KUR’AN-I KERİM KONULARI: (A) İLE
BAŞLAYANLAR
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Kur’an-ı Kerim’de Neml Suresi’nin
30. Âyeti içerisinde bir defa âyet olarak geçer. Fatiha Sûresi’nin başındaki
besmele, Fatiha Sûresi’nin 1. Âyeti olarak geçer. Bunun dışında Tevbe Sûresi
hariç diğer 112 sûrede teberrüken sûre başlarında geçer. Toplam olarak 114
yerde geçmiş oluyor. Halkımız arasında sıklıkla kullanılan “Besmele” kelimesi,
Bismillahirrahmanirrahim’in ünvanıdır. “Besmele çek!” demek
“Bismillahirrahmanirrahim de!” anlamına gelir. Neml-30/378; Fatiha-1/1
ABBAS EFENDİMİZ HAKKINDA NAZİL OLAN
AYET-İ KERİME
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey
Peygamber! Elinizde bulunan esirlere de ki: “Eğer Allah sizin kalblerinizde bir
hayır (iyi niyet, iman, ihlâs istidâdı) bulursa, sizden alınan fidyelerden daha
hayırlısını size verir ve günâhlarınızı bağışlar. Çünki Allah, Ğafûr’dur, Rahîm’dir.”(Hz.
Abbas, Bedir esirleri arasında bulunuyordu. Kendisine “fidyeni ver, kurtul!”
dendi. O da: ‘Param yok!’ dedi. Peygamber Efendimiz sav: ‘Zevcen Ümmü Fadl
yanında bu kadar parayı, filân yere bırakmışsın!’ dedi. Hz.Abbas: ‘Bu, zevcemle
benim aramdaki bir sır idi, kimse bilmezdi. Bunu sana Allah haber verdi’ dedi
ve müslüman oldu.) Enfal- 70/185
ABDEST AYETİ
Ey iman edenler! Namaza kalktığınız
zaman: 1-Yüzlerinizi yıkayın, 2-Dirseklere kadar ellerinizi yıkayın,
3-Başlarınızı meshedin, 4-Topuklarınızla birlikte ayaklarınızı yıkayın!
Mâide-6/107
ABDESTSİZ OLARAK KUR’AN-I KERİM’E
DOKUNAMAZSINIZ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ona
(Kur’an-ı Kerîm’e) temizlenmiş (abdestli) olanlardan başkası dokunamaz!” (Kur’an-ı
Kerîme abdestsiz olan dokunamasa da ezbere okunabilir. Ancak cünüp bir kimse
Kur’an-ı Kerîm’e dokunamadığı gibi, ezbere de okuyamaz!) Vâkıa-79/536
ABDULLAH İSMİ, PEYGAMBER EFENDİMİZİN
(SAV) KUR’AN’DA GEÇEN YEDİ İSMİNDEN BİRİDİR
Peygamber Efendimizin sav Kur’an’da
yedi ismi vardır: (Muhammed, Ahmed, Abdullah, Tâhâ, Yâsîn, Müzzemmil ve
Müddessir.) Bunlardan Abdullah (Allah’ın Kulu) bu âyette şu şekilde
geçmektedir: “Şu da muhakkaktır ki, Abdullah (Allah’ın kulu, Peygamber), O’na
(Allah’a) ibâdet etmek üzere namaza kalkınca (cinler) nerede ise O’nun
etrafında keçe gibi birbirine geçeceklerdi. (Yani öyle üşüştüler).” Cin-19/572
ABESE SURESİ
80. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 42 âyettir. Abese-0/584
ABRAŞI (TENİ ALACALIYI) ALLAH’IN İZNİ
İLE İYİLEŞTİRİRİM
İsa as, İsrailoğullarına
peygamberliğini isbat sadedinde şöyle demişti: “Ben, Allah’ın izni ile abraşı
(teni alacalıyı) iyileştiririm! Eğer inanmaya niyetiniz varsa, bunda sizin için
alınacak ders vardır.” Bu âyet, insanoğlunun tıbda ilerleyerek, ten alacalığı
(abraş) hastalığını tedâvi edeceğine kapının açık olduğuna işâret eder. Âl-i
İmrân-49/55
ACELE HAYIR İSTERSİN VERİR, ACELE
ŞER İSTERSİN ERTELER, YOKSA KÖKÜN KAZINIRDI
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer
Allah, insanlara hayrı acele istemeleri sebebiyle verdiği gibi, şerri de hemen
verseydi, elbette derhal sonları gelir, kökleri kazınırdı. Fakat Biz,
huzurumuza çıkmayı arzu edip ummayanları, kendi hallerine bırakırız da
azgınlıkları içinde bocalayıp dururlar.” Yunus-11/208
ACELECİDİR YARATILIŞCA ŞU İNSAN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İnsan (çok
acelecidir, çok sabırsızdır. Sanki) aceleden yaratılmıştır. Yakında size
âyetlerimi (tehditlerimi) göstereceğim. Beni de aceleye getirmeyin! (Yani azabı
Benden acele istemeyin!)” Enbiyâ-37/324
ACIYI SADECE SİZ ÇEKMİYORSUNUZ,
DÜŞMAN TARAFI DA ACI ÇEKİYOR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer siz
acı çekiyorsanız (Uhud Savaşı’nda), şüphesiz onlar da tıpkı sizin gibi acı
çekiyorlar (Bedir Savaşı’nda). Kaldı ki siz Allah’dan, onların umut
edemeyecekleri birçok şeyleri (şehitlik, cennet, Cemâlüllah gibi) umuyorsunuz.
Allah, her şeyi hakkiyle bilen ve tam hikmet sahibi olandır.” Nisâ-104/94
ACIYIN KENDİNİZE EY EHL-İ KİTAP!
Ey Ehl-i Kitap! “Ateş bize sayılı
günlerden fazla aslâ dokunmaz!” zannıyla kendinize yazık ediyorsunuz. Bakın, Ahiret
günü kesin kes gerçekleşecek, herkes mahşerde toplanacak, hesaplar görülecek, herkese
yaptığı tamı tamına verilecek! Bunları Kur’an söylüyor. “Söylesin, ben
inanmıyorum ki!” mâzereti, bir aldanmadır. O gün haliniz nice olur? Hiç kendinizi
düşünmüyor musunuz? Köprüden önceki son çıkıştasınız, haberiniz olsun! Âl-i
İmrân-25/52
ACİZLİK FITRATI OLANLARA MI İBADET
EDİYORSUNUZ?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) De ki: Siz, Allah’dan başka ne bir zarar ne de bir faydaya mâlik
olmayan aciz kimselere mi ibâdet ediyorsunuz? Halbuki işiten ve bilen
Allah’dır.” Mâide-76/119
ACZ-İ MUTLAKA ENTERESAN BİR ÖRNEK
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar:
‘Eğer dediğiniz doğru ise, bu va’din (azâbın) ne zaman gerçekleşeceğini
söyleyin!’ derler. De ki: Ben kendim için dahi Allah’ın dilediğinden başka ne
bir zararı savma, ne de bir fayda sağlama imkânına sahip değilim (acz-i mutlak
içerisindeyiz, elimizden bir şey gelmez), her ümmetin belirlenmiş bir ömür
süresi vardır!” Yûnus-48,49/213
AÇ TAVUK RÜYADA KENDİSİNİ BUĞDAY
ANBARINDA GÖRÜRMÜŞ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) De ki: Ahirette amelce hüsrana uğrayanlar, çok şey umdukları
halde hiç bir şey bulamayanlar, o kimselerdir ki dünya hayatındaki çalışmaları
burada (Ahirette) boşa gitmiştir. Onlar, bilenleri de dinlemeyip, kendi
kafalarına göre güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı.” Kehf-103,104/303
AD KAVMİ DE PEYGAMBERLERİ YALANLADI
Allah-ü Teâlâ, Âd Kavmi ile
kardeşleri olan Hûd as’ı bize hikâye ediyor: Âd kavmi de peygamberleri
yalanladı. Kardeşleri Hûd, onlara şöyle dedi: “Hâlâ Allah’a karşı gelmekten
sakınmayacak mısınız? Bilesiniz ki Ben, Allah tarafından size gönderilmiş
güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’dan sakının da Bana itaat edin! Bu hizmetten
dolayı da sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Alemlerin
Rabbidir.” Şuarâ-123,127/371
“AD KAVMİ KİMLERDİR?” DERSENİZ AYET
MEALLERİNE KULAK VERİNİZ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İşte Âd
kavmi, buydu! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler, O’nun peygamberlerine isyân
ettiler ve Hakka karşı gelen her inatçı zorbanın isteklerine uydular. Hem bu
dünyada, hem de kıyamet gününde lâ’nete tutuldular. Evet Âd halkı, Rablerini
tanımayıp inkar yolunu tuttular. Dikkat et!: Nasıl da defoldu gitti o Hûd’un
kavmi Ad!” Hûd-59,60/227
AD KAVMİ PEYGAMBERLERİNİ
YALANLADILAR DA NE OLDU? TABİ, YAZIK ETTİLER KENDİLERİNE!
Allah-ü Teâlâ,bu âyetlerinde de Âd
kavminden bahsediyor: “Âd kavmi de peygamberleri Hûd’u yalanladı. Nasılmış
Benim cezalandırmam ve tehdidim görsünler bakalım! Biz, onların üzerlerine
devam eden bir uğursuzluk gününde, dondurucu ve her şeyi söküp atan bir kasırga
gönderdik. Sanki o kasırga, insanları köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi
çekip çıkarıyor ve fırlatıp savuruyordu. Artık bakın, Benim azâbım ve korkutmalarım
nasılmış?” Kamer-18,21/528
AD KAVMİ ŞİDDETLİ BİR RÜZGÂR İLE
HELAK OLDU
Hz. Hûd’un nasihatlarına kulak
tıkayan, “Sen ne dersen de, biz bildiğimizden şaşmayız!” diyen, O’nu
yalanlayan, yüksek binalar yaparak zevk-u safâya dalan, tam bir gaflet gayyâsı
içinde debelenen Âd Kavmi, helâk olmaya liyâkat kesbetti de Yüce Allah,
ü-zerlerine “Şiddetli Rüzgâr” kulunu gönderdi. İnananlar hâriç, hepsi, sanki
bir önceki gün yaşamamış gibi helâk oldular. Bunda elbette alınacak ibretli
dersler vardır ama onların çoğu iman etmiş değildirler ki! Muhakkak ki, Rabbin
Azîz’dir, Rahîm’dir. Şuarâ-139,140/372
AD KAVMİ VE KÖKLERİNİN KAZINMASI BU
AYETLERDE DE ZİKREDİLMEKTEDİR
Allah-ü Teâlâ, bu Ayet-iKerimesi’nde
: “Âd kavminden de alınacak derslerin olduğunu, onların üzerine helâk edici bir
kısır rüzgârı gönderdiğini, uğradığı her şeyi toz gibi savuran bu kasırga
ile-inananlar hariç- Âd kavminin kökünü kazıdığını” beyan ediyor.
Zâriyât-40,42/521
AD KAVMİ, PEYGAMBERLERİ HUD AS’A
NASIL KARŞILIK VERDİLER?
Âd kavmi, peygamberleri Hûd as’a
dediler ki: “Ya, Sen bize tek Allah’a ibadet edelim, atalarımızın taptıkları
onca ilâhları terk edelim diye mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi,
bizi tehdit edip durduğun o felâketi başımıza getir de görelim!” (Kaşındılar ve
encamında inanmadıkları o felâketi, hem gördüler hem taddılar.) A’râf-70/158
AD KAVMİ’NİN KÜSTAHLIKLARI VE HUD
AS’IN ONLARA MEYDAN OKUMASI
Âd kavmi küstahları, Nebileri Hûd
as’a dediler ki: “Galiba tanrılarımızdan biri seni pek fenâ çarpmış! demekten
başka bir şey söyleyemeyiz.” Hud dedi ki: “Ben Allah’ı şâhit tutuyorum, siz de
şâhit olun ki: Ben sizin Allah’a ortak koştuklarınızdan hiç birini (ilâh
olarak) tanımıyorum (kabul etmiyorum)! Artık hepiniz toplanın, bana istediğiniz
tuzağı kurun, hiç göz açtırmayın, hiç süre tanımayın! Ben, benim de, sizin de
Rabbiniz olan Allah’a dayanıp güvendim. Hiç bir canlı yoktur ki mukadderatı
O’nun elinde olmasın! Rabbim elbette tam istikamet üzeredir. Eğer Hak’dan yüz
çevirirseniz, ben müsterihim, zira size ulaştırmakla görevli olduğum
buyrukları, size tebliğ ettim. Rabbim dilerse, sizi gönderip yerinize başka bir
topluluk getirir. Ama siz O’na hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Muhakkak ki
Rabbim, her şeyi gözetlemektedir.” Hûd-54-57/227
AD KAVMİNE DE KARDEŞLERİ HUD’U GÖNDERDİK,
DEDİ Kİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ad kavmine
de kardeşleri Hûd’u gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a ibâdet edin; sizin
için O’ndan başka bir ilâh yoktur. Siz O’na şirk koşmakla iftira etmekten başka
bir şey yapmıyorsunuz! Ey halkım! Risâleti tebliğden dolayı sizden hiçbir ücret
istemiyorum.Benim ücretim, ancak beni yaratana aittir. Hiç mi akıl erdirmezsiniz?”
Hûd-50,51/226
AD KAVMİNE DE KARDEŞLERİ HUD’U
PEYGAMBER OLARAK GÖNDERDİK
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ad kavmine
Hûd’u peygamber olarak gönderdik. Hûd dedi ki: “Ey kavmim! Yalnız Allah’a
ibadet edin, O’ndan başka tanrınız yoktur. Hâlâ O’na karşı gelmekden sakınmayacak
mısınız?” A’râf-65/157
AD KAVMİNİ YEDİ GECE SEKİZ GÜNDÜZ
KESİNTİSİZ OLARAK ESEN KASIRGA HELAK ETMİŞTİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Âd kavmine
gelince; onlar, uğultulu, azgın bir kasırga ile helâk edildiler. Allah, o
kasırgayı yedi gece, sekiz gündüz olarak ardı ardına (köklerini kazırcasına)
onların üzerlerine salıverdi. Öyle ki, Sen orada olsaydın, o kavmi, yerlerde
(tangır tungur ses çıkaran) içi boş hurma kütükleri gibi savrulmuş görürdün!
Şimdi ise onlardan geriye kalmış bir şey görebilir misin?” Hâkka-6,8/565
AD KAVMİNİ, SEMUD KAVMİNİ HELAK EDEN
DE SADECE VE SADECE ALLAH’DIR
Allah-ü Teâlâ, önce Âd kavmini, bilâhare
Semûd kavmini helâk etmiş ve onlardan hiçbirini bırakmamıştır. Necm-50,51/527
AD KAVMİNİN KÖKÜNÜ KESTİK
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bunun
üzerine O’nu (Hûd’u) ve beraberindeki mü’minleri, tarafımızdan bir rahmetle
kurtardık ve âyetlerimizi yalan sayıp iman etmeyenlerin ise kökünü kestik.”
A’raf-72/158
AD VE SEMUD HALKININ HARABELERİ GÖZ
ÖNÜNDEYKEN HALA İBRET ALMAYACAK MISINIZ?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “ Ad ve
semûd kavimlerini helâk ettik. Yurtlarını harâbeler halinde ibret-i âlem geri
bıraktık. Siz ey Mekkeliler! Bunu o harâbe kalıntılarından anlıyorsunuz. (Buna
rağmen hâlâ ibret alıp inanmayacak mısınız?) Belli ki şeytan, onların (Ad ve
Semûd’un) amellerini süslü gösterdi de onları yoldan çıkardı. Halbuki onlar, aklı
fikri yerinde, baktıklarından ibret alacak kıvamda basiret sahibi insanlardı.
(Böyle akıllarına güvenen o kavimler, şeytana kandılar da helâk oldular. Siz ey
Mekkeliler, ibret alın da onlar gibi olmayın! Aklınızın zimamını şeytana
kaptırmayın, Resûlüllah’a kulak verin!) Ankebût-38/399
ADAK OLARAK ADADIĞINI, HAYIR OLARAK
YAPTIĞINI ALLAH BİLİR VE ÖDÜLLENDİRİR
Allah’ın rızasını gözeterek yaptığın
her hayrı ve adadığın her adağı Allah bilir ve mükâfatlandırır. Bakara-270/45
ADALET ETMEK, İTİDALLİ DAVRANMAK
ALLAH EMRİDİR
Allah-ü Teâlâ: “(Habibim Ya
Muhammd!) De ki: “Rabbim adâleti ve itidali emretti. Her secdenizde, her namaz
zamanında veya mekânında, yüzünüzü O’nun kıblesine çevirerek O’na ibâdet edin!”
buyurdu. A’râf-29/152
ADALET TERAZİSİ, HUKUK VE KİTAP, PEYGAMBERLERLE
ALLAH TARAFINDAN İNDİRİLMİŞTİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İnsanların
adâleti ayakta tutabilmeleri ve yaşatmaları için Biz, Peygamberlerimizle
beraber adâlet terazisini (hukuku) ve (kutsal) kitabı indirdik. Hadîd-25/540
ADALETİ VAR GÜCÜNÜZLE GERÇEKLEŞTİRİN!
Allah-ü Teâlâ: “Ey iman edenler!
Allah için Hakkı tutan ve var gücüyle adâleti gerçekleştiren, (adâlet nümunesi)
şâhitler olun!” buyurmaktadır. Mâide-8/ 107
ADALETİ, VAR GÜCÜNÜZLE
GERÇEKLEŞTİRİN!
Allah-ü Teâlâ: “Ey iman edenler!
Haktan yana olup bütün işlerinizde var gücünüzle adâleti gerçekleştirin!” diye ferman
ediyor. Nisâ-135/99
ADALETLE HÜKMEDİN!
Allah-ü Teâlâ: “Allah, insanlar
arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder! Allah bununla, size
ne de güzel öğüt veriyor.” buyuruyor. Nisâ-58/86
ADALETLE HÜKMETMEK ŞERİATI UYGULAMAK
PEYGAMBERİMİZE EMREDİLDİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya
Muhammed! De ki: Ben aranızda adâletle hükmetmekle emrolundum!” Bu Ayet-i
Kerime, Kur’an’ın adâlete bakan yönünü (şeriatı) uygulamakla Peygamber
Efendimizin mükellef olduğunu açıkça beyan eder. Şûrâ-15/483
ADAM KAFİR, FAKAT ETLİYE SÜTLÜYE
KARIŞMIYOR, ONA NASIL DAVRANAYIM?
Bir kişi kâfir de olsa, şayet
sizinle savaşmıyorsa, sizi yerinizden yurdunuzdan çıkarmıyorsa; bir iş
hususunda liyâkatına bakarak âdilâne davranılır. Dini ile işi karıştırılmaz. Üstelik
Allah, âdil olmanın yanında ona iyilik etmeyi de tavsiye ediyor. Ayrıca adâleti
gözetenleri sevdiğini beyan ediyor. Mümtehine-8/549
ADAMLAR, TANGIR TUNGUR, SEN
HALLERİNE TAACCÜB EDERKEN, ONLAR ALAY EDERLER
Şu hâle bakın! Resulüllah sav,
adamların bunca delil olmasına rağmen Haşri inkârlarına taaccüb ederken, sanki
acınacak olan Efendimizmiş (sav) gibi kalkıp bir de O’nunla alay ediyorlar. Kendilerine
nasihat edildiğinde dinleyip ibret almıyorlar. Bir mu’cize görseler onunla alay
ederler. Sâffât-12,14/445
ADANMIŞ RUH SAHİBİ MUKARREBUN
CENNETE GİRİNCE BAKIN NELER DİYECEKLER?
Hayatını dine hizmete adayan, Mukarrebûn
sınıfından olmaya hak kazanan en talihliler, nihayet cennete girdiklerinde:
“Bizden her türlü endişeyi gideren Allah’a Hamd olsun! Gerçekten Rabbimiz, Ğafur’dur
(Çok bağışlayandır), Şekûr’dur (mükâfatlarını fazlasıyla verendir), O Rab ki,
lütfundan bizi devamlı kalınacak yere yerleştirdi. Burada artık bize ne bir
yorgunluk, ne de bir usanç dokunacak!” diyeceklerdir. Fâtır-34,35/437
ADANMIŞ RUHLARA ADN CENNETLERİ, ALTIN
BİLEZİKLER, İNCİLER, İPEK ELBİSELER VAR
Allah’ın dinine sahip çıkan, onu
neşretmeyi hayatının gayesi edinen adanmış rûh sahibi Mukarrebûn ünvanına hak
kazanmış en talihli insanlara Allah-ü Teâlâ, mükâfat olarak Adn cennetlerini
vereceğini, orada altın bilezikler takacaklarını, incilerle süsleneceklerini ve
ipek elbiseler giyeceklerini va’dediyor. Fâtır-33/437
ADEM AS HAKKINDA MELEKLER TARTIŞMIŞLAR
Efendimiz sav Kur’an diliyle
söylüyor: “Mele-i A’lâ sakinlerinin (Melekler topluluğunun) Adem as üzerine
yaptıkları tartışmalar hakkında hiç bir bilgiye sahib değilim. Ben ancak Bana
vahyedilen şeylerle bigi sahibi olup insanları kötü âkıbetleri hakkında
uyarıyorum.” Sâd-69,70/456
ADEM AS TÜM İNSANLIĞIN BABASIDIR
“Sizi tek bir nefisten (Adem’den)
yaratan ve ondan da gönlü ısınsın diye eşini (Havva’yı) yaratan O’dur (Allah’dır).”
A’râf-189/174
ADEM AS’A SECDE EDİLMESİ EMRİ BU
SUREDE DE ZİKREDİLMİŞ
Allah-ü Teâlâ buyurdu: “Bir vakit
meleklere: Adem’e secde edin!” demiştik; cinlerden olan İblis hâriç, meleklerin
tamamı secde ettiler. İblis ise diretti.” Tâhâ-116/319
ADEM AS’A SECDE EDİLMESİ MESELESİ
Bir vakit Rabbimiz meleklerine şöyle
buyurdu: “Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım. Onu insan sûretinde
biçimlendirip düzelttiğimde ve ona yarattığım ruhumdan üflediğimde hemen ona
hep birden secde ediniz!” Bu emir üzerine melekler derhal secde ettiler. Ancak
cinlerden olan İblis secde etmedi. O, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.
Allah buyurdu: “İblis! İki kudret elimle yarattığıma secde etmekten seni men
eden de nedir? Gururlandın mı, yoksa kendini çok yükseklerde mi görüyorsun?”
İblis,“ ben ondan hayırlıyım, beni ateşten, onu da çamurdan yarattın” dedi.
Allah-ü Teâlâ da: “Haydi oradan (o cennetten) çık! Sen artık kovulmuş birisin!
Muhakkak ki lâ’netim de, hesap gününe kadar senin üstündedir.” dedi. İblis:
“Rabbim! Öyle ise bana insanların diriltilecekleri güne kadar mühlet ver!”
dedi. Allah-ü Teâlâ da: “Haydi sen malum vakte kadar mühlet verilenlerdensin”
buyurdu. (Bu malum vakit, İblisin istediği “haşir gününe kadar” değildir. İblis
bu isteğiyle hiç ölüm tatmamayı plaânlamıştı ama Allah ona kıyametin kopacağı
“ma’lum vakte” kadar izin verdi. Böylece İblis de Kıyametin kopması hengâmında
ölümü tadacaktır.) İblis pür öfke ve pür kin ve pür gayz: “O halde, Senin
izzetine yemin ederim ki, mutlaka onların hepsini azdıracağım, ancak Senin
ihlâsa er-dirdiğin kullar bundan müstesnadır” dedi. Evet, mel’un ve avânesi o
gün, bu gün bizlerin en yaman düşmanıdır. Sâd-71,83/456
ADEM BABA İLE HAVVA ANAMIZIN
PİŞMANLIK SÖZLERİ
Hz. Âdem ve Hz. Havva, şöyle diyerek
tevbe ettiler: “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik; Şayet bize mağfiret etmez ve
bize merhamet etmezsen, mutlaka hüsrâna uğrayanlardan oluruz!” A’râf-23/152
ADEM BABA İLE HAVVA ANAMIZIN TÖVBESİ
CENNETTE OLDU
Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın pişmanlık
sözlerinden sonra Yüce Allah’ın: “Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için
yeryüzünde bir zamana kadar bir yerleşme vardır!” Hitâb-ı Kudsîsi, tövbeden
sonra indirildiklerini açıkça belirtiyor. A’râf-24/152
ADEM BABA TOPRAKTAN YARATILDI, ÇOCUKLARI
ÇOĞALIP YERYÜZÜNE YAYILDILAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah’ın
kudretinin delillerinden birisi de insanları (Adem’i doğrudan, çocuklarını
dolaylı yönden) topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra insanlar, çoğalarak yeryüzüne
yayıldılar.” Rûm-20/405
ADEM BABA TÖVBE ETTİ
Adem Babamız, Rabbisinden birtakım kelimeler
telâkki ederek o kelimelerle tövbe etti, Allah da tövbesini kabul etti. Bakara-37/5
ADEM BABADAN YARATILDIK: Allah-ü
Teâlâ buyuruyor: “Sizi tek bir nefisden (Adem’den) inşâ eden, yaratan O’dur
(Allah’dır).” En’âm-98/139
ADEM BABAMIZ BİR DEFA ŞEYTANA KANDI,
AMA BİR DEFA!
Sinsi şeytan, Âdem as’a yaklaştı ve
O’nun unutkanlığından istifâde ederek: “Ey Âdem! Sana ölümsüzlük ağacına, zeval
bulmayan bir devlet ve saltanata rehberlikte bulunayım mı?” dedi. (Bu
kurnazlığı ile o, Hz. Adem ve Havva’ya yasaklanan ağaçtan (cinsel ilişkiden)
tattıracak ve ikisinin de âsi olmasını sağlayarak Allah’a: “Gördün mü, benden
üstün olarak yarattıklarını?” deme küstahlığında bulunarak gûya haklılığını
kanıtlayacak; “ölümsüzlük” va’dinde bulunmakla da yalan söylemediğini; bunun, neslin
devam etmesinden kinâye, mecâz bir ifâde olduğunu, ilânihâye insanlığın böylece
ölmeyeceğini kastettiğini savunarak Adâlet-i İlâhiye’den beraatla kurtulacağını
hesap ediyor. Gûya çok akıllı olduğunu zu’mediyordu. Ama akılsızın teki, şunu
bilmedi ki, Allah kalblerin derinliklerinde olanı dahi bilir; O, kıl kadar
zulmetmez ve O’nu kimse kandıramaz! O’nu kandırmaya yeltenen, hem kendini kandırır,
hem de helâket ve felâkete atar ve attı da!) Tâhâ-120/319
ADEM BABAMIZDAN YARATILDIK
Allah-ü teâlâ buyuruyor: “Ey
insanlar! Rabbinizden sakının ki O, sizi bir tek nefisten (Adem’den) yarattı.”
Nisâ-1/76
ADEM BABAMIZLA HAVVA ANAMIZ DERHAL
TÖVBE ETTİLER, ALLAH DA KABUL ETTİ
“Sonra Rabbi Onu seçti, tövbesini
kabul etti” Âyet meâlinden; Hz.Adem’in, daha cennetten çıkarılmadan tövbesinin
kabul edildiğini ve peygamberlik vazifesiyle şereflendirildiğini anlıyoruz.
Çünki bu âyetten sonraki âyette Allah, “kiminiz, kiminize düşman olarak (yani
birbirinizle imtihan edilmek üzere) cennetten yeryüzüne ininiz!” buyuruyor.
(Yeryüzüne indirmek, bir cezalandırmak değil, belki bir tavziftir. Zira
Allah’ın insanlığa ihsan ettiği maddi ve mânevi donanım, ancak yeryüzünde
birbiri ile mücâdele eden insanlarla inkişâf edebilirdi. Mesela: Yeryüzüne
indirilmeseydik, Allah’ın adâlet sıfatını hiç bir zaman anlayamazdık. O zaman
bu, bizim yaratılış amacımıza uygun düşmezdi. Halbuki bizim yaratılış amacımız
tâkatımız ve ilmimiz nisbetinde Allah’ı tanımak ve O’na kulluk yapmaktır. İlim
tahsili bunun için farzdır! Tâhâ-122,123/319
ADEM BABANIN TÖVBESİ, DAHA CENNETTE
İKEN KABUL EDİLDİ
Ayet-i Kerimede “Fetelakkâ”nın
“fe”si ile “Fetabe”nin “fe”si, “hemen” mânâsına geldiğinden, Adem Babamız hemen
tövbe etti. Allah da bu tövbe akabinde Adem babamızın tövbesini kabul buyurdu. Yani
Adem Baba, Havva Ana ile birlikte yeryüzüne bazılarının sandığı gibi günâhlı
olarak değil, tertemiz, günahsız olarak inmiştir. Bakara-37/5
ADEM TOPRAKTAN, ADEM’İN ÇOCUKLARI DA
BABALARININ SULBÜNDEN YARATILDI
Bu Ayet-i Kerime’de Allah-ü Teâlâ, Adem’i
topraktan, O’nun çocuklarını da nutfeden (babalarının sulbünden=sperminden)
çifter çifter (erkekli-kızlı) yarattığını beyan ediyor. Fâtır-11/434
ADEM! SEN ZEVCEN (HAVVA) İLE CENNETE
YERLEŞ!
Allah buyurdu: “Ey Âdem! Sen zevcen
(Havva) ile cennete yerleş! Dilediğiniz yerden yiyin, fakat şu ağaca
yaklaşmayın, yoksa zâlimlerden olursunuz!” (Buradaki ağaç mecâzi bir ifâdedir, ağaçtan
maksat nedir, bunu gerçek ma’nâda Allah bilir.) A’râf-19/151
ADEM! ZEVCEN (HAVVA) İLE CENNETE
YERLEŞ, FAKAT ŞU AĞACA YAKLAŞMA!
Allah-ü Teâlâ: “Ya Adem! Zevcen
(Havva) ile birlikte cennete yerleş! Oradan dilediğiniz kadar cennet
nimetlerinden yiyin! Fakat şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz!”
buyurdu. (Yasak ağacın ne olduğunu, ancak Allah bilir. Yani bu ağaç tabiri, mecâz
bir ifade olup ağacın dışında kendisinden istifade edilen bir şey de olabilir. Meselâ
cinsî münâsebet olabilir; zira “yemeyin!”denmeyip de “yaklaşmayın!”denmesi buna
karine teşkil eder. Ayrıca yaklaşınca uryan kalmaları ve cennetteki ağaçların
yapraklarıyla avret mahallerini örtmeye çalışmaları, bu görüşü
kuvvetlendirmektedir. Allah-ü A’lem!) Bakara-35/5
ADEM, İSİMLERİ BİLDİR!
Allah, Adem`e emretti: “Adem!
Onların isimlerini kendilerine (meleklere) bildir!” Bakara-33/5
ADEM`E BÜTÜN İSİMLERİ ÖĞRETTİ
Allah Adem`e bütün isimleri öğretti.
Bakara-31/5
ADEM`E SECDE EDİN!
Allah Meleklerine ve iblis`e dedi:
“Adem`e secde edin!” Melekler hemen secde ettiler. Cin taifesinden olan iblis
dayattı, büyüklük tasladı, diretti ve secde etmedi. O zaten kâfirlerdendi. Bakara-34/5
ADEM’İN NESLİNİ HAKİR, ÖNEMSİZ BİR
SUDAN, MENİDEN, SPERMDEN ÜRETTİ ALLAH
Allah-ü Teâlâ, insanı (Adem as’ı)
ilkin çamurdan yarattı, sonra O’nun neslini, hakir (önemsiz) bir sudan
(meniden=spermden) üretti. Secde-8/414
ADI BİLE ANILMAZDI ŞU İNSANIN
DEHR’İN, ZAMANIN AKIŞI İÇİNDE
Dehr’in (zamanın tamamının) akışı
içinde insanın üzerine öyle zaman geçti ki, o (insan, henüz) anılan bir şey (bile)
değildi. İnsan-1/577
ADIMLARINIZI GERİSİN GERİYE ATIN, SONRA
DA İLERİ KOŞANLARA VERİLENİ İSTEYİN HA!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey
gafiller, ey kâfirler!) Âyetlerimiz size okunduğunda, kibirle kabınızdan
taşıyordunuz; adımlarınızı, ökçeleriniz istikâmetinde gerisin geriye atıyor, geceleyin
biraraya gelerek onun aleyhinde ileri geri konuşarak saçmalıyordunuz; Şimdi
kalkmış o iman edip ileri adım atanlara verilenleri istiyorsunuz ha?” (İsteye
durun!) Mü’minûn-66,67/345
ADİL DAVRANIN!
