Allah sınırsız büyük olduğundan hiçbir yere sığmaz. Hatta her
yer, koca kainat, O’na nisbeten bir noktadan ibarettir. Kainat durmadan
genişlediği halde Allah ile mukayese edildiğinde o noktadan öte geçemez! Hem
içi Allah ile dolu bir noktadan öte geçemez! Allah her yerdedir, her yer bir
yerde biter de ötesi yine sonsuza dek Allah’dır. İdrakimiz burada biter. Daha
ötesini zorlamak aklın sigortalarını attırır. Zaten akıl da buraya kadardır,
daha ötesini düşünmek vazifesi değildir! Ziya Paşa merhum ne güzel söylemiş:
“İdrakı Meali bu küçük akla gerekmez; zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez!”
Allah’ın Zatı vardır, sıfatları vardır, isimleri vardır.
Bilemeyeceğimiz daha nice hasiyetleri vardır. Zatıyla, sıfatlarıyla,
isimleriyle Allah bir bütündür, birbirinden ayrılmaz. Mahlukat, Allah’dan ayrı
bir yerde değildir. Çünki o takdirde Allah’ı sınırlamış oluruz. Allah ise sınırsızdır.
Allah mahlukatının kendilerine kendilerinden daha yakındır. Kâf Sûresi 16.
Ayette Allah şöyle buyurur: “Çünki Biz, ona şah damarından daha yakınız!” Şah
damarından daha yakın olmak, Allah’ın insana, insanın kendisinden daha yakın
olduğu anlamında mecaz bir ifadedir. Bunu bir temsil ile akla yaklaştıralım:
Yerçekimi diye bir kanun vardır. Yeryüzü bazında bu kanun, her şeye o şeyden
daha yakındır. Yani o şeyin hücrelerinin içinde bile yerçekimi kanunu vardır.
Demir bile olsa o demirin en içindeki en küçük atomuna kadar yerçekimi kanunu
ona nüfuz eder ve onu yerin merkezine doğru çeker. Teşbihte hata olmasın! Allah
da yerçekimi kanunu temsilinde olduğu gibi kâinat çapında her şeye her şeyden daha
yakındır. Her şeyin en merkezinin merkezinde dahi Allah vardır ve o şeyden
haberdardır, o şeyi Rab ismiyle terbiye ve kontrol eder, Hayy ismiyle yaşatır,
Kayyum ismiyle varlığını devam ettirir, Rezzak ismiyle ihtiyacını görür, Mümît
ismiyle de öldürür. Yani bir şeyin varlığının Allah’ın dışında olması
gerekmez,O şey, Allah’la beraber vardır. Muhiddin-i Arabi “hiçbir mevcud yok;
ancak O vardır” derken ihtimal Allah içindeki mahlukatın varlığına varlık
nazarıyla bakmamış, hem mahlukat ölümüyle müşahade aleminden çekildiği için
onlara varlık nazarıyla bakmamış. Dünü yok, yarını yoksa o yok demektir demiş.
Her zaman var olana, varlığı ezelden ebede vacip olana var demiş ki, bu da
sadece Allah’dır. Fatır Suresi 28. Ayetinde Allah ü Teâlâ der ki, “...kulları içinde
Allah’dan ancak Alimler korkar...” Bu ayet, Allah’ın her yerde hazır ve nazır
olduğunu bilenlerin ancak Allah’dan korkacağını bildirir. Bu bilgiye de ancak
Alimler erişebilir. Allah’ın her yerde hazır ve nazır olduğunu tahkiki bir
surette idrak eden kimseye de Alim denir. Aksine kaç üniversite bitirse bile
Allah’ın varlığından gafil olana alim denmez! Evet, Allah’ın her yerde hazır ve
nazır olduğunu bilen bir kimse, kul hakkı yiyemez, hırsızlık yapamaz, yolsuzluk
yapamaz, rüşvet alamaz ve veremez, bir başkasına zulmedemez, işkence hiç
yapamaz, zina edemez, yalan söyleyemez, bir başkasını öldüremez, herkesi
kendisi gibi bir kul gördüğünden kibirlenemez, böbürlenemez, Allah’ın verdiği
yetenekleri kendinden bilerek övünemez, kalb kıramaz, başkalarını rahatsız
edecek şekilde arkasından konuşamaz, iftira hiç edemez! Es kaza bunlardan
birini yapsa vakit geçmeden tevbe eder ve hukukun yaptırımlarına itiraz etmez!
Yorumlar
Yorum Gönder