/414

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NUH TUFANI TÜM DÜNYAYI KAPSADI MI?

              Hûd Sûresi’nin 25. Ayetinden 48. Ayetine kadar Hz. Nûh’dan, gemisinden ve tufandan bahsedilir. Başka sûrelerdeki ayetlerle beraber bu sûredeki ayetlere toplu bakınca Nûh Tufanı’nın tüm dünyada olduğunu anlarız. Şöyle ki:             -Nûh as kavmi içinde 950 sene kalıyor. Hûd-40. Ayette belirtildiği üzerine Hz. Nûh’a pek az kişi iman etmişti. Bir oğlu ile diğer zevcesi bile iman etmemişti. Kavminin arasında bu kadar uzun yıllar kalmasına rağmen Hz. Nûh’a Hz. İbrahim ve Hz. Lût gibi başka insanların bulunduğu beldelere hicret etmesi emredilmemişti. Buradan anlaşılıyor ki insanlık henüz çoğalıp yayılmamıştı. Binaenaleyh Nûh Tufanı’nın başka masum insanların korunması amacıyla yerel olmasını mucip bir sebep gözükmüyor.             -İsrâ Sûresi’nin 3. Ayet meali: “(Ey) Nûh ile beraber (gemide) taşıdığımız kimselerin nesli (olan insanlar)! Şüphesiz ki O(Nûh), çok şükreden bir kul idi.”             -Yâ Sîn Sûresi’nin 41.ayetinin meali: “Yine onlar için (kudretimize) bir de

ADEM’E SECDE ETME MESELESİ

                    Kur’an-ı   Kerim’de Hz. Adem’in yaratılmasından, meleklerin ve İblis’in (cinlerden olan şeytanın) Adem’e secde etmesinden çok surelerde bahsedilir.                 Secde nedir? Öncelikle bunu anlamaya çalışalım. Secde muhatap karşısında benliği, sıfırlama eylemidir. Muhatabı tazim etme ameliyesidir. Bu manada secde sadece Allah’a yapılır. Çünki insan eşrefi mahlukat olarak yaratıldığından ancak kendinden daha şerefli olana tazimde bulunur ki, O da Allah’dır. Tazim dışında saygı, selam manasında da secde vardır. Ümmeti Muhammed’e izin verilmese de eski ümmetlere izin verilmiş. Hz. Yusuf’un kardeşleri, anne ve babası Mısır’a geldiklerinde saygı ve selam anlamında secde etmişlerdi. Japonlar ve Koreliler, sevdiklerine saygı ve selam manasında rüku’ eder gibi eğilirler. Muhtemelen eski dinlerin bir kalıntısı olarak adetlerinden olmuş.                 Secde muhatabın üstünlüğünü kabul etme manasını da taşır. Malum secde, yere kapanarak yapılan bir ameliyedir. Allah’

KADIN DÖVMEK VAR MIDIR İSLAM DİNİNDE?

                                                 KADIN DÖVMEK VAR MIDIR İSLAM DİNİNDE?                 İslam düşmanları güzel dinimize çamur atmak için bazı ayetleri dillerine dolayarak guya İslamiyetin kaba ve acımasız ve erkekleri kayırıcı bir din olduğundan bahsederler. Bu ayetlerin sayısı, iki elin parmağını geçmez. Aslında ayetler tabi ki yerli yerinde en doğru ve en isabetli olandır. Fakat kıt akıllarıyla anlayamıyorlar veya anladıkları halde şeytanlıklarından bile bile eleştiriyorlar. Kadınların zaaf damarlarından istifade ile onları kışkırtıyorlar. Bu çamur atma işinde serrişte ettikleri ayetlerden birisi de Nisa Suresi’nin 34. ayetidir. Haksız olduklarını Allah’ın izni ile gayet net anlatacağım inşallah. Önce ayetin mealini yazalım: “Erkekler, kadınlar üzerine hakimdir(onların reisidir)ler. (Bu,) Allah’ın (insanlardan) bazılarını (erkekleri), bazısından (kadınlardan) üstün kılması ve (erkeklerin kendi) mallarından sarf etmeleri sebebiyledir. Saliha kadınlar ise, itaatkar o