Âdil davranın! Takvâya en uygun
hareket budur. Ve Allah’dan (âdil davranmama endişesiyle) korkun! Muhakkak ki
Allah, yaptığınız her şeyden haberdârdır. Mâide-8/107
ADİYAT SURESİ
100. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 11 âyettir. Âdiyât-0/599
ADN CENNETİNE GİDEN KUTLUNUN
TASVİRİNDEN İBARET BİR SAHNE
İman edip salih amel işleyerek Adn
Cenneti’ne erme bahtiyarlığına eren kutluyu izleyin: “İçlerinden ırmaklar akan
yemyeşil, türüm türüm tüten, cıvıl cıvıl kuş sesleri arasında, tahtları üzerine
kurulacaklar, altın bileziklerini takınacaklar, ince ve kalın ipekten yeşil
elbiseler giyecekler. O ne güzel bir mükâfattır ve o Adn cenneti de ne güzel
bir kalınacak yer, ne güzel bir meskendir!”(Yani Rabbimiz bildirmiş, aklını, irâdeni
kullan, sen de git!) Kehf-31/296
ADN CENNETLERİNDE HOŞ HOŞ KONAKLAR
KİMLEREDİR, BİLİYOR MUSUNUZ?
Allah, mü’min erkeklere de mü’mine
kadınlara da ebedi kalmak üzere girecekleri, içinden ırmaklar akan cennetler
va’d etti. Hem de Adn cennetlerinde hoş hoş konaklar! Hepsinden a’lâsı ise, Allah’ın
kendilerinden râzı olmasıdır. İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur! Tövbe-72/197
ADN CENNETLERİNDEKİ YAŞAM TARZINDAN
BİR KESİT
Adn Cennetlerine giden o talihliler,
orada kanepelere dayanarak dilediklerinden birçok meyveler ve içecekler
isterler. Onların beraberlerinde gözleri kocalarından başkasını görmeyen aynı
yaşta güzel hatunları vardır. Allah-ü Teâlâ, ilâveten şöyle buyuruyor: “İşte
bunlar hesap günü için sizlere va’d olunan şeylerdir. Gerçekten bu, Bizim ihsan
ettiğimiz bir nasiptir ki, onun aslâ biteceği de yoktur.” Sâd-51,54/455
ADN CENNETLERİNE GİTMEK İSTİYORSAN
ORAYA GİDEN PEYGAMBERLERİ ÖRNEK ALACAKSIN!
Allah-ü Teâlâ, önceki âyetlerinde
övdüğü peygamberlerini örnek göstererek: “Bu, bir zikirdir, hatırlatmadır.
Muhakkak ki (zikrettiğim peygamberlerim gibi) kendisine çeki düzen vererek
Allah’dan sakınanlara (takvâ sahiplerine) güzel bir âkıbet olarak, kapıları
kendilerine açılmış olan Adn Cennetleri vardır. Sâd-49,50/455
ADN CENNETLERİNE TAKVÂ SAHİPLERİ
GİRERLER
“Adn cennetleri, o yurda (takvâ
sahibi olanlar) girecek! (O yurdun) zemininden ırmaklar akar. Onlara orada ne
isterlerse var. İşte Allah, takvâ sahiplerini böyle mükâfatlandırır.”
Nahl-31/269
ADN VE NAİM CENNETLERİNDE EL
DEĞMEMİŞ KADINLAR VAR, KOCALARINI BEKLERLER
Adn ve Naîm cennetlerinde gözleri
kocalarından başkasını görmeyen tatlı bakışlı öyle güzel kadınlar vardır ki, daha
önce onlara cin ve insanlardan hiçbir kimse dokunmamıştır. O hanımlar,
parlaklıkda sanki yakut ve mercandırlar. (Kocalarını bekleşen bu pak hatunlarla
ebedî bir saadet düşünüyorsan, Rabbinin huzurunda “acaba kaybedenlerden olur
muyum?” korkusuyla tir tir titre ve O’nun Rızâsına kilitlen! Az bir dünya
fedakârlığıyla bu arzularına nâil olabilirsin! Allah Kerimdir.) Rahman-56,58/532
AF DİLE VE TÖVBE ET RABBİNDEN, ÇÜNKİ
O, TEVVABDIR
Allah-ü Teâlâ, “Rabbinizden af
dileyin, çünki O, tevvâbdır” buyuruyor. Bir insan olarak kusurdan müberrâ aslâ
olamayız. O nedenle sahibimiz Allah-ü Teâlâ’dan her dâim af dilemeliyiz, pişman
olup tövbe etmeliyiz, çünki O, Tevvâb’dır. Nasr-3/603
AF VE LÜTUF VAAD BUYURUR ALLAH
Şeytanın cimrilik ve çirkin şeyler
vaad etmesine ve sizi fakirlikle korkutmasına mukabil Allah, size af ve lütuf
vaad eder! Bakara-268/44
AF VE MÜSAMAHA YOLUNU TUT!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Sen af ve müsâmaha yolunu tut, iyiliği emret, câhillerden yüz
çevir!” A’râf-199/175
AFFEDER DİLEDİĞİNİ ALLAH, DİLEDİĞİNİ
DE CEZALANDIRIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir.
Dilediğini cezalandırır, dilediğini de affeder. Çünki Allah, her şeye
kâdirdir.” (Buradan, umumun maslahatı adına ceza ve affı dengeli uygulamalı, affın
mümkün olduğu yerde af edip gönül kazanılmalı mesajını algılıyorum.) Mâide-40/113
AFFEDERSEN AFFOLUNURSUN, VERİRSEN
SANA DA VERİLİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İçinizden
fazilet ve servet sahipleri, akrabalara, fakirlere, Allah yolunda hicret
etmişlere sadaka vermeme hususunda yemin etmesinler! Affetsinler, müsâmahalı
davransınlar! Dikkat edin! Sizin onları bağışlamanıza karşılık, Allah’ın da
sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah Ğafûr’dur, Rahîm’dir.” (Bu âyetin
nüzul sebebi, Hz. Ebû Bekr’in yeminidir, şöyle ki: Hz. Ebû Bekr,’İfk’
hâdisesine karışan Mıstah isimli akrabasına ötedenberi yardım ederdi. Mıstah, iftiracıların
safında yer alınca O da artık yardım etmeyeceğine dâir yemin etti. Bu âyetin
indirilmesinden sonra yardımına tekrar devam etti.) Nûr-22/351
AFFEDİLMELERİ İÇİN KAFİR OLARAK ÖLEN
MÜŞRİKLERE DUA EDİLMEZ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kâfir
olarak ölüp cehennemlik oldukları, kendilerine belli olduktan sonra, akraba
bile olsalar, müşriklerin affedilmelerini istemek, ne Peygamberin, ne de
mü’minlerin yapacağı bir iş değildir!” Tövbe-113/204
AFFET İNSANLARI!
İnsanları affet ki, Allah da seni
affetsin! Cennet işi, işte böyle! İntikamcılık, cennet ehli ahlâkından
değildir! Aslında cennet, hiç de ucuz değil, pek çok pahalıdır! Ama ne kadar
pahalı olursa olsun, ne kadar mihnet ve meşakkatin arkasında olursa olsun, değer
mi değer! Âl-i İmrân-134/66
AFFETMEK DE AZAP ETMEK DE ALLAH’IN
TAKDİRİNE KALMIŞ BİR HUSUSTUR
Göklerin ve yerin mülkü, hakimiyeti
Allah’ındır. O, dilediğini (Kendi lütfundan) affeder, dilediğini (hak ettiği
üzere) cezalandırır. Allah, çok bağışlayıcı ve çok merhamet edendir. (Âyetin
son kelimelerinden anlıyoruz ki Allah, bağışlamayı ve merhamet etmeyi, azâb
etmeye tercih ediyor. Sana sonsuz minnettârız Yâ Rab!) Fetih-14/511
AFFETMEK VEYA CEZALANDIRMAK ALLAH’A
AİTTİR
Göklerde ve yerde ne varsa
Allah’ındır. O dilediğini affeder, dilediğini de cezalandırır. Allah,
Ğafûr’dur, Rahîm’dir. Âl-i İmrân-129/65
AĞAÇ KESMEYE NORMALDE İZİN YOKTUR,
ANCAK ÇOK ÖZEL HALLERDE İZİN VERİLİR
Savaş gibi bir milletin bekası söz
konusuysa ve bu beka sorunu ağaç kesmeyi gerekli kılıyorsa ağaç kesmeye izin
vardır. Nitekim Yahudilerin muhkem kalelerini feth için hurma ağaçlarının
kesilmesi icap etti de Resûlüllah sav buna müsâade etti. Bunun dışında
Efendimiz sav, ağaç kesimine ve ürün tahribine müsâade etmiyordu. (Maktu’
adıyla orman katledenlerin, orman yakanların yeri yurdu yoktur vesselâm!)
Haşir-5/545
AĞAÇLAR KALEM OLSA, DENİZLER
MÜREKKEP OLSA TÜKENİRLERDİ DE ALLAH’IN SÖZLERİ TÜKENMEZDİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer
yeryüzündeki ağaçlar kalem olsaydı, denizlere yedi deniz daha katılıp mürekkep
olsaydı, bunlar tükenirdi, fakat Allah’ın sözleri tükenmezdi. Allah Azîz’dir,
Hakîm’dir.” Lokman-27/412
AĞIZDAN ÜFÜRMEK, KAFADAN ATMAK, İŞKEMBE-İ
KÜBRADAN KONUŞMAK, DİN DEĞİLDİR
Bir kişinin “ağzımdan çıktı bir
kere, bu böyle olacak!” demesi din adına bir hiçtir. Dolayısıyla o ağızdan
çıkan, üfürülen veya kafadan atılan ya da işkembe-i kübradan konuşulan şeyler, din
gibi algılanıp üzerine hüküm terettüp edemez, aslâ dinin yerini tutamaz! Ancak
din ile çelişmeyenler istisnâ edilebilir. Ahzâb-4/417
AĞIZLARIN MÜHÜRLENDİĞİ, ELLERİN
KONUŞTUĞU VE AYAKLARIN ŞAHİTLİK ETTİĞİ GÜN
Mahşerde o Büyük Duruşma’da dünya
hayatının hesabını verirken, ağızlara mühür vurulup kapatılacak, eller
konuşarak yaptıklarını ikrar edecek ve ayaklar da ne kazandılarsa ona şâhitlik
yapacaklardır. Yâ Sîn-65/443
AĞLAMA DA DUR, KURBANLIK İSMAİL
ŞAKAĞI ÜZERİNE YATIRILMIŞTI Kİ
Hz. İbrahim as, Allah’ın emri üzere
Kendisiyle çalışacak çağa gelen oğlu İsmail’i kurban edilecek yere götürdü. Her
ikisi de Allah’ın emrine tam teslim olmuşlardı. Hz. İbrahim, oğlu Hz. İsmail’i
şakağı üzerine yatırdı. Tam boğazlama sırası gelmişti ki Allah-ü Teâlâ O’na
şöyle seslendi: “Ey İbrahim! Rüyâya sadâkat gösterdin! (Bu sadâkatına mükâfat
olarak Biz de, O’nu kurban etmekten Seni muaf tuttuk!) İşte Biz, iyilik
edenleri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten çok büyük bir imtihandır!”
Evet, büyükler, büyüklükleri nisbetinde büyük imtihanlara tabi tutulurlar.
Peygamber Efendimiz sav dışında hiç kimsenin tahammül edemeyeceği bu büyük
imtihan gösterdi ki, Hz. İbrahim, Efendimizden sonra gelen en büyük bir
insandır! Emre tam itaatkâr bir baba, o yaşta tam mütevekkil bir oğul! Sen
ağlama da bir dur! Mümkün mü? Sâffât-103,106/449
AĞLAMADI GÖK DE YER DE DENİZDE
BOĞULAN FİRAVUN VE ORDUSUNA
Musa as ve kavmini yakalayıp yok
etmek üzere hışımla yola çıkan Firavun ve ordusu, (Kızıl) deniz’de boğularak
kendileri yok oldular. Bunların yokluğuna gök de ağlamadı, yer de ağlamadı.
(Yani gök ehli Melekler de Yer ehli insanlar da üzülmediler. Zaten tarih
boyunca firavunlaşanların helâkına kimse üzülmemiştir. Âyeti, mefhum-u
muhalifinden okursak firavunlaşanların tam zıddı olarak, Hakk’a hizmet
erbabının ölümüne gök de ağlar yer de ağlar, yani çok üzülür!) Duhân-29/496
AHDE VEFASIZLIK FASIKLIKLA TAM
ÖRTÜŞÜYOR
Allah: “Hem onların çoğunda ahde
vefa diye bir şey bulmadık. Fakat doğrusu onların çoğunu gerçekten fâsık
kimseler bulduk.” buyuruyor. A’râf-102/ 162
AHİR ALLAH’DIR!
Allah, Ahirdir. Yani her şey yok
olduktan sonrası, sadece Allah’dır. Hadîd-3/536
AHİR ZAMAN PEYGAMBERİNE İNANMAYA VE
UYMAYA BAĞLI
Hz. Musa as, Rahmeti kendisi ve
halkı için istedi. Allah-ü Teâlâ da “bunun ancak ‘Rahmet Peygamberi’ olan Ahir
Zaman Peygamberi’ne iman ve O’na tabi olmaya bağlı olduğunu” buyurmak sûretiyle
bu müjdeyi tüm insanlığa va’d buyurdu. (Buradan şunu anladım: Hz.Muhammed as’a
iman, eski ümmetlerin iman şartlarındandı.) A’râf-157/169
AHİRET ALLAH’IN DA DÜNYA SİZİN Mİ
SANDINIZ? HAYIR! HER İKİSİ DE ALLAH’INDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şüphesiz
ki son (Ahiret) de, ilk (dünya) da elbette Bizimdir!” Leyl-13/595
AHİRET GÜNÜNDE CENNETE VE ALLAH’A
KAVUŞMAK İSTEYEN RESULÜLLAH’I ÖRNEK ALSIN!
Allah-ü Teâlâ: “Ahiret gününde
cennete ve Allah’a kavuşmak isteyenler için Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek
vardır!” buyurarak cennete ve Allah’a nasıl kavuşacağımızın formülünü
bildiriyor. Ahzâb-21/419
AHİRET HAYATI DÜNYA HAYATINDAN
ELBETTE DAHA HAYIRLIDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed ve O’nun şahsında bütün inananlar!) Elbette sonraki (Ahiret
hayatı), Senin için evvelkinden (dünya hayatından) daha hayırlıdır!” Duhâ-4/596
AHİRET KARŞILIĞINDA DÜNYAYI SATIN
ALANLAR
Bir önceki âyette zikredilenleri
irtikap edenler var ya, işte onlar, Ahiretleri karşılığında dünyayı satın alan
eblehlerdir. Bunların cezası hafifletilmediği gibi kendilerine de yardım
edilmez! Bakara-86/12
AHİRET MAHSULÜNÜ İSTEYENE AHİRET;
DÜNYA MAHSULÜNÜ İSTEYENE DE DÜNYA ARTIRILIR
Kim Ahiret mahsûlünü isterse ona
Ahiret ekini artırılır; kim de dünya mahsûlünü isterse ona da dünya ekini
artırılır, fakat onun Ahiretten hiçbir nasibi olmaz! Gerçek bu! Hangisini
istersin? Şûrâ-20/484
AHİRET YURDU DAHA HAYIRLIDIR, DÜNYA
SENİ ALDATMADAN SEN ONU ATLAT!
“Ahiret diyarı (dünya ile mukayese
edildiğinde cennet), elbette Allah’a saygı duyup haramlardan sakınanlar için
daha hayırlıdır. (Siz ey kafasını kuma gömenler gibi gaflette olanlar, dünyayı
sâbit zannederek aldanmayın, o sizi aldatmadan siz onu atlatmaya bakın!) Hâlâ
aklınızı kullanmayacak mısınız?” Yusuf-109/247
AHİRETE İMAN
İmanın şartlarından biri de Ahirete
İmandır. Ahirete imanın, İslâm’ın şartlarından biri olduğu bu âyet ile sâbit olmuştur.
Bakara-4/2
AHİRETE İNANMAMAK, KİŞİYİ YOLUNDAN
SAPITIR
Şu da kesinlikle bir gerçektir ki, Ahirete
inanmayanlar, o dosdoğru yoldan sapanlardır. (Çünki bütün yollar Ahirete çıkar)
Mü’minûn-74/345
AHİRETE NE FENA YÜKLER GÖTÜRÜYORLAR
Allah’a kavuşmayı yalan sayanlar,
gerçekten hüsrana uğramışlardır. Kıyamet (kişisel olarak ölüm), kendilerini
ansızın bastırıverince onlar, günâh yüklerini sırtlarına yüklenerek: “Eyvah!
Dünyada ihmal ettiğimiz şeylerden dolayı yazıklar olsun bize!” diyecekler.
Dikkat edin ne fena yükler götürüyorlar onlar! En’âm-31/130
AHİRETE YOLCUSUN, ORAYA NE
HAZIRLADIĞINI, ŞÖYLE BİR GÖZDEN GEÇİRDİN Mİ?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman
edenler! Allah’dan sakının! Her nefis, yarın Ahiret günü için ne hazırladığına
bir baksın! Allah’a karşı gelmekten sakının! Çünki Allah, yaptığınız her şeyden
haberdârdır.” Haşir-18/547
AHİRETİ İNKAR EDENLER! BU, YANINIZA
KAR KALMAYACAK, CEHENNEME GİRECEKSİNİZ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hayır, hayır!
Bu (Ahireti inkâr etmeleri), onların yanına kâr kalmayacak, elbette
cezalandırılacaklardır. (Bu ceza evvelâ) Rablerinden perdelenmeleri (yani O’nu
görmekten mahrum kalmaları), sonra da peşinden kesinlikle cehenneme girmeleri
şeklinde gerçekleşecektir.”Mutaffifîn-15,16/587
AHİRETİ İSTEYENE DE AHİRET VERİLİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kim de
Ahiret mükâfatını isterse, ona da ondan (Ahirette cennetten) verilir.” Âl-i
İmrân-145/67
AHİRETİ İSTEYENE VE ONA LAYIK BİR
ŞEKİLDE GAYRET GÖSTERENE DE CENNET VAR!
“Bazı insanlar da dünyayı iyi
anladıklarından, Ahiret hayatını kazanma proğramı ile hayatlarını tanzim
ederler. Ona lâyık bir şekilde disiplinli bir hayat yaşarlar. Allah da
çalışmalarını kabul eder, cennetine koyar.” İsra-19/283
AHİRETTE ALLAH’A KAVUŞMAYI DÜŞÜNMEYENLERİN
AMELLERİ TOZ DUMAN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O günde
(Ahiret Gününde Biz’e kavuşmayı düşünmeyenlerin dünyadan getirdikleri)
amellerini toz duman etmişizdir=Hebaen mensûrâ.” (Yani Ahiret müflisi!)
Furkan-23/361
AHİRETTE ANLAYACAKSIN Kİ, DÜNYA
HAYATIN, DÜNYA GÜNÜNÜN BİR SAATI KADAR KISACIKMIŞ
Dünya gününün uzun olduğunu sanarak
dünyasını “hay huy”la geçirenler, Ahirette tehdit edildikleri azabı görünce
anlayacaklardır ki, dünya hayatları, dünya gününün bir saatı kadar kısacıkmış!
Öyleyse ey gafil! Henüz ölmemişken bu hakikata uyan ve kendini kurtar! Ahkâf-35/505
AHİRETTE KAFİRLERE ŞİDDETLİ CEZA, İMAN
VE SALİH AMEL SAHİPLERİNE DE MÜKAFAT VARDIR
Allah-ü Teâlâ, bu Ayet-i
Kerimesi’nde, Ahirette kâfirlere pek şiddetli bir azap; mü’min olup salih amel
işleyenlere de bir mağfiret ve pek büyük bir mükâfat vereceğini va’dediyor. Fâtır-7/434
AHİRETTE KAYBEDENLERE ALLAH SORAR SİZE
GÖNDERİLEN ELÇİLERE NE CEVAP VERDİNİZ?
O kıyamet gününde Allah, kâfirlere
seslenir: “Size gönderilen elçilere ne cevap verdiniz?” Birden onların dünyaları
kararır, bir tek kelime ile de olsa cevap veremezler. Onlar birbirlerine de bir
şey soramazlar. Fakat inkârdan dönüş yapıp iman eden ve sâlih amel işleyenlere
gelince, işte onlar, felah bulanlardan olmayı umabilirler! Kasas-65,67/392
AHİRETTE KİM ÜSTÜN?
Günahlarından sakınanlar, Ahiret
hayatında öbürlerinden üstündürler. Allah dilediğine hesapsız nimetler verir.
Bakara-212/32
AHİRETTE KORKMAMAK VE ENDİŞE EDİP
ÜZÜLMEMEK İSTERSEN BÖYLE YAPMALISIN!
Allah-ü Teâlâ: “İman edenlerin,
sâlih ameller işleyenlerin, namazı hakkıyla edâ edenlerin, malının zekatını
verenlerin korkmayacaklarını ve üzülmeyeceklerini” açıkça beyan ediyor.
Bakara-277/46
AHİRETTE KURTULUŞUN, FELAHA ERMENİN
BİR REÇETESİ VAR MIDIR?
Elbette! Ahirette kendini azaptan
kurtarmak isteyenler, aşağıda zikredilen hususları yerine getirmelidirler ki, kurtulup
felâha erebilsinler, şöyle ki: 1-Gücünüzün yettiği nisbette Allah’a karşı
gelmekten, haramlara girmekten sakının!; 2-Hak ve hakikate kulak veriniz, dinleyiniz
(yani emredilenleri yerine getiriniz)!; 3-Ma’rufu yapmak, münkerden kaçınmak
üzere itaat ediniz!; 4-Kendi iyiliğiniz için Allah yolunda mallarınızdan sarf
ediniz!; 5-Nefsinizin hırsından kendinizi kurtarmalısınız!; 6-Kendinizi
cimrilikten uzak tutmalısınız! Teğâbün-16/556
AHİRETTE NE VAR, NE YOK?
Allah-ü Teâlâ haber veriyor, şöyle ki:
Dünya hayatında iman edip imtihanını başarıyla tamamlayan mü’minlere, Ahirette
Allah tarafından bir mağfiret ve rıdvan (Rıza-i İlâhî) vardır, azap yoktur.
Dünya hayatında inanmayıp, imtihanında başarısız olan kâfirlere ise şiddetli
bir azap vardır, mağfiret ve rıdvan yoktur. Hadîd-20/539
AHİRETTEKİ AZABIN TARİFİ BİLE
AKILLARI ZONGLATIRKEN GELİN ETMEYİN, EYLEMEYİN!
Allah-ü Teâlâ Efendimize hitaben
buyuruyor: “De ki: Ben ancak inanmayanlara Allah’ın azâbını haber veren bir
uyarıcıyım. Vahit (tek olan), Kahhâr (istediği anda, anında her şeyi mahv-u
perişan eden) Allah’dan başka hiçbir ilâh yoktur. O, göklerin ve yerin ve ikisi
arasında bulunanların Rabbidir. (Kâinatın tamamı O’nun olduğundan hiç bir şeyi
olmayanlardan Rab arayıp da gerçek Rabb’ı aleyhinize kızdırmayın!), O, Azizdir
(Hiç bir şey O’na zerre kadar zarar veremez!), O, Ğafur’dur (her şeye rağmen
yine de affeder, yeter ki kapısını çalın!)” Sözüm ilgililere: Allah’a karşı
diklenilmez, O’na inanmamak sûretiyle O’na karşı gelinmez! İnananın kaybedeceği
hiç bir şey yoktur. Varlığına her bir şey şâhit olduğuna göre inanmayanın
kaybedeceği ve maruz kalacağı azabı düşünmek bile insanın aklını zonglatıyor. Ne
olur gelin etmeyin eylemeyin ve inanın! İnançsız olarak Ahirete gidilirse
telâfisi mümkün olmayan bir hasârete girilmiş olunur. Sâd-65,66/456
AHİRETTEKİ KIYAMET ANINDAN
MANZARALAR
Allah-ü Teâlâ, kıyametin 2. safhası
olan Ahiretteki kıyamet hakkında bilgi veriyor: 1-Ahirette kıyamet günü Ğaşiye
(dehşeti ile her tarafı ve herkesi saran felâket) hüküm sürer. 2-O gün yüzler,
zelildir, yere eğilmiş vaziyettedir. Ğâşiye-1,2/591
AHİTLERİNİ BOZANLAR, DİNİNİZE SALDIRIRLARSA
ONLARLA SAVAŞIN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer
andlaşmadan sonra yeminlerini bozarlar, bir de dininize saldırırlarsa, artık
kâfir gürûhunun o önderleri ile savaşın! Çünki onların gerçekte yeminleri ve
ahitleri kalmamıştır. Umulur ki bu durumda (diğerleri, inkâr ve
tecâvüzlerinden) vazgeçerler.” Tövbe-12/187
AHKAF SURESİ
46. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 35 âyettir. Ahkâf-0/501
AHKAFDA, KUM TEPELERİNDE HALKINI
UYARMIŞTI HUD AS
Hz. Hûd as, Ahkâf’da (Kum
tepelerinde) kavmini uyarmış ve şöyle demişti: “Allah’dan başkasına ibâdet
etmeyin! Doğrusu Ben, sizin başınıza dehşeti pek büyük bir günün azâbının
gelmesinden endişe ediyorum!” Kavmi de: “Sen bizi ilâhlarımızdan vazgeçirmeye
mi geldin? Eğer iddianda tutarlı biriysen, haydi geleceğini bildirerek bizi
tehdit ettiğin azâbı başımıza getir de görelim!” dediler. Hûd as da şöyle dedi:
“Azâbın hangi vakitte geleceğine dâir kesin bilgi Rabbimin katındadır. Ben
sadece Benimle gönderilen mesajı size tebliğ ediyorum. Fakat Ben sizi câhilce
davranan bir topluluk olarak görüyorum.” Ahkâf-21,23/504
AHLAKIN EN YÜKSEĞİNİ, PEYGAMBER EFENDİMİZ
TEMSİL ETMEKTEDİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Muhakkak ki Sen, pek yüksek bir ahlâk üzerindesin!” Kalem-4/563
AHLAKLI OLMAK İSTEYEN, KUR’AN’IN YAP
DEDİKLERİNİ YAPSIN, YAPMA DEDİKLERİNDEN KAÇSIN!
Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i Kerimesi’nde
Peygamber Efendimize şöyle hitap ediyor: “Muhakkak ki Sen, pek yüksek bir ahlâk
üzerindesin!” Hz. Aişe Vâlidemize ra soruyorlar: “Peygamberimizin ahlâkı
nasıldı?” O da cevap veriyor: “O’nun ahlâkı Kur’an idi.” Yani Efendimiz sav,
yaşayan bir Kur’an idi. Kim ki, yüksek bir ahlâk sahibi olmak isterse, Kur’an’ı
yaşasın o kadar! Bu, ona yeter ve artar bile! Kalem-4/563
AHLAKLI YAŞAMDA ,ÖRNEK İNSAN,
HZ.MUHAMMED’DİR (SAV)
Allah-ü Teâlâ: “Allah Resûlü’nde
sizin için güzel bir örnek vardır!” buyurarak ahlâkımızda O’nu örnek almamızın
“olmazsa olmaz!” olduğunu beyan ediyor. Kalem Sûresi’nde de Efendimizin sav “en
yüksek bir ahlâk üzerinde olduğu” açıkça ifade ediliyor. Yani ahlâklı bir hayat
yaşamak isteyen için, Sünnet-i Seniyye-i Ahmediyye’ye ittiba etmek, tek yol
haritasıdır. Evet, Ahlâkî hayatta dahi tek rol model O’dur sav. Ahzâb-21/419
AHMAĞIN BÖYLESİNE NE DENİR?
Öyle ahmaklar vardır ki, işledikleri
günâhların çoğunu Allah’ın bilmediğini zannederler. O zan sebebiyle de
pervasızca günâh işlerler. İşte bu kötü zanlarıdır ki, onları bütün bütün helâk
eder, hüsrana uğratır. Ne diyelim? Kılavuzu kötü zan olanın varacağı son nokta
“hüsrana uğramak” olur! Fussilet-23/478
AHMAK KİME DENİR?
İbrahim as’ın Dini`nden (Tevhid
Dini) yüz çeviren, ahmağın tâ kendisidir. Zira dünyada bir kazancı olmadığı
halde, Ahiretini de tamamen yakmış bulunuyor. Ahmak olduğu için de kimsenin
sözünü dinlemiyor. Bakara-130/19
AHMED İSMİYLE PEYGAMBER EFENDİMİZİN
GELECEĞİ HZ. İSA TARAFINDAN MÜJDELENMİŞTİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hani bir
vakit Meryem oğlu İsa şöyle demişti: Ey İsrailoğulları! Muhakkak ki Ben, size
gönderilmiş Allah’ın bir Resûlüyüm. Ben, benden önce gönderilmiş Tevrat’ı
tasdik edici ve Benden sonra gelecek, adı Ahmed olan bir peygamberin
müjdeleyicisiyim!” (Yuhanna İncili’nin 14,16.âyeti, Hz. İsa’nın şöyle dediğini
nakleder: “Ben de Baba’dan (Allah’dan) dileyeceğim ve O size başka bir
‘parakletos’ verecek!” Parakletos, Yunanca Periklitos (çok övülen) kelimesinin
zamanla bozulmuş şeklidir. Periklitos, Aramîcede Mawhamana’nın karşılığıdır. Hz.
İsa as zamanında İsrailoğullarının dili, Aramîce idi. Periklitos (Yunanca),
Mawhamana (Aramice) ve Ahmed (Arapça); üçü de ‘çok övülmüş’ mânâlarına gelir.
Muhammed kelimesi de Arapçada ‘çok övülmüş’ mânâsına gelir. Peygamber Efendimiz
sav, şöyle söylemiştir: “Benim adım yerde Muhammed, göklerde ise Ahmed’dir!”
Evet, her şey gayet açık, değil mi!) Saff-6/551
AHMED’İN GELECEĞİ KİTAPLARINDA
YAZILI İKEN, O GELİNCE, BU BİR SİHİRDİR, DEDİLER
İsrailoğulları, Hz. İsa as’nın haber
vermesi üzere Peygamberimizin sav Ahmed ismi ile dünyaya teşrif buyuracağını
(Yuhanna İncili, Âyet: 14,16) önceden biliyorlardı. O, bir Arap olarak teşrif
buyurunca bu sefer, İsrailoğulları soyundan değil diye sırtlarını dönüverdiler
de “bu apaçık bir sihirdir” diyerek gûya işin içinden çıktıklarını
sanıyorlardı. (Allah-ü Teâlâ-Hâşâ-İsrailoğullarından başka bir kavimden
peygamber göndermeye kâdir değil mi? O, dilediğini peygamber olarak gönderir.) Saff-6/551
AHZAB SURESİ
33. Sûredir. Medine Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 73 âyettir. Ahzâb-0/417
AİLE HAYATINI İHSAN EDEN ALLAH’A
NANKÖRLÜK HA PES YANİ!
“Allah kendilerinizden, size eşler
yarattı. Eşlerinizden size oğullar, torunlar verdi ve sizleri hoş, güzel
şeylerden rızıklandırdı. Böyle iken onlar batıla inanıyor da Allah’ın bunca
nimetlerine nankörlük mü ediyorlar?” (Her şeyi sana Allah ihsan etsin, sen
ferih fahur bu ihsanın içinde yaşa, sonra da bütün bunları kendi nefsine veya
esbaba veya şuna buna nisbet et ha! Pöhö, pöhö, pes yani!) Nahl-72/273
AİLE OLMAK, SAĞLAM BİR TOPLUM
OLMANIN OLMAZSA OLMAZIDIR
Allah, (iffetli bir aile hayatı ile)
size bilmediğiniz helâl ve haramları açıklamak, sizden evvelki sâlih kullarının
yollarına sizi hidâyet etmek ve tövbelerinizi kabul etmek ister. Şehvetlerinin
ardına düşenler ise, (aile hayatına zıt, bohem bir yaşam tarzı ile) sizin
büsbütün yoldan çıkmanızı isterler. Allah’ın bu isteğine nâil olmak, ancak
sağlam aile hayatı ile mümkündür. Sağlam toplum da ancak, sağlam ailelerle
tesis edilebilir. Nisâ-26/81 ; 27/82
AİŞE-İ SIDDIKA ANNEMİZE YAPILAN
İFTİRA, İFK HADİSESİ
Efendimize sav Beni Mustalık
gazvesinde refâkat eden Âişe-i Sıddıka ra Vâlidemize gazve dönüşünde yapılan
iffetsizlik isnâdı, bu âyetlerle cerh edilmiş ve büyük bir iftira olduğu tescil
edilmiştir. İftirayı yapanlara cezaları tatbik edilmiş, bu iftirayı çıkaran
elebaşı münâfık ibn. übeyy’e de cezanın büyüğü tatbik edilmiştir. Nûr-11/350
AKIL ERDİRESİNİZ DİYE KUR’AN’I
ARAPÇA İNDİRDİK
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hâ Mîm.
Gerçekleri apaçık beyan eden kitaba (Kur’an’a) yemin olsun! Biz, düşünüp akıl
erdiresiniz diye onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik. O, kesinlikle katımızda
bulunan ana kitapta (Levh-i Mahfûz’da) saklı olup çok Yücedir, hikmet doludur.”
Kur’an, tâ ezelden Levh-i Mahfûz’da var olan bir kitaptır. Arapça olması, Kur’an
hakikatlarını en veciz şekilde ve tek bir ciltte muhafaza edebilecek tek dilin
Arapça olmasındandır. Şayet Kur’an, Arapça dışında başka bir dille
indirilseydi, bu hakikatlar, kimbilir kaç cilt kitaplarla ifade edilebilirdi. O
da hantal olur ve ezberlenmesi nâdir insanlara has kalırdı. Ayrıca her kitap,
peygamberinin diliyle nâzil olmuştur. Zuhruf-1,4/488
AKIL GÖZÜ GÖRMEZ, BAKAR KÖRLER’E DE
DOĞRU YOLU GÖSTEREMEZSİN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Sen, o körlere (akıl gözleri görmeyen ‘bakar körler’e) de doğru
yolu gösteremez ve onları sapıklıklarından kurtaramazsın! Sen, ancak iman
etmeye yatkın kimselere çağrını işittirebilirsin! Çünki onlar, Hakkı işitince
teslim olurlar.” Neml-81/383
AKIL SAHİBİ, İMAN ETMİŞ KULLARIM, ALLAH’DAN
SAKININ, AZGINLAR GİBİ OLMAYIN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey akıl
sahibi, iman etmiş kullarım! Allah’a karşı gelmekten sakının ki, o dikkafa,
azgın kişilerin dûçar oldukları o çok çetin azaptan korunasınız!” (Ne kadar akıl,
o kadar iman!) Talâk-10/558
AKIL SAHİPLERİ İÇİN ALINACAK DERSLER
VARDIR
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece
ve gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl sahipleri için deliller vardır.” Âl-i
İmrân-190/74
AKIL SAHİPLERİ İÇİN PEYGAMBERLERİN
KISSALARINDAN ALACAKLARI DERSLER VARDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Peygamberlerin kıssalarında elbette tam akıl (selim akıl) sahipleri için
alacak dersler vardır. (İlim ehli akademisyenlere çok iş düşüyor. Çünki her bir
peygamber, elindeki mu’cize ile her bir ilim dalının varacağı son noktayı işâretliyor,
aynı zamanda O, o ilmin de pîri oluyor.) Yûsuf-111/247
AKILLARI BAŞLARINA GELECEK DE MUHAMMED’E
İMAN ETTİK DİYECEKLER
Kâfirler kıyamet gününde gerçeği tüm
hatlarıyla görünce “Muhammed’e iman ettik!” diyeceklerdir. Ama dünyada olması
gereken imanın orada ikrar edilmesi, hiç bir işe yaramayacaktır. Halbuki
dünyada iken Ahiret Alemi için atıp tutmuşlar, bilmeden karnından
konuşmuşlardı. Şimdi uzak bir yerden (dünyadan) o imanı nasıl getirebilsinler
ki! (Zaten dünya da kıyametle ömrünü tamamlamıştı.) Sebe’-52,53/433
AKILLI AHMAK DA OLUR MU DEMEYİN, BİR
TÜR AKIL, BAZEN YARAR DEĞİL, ZARAR GETİRİR
Her şey, insana imtihan endeksli
verildiği gibi, akıl dahi bir imtihan aracı olarak verilmiştir. Öyle ki, bazı
zeki insanlar, kendilerini bu zeka cevvaliyetinden ötürü akıllı ve dolayısı ile
üstün görürler, şeytan da bu zaaflarını körükler. Zekalarını, akıllarını
artırma ve ibret alma istikametinde kullanacakları yerde onlar, kibir küpü bu
filozofik varlıkları ile, başkalarına bol bol akıl verirler de kazanma yolunda
kaybeden akıllı ahmaklardan olurlar. Allah, akla dönüşmeyen bu tür zekadan
cümlemizi muhafaza buyursun! Ankebût-38/399
AKILLI KİME DENİR? İŞTE EN GÜZEL
CEVAP!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Rabbinden
sana indirilen vahyin Hak ve gerçek olduğunu bilenle, (iman hakikatlarına
gözleri kapalı o) kör hiç bir olur mu? Bundan ancak istikametli akıl sahipleri
ibret alırlar. O akıl sahipleri ki: 1-Allah’a verdikleri sözde dururlar ve
misâkı bozmazlar. 2-Allah’ın gözetilmesini emrettiği şeyleri gözetirler. 3-Rablerinden
çekinirler ve pek çetin bir hesaptan endişe ederler. 4-Sırf Rablerinin rızasını
kazanmak için sabrederler. 5-Namazı tam gerektiği şekilde (ta’dil-i erkana
uygun olarak) kılarlar. 6-Kendilerine ihsan ettiğimiz rızıklardan gerek gizli, gerek
açık bir tarzda bağışta bulunurlar. 7-Kötülüğe iyilikle mukabele ederler. İşte
onlara dünya diyârının güzel âkıbeti (olan Ahiretteki Adn Cennetleri) vardır!”
Ra’d-19,22/251
AKILSIZ İNSANLAR
Kıblenin değişimini anlayamayan veya
anlamak istemeyenlere Allah-ü Teâlâ, akılsız insanlar mânâsına “sefihler”
diyor. Evet, Allah-ü Teâlâ, bir hüküm bildirdi mi, ona “ama”sız, “acaba” sız
tam bir inkıyâd ile teslim olunur, kulluğun şiârı budur! Bunun ötesi
sefâhettir! Bakara-142/21
AKILSIZ, LA’NETLİKLER DE KİMLERDİR
DERSİNİZ?
“Allah’ın verdiği aklı yerinde
kullanmayarak lâ’netlikler olup cehennemi boylayanlara gelince, onlar:
1-Allah’a verdikleri sözü, iyice pekiştirdikten sonra bozarlar. 2-Allah’ın
gözetilmesini emrettiği şeyleri terk ederler. 3-Yeryüzünde fesat çıkarıp nizâmı
bozarlar. İşte onlara sadece lâ’net vardır, en kötü yurt olan cehennem vardır!”
Ra’d-25/251
AKİTLERİ, VERDİĞİNİZ SÖZLERİ YERİNE
GETİRİNİZ!
Allah-ü Teâlâ ferman ediyor: “Ey
iman edenler! Akidleri (bağlandığınız sözleri) yerine getiriniz!” Mâide-1/105
AKLI DAR OLANLAR, AZAMETLİ
MESELELERİ KAVRAYAMADIKLARINDAN İNKARA SAPARLAR
Hak’ka da’vetle muvazzaf
Peygamberler, kendilerine açık açık deliller getirdikçe bu da’vetteki ulvî ve
azametli meseleleri kavrayamayan aklı ve kalbi dar olanlar, peygamberler karşısında
ma’nen ezildiklerinden, gûya gururlarını kurtarmak adına kesbettikleri azıcık
ilimlerini şişirirler de kendilerini bir şey zannederek şımarırlar. Bu
şımarıklık onları, mu’cizeleri inkâra ve Hakk ile alay etmeye kadar götürür.
Sonunda bu şımarıklıkları ve alaylarının cezası, kendilerini her taraftan
kuşatıverir de apışıp kalırlar; lâkin artık her şey “geç”tir onlar için!
Mü’min-83/475
AKLI GÖZÜNE İNERSE -SÖZÜM ONA- KAFASINDA
BİR ŞEY KALMAYINCA İDRAK EDEMEZ!
Aklı gözüne inmiş kâfirler: “Biz de
babalarımız da ölüp toz toprak olduktan sonra, biz mi diriltilip kabirlerden
çıkartılacağız? Bize de babalarımıza da bu dirilme, hep va’d edilip duruldu; bu
evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir” diyerek idrak yoksunu olduklarını
ortaya koydular. Neml-67,68/382
AKLI GÖZÜNE İNMİŞ İDRAKSİZ
BEYİNSİZLER, SENİ ÜZMESİN!
Allah-ü Teâlâ, Efendimize hitab
ederek buyuruyor ki: “(Habibim Ya Muhammed!) Onların Ahirete inanmamalarından
dolayı üzülme; kuracakları tuzaklardan dolayı da aslâ tasalanma! Onlara şöyle
de: Hele dünyayı bir dolaşın da günâhkarların âkıbetleri nasıl olmuş bir bakın,
bakalım!” (de de, onlar tasalansın!) Neml-69,70/382
AKLI KIT VE KALBİ DAR OLANLAR AZABI
GÖRÜNCE AKILLANIVERİR VE İMAN EDERLER AMA
Dünyada iken irâdesiyle aklını kıt
ve kalbini dar tuttuğundan gerçekleri kavrayamayıp iman edemeyen, üstelik daha
da ileri giderek Hak ile alay edenler, azabı görünce hemen –hem de en iyisinden
akıllanıverirler ve: “Allah’ın bir olduğuna iman ettik, daha önce O’na ortak
koştuklarımızı da inkâr ettik” derler. Derler de bu imanları ve akılları,
onlara hiçbir fayda sağlamaz. Zira iman mahalli dünya idi. Azabı görünce herkes
iman ederdi. O zaman da imtihan olmazdı. Allah’ın kulları arasındaki câri
uygulaması hep böyle olmuştur. İmtihan dünyasında gayba iman edemeyen kâfirler,
Ahirette hüsrâna uğramışlardır. Mü’min-84,85/475
AKL-I SELİM SAHİBİ OLUP OLMADIĞINI
BURADAN ANLAYABİLİRSİN!
Herkesin gördüğü fotoğraf şöyle:
Denizlerden, göllerden, ulu dağlardan su buharları yükseliyor, bulutlar
oluyorlar. Bulutlardan gayet Rahîmâne bir tarzda su damlacıkları indiriliyor. Bu
sular, toprak tarafından massediliyor, kayalarda, toprak altındaki kaynaklarda
depolanıyor. Sonra pınarlardan, gözlerden ihtiyaç nisbetinde çıkartılarak
akarsular meydana getiriliyor. Onlarla rengarenk ekinler, yeşillikler
yetişiyor. Sonra da o ekinler sararıyor, kuru bir kırıntı halini alıyor, tohumlarını
erzak olarak bize bırakıp gidiyor. Şimdi bütün bunların bir kader planında
merhameti sonsuz Rabbimiz tarafından bizler için böyle yapıldığını aklın idrak
etmişse müjdeler olsun sen “selim bir akla” sahipsin! Ve illâ felâ! Zümer-21/459
AKLIN ÖLÇÜSÜNÜ BU AYETTEN
ANLAYABİLİRSİNİZ!
Allah-ü Teâlâ, sözü (Kur’an
hakikatlarını) dinleyip, iki iyiden (ruhsat ve azimet) daha iyisini (azimeti) tercih
ederek yaşayan ve bu sebeple hidâyete mazhar olan kişiyi överek: “İşte onlar, gerçek
akıl sahiplerinin tâ kendileridir!” iltifatında bulunuyor. Evet akıl odur ki, sahibini
cehennem azabından kurtaran, cennet bahçelerinde yaşama yollarına rehberlik eden
akıldır. Böyle sahibine rehberlik etmeyecek bir akla beş para vermem! Zümer-18/459
AKLIN VAR MI, YOK MU? ŞURADAN
ANLAYABİLİRSİN!
Dünya malı ve mülkü, dünyanın geçici
metâı ve süsüdür. Aklı olmayan, dünya malı ve mülkü içinde kendini kaybedendir.
Akıllı kişi, dünya malına takılıp kalmaz; onu kazanır kazanmasına da dünyada
bırakmaz, tasadduk ederek bâkileştirir. Kasas-60/392
AKLIN VARSA DÜŞÜNÜRSÜN!
Allah-ü Teâlâ, dünya ve Ahirette
lehine ve aleyhine olanları bir bir beyan etmiş, artık aklın varsa düşünürsün
de lehine olanı seçersin! Bakara-219/33; 220/34
AKLINA BEŞ PARA VERMEDİĞİM BİRİ
VARSA O ALLAH’I UNUTANDIR Kİ O DA UNUTULACAKTIR
Bu dünya hayatını tam bir gafletle, inkârcılık
içinde geçirenlere kıyamet gününde şöyle denildi: “Siz bu gününüzle karşılaşmayı
nasıl unutmuşsanız; Biz de bugün sizi öylece unutup kendi halinize bırakacağız!
Kalacağınız yer, ateştir, sizin için hiçbir yardımcı da yoktur. Bu böyle
olacak, çünki siz, Allah’ın Âyetlerini alay konusu yapmıştınız, dünya hayatı
sizi aldatmıştı.” Bugün artık onlar, ne o cehennemden çıkarılırlar, ne de
Allah’ı razı etme yönündeki özürleri kabul edilip dünyaya geri gönderilirler.
Câsiye-34,35/501
AKLINA GÜVENEREK ALLAH’IN AYETLERİ HAKKINDA
İLERİ GERİ KONUŞURLAR
Bak şu akl-ı evvele! Allah’ın âyetleri
hakkında (güya bazıları-Hâşâ- yanlışmış gibi) ileri geri konuşurlar. Onlar,
sadece ukalalık taslayanlar olup Hak’tan saptırılmakla kendilerine yazık eden
akılsızlardır. Mü’min-69/474
AKLINI DOYURMAK LAZIMDIR ÖNCELİKLE
İNANMAYAN BİR KİMSENİN!
Hz. İbrahim as’ın babası ve kavmine
puta tapmanın akılla izah edilecek bir tarafının olmadığını, düşünerek bir akıl
jimnastiği yapmalarını aşağıdan alarak arz etmesi, bize mesaj veriyor ki, inanmayanlarla
olan diyaloğumuzda aklî bürhanlarla akıllarını doyurmamız gerekiyor. Yoksa iman
meselesinde cebrin, zararından başka hiç bir faydası yoktur. Şuarâ-69,82/369
AKLINI KULLANIP DÜNYAYA ALDANMAYANA AHİRETTE
ADN CENNETLERİ VARDIR
“Dünya diyârının güzel âkıbeti, Adn
cennetleri olup, onlar babalarından, eşlerinden ve nesillerinden iyi olanlarla
birlikte o cennetlere girerler. Öyle ki melekler de her kapıdan yanlarına
varıp: ‘Sabretmenize karşılık size selâmlar, selâmetler! Dünya diyârının ne
güzel âkıbetidir bu!’ diyecekler.” Ra’d-23,24/251
AKRABALIK BAĞLARINI KOPARIRLAR, YERYÜZÜNDE
FESAT ÇIKARIR O MÜNAFIKLAR
Allah-ü Teâlâ, “Ey münâfıklar! Demek
iş başına geçecek olsanız, yeryüzünde fesat çıkaracak ve akrabalık bağlarını
koparacaksınız, öyle mi?” demektedir. (Tarih, bu ciğersûz meş’eme ile
dopdoludur!) Muhammed-22/508
AKRABALIK BAĞLARINI KOPARMAK YOK!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Akrabalık
bağlarını koparmaktan sakınınız! Allah, sizin üzerinizde tam bir gözeticidir.”
Nisâ-1/76
AKŞAM, YATSI NAMAZLARINI KIL VE
TESBİHATLARINI YAP!
Allah-ü Teâlâ: “(Habibim Ya
Muhammed!) Gecenin bir kısmında (akşam ve yatsı vakitlerinde) ve secdelerin
arkasında (namaz bitiminde tesbihat yaparak) O’nu (Yaratanını) tesbih et!
(Namaz kıl ve tesbihatını yap!)” buyuruyor. Kâf-40/519
A’LÂ SURESİ
87. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 19 âyettir. A’lâ-0/591
ALAK SURESİ
96. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 19 âyettir. Alak-0/597
ALAK’DAN YARATTI İNSANI ALLAH
Allah-ü Teâlâ, insanı alakdan (rahim
cidârına yapışan bir hücreden) yarattı. Alak-2/597
ALAY EDEN GÜRUH, BİLESİNİZ O
ALAYLARINIZI KALBLERİNİZE SOKACAĞIZ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İşte
böylece o alayı, bir azap olarak o alaycı güruhun kalblerine sokarız!”
Hicr-12/261
ALAY EDENLERİN HAKLARINDAN BİZ
GELİRİZ SEN ONLARI BİZE BIRAK!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Seninle alay edenlerin haklarından gelmeye Biz yeteriz, Sen
onları Bize bırak! Onlar, Allah’dan başka tanrı uyduruyorlar, ama yaptıklarının
sonucunu yakında öğrenecekler! Çok iyi biliyoruz ki, onların söyleyip
durdukları şeyler yüzünden gerçekten Senin göğsün daralıyor.” Hicr-95,97/266
ALAY EDİLMEDİK PEYGAMBER Mİ KALDI?
Peygamber Efendimizle sav alay
ediyorlardı. Allah-ü Teâlâ, teselli makâmında:“And olsun ki senden önceki
peygamberler ile de alay edildi de alay konusu yaptıkları o azap, alay edenleri
sarıvermişti” diyerek Habib-i Edîbini rahatlattı. Enbiyâ-41/324
ALAY EDİLMEK, PEYGAMBERLERİN OLMAZSA
OLMAZ KADERİDİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: (Ey
Resûlüm!) And olsun ki Sen’den önce gelip geçen milletlere de Biz peygamberler
gönderdik. Ama onlara hiç bir peygamber gelmedi ki onunla alay etmiş
olmasınlar!” Hicr-10,11/261
ALAY EDİN BAKALIM EY NANKÖRLER YAKINDA
ALAYINIZIN AKIBETİNİ GÖRECEKSİNİZ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hakikat
(Kur’an ve Allah’ın Elçisi), kendilerine geldiğinde, O’nu yalan saydılar, alay
ettiler. Fakat alay ettikleri şeyin haberleri (cehennem), yakında (karşılarına)
gelecektir. (Ve tabi, onunla alay etmenin ne demek olduğunu da öğreneceklerdir.)”
En’am-5/127
ALAY ETMEK SENİN MESLEĞİN HALİNE
GELDİ HA VAY SENİN HALİNE Kİ NE VAY!
Allah-ü Teâlâ, insanları arkadan
çekiştirenler ve onlar ile alay edenlere (hümeze ve lümeze ehline): “Vay
onların haline!” demektedir. Allah-ü Teâlâ bir kimse hakkında “vay onun
haline!” demişse; vay onun haline ki, ne vay! Hümeze-1/601
ALAY ETMEK ÜZERE SAĞDAN SOLDAN
PEYGAMBERE KOŞ! SONRA DA NAİM CENNETİNE KON! OH, NE HOŞ?!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O inkâr
edenlere (zındıkaya) ne oluyor ki, Seninle alay etmek için sağdan soldan ayrı
ayrı gruplar halinde Sana doğru koşuyorlar. Onlardan her biri (imansız olduğu
halde) Naîm cennetine konulacağına mı hevesleniyor? (Avucunu yalasın ve hiç
heveslenmesin) Aslâ! Çünki Biz, onları o bildikleri malum şeyden (meni denen
bir damla hakir sudan) yarattık.” (Yani haddini bilsin!) Meâric-36,39/568
ALAY ETMEYİ ALLAH-Ü TEALA HARAM
KILMIŞTIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman
edenler! Bir topluluk (veya bir ferd), başka bir topluluk (veya bir ferd) ile
alay etmesin! Olur ki alay edilenler, alay edenlerden daha hayırlıdır!” Hucürat-11/515
ALAYA MA’RUZ KALMAK PEYGAMBERLERİN
OLMAZSA OLMAZIDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Muhakkak ki, Senden önceki peygamberlerle de alay edilmişti. (Alaylarından
ötürü gamlanma!) Alay ettikleri gerçek (azap), o maskaralık edenlerin üzerine
inip her taraflarından kuşatarak onları mahvetti (mahvedecek).” En’am-10/128
ALAYCI MÜŞRİK, ALAY ET BAKALIM! AZ
KALDI, AZAPLA KARŞILAŞINCA GÖRECEKSİN GÜNÜNÜ!
Allah-ü Teâlâ, Mekke müşriklerinin
kibirli rûh hâletini açığa çıkararak buyuruyor ki: “(Ey Resûlüm!) Onlar, Seni
gördüklerinde mutlaka Seni alaya alırlar da: ‘Allah’ın elçi olarak göndermiş
olduğu bu şahıs mı imiş, bula bula bunu mu bulmuş? Eğer onlara (putlara)
tapmakta sebat etmeseydik, neredeyse bizi ilâhlarımızdan saptıracaktı!’ derler.
Ama kendilerini bekleyen azâbı gördükleri zaman, asıl yoldan sapanın kim
olduğunu ileride bilecekler!” Furkan-41,42/362
ALAYCI MÜŞRİKLER! “BİZ Mİ
DİRİLTİLECEK MİŞİZ?” DEYİN BAKALIM, DİRİLTİLİNCE GÖRÜRSÜNÜZ!
Allah-ü Teâlâ buyurdu: “(Habibim Ya
Muhammed! Haşri inkâr eden o alaycı kâfirlere) de ki: Evet, siz diriltilecek, hem
de zelil ve perişan bir vaziyette diriltileceksiniz! Bu iş için sadece bir
zecre, (bir emir, korkunç bir ses) yeter! Bir de bakarsın ki hepsi dirilmiş, etraflarına
(mel, mel) bakınıp duruyorlar!” Sâffât-18,19/445
ALAYCI MÜŞRİKLER, BU SİHİRDEN BAŞKA
BİR ŞEY DEĞİL DEDİLER
İnsanlıktan nasibi kalmamış, teneke
tabiatlı tıngırdayan alaycı müşrikler, gözleri kamaştığından olacak ki, Kur’an
hakikatlarını göremediler de “bu sihirden başka bir şey değildir!” diyerek
tıngırtılarıyla gûya vaziyeti kurtaracaklarını sandılar. Bir de alaylarına şunu
eklediler: “Sahi, biz öldükten, hem de çürümüş kemik ve toz toprak olduktan
sonra, biz mi dirilecekmişiz? Önceden gelmiş geçmiş atalarımız da mı dirilecekler?
Sâffât-15,17/445
ALAYCI MÜŞRİKLER DİRİLTİLİNCE “EYVAH
BİZE!” DERLER DEMELERİNE DE, ARTIK İŞ BİTMİŞTİR!
Dünyada tangır tungur, Kur’an ile
istihza ederek Haşri inkâr eden alaycı kâfirler, diriltilip Mahşer’de
toplandıkları zaman şöyle derler: “Eyvahlar olsun bize! İşte bize bahsedilen
hesap günü (gerçekmiş)!” Melekler de: “Evet, bu gün, sizin yalan saydığınız
hüküm gününün tâ kendisi!” derler. Sâffât-20,21/445
ALAYCI ZALİMLERİ, YOLDAŞLARINI, TAPTIKLARI
PUTLARI TOPLAYIP CEHENNEM YOLUNA SÜRÜN!
Allah-ü Teâlâ meleklerine şöyle
emreder: “(Alaycı müşrik) zalimleri, onlara eşlik eden yoldaşlarını, Allah’dan
başka taptıkları putlarını toplayın; sonra onları cehennem yoluna sürün! Hem
tutuklayın onları, çünki onlar sorguya çekileceklerdir!” Sâffât-22,24/445
ALAYCININ TEKİ! YAPTIKLARININ CEZASI
ŞİMDİ SENİ SARINCA MI AKLIN BAŞINA GELDİ?
Dünyada Allah’ın Dini ve Peygamberi
ile alay edenlerin kazandıkları cürümleri karşılığında tereddüb eden cezalar,
kıyamet gününde kendilerini sarıverir. Artık cezalarını çekmekten başka
yapacakları bir şey kalmamıştır. Akıllı odur ki, çaresiz kalacağı o güne
kalmadan bu dünyada işini sağlama bağlar. Zümer-48/463
ALÇAKLIKTA ADETA YARIŞIYORLAR
Allah’ı Ve Resûlünü karşısına
alanlar, Allah’a ve Resûlüne muhalefet edenler yok mu? İşte onlar, en alçak
kimseler arasında yer alacaklardır. Mücâdele-20/543
ALÇALTMA DA YÜKSELTME DE ALLAH’IN
TAKDİRİ İLEDİR, BİZİM ELİMİZDE DEĞİL!
“Allah kimi alçaltırsa, zelil
ederse; onu aziz edecek, yükseltecek kimse yoktur. Allah neyi dilerse, onu
yapar.” Hacc-18/333
ALDANMAK MAYAMIZDA VAR! LAKİN ALDATMAK
ŞEYTANIN MAYASINDANDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey
Ademoğulları! Şeytan, ana babanızı kandırarak avret yerlerini kendilerine
göstermek için üzerlerindeki takvâ ve/veya hârici elbiselerini çıkartmak
sûretiyle hataya sevk ederek cennetten çıkarttığı gibi, sakın sizi de
aldatmasın!” (Ey Âdem’in evlâtları! Babanız Âdem ve ananız Havva gibi olup
aldansanız da, aslâ şeytan gibi olup aldatmayınız!) A’râf-27/152
ALDATAN NEDİR SENİ O KERİM RABBİNE
KARŞI EY İNSAN?!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey insan!
Seni O Kerîm (çok cömert) Rabbine karşı aldatan nedir? O ki, seni yarattı,
mükemmel bir vücut sistemi bahşetti, nihayet seni düzgün, ölçülü ve dengeli
yaptı. Ve seni dilediği (en ideal) bir sûrette terkîb etti. (Ama siz olmayacak
şeyi yaparak, inkâra kalkışıyor, nankörlük yapıyorsunuz!) İnfitâr-6,8/586
ALEMİN YARATILIŞINI HER ŞEYİ BİLENE
RABBİNE SOR!
Bu Âyet-i Kerime’de Yüce Allah
buyuruyor: “O (Allah), Rahmân’dır. Sen onu (Alemin yaratılışını) her şeyi
bilene (Rabbine) sor!”Bu âyetten anlaşıldığına göre Alemin yaratılışı hakkında
doğru bilgi, ancak vahy ile mümkündür. Mücerred akıl ile bazı hakikatlere
ulaşılsa da, vahy ışığında olmayan araştırmalarla gerçeklere ulaşmanın mümkün
olamayacağı anlaşılmaktadır. Çünki gaybı ancak Allah bilir. Furkan-59/364
ALEMLERE RAHMET OLARAK GÖNDERDİK
SENİ YA MUHAMMED!
Allah-ü Teâlâ, lütfu ile ferman
etti: “Ya Muhammed! Biz Seni ancak Âlemlere bir Rahmet olarak gönderdik!”
(Âlemler, insanlar olarak anlaşılmışsa da kanaat-i acizânemce insanlarla
sınırlandırmak eksik olur. “Habibim, Sen olmasaydın Sen, yaratmazdım felekleri
Ben!” Hadîs-i Kudsisi muvâcehesinde anlamaya çalışırsak, Resûlüllah Efendimiz,
kâinatın tümü için bir Rahmettir. Çünki kâinat O’nun yüzü suyu hürmetine
yaratılmıştır.) Enbiyâ-107/330
ALEV SAÇAN ATEŞTEN KURTULMANIN
FORMÜLÜ VAR MI? ELBETTE VAR, KULAK VER!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah
katında temizlenmek için malını, O’nun yolunda veren, (günahlarından) sakınan
(mü’minler) ise, ondan (o alev saçan ateşten) uzaklaştırılacaklardır.” Leyl-17,18/595
“ALEYHİNİZDE TOPLANMIŞ İNSANLAR,
KORKUN, TEDBİR ALIN!” DİYENLERE KARŞI NE DEDİLER?
O Mü’minler, öyle kahramanlardır ki,
halk kendilerine: “Düşmanlarınız size karşı ordu hazırladılar, aman onlardan
kendinizi koruyun!” dediklerinde; bu tehdit, onların sadece imanlarını arttırdı
da şöyle dediler: “Hasbünallah-ü ve Ni’mel Vekil!=Allah bize yeter. O ne güzel
Vekildir!” Âl-i İmrân-173/71
ALGI MESELESİ ÇOK MÜHİM, ÇOK
DİKKATLİ DAVRANMALIYIZ!
Firavun ve avânesinin Musa as’a “Sen
ve kardeşin elimizdeki saltanatı ele geçirmek için mi buraya geldiniz?”
demeleri, herkesin her şeyi kendi dünyasına göre değerlendirdiğini ortaya
koyar. Saltanat sürenler, zannederler ki, herkes saltanat sürmek için çalışıp
çabalar. Âyet, dine hizmet edenlerin, şahsî ve dünyevî menfaatlere
yönelmemeleri, istiğna içinde yaşamaları gerektiğini îmâ ediyor.
Peygamberlerin, halklardan hiçbir şey istememeleri, dünyaya karşı müstağnî
kalmaları, bizlerin hizmetteki yol haritamızı çizmektedir. Yûnus-78/216
ALGI ÖZÜRLÜSÜ OLDUĞUNDAN FİRAVUN HER
DELİLİ YANLIŞ DEĞERLENDİRDİ
Hz. Musa ve Hz. Harun as en
cerhedilmez delillerle geldikleri halde Firavun, o âyetleri birer sihir olarak
algılayarak şöyle dedi: “Ya Musa! Sen sihrinle bizi yurdumuzdan çıkarmak için
mi geldin? Öyle ise biz de Sana Seninki gibi bir sihirle karşı koyacağız. Sen
buluşma zamanını ve zeminini tayin et! Herkesin gelebileceği bir yer olsun!”
Musa as: “Bayram günü Bayram Yeri ve kuşluk vakti olsun!” dedi. Tâhâ-57,59/314
ALIŞ VERİŞ HELAL, FAİZ İSE HARAM
KILINDI
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah,
alış verişi helâl, fâizi ise haram kılmıştır.” Bakara-275/46
ALIŞ VERİŞTE DE ŞAHİT TUTUN!
Alış veriş yaptığınız zamanda da
şâhit tutun! Bakara-282/47
ALIŞVERİŞİN, DOSTLUĞUN, ŞEFAATİN
FAYDA VERMEYECEĞİ GÜN GELMEDEN ÖNCE İNFAK ET!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman
edenler! İçinde alışverişin, dostluğun ve bir şefaatin olmadığı bir gün
gelmeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda infak
ediniz!” Bakara-254/41
AL-İ İBRAHİM’İN KİMİ DOĞRU, KİMİ
SAPIK?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Âl-i
İbrahim’den kimi O’na (Hz. Muhammed’e) iman etti, kimi de halkı O’ndan
engelledi. Bu engelleyenlerin hakkından harıl harıl yanan cehennem gelir.” Nisâ-55/86
AL-İ İBRAHİME ALLAH BÜYÜK BİR
HAKİMİYET VERMİŞTİR
Allah, İbrahim as ailesine kitap ve
hikmet, hem de büyük bir saltanat, hâkimiyet vermiştir. Nisâ-54/86
AL-İ İMRAN SURESİ
3. Sûredir. Medine Dönemi’nde nâzil
olmuş olup 200 âyettir. Elif Lâm Mim hurûf-u mukattaası ile başlar. Bu sûrede
hâkim olan konu, Hıristiyanlıktır. Âl-i İmrân-1/49
ALİM`DİR ALLAH!
O Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
Bakara-29/4
ALİMLERDEN BAŞKASI BU KABİL
TEMSİLLERE AKIL ERDİREMEZ
Allah-ü Teâlâ, Kendisi’nden
başkasını dost ve hami edinenlerin halini, kendisine ev (ağ) yapan örümceğin
haline benzettikten sonra verdiği bu temsili, “Alimlerden başkasının anlayamayacağını”
zikrederek, Alimlere özel bir önem veriyor. (Burada araştırmacı akademisyenlere
mesaj var: Örümcek ağında kimyasal, fiziksel öyle çok ince sırlar var ki, bunu
ancak işin uzmanı olan Alimler anlayabilirler.) Ankebût-43/400
ALİMLERDİR KULLARI İÇİNDE ALLAH’DAN
HAKKIYLE KORKANLAR
Allah-ü Teâlâ, ferman ediyor:
“Kullarım içinde gerektiği tarzda Allah’dan korkanlar Alimlerdir!” Evet! Bir
bebek yılanı kavrar mı kavrar. Çünki yılandan gelecek tehlikeyi bilmez!
Bilmeyen (câhil) cesur olduğundan, câhiller cehennemden korkmazlar, çünki
cehennemin ne kadar korkunç olduğunu bilmezler. Alimler ise, tahkik-i iman
sahibi olduklarından Allah’ı yakinen tanırlar. Yapacakları kusurlarla evvela
Rablerinden uzak kalma kaygısı ve sonra cehenneme girme korkusuyla uykuları
kaçar. Bu şuura Allah’dan korkma, yani Allah’ı hakkıyle tanıma denir. Kişi
tanıdığı kadarıyla muhatabını sever ya da korkar! Fatır-28/436
ALKIŞ TUTMAK BİR CAHİLİYE ADETİDİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onların
Kâ’be yanındaki duâları ise, ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan (alkış tutmaktan)
başka bir şey değildir.” Enfâl-35/180
ALLAH BİZİMLE KONUŞMALI DEĞİL MİYDİ!
Gerçekleri bilmeyen müşrikler: “Allah
bizimle konuşmalı veya bize bir mu’cize gelmeli değil miydi?” derler. Onlardan
öncekiler (Yahudiler) de böyle demişlerdi; kalbleri ne kadar da birbirlerine
benziyor! Halbuki Allah, iman edecekler için yeterince delilleri, apaçık
göstermiştir. Ey cahil! Sen, Musa as olabilirsen o zaman, Allah seninle de
cehren konuşur! Aslında Allah, yarattığı mahlukatı üzerindeki imzası, mührü ve
turrasıyla, her şuur sahibiyle sessizce konuşmaktadır. Lâkin kafası basmayan
şuursuzlar var ki onlar, bu konuşmadan hiçbir şey anlamıyorlar. Bakara-118/17
ALLAH EVLAT EDİNDİ DEDİLER
Haşa! O, böyle şeylerden münezzehtir.
Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O`nun mahlûkudur. Bakara-116/17
ALLAH GÖKTE DE YERDE DE TEKDİR!
Gökte de Yerde de ilâh tekdir, O da
Allah’dır. Bunun kanıtı, gökte de Yerde de nizâmın pek hassas ve mükemmel
oluşudur. Hiç bozulmayan ve karışmayan hassas nizâm, tek elden yönetildiğini
kanıtlar. El Hak aynen öyledir, amennâ ve saddakna! Zuhruf-84/494
ALLAH KORKUSU, AHİRET ENDİŞESİ AMELLERİN
MÜKAFATININ DAHA GÜZEL OLMASINI SAĞLAR
O erkek oğlu erkekler (erkeklik, burada
cesaretten kinâyedir), Allah ve kaybetme endişesiyle hesap gününden korkarlar
ki, bu korkuları, onlara amellerinin daha güzel mükâfatla ödüllendirilmesini
sağlar. Çünki Allah, dilediği kimseyi hesapsız rızıklandırır. Nûr-38/354
ALLAH PEK ŞEFKATLİ, ÇOK
MERHAMETLİDİR
Allah, insanlara karşı pek şefkatli
ve çok merhametlidir. Bakara-143/21
ALLAH SABREDENLERLE BERABERDİR
Tâlût’un az sayıdaki mücâhit
kahramanları şöyle dediler: “Allah sabredenlerle beraberdir!” Bakara-249/40
ALLAH VA’DİNDEN ASLA CAYMAZ!
“Sakın Allah’ın, peygamberlerine
yaptığı va’dinden cayacağını zannetme! Allah elbette mutlak gâliptir, intikam
sâhibidir.” Ey Ehl-i Kitap! Cehennem ateşinin sayılı birkaç günden fazla
dokunmayacağına dair Allah`dan garanti mi aldınız? Öyle bir şey varsa bilin ki,
Allah va’dinden caymaz, rahat edebilirsiniz. Ama ya değilse? O zaman vay
halinize! Bakara-80/11; İbrahim-47/260
ALLAH VE RESULLERİNE SAVAŞ AÇANLAR
BİLSİNLER Kİ, BU SAVAŞIN PEŞİN MAĞLUBU ONLARDIR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Levh-i
Mahfûz’da) Allah şöyle yazdı: Kesinlikle Ben ve Resûllerim galip geleceklerdir.
Çünki Allah, Kavî’dir (çok kuvvetlidir), Azîz’dir (mutlak galipdir). Mücâdele-21/543
ALLAH VE RESULÜNE İTAAT ŞART!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya
Muhammed! De ki: Allah’a ve Resûlüne itaat ediniz! Buna rağmen yüz çevirirlerse,
bilsinler ki Allah, (o yüz çeviren) kâfirleri sevmez!” Al-i İmrân-32/53
ALLAH YAPTIKLARINDAN SORUMLU
DEĞİLDİR AMA İNSANLAR SORGUYA ÇEKİLECEKLERDİR
Allah yaptıklarından sorguya
çekilecek değildir. (Mülk ve tasarruf O’nundur, O’nu sorguya çekmek kimin
haddine?) Ama (insan ve insan gibi irâde sahibi olanlar), mutlaka sorguya
çekileceklerdir. Çünki herkes emânetçidir, uhdesindeki emânetlerde nasıl
tasarrufta bulunduğu tek tek sorulacaktır. Enbiyâ-23/322
ALLAH YARATTIKLARINDAN GAFİL
DEĞİLDİR
“Biz, yaratılanlardan gâfiller
değiliz” âyeti ile Yüce Yaratıcı, yarattığı her şeyi takip ettiği, bilgisi
dışına kimsenin çıkamayacağını beyân eder. Mü’minûn-17/341
ALLAH YETER!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey
Peygamber! Sana ve mü’minlerden Sana tabi olanlara, Allah yeter!” Enfâl-64/184
“ALLAH`I GÖRMEDİKÇE SANA İMAN
ETMEYİZ!” DEDİLER
İsrailoğulları bir zaman Hz. Musa`ya
şöyle dediler: “Ya Musa! Allah`ı açıkça görmedikçe aslâ sana iman etmeyeceğiz!”
Bakara-55/7
ALLAH’A EN BÜYÜK ŞAHİT YİNE ALLAH’DIR
Allah’tan başka tanrı bulunmadığına
en büyük şâhit, bizzat yine Allah’dır. Zira fabrika çarkları gibi birbirine
bağlı şu koca evren, tek bir ilâh ile ancak böyle muntazam olabilir! İki el
karışsa fesâda uğrardı. Ayrıca Melekler, Hak ve adâletten ayrılmayan ilim
adamları da bu gerçeğe şâhittirler. Al-i İmrân-18/51
“ALLAH’A İNANIYORUM AMA ŞUNDA DA
ALLAH’IN SIFATLARINI GÖRÜP TA’ZİM EDİYORUM” DİYENE BAK!
Allah-ü Teâlâ: “Allah’a inanıyorum, ama
şu zat’ta da Allah’ın sıfatlarını gördüğümden ona ta’zim ediyorum, onu
kutsuyorum!” diyen yamuk herif için şöyle der: “Atın cehenneme onu! Ki o, Allah
ile beraber kendisine başka bir ilâh edinmiştir. Bu yüzden onu şiddetli azabın içine
atın!” Kâf-26/518
ALLAH’DAN BAŞKA TANRI EDİNDİN HA!
GİTTİN GÜMBÜRTÜYE!
Allah-ü Teâlâ sakındırıyor: “Ey
insan! Sakın Allah ile beraber başka tanrı edinme! (Rızkını sebeplerden bilerek
şirke girme!) Yoksa kınanmış ve bir kenara itilmiş vaziyette kalırsın!” İsrâ-22/283
ALLAH’DAN BAŞKASINA İBADET ETMEYİ
ALLAH-Ü TEALA YASAKLAMIŞTIR
Allah-ü Teâlâ Peygamber Efendimizin
sav diliyle şöyle ferman etti: “De ki: Doğrusu Rabbimden Bana apaçık deliller
gelince sizin Allah’dan başkasına taptıklarınıza Benim ibâdet etmem yasaklandı.
Ve Ben Alemlerin Rabbine teslim olmakla emrolundum!” (Bu Ayetten “yasaklanma
olmasaydı Ben de putlara saygı gösterirdim” anlamı çıkmaz! Belki burada ta’riz
sanatı vardır da bununla müşriklere putlara tapılmaması lâzım geldiği
bildirilmektedir.) Mü’min-66/473
ALLAH’DAN HİÇBİR VARLIK BİR CÜZ
DEĞİLDİR Kİ O’NUN OĞLU VEYA KIZI OLSUN!
Müşriklerden bir kısmı (Hz. İsa, Hz.
Uzeyr Allah’ın oğulları, melekler de kızlarıdır) diyerek Allah’dan bir cüz, bir
parça saydılar. Gerçekten insan çok nankördür. Zuhruf-15/489
ALLAH’I LAYIKI TARZDA BİLEMEDİLER
TAKDİR EDEMEDİLER
Alah-ü Teâlâ, nihâyetsiz güç ve
kudret sahibi olduğu halde insanların çoğu O’nu lâyık-ı vech ile tanıyamadılar,
bilemediler ve takdir edemediler. Muhakkak ki Allah, Kavî’dir (pek
kuvvetlidir), Azîz’dir (mutlak galiptir). Hacc-74/340
ALLAH’IN ADINI VESİLE EDEREK
HAKSIZLIK ETMEKTEN SAKININIZ!
Allah’ın adını anarak Kendisi’ni
vesile edip birbirinizden dilekte bulunduğunuz zaman, Allah’a saygısızlık
etmekten sakının! Örnek: “Allah için doğru söylüyorum” deyip de yalan söylemek
gibi. Nisâ-1/76
ALLAH’IN BENZERİ HİÇBİR ŞEY YOKTUR
Allah’ın benzeri hiçbir şey olmadı
ve olamaz da! Çünki Allah’ın bir sınırı olmadığından O’na bir şekil verilemez;
O’ndan başkası her şey, O’nun yaratığı olduğundan mahluktur, mahluk aslâ
Hâlık’a (yaratıcıya) benzeyemez. Benzese şeriki, ortağı olur ki bu da muhaldir.
Binaenaleyh, Allah tasavvur ettiğimiz hiçbir şeyden olmadığı gibi hiçbir şey de
O’na benzemez! Şûrâ-11/483
ALLAH’IN BİRLİĞİNE DELİL OLAN AYET-İ
KERİME
“Gökte ve yerde Allah’dan başka
tanrılar olsaydı oraların nizâmı bozulurdu. Öyle ise Arş’ın sâhibi Allah, onların
isnâd ettikleri vasıflardan münezzehdir.” Demek ki nizâm bozulmadığına göre hiç
bir yerde Allah’dan başka tanrı yoktur. Enbiyâ-22/322
ALLAH’IN İNSANLARLA KONUŞMASI
KEYFİYETİ NASILDIR?
Allah, insanlarla şu tarzlarda
konuşur: 1-Vahiy ile konuşur: Vahiy burada ilham mânâsındadır; 2-Perde
arkasından konuşur: Hz.Musa as’a ses ile konuştuğu halde görünmemiştir; 3-Bir
elçi (Cebrail as) göndererek O’na (Peygamberine) dilediğini (din kurallarını)
vahyetmesiyle konuşur. Allah, çok Yüce ve her işi hikmetli olandır. Şûrâ-51/487
ALLAH’IN SEVGİSİNİ NASIL
KAZANABİLİRİZ?
Allah’ın sevgisini kazanmak isteyen Sünnet-i
Seniy-ye-i Ahmediyye’ye sav ittiba’ etsin! O zaman kazanabilir! Âl-i
İmrân-31/53
ALLAH’IN VARLIĞINA VE BİRLİĞİNE NİCE
DELİLLER VAR!
1-Göklerin ve yerin yaratılışında, 2-Gece
ile gündüz sürelerinin değişmesinde, 3-Denizlerde gemilerin yüzdürülüşünde,
4-Yağmurun gökten indirilişinde, 5-Su ile hayat bulan yeryüzünde canlıların
yayılmasında, 6-Rüzgârların yön değiştirmesinde, 7-Gök ile Yer arasında emre
âmâde bulutların durdurulmasında, elbette aklını çalıştıran kimseler için
Allah’ın varlığı ve birliğine nice deliller vardır. Bakara-164/24
ALLAH-Ü TEALA’YI GÖRMEK İSTEDİ MUSA
AS
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Musa, tayin
ettiğimiz vakitte gelip de Rabbi O’na hitâb edince: “Ya Rabbi! Göster bana
Zâtını, bakayım Sana!” dedi. Allah-ü Teâlâ da: “Sen Beni göremezsin! Ama şimdi
şu dağa bak, eğer o yerinde durursa Sen de beni görürsün!” diye cevap verdi.
A’râf-143/166
ALTI GÜNDE GÖKLERİ VE YERİ YARATTI
ALLAH
O Allah’dır ki, gökleri ve yeri altı
günde yaratan ve Arş’a çıkıp hükmedendir. Hadid-4/537
ALTI GÜNDE YARATILDI GÖKLER VE YER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhakkak
ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratandır.” Yûnus-3/207
ALTI GÜNDE YARATTI ALLAH, GÖKLERİ
YERİ VE ARASINDAKİLERİ
Allah gökleri, Yer’i ve ikisi arasındakileri,
altı günde yaratmıştır. Secde-4/414
ALTIN VE GÜMÜŞ CEHENNEMDE NASIL BİR
DAĞLAMA ALETİ OLUR?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Altını, gümüşü
(parayı) yığıp, Allah yolunda harcamayanlar var ya; işte bu yığılan altın ve
gümüş, cehennem ateşinde kızdırılarak, bunlarla onların alınları, yanları ve
sırtları dağlanacağı gün onlara: ‘İşte Bu, kendiniz için toplayıp
sakladıklarınız! Haydi tadın bakalım o toplayıp sakladıklarınız (sebebiyle hak
ettiğiniz azab)ı’ denilecek.” Tövbe-35/191
ALTINDAN IRMAKLAR AKAN CENNETLERE
KİMLER ADAY?
“Allah diledi mi neyi yapmaz ki? O,
kesinlikle iman edip sâlih ameller işleyenleri, altından ırmaklar akan cennetlerine
dâhil eder.” Hacc-14/332
ALTLARINDAN IRMAKLAR AKAN CENNETLERE
NAİL OLACAKLAR DA KİMLER OLA?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “ Muhakkak
ki, iman edip salih ameller işleyenler ise, onlara altlarından ırmaklar akan
cennetler var! İşte en büyük kurtuluş da budur!” Bürûc-11/589
ALTÜST EDİLİP YERİN DİBİNE GEÇİRİLEN
ŞEHİR HALKI LUT KAVMİ DE O ŞİRK GÜNAHINA GİRDİLER
Şehirleri altüst olmuş,yerin dibine
geçirilerek helâk edilmiş olan o Lût kavmi de (Allah’a şükür edecekleri yerde)
hep o günaha (şirke) girmişlerdi. Hâkka-9/566
A’MÂ GÖRMEYEN GELDİ DİYE PEYGAMBER
YÜZÜNÜ EKŞİTTİ VE SIRTINI DÖNDÜ:
Allah-ü Teâlâ, Peygamber
Efendimiz’in sav, a’mâ Ümm-i Mektûm’a gelişini zamansız bulduğundan iltifat
etmemesi ve sorusuna (mâzeretine binâen) cevap vermemesini hoş karşılamadı da
“Hoş olmadı!” ma’nâsına bu âyetleri indirdi. Hadise şöyle olmuştu:
Peygamberimiz sav, bir gün Kureyşin ileri gelenlerine İslâm’ı tebliğ ediyordu.
Zira onların müslüman olması, pek çok Kureyşlilin müslüman olmasına sebep
olacaktı. O sırada içeri a’mâ (gözleri görmeyen) Ümm-i Mektûm girdi. A’ma
olduğundan içerdekilerin müslüman birileri olduğu zannıyla onlara olan irşâddan
kendisine de yapılmasını isteyerek “Ya Resûlallah! Bana da öğret!” talebinde
bulundu. Efendimiz sav-hemen herkesin aynı davranışı yapacağı bir tavırla-
Ümm-i Mektûm’a iltifat etmedi. Çünki muhatapları sıradan birileri değil, Kureyşin
ileri gelenleri idi. Allah-ü Teâlâ, bu tavrı hoş görmedi de şöyle vahyetti:
“Yanına a’mâ (görmeyen) biri geldi diye (O’nun gelişini zamansız bulan
Peygamber) yüzünü ekşitti ve (sırtını) döndü. Ne bilirsin, belki de yapacağın
öğütle günâhlarından arınacaktı veya nasihatı dinleyip ondan yararlanacaktı!
(Servetinin gururu ile) kendisini (irşâda) muhtaç görmeyen kimseye gelince, Sen
ona dönüp itibar ediyorsun! Halbuki kendisi arınmak istemiyorsa onun
arınmasından Sana ne!” (Bu Âyetlerden şahsen şu mesajları aldım: 1-Allah-ü
Teâlâ nezdinde gözleri görmeyen, yaşamı için insanlara muhtaç sıradan müstaz’af
bir Müslüman, insanlara yön veren, yetenekli ve elit tabakadan da olsa
müstekbir bir müşrikten çok çok daha kıymetlidir ve hatta müşrikin hiç kıymeti
yoktur. Nitekim başka bir Âyet-i Kerime’de Allah-ü Teâlâ: “Hoşunuza gitse de
bir müşrikeyi nikâhlamayınız; Mü’mine bir câriye, ondan daha hayırlıdır!”
buyurmaktadır. 2- Buradan Allah-ü Teâlâ’nın Efendimizi azarladığı ma’nâsını
algılamadım, belki kişiyi Allah’a ulaştıracak bir irşâd dersi, her şeylerden
daha hayırlıdır mesajını aldım. İrşâd söz konusu olduğunda diğer işler
ertelenir. Zira irşâdın sâir işlere rüçhâniyeti vardır. Allah-ü Teâlâ, Rehber-i
Küll olan Efendimiz sav üzerinden bu hâdise ile bu dersi, Ümmet-i Muhammed’e
sav vermiştir. 3-İrşâda muhatab olan kişi, kibirinden mermer sütun misâli ne
söylesen, sanki hiçbir şey söylenmemiş gibi anûd durumunu devam ettiriyorsa,
artık onun üzerinde fazla durmak abes olur.) Not: Ali Ünal Hocaefendi, yüzünü
ekşitenin ve sırtını dönenin Efendimiz değil, orada Efendimizle konuşan müşrikin
olduğunu yazmış. Ali Hoca’nın yazdığı daha doğru geldi bana. Abese-1,7/584
AMCA KIZLARIYLA EVLENEBİLİRSİN!
Bir erkek, süt kardeşi olmamak
kaydıyla amca kızlarıyla isterse nikâhlanıp evlenebilir. Hiçbir mahzuru yoktur.
Ahzâb-50/423
AMCA BABA MAKAMINDADIR
Yakup as’ın oğulları, Babalarının
sorusuna cevâben: “Senin ilâhına, ataların (babaların) İbrahim, İsmail ve
İshak’ın ilâhı olan tek İlâha (Allah’a) ibâdet edeceğiz” demişlerdi. Ayette
geçen “âbâike” kelimesi, “babaların” anlamınadır. Biz Türkçe’de ataların
diyoruz. Babaların derken İshak’ın yanında kardeşi İsmail’in de adı geçmesi, İshak
as’ın oğlu olan Yakup as için amcası İsmail’in baba makamında olduğunun
delilidir. Bakara-133/19
“AMEL DEFTERİ İŞTE YANIMDA HAZIR!”
DER, ONA ARKADAŞ OLAN YAZICI MELEKLER
Dünyada her bir insana hayat boyu
arkadaşlık eden, işlediği her bir ameli yazan sağında ve solunda bulunan iki
melek, Yüce Divan’a da beraber gelirler. Kirâmen Kâtibîn adlı bu iki melek, yazıp
kayıt altına aldıklarını Divan’a takdim ederken “işte yanımda bulunan Amel
Defteri hazırdır!” der(ler). Kâf-23/518
AMEL DEFTERİ KİTABI SAĞ TARAFINDAN
VERİLEN SEVİNÇTEN ADETA UÇACAK OLUR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Amma kimin
kitabı (amel defteri) sağından verilirse o, (sevincinden adeta uçacak gibi olur
da) şöyle der: ‘İşte benim kitabım! Alın okuyun! Zaten ben hesabımla
karşılaşacağımı gerçekten sezmiştim (bilmiştim)!’ der. Artık o, mutlu bir hayat
içindedir. Yüksek (gayet güzel ve paha biçilmez) bir cennet içindedir. O
cennetin meyveleri, el ile koparılacak kadar yakındır. Kendilerine şöyle
denilir: Geçmiş günlerinizde (dünyada) işlediğiniz salih amellere karşılık yiyin,
için, afiyetler olsun!” Hâkka-19,24/566
AMEL DEFTERİ SOL TARAFINDAN VERİLEN
KİMSE, “KEŞKE KİTABIM VERİLMESEYDİ” DER!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Amma kimin
kitabı (amel defteri) sol tarafından verilirse o da şöyle der: ‘Keşke bana
kitabım verilmeseydi! Ve hesabımın ne olduğunu bilmez olaydım! Keşke o ölüm
işimi bitirmiş olaydı (da bir daha diriltilmeyip yoklukta kaybolup gitseydim,
‘aslında yokluğu da istemez ama o andaki halet-i rûhiye ile böyle söyler’)!
Malım da bana bir fayda vermedi! Eyvah!(Dünyadaki) saltanatım benden yok olup
gitti! (Derken yaka paça tutuklanır, cehenneme atılır, zincire vurulur.)
Hâkka-25,29/566
AMEL DEFTERİ, NASIL OLMUŞ DA KÜÇÜK
BÜYÜK NE VARSA HEPSİNİ SAYIP DÖKMÜŞ?
Allah-ü Te-âlâ buyuruyor: “Ve Mahşer
Günü herkesin kitabı (amel defteri) getirilir önüne konulur. Günâhkârlar ettikleri
haltları defterlerinde bir bir görünce, korku içinde şöyle derler: “Eyvahlar
olsun bize! Bu deftere de ne oluyor böyle? Ne küçük koymuş, ne büyük? Hiçbir
şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” Herkes yaptığını orada hazır bulur. Ama
Rabbin ise hiç kimseye aslâ zulmetmez!” Kehf-49/298
AMEL DEFTERİMİZ, KİTABIMIZ KIYAMET
GÜNÜ ÖNÜMÜZE KONACAK!
İnsanın amelinin boynuna bağlandığı,
yani yaptıklarına göre muamele göreceği, amel defterinin de önüne açılıp
konacağı bu âyet ile beyân edilmiştir. Ve insana şöyle denilir: “Oku kitabını!
Bugün muhâsebeci olarak kendi nefsin, kendine yeter!” İsrâ-13,14/282
AMEL DEFTERLERİNİZDE YAPTIKLARINIZIN
HEPSİ MEVCUTTUR VE SATIR SATIR YAZILIDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Halbuki
onların yaptıkları her şey, kitaplarda (amel defterlerinde) mevcuttur. Küçük
olsun, büyük olsun ne varsa her şey, satır satır yazılıdır.” Kamer-52,53/530
AMEL-İ SALİH İLE BU DÜNYADAN GİTMEYE
BAK! O ZAMAN SENİ NELER BEKLİYOR BİR BİLSEN?!
Bu dünyadan amel-i salih ile Ahirete
giden talihlilere ne mükâfatlar verilecek bir bilseniz! Onlardan bazıları
şunlardır: 1-Naîm cennetleri, 2-Üzerine yaslanacakları mücevherlerle süslenmiş
tahtlar (koltuklar), 3-Etraflarında fır fır dönen ve ellerindeki testiler, ibrikler
ve kadehlerle cennet şarabı servis eden ölümsüz çocuk hizmetçiler,
4-Diledikleri kadar her türlü meyve, 5-Canlarının çektiği her türlü kuş eti,
6-Sadeflerinde saklı gün görmemiş iri ve güzel gözlü hûriler. Vâkıa-12,24/534
AMEL-İ SALİH İŞLE Kİ, İYİLER
DEFTERİNE YAZILASIN!
Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i
Kerimesi’nde: “Kim Mü’min olarak sâlih amel işlerse, onun gayretleri,
çalışmaları, görmemezlikten gelinmez. Onu Biz, yazarız da mükâfatını eksiksiz
olarak ona tam öderiz!”buyuruyor. Enbiyâ-94/329
AMELLERİ BOŞA GİTTİ O ZAVALLILARIN
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Âyetlerimizi ve Ahirete kavuşmayı yalan sayanlara gelince, onların amelleri
boşa gitmiştir. Onlar yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı!” A’râf-147/167
AMELLERİ SIFIRLAYAN FAKAT KENDİSİNDEN
GAFLET EDİLEN KORKUNÇ VARTA
Bu Ayet-i Kerime, gayet kısa
olmasına rağmen, gayet geniş hakikatları beyan ederek farkına varılmadan
düşülecek bir vartaya dikkat çeker! Evet, bu kısa âyette üç fiil ve üç isim
cümlesi vardır. Bu cümlelerin yapıları incelendiğinde karşımıza şu ma’naların
çıktığını görürüz: 1-“Onlar ki, kâfir oldular ve Allah yolundan alıkoydular;
onların amelleri, boşa gitmiştir (sıfırlanmıştır).” 2-“Kâfir olanların
amelleri, boşa gitmiştir (sıfırlanmıştır).” 3-“Allah yolundan alıkoyanların
amelleri, boşa gitmiştir (sıfırlanmıştır).” 4-“Allah yolundan yüz çevirenlerin,
aldırmayanların, bu yola bîgane kalanların amelleri, boşa gitmiştir
(sıfırlanmıştır).” Evet, bu âyet ile şu üç hakikatın farkına vardık: a) Kâfir
olmak, amelleri sıfırlar; b) Allah yolunda olanları engellemek, amelleri
sıfırlar; c) Allah yoluna bîgane kalmak, nemelâzımcılık, amelleri sıfırlar.
Allah-ü Teâlâ, bu vartaya düşmekten cümlemizi muhafaza buyursun, amin!
Muhammed-1/506
AMELLERİMİZİ ALLAH-Ü TEALA TEK TEK
YÜZÜMÜZE SÖYLEYECEKTİR
Allah-ü Teâlâ, her bir insanın (ve
cinnin) firesiz olarak Kendi huzuruna döndürüleceğini ve dünyada hangi ameli
işlediyse onu yüzüne söyleyeceğini açıkça bu Âyet-i Kerimesi’nde beyan
buyuruyor. Zümer-7/458
AMELLERİN GEÇERLİ OLMASI İÇİN MÜ’MİN
OLMA ŞARTI GETİRİLİYOR
Allah-ü Teâlâ: “Kim sâlih ameller
işlerse”demeyip “Kim Mü’min olarak sâlih ameller işlerse” dediğinden, verilecek
mükâfatlara “Mü’min olma” şartı getiriliyor. Enbiyâ-94/329
AMENERRASULÜ
Bakara Sûresi’nin son iki âyeti, halk
arasında “Amenerrasûlü” olarak bilinir. Bu iki âyet, Efendimizin sav
Mi’racı’ndan hediye olarak getirdiği iki kutsal ve muallâ âyetlerdir. Hz. Ömer
der: “Bakara Sûresi’nin son iki âyetini okumadan yatıp geceleyenin aklına
şaşarım!” Bundandır ki imamlarımız yatsı namazını müteâkib bu iki âyeti aşır
olarak okurlar. Gayet de iyi ediyorlar! Bakara-285/48
AMENERRASULÜ’DE NELER VAR?
Amenerrasûlü’nün meâline
baktığımızda şu hakikatlarla karşılaşırız: 1-Allah’a iman, 2-Meleklerine iman,
3-İndirdiği kitaplarına iman, 4-Peygamberlerine iman, var! 5-Allah’ın
elçilerini, diğer elçilerinden (vazife cihetiyle) ayırt etmeyiz. Yani “şunları
kabul ediyor, şunları ise kabul etmiyoruz!” demeyiz! 6-“İşittik ve itaat
ettik”deriz, “isyan ettik” demeyiz! 7-“Affını dileriz Ey Rabbimiz!”deriz. 8-“Dönüş
Sana’dır Ey Rabbimiz!” deriz! 9-Allah, hiçbir kimseyi gücünün yetmedikleri ile
yükümlü tutmaz. 10-Her bir kişinin kazandığı iyilikleri lehine, kötülükleri de
aleyhinedir. 11-Ey Rabbimiz! Unuttuğumuz veya kasıtsız hatâlarımızdan dolayı
bizleri sorumlu tutma! 12-Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi,
bizlere de ağır yük yükleme! 13-Ey Rabbimiz! Tâkat getiremeyeceğimiz şeylerle
bizi yükümlü tutma! 14-Affet bizi, hem de bağışla, bize merhamet et Ey
Rabbimiz! 15-Ya Rab! Sen bizim Mevlâmızsın! 16-Allahım! Kâfirler topluluğuna
karşı bize yardım et! Amenerrasûlü’de hep bu güzel şeyler var! Bu iki âyeti,
ısrarla her gece yatmadan önce okuyanı, Mevlâmız yalnız bırakmaz!
Bakara-285,286/48
ANA BABAYA NE ZAMAN İTAAT
ETMEYEBİLİRİZ?
Allah-ü Teâlâ bu meseleyi de, bu
Ayetinde beyan etmiş; şöyle ki: 1-Ana baba bilmediğin bir şeyi, Allah’a ortak
koşmaya zorlarlarsa itaat edilmez. (Allah’a isyanda ana babaya itaat yoktur!)
2-Böyle itaat etmemen dahi onları kırmaya cevaz vermez. Bilakis onlarla iyi
geçinmen, onlara sahip çıkman emredilmiş. 3-Yolun Allah’a yönelenlerle beraber
olsun, onlara uy! 4-Neticede dönüş Allah’adır. Allah ne yaptıysanız tek tek
size haber verecek ve ona göre karşılığını verecektir. Lokman-15/411
ANA RAHMİ -MECAZ BİR İFADE İLE- İNSANLIĞIN
TAŞINDIĞI DOLU GEMİ MİDİR?
Allah’ü Teâlâ, bu Ayet-i
Kerimesi’nde: “Kudretimize bir delil de, onların (insanoğlunun)
zürriyyetlerini, o dolu gemide taşımamızdır” buyurmaktadır. Dolu gemi, iki
ma’nada tefsir edilmiştir: 1-Hz. Nûh as’ın gemisi olup insanoğlu o gemideki
insanların sulbünde taşınmıştır. Yani Tufan Hadisesi’nde insan olarak sadece o
gemidekiler kaldığı için ve dolayısıyle onlar, bütün insanlığın ataları olduğu
için onların o gemide taşınması, bütün insanlığın o dolu gemide taşınması
demektir. 2-Mecaz bir ifade ile her bir insan, dolu gemiye benzeyen ve gayet
emniyetli olan kendi annesinin rahminde doğumuna kadar taşınmıştır. Yâ Sîn-41/442
ANA RAHMİNDEKİ BİR CENİNİN ERKEK VEYA
KIZ OLMA AYARINI YAPAN ALLAH-Ü TEALA’DIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sonra o
nutfe, bir alaka oldu da Allah o alakayı bir insan şeklinde yaratıp azalarını
yerli yerine yerleştirerek düzeltti; derken ondan erkek ve dişi olarak onları
iki cins kıldı!” Ana rahmindeki bir ceninin erkek mi, kız mı olacağını
ayarlayan, takdir eden sadece ve sadece Allah-ü Teâlâ’dır. Başkaca da bir
formülü yoktur, kimse boşuna uğraşmasın! Kıyamet-38,39/577
ANA RAHMİNE İŞARET VAR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sizin
(insanlık) için bir müstekar (kalacak yer, yani Ana Rahmi) vardır!”
En’âm-98/139
ANA RAHMİNE SAĞLAMCA YERLEŞTİRİLEN
CENİNDEN BAHSEDEN AYET-İ KERİME
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey
insanlar!) Biz, sizi basit bir sudan (spermden) yaratmadık mı? Sonra onu
(zigotu) belli bir süreye kadar sağlam bir yere (rahim cidarına) yerleştirdik
(yapıştırdık). İşte Biz (böyle) takdir ettik, ne güzel takdir ediciler(iz)!
Hakkı yalan sayanların o gün, vay haline!” Mürselât-20,24/580
ANAHTARLARI ALLAH’IN NEZDİNDEDİR
GÖKLERİN VE YERİN
Göklerin ve yerin (hazinelerinin)
anahtarları O’nun (Allah’ın) nezdindedir. (Kâinatı ancak Allah’ın müsaade
ettiği nisbette anlayabilir ve istifade edebilirsiniz.) Allah’ın âyetlerini
inkar edenlere gelince, işte onlar hüsrana uğrayanların tâ kendileridir. Zümer-63/464
ANAHTARLARI O’NUN YANINDADIR
GÖKLERİN VE YER’İN
Göklerin ve Yer’in hazinelerinin anahtarları,
O’nun (Allah’ın) yanındadır. Her şey, ancak O’nun dilemesiyle, O’nun izni ile
olur, yaratılır ve hareket edebilir. Şûrâ-12/483
ANATOMİ VE TIP İLMİNİ TEŞVİK EDEN
AYET-İ KERİME
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sizin
(insanların) yaratılışınızda ve Allah’ın dünyanın her tarafına yaydığı
canlılarda, iman edecek kimselerin (her türlü tereddütlerini giderecek) kesin
bilgiler ve deliller vardır. (Evet, canlıları inceleyen tıp ve Anatomi ilimlerine
açıkça teşvik var bu Âyet-i Kerîme’de! Hem Efendimizin sav, “kendini tanıyan
Rabbini tanır!” Hadîs-i Şerifi, insanın biyolojik yönünün dahi Rabbini tanımaya
ışık tuttuğunu beyan ediyor.) Câsiye-4/498
ANDLAŞMALARINA RİAYET EDENLERİ ALLAH
SEVER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey
mü’minler!) Kendileriyle andlaşma yaptığınız müşrikler, şayet andlaşmalarına
sadık kalırlarsa ve sizin aleyhinizde hiçbir kimseye destek vermezlerse
bunlarla sözleşmenin müddeti tamamlanıncaya kadar andlaşma şartlarına riâyet
edin! Muhakkak ki Allah, sözünde durup haksızlıktan sakınanları sever.” Tövbe-4/186
;7/187
ANDLAŞMAYA İHANET EDENE ÖYLE BİR MUAMELE
YAP Kİ İBRETLİK OLSUN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onları
savaşta ele geçirirsen, kendilerine öyle bir muâmele yap ki, onların arkasındaki
tüm öbür düşmanlara da ibret olsun da, akıllarını başlarına alsınlar!”(Bu âyet,
aralarında andlaşma olmasına rağmen müslümanların zor zamanında, hem Bedir, hem
Hendek savaşında ihânet ederek müşriklere yardım eden Beni Kureyza Yahudileri
hakkında inmiştir. Nitekim bu ihânetlerinin cezasını Hendek harbini müteâkıben
hem de kendi şeriatları hükmüyle çok ağır bir şekilde ödemişlerdir: Eli silah
tutanlar öldürüldü, diğerleri de esir edildi.) Enfal-57/183
ANDLAŞMAYI BOZAN MİLLETE ARTIK
ANDLAŞMANIN GEÇERSİZ OLDUĞUNU SÖYLE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Seninle sözleşme yapan bir millette sözleşmeye aykırı bir hâinlik
alâmeti tesbit eder de korkarsan, (savaş açmadan önce) artık andlaşmanın
geçersiz olduğunu ilan et ki bunu bilme hususunda iki taraf da eşit olsun!
Muhakkak ki Allah hâinleri aslâ sevmez!” (Bu Ayet-i Kerime, uluslararası çok
önemli bir diplomatik prensibi ortaya koyar!) Enfâl-58/183
ANDLAŞMAYI BOZANLAR, ALLAH’DAN
SAKINMAYAN KİMSELERDİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar,
kendileriyle andlaşma yaptığın,sonra da her defasında andlaşmalarını bozan ve
Allah’dan sakınmayan kimselerdir.” Enfâl-56/183
ANIN BENİ Kİ, BEN DE SİZİ ANAYIM!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Öyle ki
Beni (ibadetlerinizle, tefekkürlerinizle) zikredin ki, Ben de sizi (Rahmetimle)
anayım!” Bakara-152/22
ANKEBUT=ÖRÜMCEK SURESİ
29. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 69 Âyettir. “Elif Lâm Mîm” hurûf-u mukattaası ile başlayan sûrelerden
birisi de bu Sûredir. Ankebût-0/395
ANLAMAYAN ANLAMAZ VE İBRET ALMAZ BİR
KERE!
Allah-ü Teâlâ, bu Ayet-i
Kerimesi’nde, daha önce nice nesilleri helâk ettiğini, onların meskenlerinin
harabelerinin, ibret alınmak üzere hâlâ gözler önünde olduğunu ve
(Mekkelilerin) aralarında dolaştıklarını bildirerek: “Bu hal, onları hâlâ doğru
yola getirmedi mi?” diye istifhami ifhâmî nevinden soruyor. Secde-26/416
ANLAT RABBİNİN NİMETİNİ SAKLI
KALMASIN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Ve amma Rabbinin (üzerindeki) nimetini anlat (saklı kalmasın)!”
(Bu anlatış, şükran makamında bir anlatıştır ki, buna ‘Tahdîs-i Ni’met’ denir.
Bu, hem lisan-ı hâl ile olur, hem de lisan-ı kâl ile olur. Zira Allah, kulunun
üzerindeki nimetini görmek ve duymaktan hoşnuttur. Yoksa övünme makamında, meyl-üt
tefevvük sâikasıyla nimet-i ilâhiyeyi terennüm etmek mezmûmdur, ucuptur.) Duhâ-11/596
ANNE BABASINA ÖF BE YETTİ ARTIK
DİYEN CEHENNEM ODUNU, UYARILMADIM DEMEYESİN!
O kimse ki, kendisini imana da’vet
eden, ciğerpâresinin ateşte yanması ile uykuları kaçan anne babasına kalkmış
bir de: “Öf be, yetti artık! Söylenip durmayın! Hani benden önce ölmüş
nesillerin hangisi geri dönmüş de siz beni mezarımdan diriltilip çıkarılmakla
korkutuyorsunuz!” der. Anne babası ise Allah’a yalvararak: “Yazık ediyorsun
kendine! İman et! Allah’ın va’di elbette haktır” dedikleri halde o imansız, “bu
Ahiret inancı, eskilerin masallarından başka bir şey değildir!” diye diretir.
Ama bunlar, kendilerinden önce gelip geçmiş cin ve insan toplulukları içinde
haklarında azap hükmü kesinleşmiş olanlardır. Gerçekten onlar, hüsrâna uğrayanlardır.
Ahkâf-17,18/503
ANNE BABAYA GÜZEL MUAMELEDE BULUNMAK,
ALLAH’IN KESİN EMRİDİR
Alah-ü Teâlâ ferman ediyor: “Biz
insana, anne ve babasına güzel muamele etmesini emrettik. Zira annesi onu nice
zahmetlerle karnında taşımış ve nice güçlüklerle doğurmuştur.” Ahkaf-15/503
ANNE BABAYA İYİ DAVRANMAK ALLAH’IN
EMRİ OLUP FARZ BİR VAZİFEDİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz insana
annesine babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu nice zahmetlerle
karnında taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. Bu yüzden şöyle
buyurduk: Hem Bana, hem de anana babana şükret! Unutma ki sonunda Bana
döneceksiniz! (Şükretmezseniz azap ederim!)” Lokman-14/411
ANNE KARNINDA BİZİ ŞEKİLLENDİRDİ
Allah, herkesi annelerinin karnında
iken dilediği şekilde şekillendirmiştir. Al-i İmrân-6/49
ANNE KARNINDA İNSANIN YARATILIŞ
SAFHALARI AÇIKLANMIŞTIR
Bu âyetlerin nâzil olduğu 1400 yıl
öncesinde, anne karnındaki insanın yaratılış safhaları, günümüzün en gelişmiş
teknolojik ürünlerinin ortaya koyduğu verilerle birebir örtüşmesi, bu mesajların
yaratan tarafından verildiğini ispat eder. Şöyle ki: 1-Aslı çamur olan babanın
sulbündeki nutfe (sperm), sağlam bir yere (korunaklı bir yer olan Ana Rahmine)
yerleştirilir. 2-Döllenen yumurta=zigot=alaka, rahim duvarına yapıştırılır.
(Göbek bağı, bu yapışmanın merkezidir.) 3-Alaka, mudğa (bir çiğnem et) haline
getirilir. 4-Mudğa, kemikler haline getirilir. 5-Sonra bu kemiklere et
giydirilir. 6-Sonra başka bir yaratılış (kız veya erkek insan, sima ve
kendisine has parmak izlerinin olması) şekline getirilir. 7-Sonra bu şekildeki
insan Ana Rahmi’ndeki tekâmülünü tamamlayarak (9. ay sonrası) bir tıfıl (bebek)
olarak dünyaya getirilir. Yüceler Yücesi Allah’ın, yaratanların (meydana
getirenlerin) en güzeli olduğunu (yani orijinalite ve yoktan var etmenin sadece
O’na mahsus olduğunu) bir düşün! (Düşün de minnetini sadece ve sadece Allah’a
yap!) Mü’minûn-13,14/341
ANNE KARNINDA ÜÇ KARANLIK İÇİNDE
GEÇİRİLEN YARATILIŞ SAFHALARI BİLDİRİLİYOR
Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i
Kerimesi’nde şöyle buyuruyor: “O (Allah), sizi annelerinizin karnında üç
karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa çeşitli safhalardan geçirerek
yaratmaktadır.” (Üç karanlığın ne olduğu, tıp uzmanlarının sahasına
girmektedir. Bizim semai bilgimize göre bu üç karanlık: a)Ana Karnı, b)Ana
Rahmi, c)Plâsentâ (cenini saran zar) olabilir.) Zümer-6/458
ANNE KARNINDAKİ BEBEĞİN YARATILIŞ
SAFHALARI MU’CİZANE AÇIKLANIYOR
Kur’an-ı Kerim’in her âyeti
mu’cizedir. Lâkin modern tıbbın ancak farkına vardığı anne karnındaki ceninin
yaratış safhalarının 14 asır önce Kur’an’da en doğru bir şekilde açıklanması,
bambaşka bir mu’cizedir. Şöyle ki: Ey insanlar! Allah sizi: 1-İlkin topraktan
(Hz. Âdem’in yaratılışı), 2-Sonra bir nutfeden (Spermle döllenmiş
yumurtadan=zigot), 3-Sonra rahim duvarına yapışan bir hücreden, 4-Sonra bir
ceninden (insan şeklini almış ama âzâları tamamlanmamış bir çiğnem et
parçasından) yarattı. 5-Sonra ana rahminde sizi dilediği kadar tuttu ve bir
bebek olarak dünyaya çıkardı. Şimdi siz, öldükten sonra dirilmekten mi şüphe
ediyorsunuz? (Sizi böyle bir damla sudan yaratan Rabbiniz, zaten önceden
yaratmış olduğu kemiğinizin bir parçasından yeniden yaratmaya hiç kâdir olamaz
mı? Hâşâ! Milyon kere hâşâ!) Hacc-5/331
ANNE KARNINDAN ÇIKTIĞINIZDA HİÇBİR
ŞEY BİLMİYORDUNUZ ŞİMDİ ŞÜKÜR ZAMANI!
“Allah, sizi analarınızın
karınlarından öyle bir halde çıkardı ki hiçbir şey bilmiyordunuz. O, sizlere
kulaklar, gözler ve kalbler verdi, tâ ki (bunlarla elde ettiğiniz ilme karşılık)
şükredesiniz!” Nahl-78/274
ANNE VE BABANIN HER DEDİĞİNE İTAAT
EDECEK MİYİZ?
Anne babanın meşru olan bütün
isteklerine itaat edeceğiz. Ancak şirk koşmamız veya farz olan ibâdetleri
(namaz, 0ruç, cihâd gibi) terk etmemiz; haram olan şenâatleri (içki, kumar zina
gibi) yapmamız gibi isteklerini yerine getirmeyeceğiz. Bununla beraber
hatırlarını kırmamaya, gönüllerini almaya titizlikle riâyet edeceğiz.
Ankebût-8/396
ANNE VE BABAYA İYİ DAVRANMAK BİR
İNSANIN YAPABİLECEĞİ EN HAYIRLI İŞTİR
Allah-ü Teâlâ ferman ediyor: “Biz,
insana anne ve babasına iyilik yapmasını tavsiye ettik. Bununla beraber şâyet, (anne
ve baban), hakkında bilgin olmadığı bir şeyi, Bana şirk koşman için seni
zorlarlarsa, o takdirde o hususta onlara itaat etme! Hepinizin dönüşü, Bana’dır.
Ben de yaptığınız şeyleri, size bir bir bildirip karşılığını vereceğim.” Ankebût-8/396
ANNE VE BABAYA VERİLEN PEK YÜKSEK
PAYE
Rabbimiz şöyle buyurdu: “1-Allah’dan
başkasına ibâdet etmeyiniz. 2-Anneye ve babaya güzel muâmele ediniz. 3-Anne ve
babandan her ikisi veya birisi, yaşlılık zamanında senin yanında bulunursa
sakın onlara “öf!” bile deme! Onları azarlama ve onlara tatlı, gönül alıcı
sözler söyle! 4-Şefkat kanadını onların üzerine indir. 5-Onlara şöyle dua et:
“Ya Rabbi! Onlar küçüklüğümde nasıl merhamet ederek beni yetiştirdilerse, Sen
de onlara öyle merhamet eyle!” 6-Rabbiniz içinizde olanı en iyi bilendir, iyi
kimselerseniz tövbe edin (bilhassa anne babasına karşı yaptığı kötü muameleden)
Zira Allah, tövbe edenlere karşı, günâhları çok bağışlayandır.” İsrâ-23,25/283
ANTAKYA’LILAR HAVARİLERE “UĞURSUZLAR!
SİZİ TAŞA TUTARIZ” DEDİLER
Üç Havârinin Yeni Din Hıristiyanlığı
kendilerine tebliğ etmeleri karşısında Antakyalılar: “Sizin yüzünüzden
uğursuzluğa uğradık; yemin olsun, eğer bu söylediklerinizden vazgeçmezseniz, sizi
mutlaka taşa tutarız da acı mı acı bir azap size dokunur!” dediler. Yâ
Sîn-18/440
ANTAKYA’LILAR HAVARİLERİ “SİZ DE
BİZİM GİBİ BİRER İNSANSINIZ” DİYEREK TERSLEDİLER
O günkü Yeni Din Hıristiyanlığı
tebliğ için Antakya’ya gelen Hz. İsa as’ın elçilerini (Havârileri) şehir halkı,
yalanlamışlardı da şöyle demişlerdi: “Siz de bizim gibi birer insansınız; hem
Rahman hiçbir şey indirmemiştir; siz başka değil, ancak yalan söyleyen
kimselersiniz!” Yâ Sîn-15/440
ANTAKYA’YA GELEN İKİ HAVARİYİ HALK
YALANLAYINCA TAKVİYE OLARAK ÜÇÜNCÜSÜ GELMİŞTİ
Hıristiyanlığın ilk yıllarında
Antakya’ya Yeni Din’i (Hıristiyanlığı) tebliğ için iki Havâri gelmişti. Halk
onları yalanlayınca bir üçüncüsü gelerek onları takviye etmişti de o üçü
birden: “Gerçekten biz,size gönderilmiş elçileriz!”demişlerdi. Yâ Sîn-14/440
ARACI OLAN O İŞİN SEVAP VEYA
GÜNAHINDAN PAY ALIR
Kim güzel bir işe aracı olursa, şefâatçı
olursa, ona bundan bir nasip vardır; kim de kötülüğe şefâatçi, aracı olursa,
ona da bundan bir hisse vardır. Allah her şeye gücü yeten, her şeyi görendir.
Nisâ-85/90
ARÂF SURESİ
7. Sûredir. Mekke’de nâzil olmuştur,
206 âyettir. A’râf-0/150
ARÂF ÜZERİNDE CENNETLİKLERLE
CEHENNEMLİKLERİ TANIYACAK KİMSELER VARDIR
Cennet ile cehennem arasındaki
Sûr’un yüksek tepelerinde (A’raf’da) cennetliklerle cehennemliklerin her
birisini simalarından tanıyacak kimseler vardır. Onlar henüz cennete girmemiş, girmeyi
şidetle arzulayanlara “Selâmün Aleyküm!” diye seslenirler. A’râf-46/155
ARÂF’DAKİ KİMSELERİN GÖZLERİ EHL-İ
CEHENNEME ÇEVRİLDİĞİNDE ONLARA NE DERLER?
A’raf’daki kimseler, gözlerini
cehennem ehline çevirdiklerinde: “Aman ya Rabbenâ! Aman bizleri o zalimler
gürûhuyla beraber eyleme!” derler. A’râf-47/155
ARAFAT VAKFESİ
Arafat Vakfesi, Hacc ibâdetinin en
önemli farzıdır. Zilhicce Ayı’nın 9. Günü öğle vakti ile güneşin batması
arasında Mekke-i Mükerreme yakınındaki Rahmet Dağı etrafında sınırları belli
Arafat Meydanı’nda durup bol bol Allah’a dua edilir. Öğle ile ikindi namazları
öğle namazı vaktinde cem edilerek kılınır. Bakara-198/30
ARANIZI DÜZELTİN BİRBİRİNİZLE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Artık
Allah’dan korkun ve birbirinizle aranızdaki (ihtilâfı) düzeltin! Eğer gerçek
mü’minlerseniz, Allah’a ve Resûlüne itaat edin!” Enfâl-1/176
ARAPÇA BİR KUR’AN OLARAK İNMESİNİN
BİR HİKMETİ DE İYİ ANLAŞILSIN DİYEDİR
Allah-ü Teâlâ, “Hiçbir eğriliği
olmayan, (her açıdan idealin zirvesinin de üstünde) Arapça bir Kur’an indirdik;
ta ki, sakınsınlar!” buyuruyor. Burada en gelişmiş dil olan Arapçaya,
kelimelerinin yüksek kapasiteli olması hasiyeti ile pek çok kakikat
yüklenmiştir. Kur’an’daki bu gizemli hakikatları elbette Arap Alimleri, daha
iyi anlıyacaklar ve İslâm medeniyetinin anlaşılmasına hizmet edeceklerdir.
Kur’an eğer gelişmemiş bir dil ile indirilseydi, bugün tek cilt bir Kur’an
yerine ciltlerle ifade edilen bir Kur’an ile karşı karşıya kalacaktık. Halbuki
böyle bir Kur’an’ın ezberlenmesi ve konularına toplu bakış mümkün olmazdı. Zümer-28/460
ARAYA ARACI PUT KOYARAK ALLAH’A
YAKLAŞILMAZ!
Bazı akl-ı evveller şöyle derler:
“Biz, onlara (putlara) sırf bizi Allah’a yaklaştırsın diye ibâdet ediyoruz!”
Allah, onların ihtilafa düştükleri şeyler hakkında hükmünü verecektir. Allah
yalancılığı, nankörlüğü ve kâfirliği huy edinenlere hidâyetini nasip etmez,
onları emellerine kavuşturmaz! Zümer-3/457
“ARKADAŞIM ŞEYTAN!” DERSEN, BAK NE
BİÇİM OLURSUN?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şeytan
kimin arkadaşı olursa, artık o şaşkın, arkadaşların en kötüsüne düşmüş demektir!”
Nisâ-38/84
“ARKADAŞIM ŞEYTAN!” DERSEN, ARKADAŞINLA
BERABER GAYYAYI BOYLARSIN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz, onların
yanlarına insî ve cinnî şeytanlardan birtakım arkadaşlar katarız. Bunlar, onların
önlerinde ve arkalarında bulunan şeyleri (nefsânî arzuları ve Ahiretten gafil
olmayı) kendilerine süslü gösterirler de böylece kendilerinden önce gelmiş
geçmiş toplumlar hakkındaki azâba dair söz (ceza) kendi üzerlerine Hak olur.
Çünki onlar, kendilerini hüsrâna savurmuşlardı.” Fussılet-25/478
“ARKADAŞIM ŞEYTAN!” DİYENLERE
ŞEYTANI ARKADAŞ EDERİZ
Allah-ü Teâlâ, “Kur’an hakikatlarını
göz ardı eden, o hakikatlara kulak tıkayan; böylece “arkadaşım Kur’an değil de
şeytan olsun!” duruşu sergileyenlere Biz de şeytanı musallat ederiz! Nihayet
şeytan ona arkadaş olur da onu yoldan çıkarır. O ise hâlâ doğru yolda olduğunu
sanır, tâ huzurumuza gelene dek! Huzurumuzda her şey anlaşılır ama ona hiç bir
şey fayda vermez!” diyor. Zuhruf-36,39/491
ARKADAŞINIZ MUHAMMED YANILMADI,
SAPMADI, ALDANMADI
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Mi’rac
ile müşerref olan) arkadaşınız (Muhammed, görüp size söylediklerinde)
yanılmadı, sapmadı, aldanmadı.” (O’nun söyledikleri, Hakkın, hakikatın tâ
kendisidir.) Necm-2/525
ARKASINDA DOST ZANNETTİĞİ KİMSENİN
KALMADIĞINI GÖRECEK HAZİN BİR ŞEKİLDE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Nihayet
kendilerine va’ad olunan cehennem azâbını görünce, kimin yardımcılarının daha
zayıf, kimin dostlarının daha az olduklarını bileceklerdir.” (Dünyada yeri göğü
inleten sahralar dolusu çıkar dostlarının, hiçbirinin arkasında olmadığını
hazîn bir şekilde anlayacaktır. Lâkin ne fayda!) Cin-24/572
ARSLANDAN ÜRKÜP KAÇAN YABAN
EŞŞEKLERİ GİBİ SANKİ ONLAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlara ne
oluyor ki, bu nasihatten, bu irşâddan yüz çeviriyorlar, sanki arslandan ürküp
kaçan yaban eşşekleri gibi kaçıyorlar? Bir de kalkmış bu beylerden her biri, (kasılarak)
kendisine açılmış özel sahifeler verilmesini (Allah tarafından kendisine de
vahyedilmesini) istiyor. Hayır! (O eşşek kılıklılara vahiy mi gönderilir?)
Onlar, aslında Ahiretten korkmuyorlar! Hayır! Gerçekten bu bir öğüttür, bir
uyarıdır! Dileyen onu (Kur’an’ı) okur, tefekkür eder, ders alır (dileyen de
arslandan ürkmüş eşşekler gibi kaçar)! Müddessir-49,55/576
ARŞ’A HÜKMEDEN RAHMAN’DIR
O, Rahman’dır ki Arş’a hükmetmiştir.
(Rahmân: Allah’ın, Allah isminden sonraki azam mertebesindeki ismidir ki:
Kâinat düzeninde yer alan ‘tüm mahlûkatını merhametiyle kuşatır, onların tüm
ihtiyaçlarını karşılıksız verir’ mânâsında bir İsm-i Azamdır. Muhtemelen
Hıristiyanlar, karşılıksız vermekten mülhem olarak önceden mecâz bir ifâde ile
Rahmân’a “baba” demişler, ama cehlin elinde mecâz, hakikat anlaşıldığından
gerçekten Rahman’ı (Allah’ı) Hz. İsa’nın babası zannetmişler, sonra da “babası”
diyerek şirke girmişlerdir.) Tâhâ-5/311
ARŞ’I TAŞIYAN VE ETRAFINDA BULUNAN
MELEKLER NE YAPARLAR?
Arş’ı taşıyan ve etrafında bulunan
melekler: 1-Rablerine Hamd ederler; 2-O’nu tesbih ederler; 3-O’na iman ederler;
4-Kendileri gibi iman edenler için mağfiret dilerler de: “Rabbimiz! Sen’in
Rahmetin ve İlmin her şeyi kaplamıştır; artık tevbe edip Sen’in yoluna uyanlara
mağfiret eyle ve onları cehennem azâbından koru!”; 5-“Rabbimiz! Hem onları, hem
onların atalarından, zevcelerinden ve nesillerinden salih olanları, Va’d buyurduğun
Adn cennetlerine koy!”; 6-“Rabbimiz! Sen onları kötülüklerden, günâhlardan
koru! Sen kimi dünyada kötülüklerden korursan, muhakkak ki Kıyamet gününde ona
merhamet etmiş olursun! İşte asıl büyük kurtuluş budur!” derler.
Mü’min-7/466;8,9/467
ARŞ’IN ETRAFI, O KIYAMET GÜNÜNDE,
TAVAF EDEN MELEKLER TARAFINDAN KUŞATILACAKTIR
Kıyametin kopması, Cihan’ın târ-u
mâr olması, her nefsin ölmesi, yeniden dirilişle Haşr’in kurulması hengâmında
Arş-ı A’zam’ın etrafını, tavaf eden melekler kuşatırlar ve Rablerine Hamd-ü
Senâda bulunurlar. Artık imtihan dünyası bitmiştir, Hüküm verilmiştir, cennetlikler cennete, cehennemlikler de
cehenneme gideceklerdir. En nihayetinde de şöyle denilir: “Hamd Alemlerin
Rabbine mahsustur!” Zümer-75/466
ARŞ-I A’LA’NIN SAHİBİ MECİD, ŞANI PEK
YÜCE OLAN ALLAH’DIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor “Arş’ın
sahibi, Mecîd (şânı pek yüce olan) Allah’dır!” Bürûc-15/590
ARŞ-I A’LA’YA ÇIKMAK İSTEYEN BİRİSİ,
MELEK HIZIYLA GİTSE NE KADAR ZAMANDA VARABİLİR?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Melekler
ve Rûh (Cebrail), miktarı sizce elli bin sene olan bir günde O’na (Arşı’na)
çıkarlar.” Nurdan yaratılan meleklerin sür’atinin de ışık sür’ati gibi olduğunu
düşünebiliriz. Meâric-4/567
ARŞ-I A’LÂ’YA HÜKMEDEN ALLAH’DIR
Arş-ı A’lâ’ya hükmeden Allah-ü
Teâlâ’dır. Secde-4/414
ARŞ-I A’LA’YA HÜKMEDEN RAHMAN’DIR
Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i
Kerimesi’nde, gökleri, yer’i ve ikisi arasında olan her şeyi altı günde
yarattığını, sonra da Arş’a hükmettiğini, Rahmân olduğunu, bu Alemin nasıl
yaratıldığının ancak Kendisine sorulmakla bilinebileceğini, çünki yaratanın
ancak Kendisi olduğunu beyân ediyor. Furkan-59/364
ARŞ-I A’ZAM YÜCE ALLAH’IN HÜKMÜNÜ
YÜRÜTTÜĞÜ MAKAMDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhakkak
ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da Arş’a çıkıp
(hükmünü yürüten), her işi yerli yerince çekip çeviren Allah’dır.” Yunus-3/207
ARŞ-I A’ZAM’DAN HÜKMÜNÜ YÜRÜTTÜ
ALLAH
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O (Allah)
dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş’a hükmetti (hükmünü oradan
yürüttü).” Bu Âyet-i Kerime’den anlıyoruz ki, Allah-ü Teâlâ, kâinat çapındaki
hükmünü Arş-ı A’zam odaklı yürütmektedir. Hadîd-4/537
ARŞ-I AZİM’İN RABBİ ALLAH’DIR
Allah öyle bir ilâhdır ki, O’ndan
başka ilâh olmadığı gibi O, Arş-ı Azîm’in de yegâne Rabbidir. Neml-26/378
ARŞI, GÖKLERİN VE YERİN YARATILIŞINDAN
ÖNCE SU ÜZERİNDE İDİ
“Hem O’dur (Allah’dır) ki gökleri ve
yeri, altı günde yarattı. Bundan önce ise Arş’ı su üzerinde idi.” Hûd-7/221
ARŞ-I KERİM’İN RABBİ ALLAH’DIR
Ey vazifesi Allah’ı tanımak ve
tanıtmak olan insan! Şunu iyi bil ki, Allah Yüceler Yücesidir. Gerçek hükümdar
O’dur. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Kerim Arş’ın, pek değerli Arş’ın Rabbidir.
Mü’minûn-116/348
ASÂ İLE VUR TAŞA!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bir zaman
Musa, kavmi için Tih çölünde su aramıştı da, Biz O`na: ‘Asânı vur taşa!’ demiştik.
Bakara-60/8
“ASÂNI VUR DENİZE!” DİYE VAHYETTİK
MUSA’YA
Musa ve Harun as ile kavmi
İsrailoğulları, Mısırdan (muhtemelen Yukarı Nil havzasından toplanarak) Kızıl
Deniz istikametine gittiler. Tam denize ulaştıkları sırada kendilerini iki
zorlu düşman arasında sıkışmış buldular: Arkada denizin boğarak imhâ etmesi
kadar korkunç bir Firavun ordusu; önde Firavun ordusu kadar korkunç bir deniz!
İsrailoğullarının pür telâş oldukları bir hengâmede Allah-ü Teâlâ, Hz. Musa’ya:
“Asân ile vur denize!” diye vahyetti. Vaktaki Hz. Musa denize asâsını vurdu.
Deniz hemen yarıldı, öyle ki açılan koridorların kenarındaki sular, büyük
dağlar gibi oluvermişti. Şuarâ-63/369
“ASÂNI YERE BIRAK DA ONLARI YUTSUN!”
DEDİ YÜCE ALLAH MUSA AS’A
Sihirbazların bu dehşetengiz sihirleri
karşısında bir çeşit korku duyan Musa as’a Yüce Allah: “Ya Musa, Korkma! Hiç
şüphen olmasın ki, Sen gâlip geleceksin! Sen şimdi şu sağ elindekini (asâyı)
yere bırak! Onların yaptıklarını yutsun! Onların yaptıkları sadece bir sihirbaz
oyunudur. Halbuki sihirbazlar nereye varırsa varsınlar, hiçbir yerde iflâh
olmazlar! Tâhâ-68,69/315
ASÂY-I MUSA, MUSA’NIN BASTONU
Allah sordu: “Ya Musa! Şu sağ
elindeki de nedir?” Musa as: “O benim asâmdır, bastonumdur, ona dayanırım,
onunla davarlarıma yaprak çırparım, ayrıca onunla daha birçok ihtiyaçlarımı
gideririm” dedi. Allah-ü Teâlâ: “Onu yere bırak Ya Musa! buyurdu.” Musa as:
“Asâsını yere bırakınca bir de ne görsün? Asâ oldu kocaman çevik bir yılan!
Allah buyurdu: Onu al ve korkma! Onu eski hâline (tekrar asâ haline)
döndüreceğiz! Diğer bir mu’cize olarak da elini koynuna sok! Kusursuz, parlak,
nûr saçan bir el (Yed-i Beyzâ) olup çıksın! Bunlar ile Sana en büyük
mu’cizelerimizden bazılarını göstermek istiyoruz.” Tâhâ-17,23/312
ASÂY-I MUSA, EN BÜYÜK BİR MU’CİZE OLARAK
FİRAVUN’UN KARŞISINDA İDİ VE ONU ÇILDIRTTI
Hz. Musa as, Allah’ın emri üzerine
Firavun’a gitti. Ona en büyük mu’cizeyi (Asây-ı Musa’nın sihirbazların
sihirlerini hiçe indirmesi hadisesi) gösterdi. Fakat Firavun, Hz. Musa’yı
yalanladı ve Allah’a isyan etti. Sonra sırtını dönüp koşaradım Hz. Musa’ya
karşı bir ‘O’nu bertaraf etme çalışması’ içine girdi. Nâziât-20,22/583
ASAY-I MUSA MU’CİZESİ İLE AÇILAN
DENİZİN ONİKİ KOL OLDUĞU ANLAŞILIYOR
Bu Âyet-i Kerime’de Hz. Musa’nın,
Allah’ın emriyle asâsını denize vurduğu, denizin yarıldığı, açılan koridorun
iki yakasındaki suların dağlar gibi yükseldiği haber veriliyor. Burada “küllü
firgın= herbir parça” lâfzı, bu açılan koridorun iki yakası olduğunu, herbir
yakasındaki yükselen suyun büyük bir dağ gibi olduğu bildiriliyor. Bazı
müfessirler, “Küllü firgın” kelimelerinden bu koridorun çok olduğunu, bu
çokluğun da oniki kol olan İsrailoğullarının herbir kolunun ayrı ayrı
gidecekleri koridorlar olarak oniki koridor olduğu kanaatine varmışlar. Ancak
yükselen herbir su kütlesinin büyük bir dağ gibi olması söz konusu olunca
herbir kolun birbirinden ayrı yüzlerce kilometre aralıklarla gitmesi lazım
gelir ki, Hz. Musa’dan kopuk böyle bir durum realite ile bağdaşmaz! O nedenle
bunu tek koridor, “herbir parça”dan da iki parçanın herbiri olarak anlamak daha
mantıklı! Birbiriyle rekabet halinde olan bu kollar için o tek koridorda oniki
şerit düşünebiliriz. Böylece Hz. Musa’dan kopmamış da olurlar. Oniki kol
olduğunu başka âyetlerin yardımıyla (Asây-ı Musa’nın taşa vurulması ile taştan
oniki pınarın fışkırmasını, İsrailoğullarının oniki kol olduğunu, her kolun
kendine ait pınardan suvarıldığını, kölelik sebebiyle sosyal kültürleri
gelişmemiş bu mazlum kavmin, o en nazik süreçlerde birbirleriyle kavga
etmemeleri için Yüce Allah’ın her kola ayrı ayrı lütufta bulunduğunu
bildiğimizden koridordaki bu şeritlerin de oniki olduğunu) anlıyoruz. Allah ü
a’lem! Şuarâ-63/369
ASAY-I MUSA, SİHİRBAZLARIN ORTAYA
ATTIKLARI İPLERİ VE DEĞNEKLERİ BİR BİR YUTTU
Sonra Hz. Musa Asâsını (Vahy
doğrultusunda) yere bıraktı. Asâ, oldu bir ejderha ve o sihirbazların ortaya
koydukları dehşetli yılanlar görünümündeki ipleri ve değnekleri bir bir yuttu.
(Ortada ne ip kaldı ne de değnek!) Sihirbazlar, (bu işin aslâ bir sihir
olamayacağını, çünki olsaydı, ip ve değneklerin, hakikaten kaybolmamaları lâzım
geldiğini pekâla bildiklerinden, karşılarındaki zatın bir sihirbaz değil, bir
mu’cize gösteren peygamber olduğunu anladılar da) hemen secdeye kapandılar ve
şöyle dediler: “Alemlerin Rabbine, Musa ile Harun’un Rabbine biz de iman
ettik!” Şuarâ-45,48/368
ASFALT VE DEĞİŞİK RENKLERDE YOLLAR
İHSAN ETTİĞİNİ BİLDİRİYOR ALLAH-Ü TEALA
Allah-ü Teâlâ, dağlardan da beyaz, kırmızı,
renkleri farklı ve simsiyah yollar yaptığını bildiriyor. Buradan dağlardaki
geçitleri, belenleri anladığımız gibi tünellerle geçmeyi de anlayabiliriz. Beyaz,
kırmızı ve çeşitli renklerdeki yollardan değişik renklerdeki beton yolları
anlayabiliriz. Hele siyah yoldan bahsetmesi, açıkça asfalt yoldan bahsetmesi
anlamına geldiği âşikârdır. Fatır-27/436
ASHAB-I KEHF KAÇ KİŞİ İDİLER?
Kur’an-ı Kerim’in ifâdesi ile:
“(Ehl-i Kitab) insanların bir kısmı: ‘(onlar) üç kişi idi, dördüncüleri de
köpekleri idi’ diyecekler. Bazıları: ‘Beş kişi idiler, altıncıları da köpekleri
idi’ diyecekler. Bazıları da: ‘Yedi kişi olup sekizincileri köpekleri idi’
diyecekler. Halbuki onların sayılarını tam tamına Allah bilir, onlar hakkında
bilgi sahibi çok az insan vardır. Ağır basan görüşe göre yedi kişi olup
sekizincileri “Kıtmir” isimli köpekleri idi. Bu yedi kutlu kişilerin adları da
şöyleydi: 1-Yemlihâ, 2-Mekselinâ, 3-Mislinâ, 4-Mernuş, 5-Debernuş, 6-Şâzenuş,
7-Kefeştatayyuş. Kehf-22/295
ASHAB-I KEHF MAĞARALARINDA 309 YIL
KALDILAR
“(Ashab-ı Kehf, güneş takvimine
göre) mağaralarında 300 yıl kaldılar. (Bazıları da Ay takvimine göre hesap
ederek buna) 9 yıl daha ilâve ettiler. (Böylece Ay takvimi hesabıyla onlar, mağaralarında
309 yıl kalmış oldular.) Aslında ne kadar kaldıklarını Allah bilir. Zira gökler
ve yerin gaybını bilmek O’na aittir. O ne güzel görür ve ne güzel işitir!” Kehf-25,26/295
ASHAB-I KEHF NASIL DEŞİFRE OLDU?
Rivâyete göre şehre gönderdikleri
arkadaşları, şehre inince derhal dikkat çekti.Zira üzerindeki kıyafet üç asır
önceki kıyafetti, elindeki akçeler de üç asır önceki müşrik Decius devrinin
akçeleri idi. Ayrıca konuşma tarzı da pek değişikti. Onu görenler, hazine
bulduğu zehâbına kapılarak onu idarecilerine götürdüler. İfâdesi alınınca
halkın çoğu-onların dinini benimsediğinden- kitle hâlinde mağaraya koştular.
Ashâb-ı Kehf, vaziyeti anladılar, din kardeşlerini selâmladılar ve rûhlarını
Rahmân-ı Hakîm’e teslim ettiler. Bu hâdise “Haşrin” isbâtına canlı bir delil teşkil
etti. Kehf-21/295
ASHAB-I KEHF VE RAKIM’IN İBRETE
ŞAYAN OLMASI DIŞINDA DAHA NE İBRETLİKLER VAR!
Allah buyuruyor: “(Ey Resûlüm!)
Sanma ki, âyetlerimiz sadece Ashâb-ı Kehf ve Rakîm’dir! Daha nice ibret dolu
âyetlerimiz vardır. (Ashâb-ı Kehf: Mağara Ehli; Rakîm: Kitâbe, yazıt mânâlarına
gelmektedir.) Kehf-9/293
ASHAB-I KEHF’İN 309 YIL ARADAN SONRA
VARLIKLARINI ÖĞRENEN HALK BAKIN NE YAPTI?
309 yıl uyutulduktan sonra
uyandırılan Ashâb-ı Kehf’in varlığına muttali olan halk, kendi aralarında şöyle
konuşmaya başladılar. Bazıları: “Onların mağaralarının kapısına bir anıt dikin,
biz anlayamadık ama Rableri onların hallerini pek iyi bilir!”dediler. Görüşleri
ağır basan mü’minler de: “Mutlaka onların yanıbaşlarına bir mescid yapacağız!” dediler.
Kehf-21/295
ASHAB-I KEHF’İN 309 YIL UYUDUKTAN
SONRA UYANDIRILMALARI HAŞRİN İSBATI İÇİNDİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Böylece
(insanları) onlardan haberdâr ettik ki, Allah’ın va’dinin Hak olduğu, Kıyametin
(Ahiret Günü’nün geleceğinde) şüphe olmadığını bilsinler!”(Ashâb-ı Kehf’in 309
yıl uyuduktan sonra uyandırılmalarındaki asıl hikmet, üç asırdan sonra Hak dine
kavuşan halkın, bunları tanıması ve kıyamet günü Haşr-i Umûmî’nin
gerçekleşeceğini aynel yakîn görerek imanlarında yakîniyet kazanmalarını
sağlamaktı.) Kehf-21/295
ASHAB-I KEHF’İN DURUMLARINI ALLAH,
EFENDİMİZE VE HERKESE BAKIN NASIL KISSA EDİYOR?
Allah-ü Teâlâ, Ashâb-ı Kehf’i şöyle
övüyor: “1-Onlar, Rablerine tam iman etmiş gençlerdi; 2-Tam imanlarına karşılık
Biz de onların hidâyetlerini ve yakînlerini arttırdık; 3-Kalblerine kuvvet ve
metânet verdik; 4-Bana tam bir ihlâsla kulluğa kilitlendiler; 5-Halkın Bana
karşı şirk koşması karşısında dik durdular ve Benim tek ilâh olduğumu haykırdılar!”
Kehf-13,15/293
ASHAB-I KEHF’İN İMANLARININ TAHKİKİ
İMAN OLDUĞUNU ANLIYORUZ
Ashâb-ı Kehf: “Şu bizim halkımız
Allah’dan başka tanrılar edindiler. Onların tanrı olduklarına dair apaçık bir
delil getirmeleri gerekmez miydi?” derken kendi imanlarının delile dayalı bir
‘tahkîk-i iman’ olduğunu açıkça ifâde etmiş oluyorlar. Demek ki delillere
dayanarak iman etmişler ki, şeytanın çalamadığı iman budur. Kehf-15/293
ASHAB-I KEHF’İN MAĞARAYA ÇEKİLMELERİ
FİKRİ NASIL DOĞDU?
Mağaraya sığınan gençlerden biri:
“Madem ki onları ve putlarını terk ettiniz, öyleyse mağaraya çekilin ki,
Rabbiniz size rahmetinden bir genişlik yaysın, size işinizde bir kolaylık
sağlasın!” dedi ve böylece mağaraya çekildiler. Kehf-16/294
ASHAB-I KİRÂM EFENDİLERİMİZİ TAVSİF
EDEN AYET-İ KERİME
Fetih Sûresi’nin son Âyetinde, Ashab-ı
Kiram efendilerimiz Allah tarafından senâ edilir; şöyle ki: 1-Onlar, her
işlerinde Peygamberle beraberdirler, Sünnet-i Seniyye-i Ahmediyye’ye milimi
milimine uyarlar. 2-Dini yok etmek isteyen kâfirlere karşı çok şiddetlidirler, din
için canlarını fedâ etmekten çekinmezler. 3-Kendi aralarında çok şefkatli ve
merhametlidirler. Bir Mü’minin kalbini kırmaktan tir tir titrerler. 4-Onlara
bakan, onları secde ve rüku’ halinde görürler. Namaza pek düşkündürler. Sen
onları sanki namaz kılmak için yaratılmışlar zannedersin. 5-Onlar, Allah’dan
bir lütuf ve Rıdvan isterler. 6-Secde alâmetleri yüzlerindedir. (Yüzlerinden
nur tebellür eder, yüzleri ışıl ışıl parıldar, ayrıca secde mührü dediğimiz
alınlarında bir secde nasırı oluşur. 7-Tevrat da onları bu altı maddede
saydığımız sıfatlarla tavsif eder. 8-İncil de onları şu şekilde vasıflandırır:
Onlar bir ekin gibidir ki, filizini çıkarmış, sonra onu kuvvetlendirmiş, sonra kalınlaşmış
da gövdesi üzerine dikilmiştir, öyle ki ekicilerin hoşuna gider. Onların bu
durumu ise, kâfirleri öfkelendirir. Fetih-29/514
ASHAB-I KİRAM GİBİ YAŞAYANLARI ALLAH
AFFEDECEK VE BÜYÜK ÖDÜLE GARKEDECEKTİR
Allah-ü Teâlâ müjde vererek diyor
ki: “Allah, O (Ashab-ı Kiram gibi) iman edip salih ameller işleyenlere mağfiret
(af) ve büyük bir mükafat (Cennet ve Cemâlüllah) hazırladığını va’d etmiştir.”
(Ey Mü’minler! Yaşam modeli örneğini ne diye sağda solda arıyorsunuz? Allah, size
Ashâb-ı Kirâm Efendilerimizi model gösteriyor. Hem tevrat, hem incil, onları
örnek insan topluluğu olarak gösteriyor. Çünki onlar, Hz. Muhammed sav gibi bir
ustanın tezgâhında dokundular. Daha ne denir artık?!) Fetih-29/514
ASHAB-I MEŞ’EME Kİ NE BEDBAHT İNSANLARDIR
O ASHAB-I MEŞ’EME!
Kıyamet Günü Mahşer Meydanı’nda
toplanmış olan üç zümreden birisi, Ashab-ı Meş’eme (amel defterleri sol
ellerine verilenler) dir ki, ne bedbaht insanlardır o Ashab-ı Meş’eme! (Çünki
cehenneme gideceklerdir.) Vâkıa-9/533
ASHAB-I MEŞ’EME KİMLERDİR?
Ashab-ı Meş’eme, hesap defterleri
arkadan ve sol ellerine verilen kimseler olup, dünyada âyetlerimizi inkâr eden
kefere ve fecerelerdir. Onlara, üzerlerine kapıları sımsıkı kapatılmış ateş
odasına konmak vardır! Beled-19,20/594
ASHAB-I MEYMENE Kİ NE MUTLU O
ASHAB-I MEYMENE’YE!
Kıyamet Günü Mahşer meydanında
toplanmış olan üç zümreden birisi, Ashab-ı Meymene (kurtulduklarına dair bir
alâmet olarak amel defterleri sağ ellerine verilenler)dir ki, ne mutlu o
Ashab-ı Meymene’ye!(Çünki cennete gidecekler.) Vâkıa-8/533
ASHAB-I MEYMENE KİMLERDİR?
Ashab-ı Meymene, hesap defterleri
sağ ellerine verilen kimseler olup, (dünyadaki) sarp yokuşu (akabeyi)
aşanlardır. Yani yerine getirilmesi çetin ve zor olan mâlî ve bedenî ibâdetleri
yaparak, bu yokuşu (Allah’ın rızasına giden yokuşu), aşanlardır. Beled-18/594
ASHAB-I ŞİMAL Kİ NE ASHAB-I ŞİMALDİR
ONLAR! BAKIN ONLARI NELER BEKLİYOR NELER?!
Ashab-ı Şimal (amel defterleri sol
ellerine verilener) ki, ne bedbahttır o Ashab-ı Şimal! Bakın onları neler
bekliyor neler! Bazıları: 1-Onlara cehennemde kızgın ateş ve kaynar sular var,
2-Onlar serin ve faydası olmayan kapkara bir duman tabakası altındadırlar. Vâkıa-41,44/534
ASHAB-I UHDUD KİMLERDİR?
Ashab-ı Uhdûd, çırayla tutuşturulmuş
çok şiddetli ateş hendeklerinin sahibleri anlamına gelir. Hâdise, ms. 340-378
tarihleri arasında cereyan etmiştir, şöyle ki: Yemen hükümranlığını ele geçiren
Zû Nuvas, yahudilik dinini benimser. Hıristiyan olan Necran ahâlisini de
Yahudilik dinini benimsemeye zorlar. Onlar kabul etmeyince bu sefer, hendekler
kazdırır, içinde gayet şiddetli ateşler yaktırır ve o hıristiyanları, o ateşli
hendeklere attırarak zulmeder. Bu hıristiyanların sayısı 20.000 kadardır.
Bürûc-4,5/589
ASHAB-I YEMİN Kİ NE ASHAB-I YEMİNDİR
ONLAR! ONLARA BAKIN NELER VARDIR NELER?!
Ashab-ı Yemîn (amel defterleri sağ
eline verilenler) ki, ne mutlu o Ashab-ı Yemin’e! Onlara bakın neler verilecek
neler! Verileceklerin bazıları, şunlardır: 1-Dal bastı kirazlar, 2-Dikensiz
sedir ağaçları, 3-Dolgun salkımlı dizi dizi muzlar, 4-Yayılmış gölgeler, 5-Şarıl
şarıl akan çağlayan su kenarları, 6-Tükenmeyen, hiçbir şekilde yasaklanmayan
pek çok meyveler, 7-Yükseltilmiş döşekler! Vâkıa-27,33/534
ASHAB-I YEMİN’İN BİR ÇOĞU EVVELKİ
ÜMMETLERDEN, BİR ÇOĞU DA SONRAKİLERDENDİR
Önceki âyetlerde göz kamaştırıcı nimetlere
nâil oldukları bildirilen Ashab-ı Yemîn’in bir çoğu, evvelki ümmetlerden; bir
çoğu da sonraki ümmetlerdendir. Vâkıa-39,40/534
ASR SURESİ
103. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 3 âyettir. (Alimlerimizden rivâyet olmuştur ki, başka hiç bir Sûre
indirilmeseydi Asr Sûresi, Kur’an-ı Kerîm olarak yeterdi.) Asr-0/601
ASR’A YEMİN EDİYOR YÜCE ALLAH
Allah-ü Teâlâ: “Asr’a yemin olsun!”
buyurmaktadır. Asr, pek çok mânâlara gelir: 1-İkindi Namazı vakti; 2-Asr-ı
Saâdet Dönemi; 3-Yüzyıl; 4-Bir insan ömrü; 5-Süresiz zaman; 6-Gece ve Gündüz.
Asr-1/601
AŞAĞILARIN AŞAĞISINA DÜŞMEKTEN
KİMLER NASIL KURTULURLAR?
Allah-ü Teâlâ, insana (ruh ve beden
itibarı ile) en güzel bir kıvam verdiğini, fakat onu, bu en güzel kıvamı
koruyamadığı için aşağıların aşağısına döndürdüğünü bildirdikten sonra: “Ancak
iman edip salih ameller işleyenler müstesnâ; onlar için tükenmez bir mükâfat
vardır!” buyurmaktadır. Tîn-6/597
AŞAĞILIK DAMGASI BASILDI
İsrailoğullarının bu taşkınlıkları
sebebiyle üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası basıldı. Neticede Allah`tan
gelen bir gazaba uğradılar. Bakara-61/8
AŞIRI GİDEN OLURSA ÜZERİNE GAZABIM
VACİP OLUR!
Allah-ü Teâlâ, çölde kudret helvası
ile bıldırcın eti lütfettiği İsrailoğullarına şöyle ferman etti: “Ey
İsrailoğulları! Sizi rızıklandırdığımız temiz şeylerden yiyin, aşırı gitmeyin;
yoksa üzerinize gazabım vâcip olur! Gazabım kimi çarparsa artık o uçuruma
yuvarlanıp helâk olmuştur.” Tâhâ-81/316
AŞK-U ŞEVK İLE İNSANLARIN İMANA
GELMESİ İÇİN PEK GAYRETLİYDİ O MAHZUN NEBİ
Peygamber Efendimiz sav, insanların
imana gelmesi için çatlayacak derecede aşk ve şevkle gayret gösteriyordu. Fakat
onların imana gelmemesi karşısında o kadar üzülüyordu ki, bu hususu Allah-ü
Teâlâ bu âyetinde gayet beliğ bir sûrette şöyle ifâde ediyor: “(Habibim Ya
Muhammed!) Sen, onlar iman etmiyorlar diye üzüntüden, neredeyse kendini yiyip
bitireceksin!” Şuarâ-3/366
“ATALARIMIZA TABİ’ OLANLARDANIZ!”
DERLER
Müşriklere: “Gelin Allah’ın
indirdiğine tabi olun denildiğinde; hayır, biz atalarımızı hangi inançta
bulduysak ona uyarız!” derler. Atalarınız, bir şeye akıl erdirememiş olsalar da
mı onlara uyacaksınız? O zaman Ahirette atalarınızın yanına gidersiniz. Lâkin
onların yanına vardığınızda, “burası dayanılacak gibi değil!” diye cıyaklamak
yok ha, ona göre! Bakara-170/25
“ATALARIMIZI NE HALDE BULMUŞSAK O
BİZE YETER!” Mİ DİYORSUNUZ?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kâfirlere:
‘Gelin Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) ve peygambere (sünnetine)!’ denildiği
zaman, ‘atalarımızı ne halde bulmuşsak o bize yeter’ derler. Ya ataları, hiçbir
şey bilmeyen, doğru yolu da bulamayan kimseler olsalar da mı (onlara tabi
olacaklar)?” (Buna kör taassup denir işte!) Mâide-104/124
ATALARIMIZIN TANRILARINDAN MI
VAZGEÇİRMEK İSTİYORSUNUZ?
İnsanoğlunun zaaf damarlarından
birisi de atalarından gördüklerine bir kudsiyyet yakıştırarak, gûya atalarının
hatırını ayakta tutmak sûretiyle onlara vefâ borçlarını îfâ ettiklerini
sanmalarıdır. Düşünmeden peygamberlerini ret etmelerinin kökünde “atalarımızın
inancından vazgeçersek onlara ihânet etmiş, saygısızlıkta bulunmuş oluruz”
vehmi yatmaktadır. Bu da insanın ne kadar câhil ve ne kadar gâfil olduğunu
ortaya koymaktadır. İbrahim-10/255
ATALARIMIZIN YAPTIKLARINDAN SORUMLU
DEĞİLİZ!
“Onlar bir ümmet idi, geldi geçti.
Onların kazançları kendilerine,sizin kazançlarınız da kendinize! Siz onların
yaptıklarından sorguya çekilmeyeceksiniz!” Âyeti, atalarımızın yaptığı hatâ ve
sevaplardan bizim sorumlu olmadığımızı beyan eder. Binâenaleyh, Osmanlı`nın -varsa-
bir cürmü, o, Ahirette Mahkeme-i Kübrâ`ya kalmıştır. Biz, tazminatlarını
ödemekle mükellef değiliz. Bakara-134/19
“ATALARIMIZIN YOLUNDAN SAPMAYIZ DA
SAPMAYIZ!”DİYENLER! ATALARINIZ BATTI, SİZ DE Mİ?
O inanmaya ayak diretenlere: “Gelin
Allah’ın indirdiğine tabi olun!” denildiğinde; “Hayır! Biz atalarımızı üzerinde
bulduğumuz şeye tabi oluruz!” derler. Peki şeytan, atalarını o alevli ateşin
azâbına çağırıyorsa da mı onların peşinden gidecekler? (Şu atalar saplantısı ne
menem şeyse, hâlâ dillendiren var!) Lokman-21/412
ATALARIN YOLUNDAN GİTMEK NE HİKMETSE
BİR TUTKUDUR
İnsanların bir zayıf damarı da körü
körüne taklittir. Tahkik-i İmana eremeyen bir insan zanneder ki, atalarının
inanmadıklarına inanırsa, onlara ihânet etmiş olur. Şeytanın bu damarı pek
işlettiğini Âyât-ı Beyyinât’tan anlıyoruz. Şuarâ-74/369
ATALARINI HEM SAPIK BULURLAR HEM DE
İZLERİNDE GİTMEKTEN GERİ DURMAZLAR
Allah-ü Teâlâ, düşüncesizlerin, atalarını
sapık buldukları halde onların izinden koşaradım gittiklerini, bu sebepten
dönüşlerinin de elbette cehennem olacağını, önceki ümmetlerin çoğunun böylesi
dalâlete düştüklerini; halbuki onlara, eğri yolun encâmından sakındıran
Peygamberler gönderdiğini, peygamberleri dinlemeyişleri sebebiyle de cehennemi
boyladıklarını haber vererek âkıbetlerinin fecâatine dikkat çekiyor. Ancak
Allah’ın ihlâslı kullarının, bu vartadan istisnâ edildiğini de beyan ediyor. Sâffât-68,74/447
“ATEŞ AZABI DİYE BİR ŞEY YOK!”
DİYENLER! İŞTE O “YOK!” DEDİĞİNİZ ATEŞ! TADIN BAKALIM!
Allah-ü Teâlâ, dünyada “ateş azâbı
diye bir şey yok!” diyerek hem kendilerine hem de kandırdıkları kimselere
zulmeden zalimlere: “ İşte, yalan saydığınız o ateş karşınızda! İştahla sizi
bekliyen ateş azâbını tadın bakalım!” diyeceğini açık ve net bir şekilde haber
veriyor. Sebe’-42/432
“ATEŞ BİZE SAYILI BİRKAÇ GÜNDEN
FAZLA DOKUNMAZ!” DİYEDURUN BAKALIM
Yahudilerden bir kesim diyorlar ki:
“Ateş bize sayılı birkaç günden fazla aslâ dokunmayacaktır!” Ellerinde delil
var mı? Yok! Bu inanışları, kendilerini fenâ halde aldatmıştır. Birkaç gün ne
kadar da zor olsa dayanırız zu’muyla İslâm’a tenezzül etmemişlerdir. Öteye
gidince her şeyin hiç de zannettikleri gibi olmadığını anlayacaklar ama, iş
işten çoktan geçmiş olacak. Ne edelim, yapılacak bir şey yok! Al-i İmrân-24/52
“ATEŞ BİZE SAYILI GÜNLERDE DOKUNUR!”
DİYEDURUN
Ehl-i Kitap derler ki: “cehennem
ateşi bize sayılı birkaç gün dışında dokunmayacaktır!” Siz öyle zannedin, Ora’ya
varınca görüşürüz! Bakara-80/11
ATEŞ ÇUKURUNUN KENARINDA İDİNİZ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Siz bir
ateş çukurunun tam kenarında (küfür içinde) idiniz, Allah, sizi (hidâyete
erdirdi de) oraya düşmekten kurtardı. Âl-i İmrân-103/62
ATEŞ EHLİ AHİRETTE BİRBİRLERİYLE
YAKA PAÇA OLACAKLAR BUNA HAK OLARAK HÜKMEDİLDİ
Dünyada iken azgınlık yapanlar, çalım
satıp zulüm irtikab edenler, yarın Ahirette acı gerçekle karşı karşıya kalınca,
cehennemde kendilerine ateşten yataklar serilince tarifi imkânsız bir
pişmanlıkla birbirleriyle ağız dalaşına tutuşacaklar, “senin yüzünden, senin
yüzünden!” feryatlarıyla yaka paça olacaklardır. Sâd-64/456
ATEŞ EHLİDİR O TAĞUTLARI DOST
EDİNENLER!
Tâğûtları dost edinenler, ateş
ehlidirler ve o ateşte kesintisiz olarak ebediyyen kalacaklardır. Bakara-257/42
ATEŞ İBRAHİM AS’I YAKMADI O’NA SERİN
VE SELAMETLİ OLDU
Putperestler nihayet İbrahim as’ı
ateşe attılar. Allah-ü Teâlâ da ateşe emretti: “Ey ateş! İbrahim’e serin ve
selâmetli ol!” Ateş İbrahim as’ı yakmadığı gibi O’nu dondurmadı da! O, bir
bahar havasında oldu. O’na tuzak kurmak isteyen güruh, bu zalimlikleri
sebebiyle Allah tarafından hüsrâna uğratıldılar. Enbiyâ-69,70/326
ATEŞ KARŞISINDA KAFİRLERİN YÜZLERİ
DÖNERCİ ETİ GİBİ ÇEVRİLECEKTİR
Kâfirlerin yüzleri, cehennem ateşi
karşısında (dönerci eti gibi) gâh bu yana, gâh öbür yana çevrilip dururken
şöyle feryad edecekler: “Eyvahlar olsun bize! Ne olurdu, keşke Allah’a itaat
etseydik, Peygambere de itaat etseydik! Rabbimiz! Biz, reislerimizin ve
büyüklerimizin dediklerine uyduk. Ama onlar, bizi hak yoldan saptırdılar!
Rabbimiz! Onlara azaptan iki kat ver ve onlara dehşetli bir lâ’netle lâ’net et!
” Ahzâb-66,67,68/426
ATEŞ Kİ, KAFİRLER İÇİN
HAZIRLANMIŞTIR KORKUN O ATEŞTEN!
Allah-ü Teâlâ: “Kâfirler için
hazırlanmış ateşten korkun (da kâfir olmayın)!” buyurmaktadır. Âl-i
İmrân-131/65
“ATEŞ MATEŞ SAFSATA!” DERDİN, NASIL,
GERÇEKMİŞ DEĞİL Mİ? ÖYLEYMİŞ, YANDIK ARTIK!
Gün gelecek, cehennem ateşini inkâr
eden kâfirler, ateşe arz edilecekler ve kendilerine şöyle denilecek: “Nasıl?
“Ateş mateş safsata!” diyerek inkâr ettiğin bu ateş gerçekmiş değil mi?” Onlar
da cevaben: “Evet, Rabbimize yemin olsun ki, gerçekmiş, Hakmış!” derler.
Rableri de onlara: “Öyle ise inkâr edip durduğunuz için şimdi tadın bu azâbı!”
buyurur. Ahkâf-34/505
ATEŞ ODALARINA HAPSEDİLECEK OLANLAR
DA KİMLERDİR?
Ateş odalarına konup, üzerlerine
kapıları sımsıkı kapatılan zümre, hesap defterleri arkadan ve sol ellerine
verilecek olan Ashab-ı Meş’eme’dir. Çünki onlar, dünyada Allah’ın âyetlerini
inkâr ederlerdi. Beled-19,20/594
ATEŞ ÜZERİNDE DANS ETTİRİLİP
KIVRANDIRILACAKLARI GÜN, İŞTE O MERAK ETTİĞİNİZ GÜNDÜR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O gün,
onların alaylı alaylı ‘ne zamanmış o hesap günü?’ dedikleri gündür ki, o günde
onlar, ateşin üzerinde (dans ettirilip) kıvrandırılacaklardır.” Zâriyât-13/520
ATEŞ YAKIYORSUNUZ, SÖYLEYİN BAKALIM!
ONUN AĞACINI SİZ Mİ YARATTINIZ, YOKSA BİZ Mİ?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey inanmamak
için saçma sapan şeyler söyleyenler!) Söyleyin bakalım Bana! Yakmakta olduğunuz
ateşin ağacını (yakıtını) siz mi yarattınız, yoksa onun yaratıcısı biz miyiz?
Onu çölde (yaşayan insanlar) ve yolculuk yapanlar için bir ibret ve menfaat
kaynağı kıldık. (Evet ateşin bir kaynağı da petroldür. Başka hiçbir geliri
olmayan çöl insanı petrol sayesinde dünyanın en zenginlerinden olmuşlardır.
Petrolle ateş yakan arabalar, uçaklar vs.vasıtalar, yolcuların bugün için
vazgeçilmez binekleridir. Bugünkü kavgaların petrol yüzünden çıktığını da
düşünürsek Allah’ın ‘ateşi onlar için bir ibret ve bir menfaat vesilesi
kıldık!’ Âyetinin, ne kadar mu’ciznümâ bir Âyet olduğu daha iyi anlaşılır.”
Allah-ü Teâla, Ahirette düşmanımız olan ateşi, dünyada bize dost ve hizmetçi kılarak
büyük bir nimete dikkat çekiyor ve odun, kömür, petrol, doğalgaz ve elektrik
gibi ateş kaynaklarını yaratanın Kendisi olduğunu hatırlatarak şükre da’vet
ediyor. Bugün elektriğin, doğalgazın, petrolün, odun ve kömürün olmadığı bir
dünya farzedelim de Allah’a ne kadar şükretmemiz lâzım geldiğini düşünelim.
Düşünene bu kadarı bile yeter! Vâkıa-71,72/535
ATEŞ ALLAH’IN “YAK!” DEMESİYLE YAKAR
“YAKMA!” DEMESİYLE YAKMAZ!
Hz. İbrahim as’ın kavmi tarafından
ateşe atılması ve fakat ateşin onu yakmaması dahi isbat eder ki her bir şey,
her bir faaliyetini Allah’ın izni ile yapmaktadır. Ateşe yakma fıtratı veren
Allah, ona “Yakma!” derse bu sefer de yakamaz! Evet kalbimizin çalışması, suyun
kaldırması vs, hep Allah’ın izni dahilinde olur. Ankebût-24/398
ATEŞ İNKAR EDENLERE HAK OLMUŞTUR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şüphesiz
onlar ateş ehlidirler” sözü inkâr edenler için Hak olmuştur. Mü’min-6/466
ATEŞ O KAFİRLERİN YÜZLERİNİ VE
SIRTLARINI YALAYACAK
Allah’ın azabını inkar edenleri,
zamanı geldiğinde cehennemin ateşi, yüzlerini ve sırtlarını yalayarak, azâbın
var olduğunu hakkalyakîn olarak onlara taddıracaktır. Kendilerine yardım da
edilmeyecektir. Ah bu gerçeği bilselerdi! Enbiyâ-39/324
ATEŞE ATILANLAR CEHENNEM BEKÇİLERİNE
YALVARARAK ŞÖYLE DERLER
Ehl-i cehennem, ateşe atıldıktan
sonra cehennem bekçilerine yalvararak şöyle derler: “Ne olur, Rab-binize bizim
için yalvarın, hiç değilse bir gün olsun, bizden azâbı hafifletsin!” Cehennem
bekçileri de: “Peygamberleriniz size açık açık delillerle gelmediler mi?”
derler. Ateştekiler: “Evet, geldiler!” diye cevap verirler. Cehennem bekçileri:
“Öyleyse Rabbinize kendiniz yalvarın!” derler. Kâfirlerin duâsı, bir boşuna
yorulmaktır. Mü’min-49,50/472
ATEŞE ATILMA HADİSESİNDEN SONRA
İBRAHİM AS HİCRET ETTİ
Hz. İbrahim as, ateşe atıldıktan ve
Allah’ın kendisini ateşten kurtarması sonrası kavmine şöyle dedi: “Ben Rabbimin
emrettiği yere hicret edeceğim. O Azîz ve Hakîm’dir.” (Hz. İbrahim, kendisine
iman eden tek kişi Hz.Lût ile Şam diyarına hicret etti. Hz. Lût, daha sonra Şam
diyarında yaşayan Sodom Gomere halkına peygamber oldu.) Ankebût-26/398
“ATEŞE ATIN ONU, İBRAHİM’İ!” DEDİLER
ATEŞE DE ATTILAR AMA ATEŞ O’NU YAKMADI
Hz. İbrahim, kavmine yaptığı
nasihatın karşılığında aldığı cevap, kavminin: “Öldürün O’nu!” veya “Ateşe atın
O’nu!” demekten başka bir şey olmadı. Nitekim ateşe de attılar ama Allah O’nu
ateşten kurtardı. Bunda, iman edecek bir kavim için nice ibretler vardır! Ankebût-24/398
ATEŞE KARŞI DURDURULDUKLARI ANI BİR
GÖRSEN O MÜŞRİKLERİN
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Müşrikler, (dönerci eti gibi) ateşin karşısında
durdurulduklarında: ‘Keşke biz, bir kez daha dünyaya döndürülsek de Rabbimizin
âyetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak!’ dedikleri zaman (onların ne
acıklı hallere düştüklerini) bir görsen!” En’am-27/129
ATEŞİ ZAYIFLADIKÇA ALEVLERİNİ
ARTTIRIRIZ CEHENNEMİN
Allah, (isyânkârlıkları yüzünden)
dalâlete (sapıklığa) attığı kimseleri kıyamet günü, yüzleri üstü, kör, dilsiz
ve sağır olarak haşredeceğini, onların yerinin cehennem olduğunu ve ateşi
zayıfladıkça onun alevlerini arttıracağını söylüyor. İsrâ-97/291
ATEŞİN İÇİNDE BİRBİRLERİYLE TARTIŞAN
ZAYIFLARLA BÜYÜKLÜK TASLAYANLARIN HALİ
Dünyada iken azgınlaşıp büyüklük
taslayanlar ile azgınlıkta onlara yalakalık eden zayıf karakterdekiler
beraberce ateşe atıldıklarında birbirlerinin en amansız düşmanları kesilip yaka
paça olacaklar ve şöyle cedelleşeceklerdir: Zayıflar: “Biz dünyada bunca zaman
hep sizin peşinizden gittik, size hizmet ettik; bari siz ateş azabının bir
kısmını olsun üzerimizden kaldırabilir misiniz?” Büyüklük taslayanlar: “Nerede!
Biz, hep birlikte o ateşin içindeyiz! Allah kulları arasındaki hükmünü verdi ve
iş çoktan bitti!” derler. Mü’min-47,48/471
ATEŞİN KARŞISINDA KIZARIRKEN BİLE
SÖYLEDİKLERİNDE SAMİMİYETSİZDİR O MÜŞRİKLER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Müşrikler, cehennem ateşi ile karşı karşıya kaldıklarında: ‘Keşke
dünyaya bir daha döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak!’ demeleri
dahi, samimiyetsizce bir ifâdedir. Bu sözleri, cehennem korkusundandır. Halbuki
dünyaya döndürülselerdi, kendilerinden yasaklanan şeylere mutlaka geri
döneceklerdi. Bütün bu gördüklerine rağmen dünyaya dalınca: ‘Bu hayat, ancak
dünya hayatımızdır, biz öldükten sonra diriltilecek kimseler de değiliz!’
diyeceklerdi. Onlar, yalancıların ta kendileridir.” En’âm-28,29/130
“ATEŞİN YAKTIĞI KURBAN GELMEDEN
HİÇBİR PEYGAMBERE İNANMAYIZ!” DEMİŞLERDİ
Yahudiler, Peygamber Efendimize:
“Allah, gökten inen ateşin yaktığı kurbanı getirmedikçe hiçbir peygambere
inanmamamızı emretti” dediler. Halbuki daha önce gelen peygamberler, onların
öne sürdüğü o kurbanı da getirmişti. Yahudiler, dürüst davranmadılar, istedikleri
olmasına rağmen peygamberleri öldürdüler. (Meselâ İlyas as’ı). Yani bu, inanmamaya
bir bahâne idi. Al-i İmrân-183/73
ATEŞLE TUTUŞTURULMUŞ HENDEĞE
İNSANLARI ATIYORLAR VE OTURUP SEYREDİYORLARDI
Kahrolası Ashab-ı Uhdûd, çırayla
tutuşturulmuş o çok şiddetli ateş hendeklerine mü’minleri atıp, diri diri
yakıyorlar ve oturup seyrediyorlardı. (Bu hâdise,340-378 tarihlerinde Yemen’de
yaşanmıştır.) Bürûc-6,7/589
ATEŞTE YAKIN ŞU İBRAHİM DENEN GENCİ!
İbrahim as’ın bu sözlerinden sonra
kavminden bazıları: “yapacağınız bir şey varsa, o da bu genci yakmaktır, hem
böylece ilâhlarınıza yardım etmiş olursunuz!” dediler. Enbiyâ-68/326
ATEŞTEN ÇIKMAK İSTEYECEKLER AMA
NÂFİLE, ÇIKAMAYACAKLAR!
O kâfirler, cürümleri karşılığı
cehennem ateşi ile iç içe kalınca, ateşten çıkmak isteyecekler ama onlar,
oradan çıkacak değillerdir. Çünki onlara devamlı bir azap vardır. Mâide-37/113
ATEŞTEN DEMİR HALKALAR KİMLERİN
BOYUNLARINA TAKILACAK?
Dünyada iken birbirlerini azdıran, kibirlilik
taslıyanların tuzaklarına düşüp peşlerinden giden zayıflar, mahşer günü
birbirleriyle cedelleşirken karşılarına çıkan azâbı görünce büyük bir pişmanlık
içinde sus pus olurlar. Müteakiben herbirinin boyunlarına ateşten demir
halkalar takılır. Ne yani, onlar yaptıklarından başka bir şeyle mi
cezalandırılacaklardı? Vay onların haline! Sebe’-33/431
ATEŞTEN DUMANSIZ BİR ALEV VE ALEVSİZ
BİR DUMAN GÖNDERİLİR DE İŞİNİZ BİTİRİLİR
Allah-ü Teâlâ, cinler ve insanlar
topluluğuna: “Haydi gücünüz yetiyorsa göklerin ve yerin sınırlarından çıkıp
gidin de kurtulun bakalım!” dedikten sonra, “çıkamazsınız da, gidip
kurtulamazsınız da! Zira o zaman peşinize takılan ateşten dumansız bir alev
(yıldırım veya onun gibi bir elektrik enerjisi olabilir) ile alevsiz bir duman
gönderilir de işinizi bitiriverirler!” buyurmaktadır. Rahman-35/531
ATEŞTEN DUVARLI BİR HÜCREDE KALIP MADEN
ERİYİĞİ GİBİ BİR SUDAN İÇEN DE KİM OLA?
Kim olacak? Zalimin teki! Bre ey
zalim! Allah-ü Teâlâ, bak, sana ne diyor?: “Zalimler için Allah, cehennemde
öyle bir yer hazırlamıştır ki, içinde kalacağı yerin duvarları ateştendir.
Susuzluktan feryad ettiğinde kendisine erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir
su içirilir. O ne fenâ bir içecektir ve o kaldığı hücre ne fenâ bir yerdir!”
Ölmeden önce tövbekâr ol, kurtul! Daha artık sen bilirsin! Kehf-29/296
ATEŞTEN ELBİSELER BİÇİLİP
GİYDİRİLECEK O İNKAR EDENLERE! YETMEDİ
“O inkârcı kefere ve fecere için
ateşten elbiseler biçilip giydirilecek; yetmedi, başlarının üstünden de kaynar
sular dökülecektir ki bu, onların içlerinde bulunan tüm organlarını, hatta
derilerini bile eritir. Ayrıca onlar için demir kamçılar, demir topuzlar
vardır.” Hacc-19,21/333
ATEŞTEN NASIL KORUNALIM?
Fâiz yemeyin, Allah’a karşı gelmekten
sakının, ateşi müstelzim büyük günâhlar işlemeyin ki, kâfirler için hazırlanmış
olan ateşten korunasınız! Âl-i İmrân-131/65
ATLARA, HARP VASITALARINA ALLAH-Ü
TEALA YEMİN EDİYOR
Allah-ü Teâlâ, Allah yolunda cihâd
eden Mücâhitlerin, koşarken kıvılcımlar saçan, tozu dumana katan, derken
düşmanın ortasına dalan Atları’na (Harp vâsıtalarına: Tank, top, tüfek, füze, uçak,
para, medya, kalem gibi düşmana zarar verici harp vâsıtalarına) yemin ederek
diyor ki: “Gerçekten insan, Rabbisine karşı çok nankördür!” Âdiyât-2,6/599
ATLARIN HEM DE SAF KAN OLANLARI
SÜLEYMAN’A (AS) GÖSTERİLMİŞTİ
Allah-ü Teâlâ, bir ikindi vaktinde
Süleyman as’a, durduğunda sakin, koştuğunda gayet sür’atli saf kan koşu
atlarını göstermişti. O da onlarla ilgilenip: “Ben, Rabbimi hatırlatmasından
(cihada yarayışlı olmasından) dolayı güzel şeyleri (bu güzel atları) severim!”
dedi ve onları gözden kayboluncaya kadar seyretti. Sonra da “onları tekrar bana
getirin!” buyurdu ve getirilen atların bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya
başladı. (Süleyman as’ın atların bacaklarını ve boyunlarını sevmesi, onlara
kuvvet bulmaları için bacaklarına ve hamleden boyunlarına hususi bir duâ ettiği
şeklinde yorumlanabilir. Bu sevginin bir zevk alma ile alâkasının olmadığı, belki
Allah’ın dinini ikâmede atların birinci derecede bir vasıta olmasından olduğu
erbabınca kolayca anlaşılır. Bir komutan ölüm saçan tankları ve savaş
uçaklarını çok sever, çünki vatanın selâmeti için her ikisi de olmazsa
olmazlarıdır O’nun için! Aynen bunun gibi Süleyman as da, o günün tankları
mesabesinde olan atları çok sevmiştir. Bir peygamberin zevki, bizim gibi
sıradan insanların zevkleri gibi olmaz elbette!) Sâd-31,33/454
ATLASDAN DÖŞEKLERE YASLANIRLAR, MEYVELER
ELLERİNİN ALTINDA ZEVK-U SAFA SÜRERLER
Adn ve Naîm cennetleri sakinleri, astarları
kalın atlaslardan döşeklere yaslanırlar, hem de iki cennetin olgunlaşmış
meyveleri, ellerinin altında olacak kadar kendilerine yakındır. Onlar bu
vaziyette cennetin tadını çıkarırlar, zevk-u safâ sürerler. (Bunlardan biri
olmak isteyen, “Allah’ın huzuruna vardığımda O’na kulluk yapamayanlardan
sayılır mıyım?” korkusuyla tir tir titresin ve Rıza-i İlâhî’ye kilitlensin!) Rahman-54/532
ATMOSFER DÜNYANIN TAVANIDIR!
“Göğü (Atmosferi) de, dengesizliğe
kapılıp düşmekten korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise hâlâ gökteki
delillerimizden yüz çevirmektedirler.” Enbiyâ-32/323
ATOM VE ONDAN DAHA KÜÇÜK ESİR
MADDESİNİN HER BİRİ LEVH-İ MAHFUZ’DA KAYITLIDIR
Zerre olarak ifade edilen “atom” ve
daha küçüğü “esir” ve adını bilmediğimiz “daha küçüğü”ne varsa ve miktarı ne
kadarsa hepsi Kitab-ı Mübin’de (Levh-i mahv ü isbatta & Levh-i Mahfûz’da)
kayıtlıdır ve Allah’ın ilmi dışında O’na hiçbir şey gizli kalmaz! Sebe’-3/427
ATOM’DAN DAHA KÜÇÜK ŞEYLERİN VAR
OLDUĞU BEYAN EDİLİYOR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Ne yerde, ne gökte zerre (atom) kadar bir şey, Rabbinden gizli
kalmaz! (Hattâ) bundan (zerreden) daha küçük ve daha büyük bir şey yoktur ki, apaçık
bir kitapta (Levh-i Mahfûz’da kayıtlı) bulunmasın!” Maddenin en küçüğüne biz
atom diyoruz, eskiler zerre diyorlardı. Allah-ü Teâlâ bu Âyet-i Kerîmesi’nde
zerreden daha küçük şeylerin olduğunu haber veriyor. Esir maddesi dediğimiz
şey, bu olsa gerektir. Allah-ü A’lem, bundan daha da küçükleri olabilir, zira
Allah’ın kudreti sonsuzdur.) Yûnus-61/214
ATTIĞIN ZAMAN SEN ATMADIN VELAKİN
ALLAH ATTI
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey
Resûlüm! Bedir Gazvesi’nde Mekke müşriklerinin yüzüne: ‘şâhet-il vücûh=yüzleri
kara olsun!’ diyerek attığın o bir avuç toprak ile küçük taşları, aslında)
attığında, Sen atmadın; velâkin Allah attı. Hem Allah, mü’minleri güzel bir
imtihanla (Bedir zaferi ve ganimetiyle) imtihan etmek için (böyle yaptı). Allah,
hakkıyla işitir ve bilir.” Enfâl-17/178
AVAM-I NAS NAZARA ALINARAK HİTAB
EDİLMELİ!
Allah-ü Teâlâ, Neml Sûresi’nin
59-64. Âyetlerinde putlarla kendisini mukayese ederken, hep avâmın âşinâ olduğu
basit misallerle mukayese etmiştir. Dileseydi formül gibi tek kelimede her şeyi
anlatabilecek, ancak havâss-ı havâsın anlıyabileceği cümleler vahyedebilirdi. Burada
bize mesaj var: Konuşurken avâmı nazar-ı dikkate alarak konuşun; basit
misallerle mukâyese yapabilmelerine fırsat tanıyın; ve her şeyi mün’im-i hakiki
olan Allah’a bağlayın, insanların anlıyamıyacağı şekilde edebiyat yaparak hitâb
etmeyin, böylece nankörlük etmeyin! Neml-59,64/381
AVANESİ İLE FİRAVUN, MUSA AS’IN
MU’CİZELERİNE “BU APAÇIK BİR SİHİRDİR!” DEDİLER
Vakta ki, Musa as, peygamberlikle
muvazzaf kılındıktan sonra Kendisine verilen dokuz mu’cize ile beraber Firavun
ve avânesinin karşısına çıkınca, o fâsıklar: “Bu apaçık bir sihirdir!” dediler.
Neml-13/376
AVLANABİLİRSİNİZ İHRAMDAN ÇIKINCA!
İhramdan çıkınca isterseniz avlanın!
Mâide-2/105
AVUCUNDADIR ALLAH’IN KIYAMET GÜNÜNDE,
HER YER MÜLKÜ VE TASARRUFUNDADIR
Kıyamet gününde dünyada olduğu gibi
insanlara serbestlik verilmeyecektir. O günde her yer, O’nun (mecaz bir ifade
ile) avucunun içindedir. Yani O’nun izni ve tasarrufu dışında kıl kıpırdamaz!
Zümer-67/464
AY IŞIĞINI BAŞKASINDAN ALIR, O BİR
NURDUR VE BURÇLAR İÇERİSİNDE YARATILMIŞTIR
“Ne Yücedir O Allah ki, burçlar
içerisinde Ay’ı nûrlandırıp yerleştirmiştir. (Nûr, bir ışık değildir, belki
ışığa mazhar bir nesnenin aydınlanmasıdır. Nûr, Ay için bir sıfat olduğu halde;
Sirac, Güneş için, ışık saçan ma’nâsında bir isim olarak kullanılmıştır. Bu
ifâdeler, Kur’an-ı Kerim’in Allah kelâmı olduğunu isbat eder. Zira Güneş ışık
kaynağıdır, Ay ise Güneş’ten aldığı ışık ile nûrlanır.) Furkan-61/364
AY TAKVİMİ DE GÜNEŞ TAKVİMİ DE
ALLAH’IN BİRER NİMETİDİR
Allah, Gece delili Ay ile gündüz
delili Güneş’i ayrıca yılların sayısını biesiniz,hesaplarınızı ona göre
yapasınız diye size âmâde birer nimet kılmıştır. Her ikisi üzerinden Kamerî ve
Şemsî takvimler düzenlenmiştir. Hicrî Takvim kameridir,yani Ay’ın deverânına
göre dizayn edilmiştir; Miladi Takvim ise şemsîdir,güneşe göre tanzim edilmiştir.
İsrâ-12/282
AY VE GÜNEŞ BİRARAYA GETİRİLECEK
Kıyametin kopması hengâmında Güneş, dürülüp
bükülecek, ışığını yitirecek, dolayısı ile Ay da kararacak ve Ay ile Güneş
biraraya getirilecek! Kıyamet-9/576
AY’I BİR NUR, GÜNEŞ’İ DE BİR KANDİL
YAPTI YÜCE ALLAH
Allah-ü Teâlâ, yedi kat semâ içinde Ay’ı
bir nûr (lezzetli bir aydınlık), Güneş’i de bir kandil (ışık ve ısı saçan bir lâmba)
yaptı. Nûh-16/570
AY’I DOLUNAY HALİNDE GÖRÜNCE “RABBİM
BUDUR!” DEDİ
İbrahim as, Ay’ı dolunay halinde
görünce (muhataplarını irşâd ve istidlâl yoluyla onlara Rabbin Allah olduğunu
isbat etmek sadedinde): “Rabbim budur!” dedi. Sonra o da batınca “Rabbim bana
doğru yolu göstermeseydi, mutlaka sapmışlardan olurdum!” dedi. En’âm-77/136
AY’IN DA GÜNEŞ’TEN AYRI OLARAK BİR
YÖRÜNGESİ VARDIR
Allah-ü Teâlâ, “Ay’a da kendi
yörüngesi üzerinde bir takım menziller takdir ettik” buyurmakla, Ay’ın da
kendisine has bir yörüngesinin olduğunu bildiriyor. Nitekim Ay, batıdan doğuya
doğru olan hareketiyle, ayda bir dünyanın etrafında dönmektedir. Bu dönüşü
sebebiyle yaptığı bir tura “Ay”, takvimine de “Ay Takvimi” denmiştir. Yâ
Sîn-39/441
AY’IN YARILMASINI BİLDİREN AYET
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kıyamet
yaklaştı ve Kamer (Ay) yarıldı.” (Ay’ın yarılmasını o gece inanan inanmayan
herkes görmüştür. ‘Hayır, öyle bir yarılma olmamıştır!’ diyen tek kişi
çıkmamıştır. Bu mu’cize Efendimizin Peygamber oluşuna yeterlidir.) Kamer-1/527
AYAKLARI BUKAĞILI BİR HALDE
CEHENNEME TIKILIRLAR
O Ahireti, kıyameti, cehennemi inkâr
eden kâfirler, elleri boyunlarına kelepçelenmiş, ayakları bukağılı bir
vaziyette cehennemde daracık bir yere tıkılırlar da “ölsek de kurtulsak!”
diyerek helâk’ı çağırırlar. (Heyhat, ölüm öldürülmüş!) Furkan-13,14/ 360
AYAKLARIMIZLA ÇİĞNEYELİM, TEPELEYELİM
ONLARI HELE BİZE BİR GÖSTER O SAPTIRANLARI!
Kâfirler, cehenneme girince akılları
başlarına gelir ve şöyle yalvarırlar: “Ey bizim Yüce Rabbimiz! Cinlerden olsun,
insanlardan olsun bizi saptıran o şeytanlar var ya! Hele bize onları bir
gösteriver de ayaklarımızın altına alıp çiğneyelim onları, tepeleyelim onları
da en aşağılıklardan olsunlar!” (Geç!) Fussılet-29/478
AYAT-I BEYYİNAT-I KUR’ANİYYE HİKMET
DOLUDUR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Elif Lâm
Râ. İşte bunlar, o hikmetli kitabın (Kur’an’ın) âyetleridir!” Yûnus-1/207
AYAT-I BEYYİNAT-I KUR’ANİYYEYİ YALAN
SAYANLARIN VAY HALİNE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kur’an
âyetlerini inkâr edip yalan sayanlar yok mu, işte onlar cehennem ehlidirler!” Mâide-86/121
AYATULLAH`I KİMLER İNKAR EDER?
“Fâsıklar” dediğimiz sapıklar,
Allah’ın indirdiği ayetleri inkâr ederler. Çünki emir altında yaşamak
istemiyorlar. Haram diye bir şeyin varlığı kendilerini çok rahatsız ediyor. Gûya
inkâr ile rahat ediyorlar. Ey eblehler! Bilmez misiniz ki, güneşe karşı gözünü
kapayan dünyayı kendine zindan eder! Bakara-99/14
AYATULLAH’I İPTAL İÇİN ÇABA SARF ET,
SONRA DA BU ÇABALARIN BEDELSİZ KALSIN ÖYLE Mİ?
Allah’ın ortaya koyduğu âyetlerini
(Kur’an Hakikatlarını) ortadan kaldırmak için çaba gösterenler! Bir de bu
mel’anetleriniz neticesinde çabalarınızın yanınıza kâr kalıp hükm-ü İlâhiden
kurtulacağınızı sanıyorsunuz ha! Sanadurun bakalım! Lâkin bu çabalarınızın
yanınıza kâr kalmayacağını ve azâbın en kötüsünden pek elemli bir azabın içinde
kalacağınızı bu âyet müjdeliyor, o kadar! Sebe’-5/427
AYAT-Ü BEYYİNAT-Ü KUR’AN KENDİLERİNE
OKUNDUĞU ZAMAN MÜNKİRLER NE DEMİŞLERDİ?
Âyetlerimiz kendilerine açık açık
okunup beyan edildiğinde Hak olan Allah kelâmı hakkında o inkâr edenler, “bu
apaçık bir sihirdir!” demişlerdi. Ahkâf-7/502
AYET-EL KÜRSİ
Kur’an Âyetleri’nin en yücesi
Âyet-el Kürsî’dir ki bu tek âyet, Bakara Sûresi’nin 255. âyeti’dir. Bu âyet,
Kürsî Makamı’nı, tamamen Allah’ü Teâlâ’dan bahsettiği için almıştır. Akşam
yatarken bu âyeti okuyana Allah’ın, onu habis varlıklara karşı koruması için
muhâfız melekler indirdiği, rivayette vardır. Ebu Hureyre’nin hazine
bekçiliğindeki şeytanla olan mücâdelesi, açık bir delildir. Bakara-255/41
AYET-EL KÜRSİ’DE ALLAH’IN HANGİ
SIFATLARI AÇIKLANIR?
1-Allah O ilâhdır ki, Kendisi’nden
başka ilâh yoktur. 2-Ezel ve ebed hayat sahibi sadece O’dur ve başkalarına
hayatı veren de O’dur. 3-Kayyumdur, varlığı kimseye ihtiyaç duyulmadan ezelden
ebede Kendi’nden devam eder, her şeyi kıvamında tutan da O’dur. 4-O’nu uyku ve
uyuklama tutamaz! 5-Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. 6-Ahirette şefaat,
tamamen O’nun iznine bağlıdır. İzni olmadan kimse kimseye şefaat edemez!
7-Mahlûkatının önünde ve arkasında (geçmişinde geleceğinde) ne varsa hepsini
bilen O’dur. 8-Mahlûklar, O’nun dilediğinden başka ilminden hiçbir şey
kavramayazlar. 9-O’nun Kürsüsü, gökleri ve yeri kaplamıştır. 10-Her ikisini
koruyup gözetmek O’na ağır gelmez. 11-O pek Yüce, pek büyüktür. Bakara-255/41
AYETLER FARKLI ÜSLUPLARLA BEYAN
EDİLMİŞTİR
Kur’an Âyetleri, iyice anlaşılsın
diye farklı üsluplarda beyân edilmiştir. Zira insanların algı meyilleri
farklıdır. Bazıları: “Sen bu bilgileri bir yerden almışsın” diyecek ve kâfir
olacak, bazıları da hikmetlerini kavrayıp iman edecek! En’âm-105/140
AYETLER HAKKINDA ALAYLI KONUŞMALAR
OLUYORSA DERHAL ORAYI TERK ETMEK GEREKİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:“Âyetlerimiz
hakkında alaylı tavırla ileri geri konuşmaya dalanları gördüğün zaman onlar
başka bir konuya geçinceye kadar kendilerinden yüz çevir! Eğer şeytan bunu sana
bir an unutturursa, hatırına geldiği gibi hemen kalk, artık o zalimler
gürûhuyla oturma!” En’âm-68/134
AYETLER KENDİSİNE OKUNDUĞUNDA
KİBRİNDEN ONLARI DUYMAMAZLIKTAN GELENİN VAY HALİNE!
Allah-ü Teâlâ: “(Habibim Ya
Muhammed!) Kendisine âyetlerimiz okunduğunda, sanki onları işitmemiş, sanki
kulaklarında bir ağırlık varmış gibi duymamazlıktan gelen, kibrinden yüz
çevirerek sırtını dönenin vay haline! Onu pek elemli bir azap ile müjdele!”
buyuruyor. Lokman-7/410
AYETLERE KARŞI HUSUMET, ANCAK
KAFİRLERİN YAPACAĞI BİR İŞTİR
Allah’ın Ayetleri olan Kur’an
Ayetleri, Peygamberlerinin mu’cizeleri ve Tekvini Ayetler’le ancak Allah’a
teslim olmayan kâfirler mücadele ederler. Ama sonuçta hep kaybederler. Çünki
Allah’a karşı zafer kazanmak, en olmayacak şeyin tâ kendisidir. Kâfirlerin
tarrakaları, mü’minleri tasalandırmamalıdır. Tevekkül ile Hak Din’de sebat
gerek! Kâfirlerin çoklukla üzerimize gelmeleri, bizim kabiliyetlerimizin inkişâfı
içindir, o kadar! Mü’min-4/466
AYETLERİ ALAYA ALAN İFTİRACININ VAY
HALİNE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İftiracı,
Âyetlerimizden bir şey öğrendiği zaman onları alaya alır. İşte onların vay
haline! Onlara hor ve zelil edecek bir azâbın varlığını müjdele!”(Durup durduğu
yerde boşu boşuna kendini ateşe atana aklım ermiyor!) Câsiye-9/498
AYETLERİ ALLAH AÇIKLAYICI OLARAK
İNDİRMİŞTİR
Allah-ü Teâlâ, hükümlerini
açıklayıcı âyetler indirdiğini, dilediği kimseleri hikmetine binâen, kendi lütfundan
hidâyete erdirdiğini beyân eder. Nûr-46/355
AYETLERİMİ DÜNYA MENFAATI
KARŞILIĞINDA SATMAYIN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Dünyanın
geçici az bir menfaatı karşılığında âyetlerimi satmayın! Yani: 1- Az dünya
menfaatını tercih ederek âyetlerime sırtınızı dönmeyin, kâfir ve zalimlerden
olmayın! 2-Ayetlerimi istismar ederek dünyalık eldeetmeyin, paraya pula tahvil
etmeyin. Bakara-41/6
AYETLERİMİZDEN YÜZ ÇEVİRENLERİ YAKINDA
AZABIN EN KÖTÜSÜYLE CEZALANDIRACAĞIZ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İşte
gerçekten size Rabbinizden (bir kitap olan Kur’an), apaçık bir delil, bir
hidâyet ve bir rahmet (olarak) gelmiştir. Allah’ın âyetlerini yalanlayıp yüz
çevirenden daha zalim kim olabilir? Âyetlerimizden yüz çevirenleri, böyle yüz
çevirmekte olmalarından (ilgi duymamalarından) dolayı yakında azâbın en kötüsü
ile cezalandıracağız. En’âm-157/148
AYETLERİMİZİ BÜYÜKLÜK TASLAYARAK
YALANLAYANLARA GELİNCE
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Âyetlerimizi yalanlayıp (değersiz görüp) büyüklük taslayarak onları kabule
tenezzül etmeyenlere gelince, işte onlar ateş ehlidirler. Onlar, orada ebedi
kalacaklardır.” A’râf-36/153
AYETLERİN EN SON GELENİ
Bu âyet, en son gelen âyettir:
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bugün (Vedâ’ Haccı Günü) size dininizi kemâle
erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’a
Râzı oldum!” Mâide-3/106
AYETLERİN EN UZUNU
Müdâyene=borçlanma âyeti olarak da
bilinen Bakara Suresi’nin bu 282. âyeti, Kur’an-ı Kerim’in en uzun âyetidir ki,
tam bir sayfa tutar. Zaten Kur’an-ı Kerim sayfaları, bu âyet ölçü alınarak
tanzim edilmiştir. Satırlar için de Kevser Sûresi ölçü alınmıştır. Bu âyet, 15
Kevser Suresi kadar uzun olduğundan Kur’an-ı Kerim’in her bir sayfası tam 15
satırdır. Bakara-282/47
AYETLERİN HER BİRİ, BİR HİDAYET
REHBERİDİR, BİR RAHMETTİR!
Kur’an-ı Hakîm’in her bir Ayeti, bir
hidâyet rehberidir ve bir rahmettir. Lokman-3/410
AYETLERLE ALAY KİŞİYİ GÖTÜRÜR GÜMBÜR
GÜMBÜR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer
onlara (münâfıklara) niçin alay ettiklerini sorsan, yaptıklarını gizler ve:
‘Ciddi bir şey konuşmuyorduk, sadece lâfa dalmış şakalaşıyorduk!’ derler.
(Habibim!) Sen onlara, suçlarını itiraf etmişlercesine de ki: Demek siz Allah
ile, O’nun âyetleri ile ve O’nun Resûlü ile alay edip eğleniyordunuz ha (eğlenin
bakalım)!” Tövbe-65/196
AYIPLAYARAK KARALAMAYIN BİRBİRİNİZİ!
Allah-ü Teâlâ, şu davranışı dahi
haram kılmıştır: “Ey iman edenler! Kendinizi, yani birbirinizi ayıplayarak
karalamayın!” Hucürat-11/515
AYLARIN SAYISI ONİKİ AYDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şu
kesindir ki, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günde, Allah’ın Kitabı’nda
(Levh-i Mahfûz’da), ayların sayısı oniki ay olup, bunlardan dördü haram (saygın
aylar)dır. İşte doğru hesap budur.” Tövbe-36/191
AYRILIN MÜ’MİNLERİN YANINDAN, EY
MÜCRİMLER!
O Ahiret gününde mücrim
müşriklerelere şöyle denilir: “Hey, siz mücrimler! Ayrılın bakalım Mü’minlerin
yanından!” Yâ Sîn-59/443
AZ AMELE ÇOK MÜKAFAT VAR!
Allah Şâkir’dir. Şâkir kelimesi, “az
şükredene dahi çok mükâfat verir” mânâsını, bünyesinde barındıran bir kelimedir.
Bakara-158/23
AZ GÜLSÜN ÇOK AĞLASINLAR!
Allah-ü Teâlâ fermân ediyor: “(‘Bu
sıcakta sefere çıkmayın!’ diyerek cihâda çıkmayıp, kadınlarla beraber evlerde
oturanları, daha sıcak olan cehennem, iştahla onları beklediğinden) kazanmakta
oldukları günâhlarına bir ceza olarak az gülsünler, çok ağlasınlar!” Tövbe-82/199
AZABA MÜSTEHAK KİMSEYİ SEN Mİ
KURTARACAKSIN?
Allah-ü Teâlâ, Efendimize sav
hitaben şöyle buyuruyor: “Habibim Ya Muhammed! (Dünyadaki isyanı ve yaramazlığı
nedeniyle) üzerine azap hak olmuş ve o azgınlık sebebiyle ateşte bulunan
kimseyi Sen mi kurtaracaksın?” Buradan şu dersi çıkarıyoruz: Eğer yaşantımız
Kur’an hakikatlarına uymuyorsa, hayatımıza Hak Nass’lar değil de hevâ ve
heveslerimiz yön veriyorsa azgınlık içerisindeyiz ve bunun tabii neticesi
olarak da cehennem ateşi bizi bekliyor demektir. Henüz ölmediğimize göre
hayatımızı baştan sona yeniden bir daha gözden geçirmeli, nasûh bir tövbe ile
Bismillah deyip Kur’an ve Sahih Hadis çizgisinde yeni bir hayata başlamalıyız.
Zümer-19/459
AZABA UĞRATMAZ ALLAH, RESULÜLLAH’IN
ARALARINDA BULUNDUĞU TOPLULUĞU!
Alah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya
Muhammed!) Halbuki Sen, aralarında (maddeten veya ma’nen) bulunduğun müddetçe
Allah onları azâba uğratmaz!” (Resulüllah’ın aralarında ma’nen bulunmasından
maksat, o topluluğun Sünnet-i Seniyye-i Ahmediyye’yi bilfiil aralarında tatbik
etmeleri demektir.) Enfâl-33/179
AZAB-I CEHENNEMDEN ALLAH’A SIĞIN!
Başta Peygamberimiz sav ve bütün
inananlar: “Ey Rabbimiz! Biz iman ettik, günâhlarımızı bağışla ve bizi cehennem
azabından koru!”derler. Âl-i İmrân-16/51
AZAB-I DÜNYEVİYYE BİR HATIRLATMADIR,
ASIL AZAP AHİRETTEDİR
Eski kavimlerden zenginlikleriyle
şımaran, fakir fukarayı hor gören bir zümrenin bahçelerini Allah, bir gece
gönderdiği bir ateş belâsı ile simsiyah kül haline getirmiş ve onları fakirleştirivermişti.
Bu hadiseyi Âyeti Kerimesi ile bize haber veren Allah-ü Teâlâ: “Azap böyledir
işte! Ahiretteki azap ise daha büyüktür, keşke bunu bir bilselerdi!” buyurarak
dünyevî azaplarla Ahiretteki azâbın şiddetlisini hatırlatıp, bize ders veriyor.
Kalem-17,33/564
AZAB-I İLAHİ ŞİDDETLİDİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biliniz
ki, Allah’ın azabı, şiddetlidir. Bununla beraber Allah’ın (tövbe edenler için)
Ğafûr ve Rahîm olduğunu da biliniz!” Mâide-98/123
AZAB-I İLAHİ VEYA KIYAMET GELİP
ÇATARSA KİME YALVARIRSINIZ?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Söyleyin
bakalım! Eğer size Allah’ın azâbı veya kıyamet gelip çatsa, Allah’dan başkasına
mı yalvarırsınız? Eğer doğru kimseler iseniz (onlara yalvarın da görelim
bakalım!)” En’âm-40/131
AZAB-I İLAHİ’DEN BENİ KİMSE KURTARAMAZ,
ŞAYET O’NA İSYAN EDERSEM!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) De ki: (Şâyet O’na isyan edersem) Beni Allah’ın azâbından aslâ
hiç kimse kurtaramaz ve Ben, O’ndan başka sığınacak bir kimseyi de aslâ bulamam!”
Cin-22/572
AZABI, MÜSTEHAKLARIN İÇİNDE YAŞARKEN
İSTEMEMEK LAZIM!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) De ki: Eğer onların tehdit edildikleri azâbı Bana göstereceksen, Beni
o zalimler güruhu içinde bırakma!”(Buradan anladığım şu: Bir topluluğa azap
geldiğinde imtihan sırrı bozulmasın diye iyileri içlerinden ayıklamaz. Belki
azap toplumun tamamına şâmil olur. Efendimize sav şöyle duâda bulunması tavsiye
ediliyor: ‘Eğer azâbı bana göstereceksen, Hz. Nûh, Hz. Lût gibi Beni onların
arasından ayır da öyle göreyim veya Bana gösterme!’ Azap geldiğinde bizim gibi
sıradan kulların ekstradan ayıklanması söz konusu olmayacağına göre, azâbın
istenmemesi menfaatımız icâbıdır. Meşîet-i ilâhî azâbı gerektirirse o zaman da
bize sabretmek düşer.) Mü’minûn-93,94/347
AZAB-I NASI, AZAB-I İLAHİ GİBİ
ALGILAMAK ASLA DOĞRU DEĞİLDİR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“insanlardan öyle kimseler vardır ki, “Allah’a iman ettik” derler. Fakat Allah
uğrunda kendilerine insanlardan bir sıkıntı geldiği zaman, o sıkıntıyı Allah’ın
azâbı gibi algılarlar. Şayet bu sefer Senin Rabbinden bir zafer ve galebe
gelirse “biz sizinle beraberdik” diyeceklerdir. Oysa Allah, insanların
kalblerinde bulunanları en iyi bilen değil midir?” Ankebût-10/396
AZABI SANA GÖSTERMEYE ELBETTE
KADİRİZ!
Allah-ü Teâlâ buyurdu: “(Ey Resûlü
Kerimim!) Biz elbette onlara vaad ettiğimiz azabı, Sana göstermeye kâdiriz.
(Nitekim Bedir’de gösterdi.) Mü’minûn-95/347
AZABI TADIN BAKALIM KAFİRLİĞİNİZDEN
ÖTÜRÜ ŞİMDİ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kâfirlerin
Rableri huzurunda hesap vermek için durduruldukları zaman Sen onları bir
görsen! Rableri,’Nasıl, bu dirilmeniz gerçek değil miymiş?’ buyuracak. Onlar
da: ‘Evet, Rabbimizin hakkı için gerçekmiş!’ diyecekler. Allah-ü Teâlâ da:
‘Öyle ise kâfirliğinizden ötürü şimdi, tadın azabı!’ buyuracak.” En’âm-30/130
AZABIM DA ELİM Mİ ELİMDİR!
Allah ferman ediyor: “Evet Ben Ğafur
ve Rahimim ama bununla beraber azâbım da elim mi elimdir! (Herkes hesabını buna
göre yapsın!)” Hicr-50/263
AZABIN BÜYÜĞÜ KİME?
Kalbleri ve kulakları mühürlü, gözleri
perdeli Anûtlar’a (pek inatçı olanlara) azabın büyüğü vardır. Bakara-7/2
AZABIN HEMEN GELMEMESİ, DAHA ÖNCEDEN
TAYİN EDİLMİŞ BİR ECEL OLMASINDANDIR
Eğer daha önceden tayin edilmiş bir
ecel (kıyametin kopması) olmasaydı, bunlara azap hemen gelirdi de işlerini
bitiriverirdi. Kaderde her şey sıraya konduğundan vaktini bekler. Tâhâ-129/320
AZAP ANSIZIN BİZİ YAKALAYABİLİR, ÖYLEYSE
KUR’AN’A TABİ OLUP BU AZAPTAN KURTULMALIYIZ
Allah-ü Teâlâ şefkâtle kullarını
uyarıyor: “Farkında bile değilken azap, ummadığınız yerden gelip size çatmadan
önce Rabbiniz tarafından size indirilenin en güzeli olan Kur’an’a tabi olun! Tâ
ki hiç kimse, iş işten geçtikten sonra ‘Allah hakkında işlediğim kusurlarımdan
dolayı yazıklar olsun bana! Gerçekten ben (akılsızın teki olarak) O’nun diniyle
alay edenler arasında yer aldım’ demesin!” Zümer-55,56/463
AZAP BAZEN GECELEYİN GAFLETTE İKEN
GELİR DE YAKALAYIVERİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Peki o
şehirlerin ahâlisi, geceleyin uyurlarken (gaflette iken) azâbımızın gelip
yakalayıvermesinden emin mi oldular?” A’râf-97/162
AZAP BAZEN GÜPEGÜNDÜZ GAFLETTE İKEN
GELİP YAKALAYIVERİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Yoksa onlar,
güpegündüz eğlenirlerken (gaflette iken) azabımızın kuşluk vakti gelip
yakalayıvermesinden emin mi oldular?” A’râf-98/162
AZAP BULUTU CANLARINA OKUMAK ÜZERE
GELİRKEN ONLAR YAĞMUR BULUTU SANIYORLARDI
Hûd as’ın kavmi, şirretlikte haddi
aşınca helâk olmaları mukadder oldu. Onları helâk edecek kasırga bulutu
enlemesine yayılarak üzerlerine gelirken “bu bize yağmur getiren bir buluttur”
dediler. Hz. Hûd as: “Hayır! O, kendisini acele istediğiniz şeydir! Sırtında
can yakıcı azap taşıyan bir rüzgârdır, Rabbimin izni ile her şeyi devirip yerle
bir edecek kasırgadır!”dedi. Derken kasırga geldi ve işlerini bitirdi. Geride
evlerinden başka bir şey görünmez oldu. İşte Allah günahkârlar topluluğunu
böyle cezalandırır. Ahkâf-24,25/504
AZAP EDERSEN ONLARA ONLAR SENİN
KULLARIN! YOK, BAĞIŞLARSAN SEN AZİZ VE HAKİM’SİN!
İsa as, Rabbine şöyle niyâzda
bulundu: “Ya Rabbi! Eğer Sen, onlara azap edersen, onlar senin kullarındır
(kimse buna itiraz edemez); yok onları bağışlarsan şüphe yok ki Sen Azîz’sin, Hakîmsin!”
Mâide-118/126
AZAP ETMEK ELİMDE DEĞİL! YOKSA
İŞİNİZ ÇOKTAN BİTMİŞ OLURDU
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) De ki: Eğer o acele istediğiniz azap, benim elimde olsaydı, benimle
sizin aranızdaki iş, çoktan bitmiş olurdu. Zalimlere nasıl davranılması
gerektiğini Allah pek iyi bilir.” En’âm-58/133
AZAP ETTİ Mİ ALLAH AZAP EDER! O’NUN
AZABI GİBİ BİR AZABI KİMSE EDEMEZ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İşte o
günde (Ahirette) O’nun (Allah’ın) ettiği azap gibi hiç kimse azap edemez! Fecr-25/593
AZAP GELİNCE, İŞ İŞTEN GEÇTİKTEN
SONRA MI İMAN EDECEKSİNİZ?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) De ki: (İş işten geçtikten sonra) azap vuku’ bulunca mı O’na
(Allah’a) iman edeceksiniz? Şimdi mi (aklınız başınıza geldi)? Alın da görün, çarçabuk
gelmesini istediğiniz azabı!” (Günaydın, geçti artık!) Yunus-51/213
“AZAP GETİR ÜZERİMİZE DE GÖRELİM
BAKALIM!” DİYORSUN HA! GELİNCE CİYAKLIYACAK OLAN DA SENSİN!
Mekke müşriklerinden Nadr bin Haris,
Efendimize: “Eğer bu (Kur’an), Senin tarafından gelmiş bir Hak ise üzerimize
gökten bir taş yağdır veya elîm bir azap getir de görelim bakalım!” dedi. Bunun
üzerine Yüce Allah da: “İsteyicinin birisi, vâki’(olacağına inanmadığı için)
bir azap istedi. (O azap), kâfirler için olup (geldiğinde kendilerinden) onu
def’ edecek kimse yoktur. Çünki bu azap, Meâric (göğe yükselme vasıtalarının)
sahibi olan Yüceler Yücesi Allah’dan gelecektir.” buyurdu. Meâric-1,3/567
AZAP GETİREN BİR BAŞ BELASI OLARAK
GÖNDERMEDİK BİZ PEYGAMBERLERİMİZİ!
Allah-ü Teâlâ: “Halbuki Biz, peygamberlerimizi
azap getirmeleri için değil, sadece inananları rahmetimizle müjdeleyici, inkâr
edenleri de azâbımızla korkutucu olarak göndeririz!” buyuruyor. Kehf-56/299
AZAP HAFİFLETİLMEZ VE MOLA DA
VERİLMEZ CEHENNEMDE
“O zalimler, cehennem azabını
görünce yalvarıp yakarırlar. Fakat azapları hafifletilmez ve kendilerine mühlet
(mola) verilmez.” Nahl-85/275
“AZAP HANİ GELMEDİ YA!” DİYEREK GUYA
KENDİ YOLLARININ DOĞRULUĞUNU İDDİA EDERLER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şâyet Biz,
kendilerine azap göndermeyi, belirli bir zamana kadar ertelesek (gûya
peygamberin dâvâsının -Hâşâ- bâtıl, kendi dâvâlarının hak olduğu iddiasıyla):
‘Bu azabı alıkoyan sebep de nedir?’ derler.” (Zavallılar bilmezler ki bu
erteleme, Allah’ın merhametindendir.) İyi bilin ki, o azap başlarına geldiği
gün, artık onlardan geri çevrilmez! Ve alaya aldıkları o azap, kendilerini
çepeçevre kuşatmış olur.” Hûd-8/221
AZAP İSTEMEKTE ACELE EDİYORSUNUZ
SÖYLEYİN! GECE Mİ GELSİN, GÜNDÜZ MÜ GELSİN?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) De ki: Söyleyin bakalım! Ya O’nun (Allah’ın) azâbı, geceleyin
veya gündüzün size gelirse! O günâhkârlar, bundan hangisini acele istiyorlar?”
Yunus-50/213
AZAP KAMÇILARI KİMLERİN ÜZERİNE
YAĞDI?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Görmedin
mi kazıklar (piramitler veya ordugâhın çadır kazıkları) sahibi olan Firavun’a
Rabbin nasıl (azâb etti)? Onlar ki, memleketlerinde azgınlık etmişlerdi, oralarda
fesâdı çoğaltmışlardı, bundan dolayı da Rabbin, onların üzerine bir azap
kamçısı yağdırdı. Çünki Rabbin her an gözetlemededir!” Fecr-10,14/592
AZAP, KELİME OLARAK TATLI DEMEKTİR
NASIL OLDU DA ACILARIN ÇİLELERİN ADI OLDU?
Evet, azâp gayet acıdır, fakat özgül
ağırlığı, tatlıdır. Bu kelime (Allah-ü A’lem) şuradan kaynaklanmaktadır: Yok
olmak en acı olandır. Yok olmaya göre cehennemde de olsa var olmak daha hafif
bir acıdır. Nasıl ki, zehirli duman içerisindeki birisinin gayet kirli, fakat
zehirli olmayan bir havaya çıkması, ona tatlı gibi gelirse (ki, aslında öyle
değildir), zehirli hava hükmündeki yokluk yerine, kirli hava yerindeki
cehennem, onun için tatlı sayılır. Çünki yokluk, kimsenin istemediği beterin
beteridir, ne kadar acı da olsa varlık iyidir. Mülk-6/561
“AZAP MAZAP HİKAYE!” DİYORDUNUZ
HİKAYE İŞTE KARŞINIZDA, HAYDİ GİRİN BAKALIM!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey
kâfirler! ‘Azap mazap diye bir şey yok’ dediğiniz azap işte karşınızda!) O
yalanladığınız azâba haydi (şimdi) girin bakalım!” Mürselât-29/580
AZAP MÜŞTERİLERİNDEN BİR KESİM
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Âyetlerimizi yalan sayanlar, isyan edip yoldan çıkmalarından ötürü azaba uğratılacaklardır.”
En’âm-49/132
AZAP, ONLARI ÜSTLERİNDEN VE AYAKLARININ
ALTINDAN KAPLAYACAK
Allah-ü Teâlâ, azâbın çarçabuk
gelmesini isteyen inançsızlara: “O gün azap, onların hem üstlerinden, hem
ayaklarının altından kaplayacak” da,“yaptıklarınızı tadın bakalım!” (diyeceğim)
diyerek cevap veriyor. Ankebût-55/402
“AZAP SAHİDEN GERÇEK Mİ, OLACAK MI?”
DİYE SENDEN HABER SORARLAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) ‘Sahiden o azap gerçek midir?’ diye senden haber sorarlar. De ki:
‘Evet! Rabbime yemin ederim ki o, elbette gerçektir ve siz, ona mani’ olamazsınız!”
Yunus-53/213
AZAP VAADİNİN GERÇEKLEŞMESİNİ DAHA
NE KADAR BEKLEYECEĞİZ?
İnsanlar, aceleci bir fıtratta
yaratıldığından sabırsızlanarak diyorlar ki: “Eğer iddianızda doğru
kimselerseniz gösterin şu azâbı! Bu vaadin gerçekleşmesini daha ne kadar
bekleyeceğiz?” Enbiyâ-38/324
AZAP VE KORKUTMA AYETLERİNİN KUR’AN’DA
ÇOK ZİKREDİLMESİNİN HİKMETİ
Allah-ü Teâlâ, azap ve korkutmadan, azgınlıkları
ve taşkınlıkları sebebiyle dünyada dahi azap edip helâk ettiği topluluklardan
Kur’an-ı Kerimi’nde pek çok Âyetlerinde bahseder. Bu, O’nun şefkatinden
kaynaklanır. Eğer bahsetmeseydi, insanlar çarçabuk gaflete dalar, şımarıverir
ve şeytan da “Allah’ın mağfireti” ile onları aldatırdı. O vakit insanlara çok
yazık olurdu. Zira cennet umarken karşılarında cehennemi bulurlardı. Halbuki bu
dehşetli ve ibretli korkutmalar, insanların ürperip kendilerine gelmelerini ve
yola girmelerini sağlıyor. Böylece de az bir disiplin ve zahmetle insanlar,
ebedi hayatlarını kurtarmaktadırlar. Kamer-18,21/528
AZAP YAKLAŞTI, GELDİ GELİYOR, BİZ
SİZİ UYARDIK DAHA ARTIK MAZERETİNİZ KALMADI
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şüphesiz
ki Biz, gelmesi yaklaşmış bir azâbı bildirerek sizi uyarmış, korkutmuş olduk!”
(Daha artık tınmayanın kendi bileceği iş! Mâzeretiniz kalmadı.) Nebe’-40/582
AZAP ONLARIN “ÇARÇABUK İNSİN DE
GÖRELİM!” DEMELERİYLE GELMEZ, VA’DESİ VARDIR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bir de
Sen’den azâbın çarçabuk gelmesini istiyorlar; eğer belirlenmiş bir va’de
olmasaydı, azap onlara kesinlikle çoktan gelirdi. Fakat hiç farkına
varmadıkları bir sırada o istedikleri azap kendilerine ansızın gelecektir. Niye
sabırsızlanıyorlar ki? Zaten cehennem, kâfirleri kuşatmış bulunuyor.” (Yani
cehenneme gitmelerine sebep olacak küfürleri, kendilerini kuşatmış bulunuyor.)
Ankebût-53,54/402
AZGINLAR DERLER: “HANİ O SEFİLLERİ
ARAMIZDA GÖREMİYORUZ, ONLARA NE OLDU Kİ?!”
Cehennemi boylamış azgınların
elebaşları, dünyada sefil gördükleri, kendileri ile alay ettikleri toplumun
zayıf müslümanlarını aralarında göremeyince şöyle derler: “Dünyada kendilerini
değersiz saydığımız bir takım adamları (zayıf Müslümanları) aramızda
göremiyoruz, neden acaba? Aklımız sıra onlarla alay eder, fakir olduklarından
onlara “sefiller!” der, hor görürdük. Yoksa gözlerimiz onlardan kaydı da onun
için mi göremiyoruz?” (Dünya ömrünün tamamı, Ahiretin bir gününe mukabil
gelmezken, sabırlı bir günlük fakirliğe sabırsızlık saikasıyla tahammül
edemeyenlerin sonsuz azaplı günlere nasıl tahammül edeceklerini düşündükçe
doğrusu aklım zongluyor. Bu, olsa olsa çıldırmışlık olabilir!) Sâd-62,63/456
AZGINLAR! SİZE ADN CENNETLERİ DEĞİL,
CEHENNEME SERİLMİŞ ÇOK KÖTÜ YATAK VARDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bu
böyledir işte! Peygamberlerin yolundan gidenler, Onların yanına, Adn
Cennetlerine gidip kanepelerine kuruldular. Siz ey azgınlar! Size de cehennemde
gayet kötü bir yatak serildi, dönüş yeriniz oradır. Ama ne kötü bir dönüş yeridir
orası! Sâd-55,56/455
AZGINLAR TÖVBE EDER, KAFİRLİKTEN
VAZGEÇER, MÜSLÜMAN OLURLARSA KARDEŞLERİNİZDİR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(O, haddi
aşan, azgın ve saldırgan kimseler), şâyet kâfirlikten vazgeçerek tövbe eder, namaz
kılar, zekat verirlerse, artık sizin din kardeşleriniz olmuşlardır.”
Tövbe-11/187
AZGINLARIN DÖNÜP DOLAŞACAKLARI,
VARIP VARACAKLARI YER CEHENNEMDİR
Azgınların dönüp dolaşacakları,
varıp varacakları yer cehennemdir. Orada onlar, sonsuz devirler boyu
kalacaklardır. Dünyada işledikleri günâhlara karşılık olarak onlar orada, irin
ve kaynar su hâricinde ne bir serinlik ne de bir içecek tadacaklardır. Bu, onların
yaptıklarının tam bir karşılığıdır. Nebe’-22,26/581
AZGINLAŞIRSAN, FESADI ÇOĞALTIRSAN AZAP
KAMÇILARI GELİYOR DEMEKTİR HER AN, BEKLE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar ki
(Firavun ve avânesi), memleketlerde (sadece kendi ülkelerinde değil)
azgınlaştılar, fesâdı çoğalttılar; Allah da onların üzerine azap kamçılarını
yağdırdı. Şüphesiz ki Rabbin her an gözetlemededir!” (Tarih şâhittir ki
azgınlaşanları Allah, bomba kamçılarıyla hizaya getirmiştir. Zamanımızdaki
teröristlerin üzerine dünya Devletlerinin bomba yağdırması, aslında Rabbin
kamçı yağdırmasından başka bir şey değildir! Acizâne kanaatim böyledir!) Fecr-11,14/592
AZGINLIĞINI VE KAFİRLİĞİ ARTTIRIR MI
KUR’AN-I KER’İM?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Rabbinden Sana indirilen (Kur’an), mutlaka onların bir çoğunun
azgınlığını ve kâfirliğini arttıracaktır.” (Yağmurun çorak toprağın tuzunu
dışarıya çıkarttığı gibi.) Mâide-64/117
AZGINLIK VE SAPKINLIKTAKİ DÜNYA
ORTAKLARI AHİRETTE DE AZAP ORTAKLARI OLACAKLARDIR
Allah-ü Teâlâ, dünyada küfür ve
küfranda birbiriyle yardımlaşan sapkınlık ortaklarının, Ahirette de azap
ortakları olacaklarını beyan eder,“işte Biz, mücrimlere böyle yaparız!”
buyurur. Sâffât-33,34/446
AZGINLIK VE TUĞYANDA SİZİN NİCE
BENZERLERİNİZİ HELAK ETTİK
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “And olsun
ki, (azgınlık ve tuğyanda) sizin benzerlerinizden nicelerini helâk ettik (sizi
de helâk ederiz), fakat hani bir nasihat ve bir ibret alan mı var? Kamer-51/530
AZGINLIK VE ZALİMLİK BİR TOPLULUĞUN
HELAK OLMASINA YETER DE ARTAR BİLE!
Allah-ü Teâlâ, Nûh kavmini azgınlık
ve zalimlikte ileri gittikleri için helâk etmiştir. Necm-52/527
AZGINLIKTA TAVAN YAPTI FİRAVUN! EY
MUSA, GİT O’NU HAKK’A DA’VET ET!
Allah-Ü Teâlâ buyurdu: “)Ya Musa!)
Firavun’a git, (o’nu Hakk’a da’vet et! Çünki) o, kesinlikle iyice azdı. (Musa
da Rabbine şöyle niyazda bulundu): “Rabbim! Benim göğsümü genişlet, işimi Bana
kolaylaştır, dilimin bağını da çözüver ki, sözümü iyice anlasınlar! Kardeşim
Harun’u Bana yardımcı kıl, O’nunla Beni takviye et, O’nu vazifeme ortak kıl ki,
Seni çok tesbih edelim ve Seni çok analım! Muhakkak ki sen bizim bütün
hallerimizi hakkıyla görensin!” Tâhâ-24,35/312
AZIĞIN EN HAYIRLISI TAKVÂDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hacc
yolculuğunuzda lâzım olacak azık (bugün için para) edinin! Bununla beraber
bilin ki, azığın en hayırlısı, Takvâ’dır. Yani büyük günahlardan kaçınıp,
farzları yerine getirmektir. Ey akıl sahipleri, Bana karşı gelmekten sakının!”
Bakara-197/30
AZITIR DA HADDİ AŞAR İNSAN, AMA
DÖNÜP DOLAŞIP VARACAĞI YER RABBİNİN HUZURUDUR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hayır!
(kâfir) insan, (Rabbinin bunca nimetlerine karşı) kendisini kendisine yeter
görmesinden dolayı (azıtır ve) haddini aşar. Ama dönüp dolaşıp varacağı yer, şüphesiz
ki, Rabbinin huzurudur!” Alak-6,8/597
AZITMA ANLAYIŞLI OL! DAHA ÖNCE SENİN
DE SAPIK BİR CAHİLİYE DÖNEMİN VARDI, UNUTMA!
Allah-ü Teâlâ: “Allah yolunda (cihâd
için) sefere çıktığınızda iyice araştırmadan selâm veren (veya teslim olan)
birisine (ganimetine konmak için) “sen mü’min değilsin!” diyerek (onu
öldürmeyin! Unutmayın ki,) daha önce siz de onun gibi (mü’min olmayan bir
sapık) idiniz. Allah hidâyetiyle size lütufta bulundu da mü’minler oldunuz (ona
da hidâyet verebilir veya gerçekten vermiştir, ama siz kalblerde olanı
bilemezsiniz!)” buyuruyor. Evet, savaşta veya benzeri durumlarda zorda kalan ve
selâm veren birisine sû-i zanda bulunarak: “Sen korkuya dubara böyle
yalancıktan selâm veriyorsun!” diyerek onu cezalandırmaya gidilmemeli.
Azıtmamalı, nimet zehirlenmesine tutulmamalı, daha önceki câhiliye dönemlerimiz
hatırlanarak muhâliflere anlayışla yaklaşılmalı, iyice araştırmadan ceza
vermeye gidilmemeli. İslâm şiârı olan “selâm”ı verene silah doğrultulmaz.Onu
öldürmemekle bir kaybınız olmaz, ama gerçekten imanlı ise, öldürmekle ne
kaybettiğinizi bir düşününüz. Allah ne yaptığınızı çok iyi bilendir. Nisâ-94/92
AZITMA, ŞIMARMA EY İNSANOĞLU! HER
ŞEYİN İPİNİN UCU ALLAH’IN ELİNDEDİR UNUTMA!
İnsanlar, bazı teknolojik imkânlara
erince ne hikmetse azıtırlar ve şımarırlar. Allah-ü Teâlâ da bazı zamanlarda
her tedbire rağmen o teknoloji ürününü başlarına çalar. Bununla da “şımarma,
azgınlık yapma, her şey bana aittir bil!” mesajını vererek kaçacak bir
deliklerinin olmadığını bildirir. Şûrâ-34,35/486
AZİZ ALLAH’DIR VE O’NUN KUDRETİ
DAİMA ÜSTÜN GELİR
Aziz (kudreti dâima üstün gelen)
Allah için göklerde ve yerde ne varsa hepsi, tesbih ederler. Cuma-1/552
AZİZ EDEN DE ZELİL EDEN DE ALLAH’DIR
Allah, dilediğini aziz eder, dilediğini
de zelil eder; hayrın tamamı da O’nun kudret elindedir. Muhakkak ki O, her şeye
kâdirdir. Âl-i İmrân-26/52
“AZİZ OLAN, ZELİL OLANI MEDİNE’DEN
DIŞARI ATACAKTIR. HELE BİR ORAYA DÖNELİM!” DERLERDİ
Münâfıklar, Mekkelileri sığıntı
kabul ettiklerinden Medineliler olarak kendilerini güçlü görüyorlar ve onları
Medine’den sürüp çıkarmakla İslâm’ı zayıflatma hülyaları kuruyorlardı. Bu
sebeple şöyle diyorlardı: “Yemin olsun, eğer Medine’ye dönersek göreceksiniz, azîz
olan (yardım eden Medineliler), zelil olanı (yardıma muhtaç olan Mekkelileri)
oradan (Medine’den) dışarı atacaktır.” Halbuki izzet (azîzlik), Allah’ındır, Resûlünündür
ve Mü’minlerindir. Ne var ki münâfıklar bunu bilmezler.” Münâfikûn-8/554
AZRAİL (AS)I GÖRMENİZ Mİ GEREKİR,
İLLA Kİ AKILLANMANIZ İÇİN?
Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i
Kerimesi’nde, Mekke müşriklerine (ve kıyamete kadar izlerinde gidenlere)
‘merhamet edip de sıkıntılarını giderseydik, yine de azgınlıkları içerisinde
bocalayıp duracaklardı, nitekim Bedir’de taddıkları azaptan bile ders
çıkarmayıp azgınlıklarına devam edip de yalvarmadıklarını’ söylüyor. (Devamla)
‘Ne zaman onlara şiddetli bir azap kapısını açsak, bir de bakarsın ki
ümitsizliğe düşüvermişlerdir’ diyor. (Azap kapısı, Bedir’deki feci
mağlubiyetleri veya ölüm anı veya kıyamet günü kasdedilmiş olabilir.)
Mü’minûn-75,77/346
AZRAİL (AS)I GÖRÜNCE Mİ AKLIN BAŞINA
GELDİ? GEÇ ORDAN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Nihâyet o
imansız keferelerden birine ölüm gelip çattığı zaman: ‘Ya Rabbi! Ne olur beni
dünyaya geri gönder!Tâ ki, zayi ettiğim ömrümü sâlih ameller işleyerek telâfî
edeyim! (Ben akılsızın tekiymişim, şimdi aklım başıma geldi, bana tekrar hayat
verirsen öyle iyi kul olacağım ki!... vs.vs.)” der. Hayır, hayır! Bu onun
söylediği boş bir lâftır. (Gemiş olsun, deniz bitti!) Artık onların önünde
diriltilecekleri güne kadar tekrar dünyaya dönmeye engel bir perde olan Kabir
Hayatı=Berzah Âlemi vardır. (Öleceği sırada her bir insana cehennemlikse
cehennemdeki yeri; cennetlikse cennetteki yeri gösterilir. O an sekerât anıdır
ve tövbe kapısı kapanmıştır artık. ‘Tekrar dünyaya geri gönder ki, sâlih
ameller işleyeyim!’ diyen imansızın feryâdı, bu sekerât anıdır. Yoksa o andan
evvel söyleseydi ve sâlih amel işleseydi kurtulurdu.) Mü’minûn-99,100/347
AZRAİL AS’IN EMRİNDE PEK ÇOK CAN
ALICI MELEKLER VARDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Nihayet
birinize ölüm (ecel) vakti geldiği zaman, elçilerimiz olan melekler, onun canını
alırlar. Ve onlar vazifelerini aslâ ihmal etmezler.” (Kötülerin canını Azap, iyilerin
canını Rahmet Melekleri alır.) En’âm-61/134
AZRAİL AS’IN LİSTESİNDE KAYDINIZ VAR!
GELDİ Mİ İŞİNİZ BİTİKTİR O KADAR!
“Toz toprak olduktan sonra biz mi
diriltileceğiz?” diyen müşrikler güruhu! Ölüm meleği Azrail as’ın listesinde
kaydınız var külliyyen! Vakti gelince karşınıza dikilecek ve canınızı daldıra
daldıra çekip alacak da işinizi bitirmiş olacak! Rabbinizin huzuruna
götürüldüğünüz zaman her şeyi anlamış olacaksınız ama iş işten çoktan geçmiş
olacak! Ne edelim, kendiniz ettiniz, kendiniz buldunuz. Secde-11/414
Yorumlar
Yorum Gönder