Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ALLAH’IN BİRLİĞİNİ NASIL ANLARIM?

  Allah’ın varlığı gayet derecede aşikar olduğu gibi birliği de o derecede aşikardır. Çok   delillerle Allah’ın birliği isbat edilebilir. Biz burada dört delille Allah’ın birliğini isbatla yetineceğiz.           1-Kainat çapındaki intizam, Allah’ın bir olduğunu isbat eder: Bir yerde bir intizam, bir düzenleme varsa orayı nizama sokan, düzenleyen birisi var demektir. Mesela şu sayfada bir düzenleme var mıdır? Vardır! Çünki harfler öyle sıralanmış ki, bu sıralama ile Türkçe olarak bir düşünce ifade ediliyor. Öyleyse bu sayfayı düşüncesine göre birisi düzenlemiştir, yani yazmıştır. İki kişinin milimi milimine aynı şeyleri düşünmesi ve binlerce harfleri bir anlam ifade edecek tarzda arka arkaya birbirinin aynısı kelimelerle yazması imkansızdır. Bu sayfa bu şekilde anlam ifade edecek şekilde yazılmışsa, bu sayfanın bir kişi tarafından düşünüldüğü ve yazıldığı isbat edilmiş olur. Aksi takdirde tesadüfen olduğunu kabul etmek gerekir ki, bunu da hiçbir akıl kabul etmez. Aynen bu misalde ol

KADER HAKKINDA MÜLAHAZALARIM

  Allah-ü Teala Kamer Suresi 49. Ayetinde şöyle buyuruyor: “Şüphesiz ki Biz, herşeyi (Levh-i Mahfuz’da yazılmış) bir kadere göre yarattık.” Bu ayete “Şüphesiz ki Biz herşeyi bir ölçü ile yarattık.” olarak da mana verilebilir. Kader vardır, inkar edilemez! Çünki hakkında ayet var! Ancak kaderi iyi anlamak lazım. Kader konusu dinin en zor anlaşılan kısımlarındandır. Çeşitli görüşler çeşitli itikadi mezhepleri doğurmuştur. Biz bu yazıda kaderin doğru anlaşılmasına çalışacağız. Rabbim isabet ettirsin!                       Kader, takdir, miktar aynı kökenden türemiş kelimelerdir. Sözlükte kararlaştırmak, gücü yetmek, ölçmek, tanzim etmek, takdir etmek anlamlarına gelir. Istılahta ise herşeyin tüm safahatının ezelde Allah tarafından bilinmesi ve Levh-i Mahfuz’da kayıt altına alınmasıdır.                      Kader Allah’ın ilim sıfatına racidir. Olmuş olacak her şeyi Allah bilir. Allah’ın bilmesi bir şeyin yaratılmasını gerektirmez. Örnek: Damda bir bebek çelene doğru emekliyor. Sen de

EŞYANIN SÜR’ATLE TAŞINMASI

         Neml Suresi 38.- 42. Ayetlerinde Süleyman (as) ın Yemen Melikesi Belkıs’ın tahtının taşınmasından bahsedilir. Kısaca: Süleyman (as), Melike’nin elçileri yanından ayrıldıktan sonra müşavirlerini toplar ve “hanginiz Melike gelmezden önce O’nun tahtını bana getirebilir?” der. Cinlerden bir ifrit “(Sen, daha) makamından kalkmadan önce, ben onu Sana getiririm” der. Yanında kitaptan bir ilim bulunan zat ise “(Senin) göz açıp kapaman (esnasında, henüz nazarın) sana dönmeden önce, ben onu Sana getiririm” der ve Süleyman (as) birden o tahtı yanına yerleşivermiş olarak görür. Tahtın göz açıp kapama gibi saniyelik bir zaman diliminde getirilmesi, teknolojinin ulaştığı üç boyutlu görüntüyü, yahut moleküler taşınmayı akla getiriyor. Mülahazalarımı arzedeyim:        --Neml-23. Ayette hüdhüd kuşu, tahtın büyüklüğünden bahsediyor.        --Normal olarak bu kadar azametli bir taht, sökülmeden taşınamaz veya taşınsa, sökülmeden kapıdan girip Süleyman (as) yanına yerleştirilemez!        --

ORTA NAMAZ HANGİSİDİR

  Bakara Suresi 238. Ayette Allah-ü Teâla şöyle buyuruyor: “Namazlara devam ediniz, bilhassa orta namaza! Hem gönülden bağlı kimseler olarak Allah’ın huzurunda durunuz!”        “Orta namaz hakkında hayli söz söylenmiştir. En meşhuru öğle veya ikindi namazı olmasıdır. Bütün namazlara itinayı temin etmek için hangisi olduğu kat’iyetle ta’yin olunmamıştır.” (Kurtubi)        Orta namazın ikindi namazı olması büyük ihtimaldir. Kanaatım da o yöndedir. Namazların sıralanışında simetrik bir yapı var. Şöyle ki: Sabah namazının simetriği akşam namazıdır. Sabah namazında şafağın sökmesiyle beraber her dakika ortalık ağarmaya başlar. Karanlıktan aydınlığa geçiş güneşin doğmasıyla biter. Bu bitiş aynı zamanda sabah namazının vaktinin de bitişidir. Akşam namazı ise güneşin batmasıyla başlar ve her dakika ortalık kararmaya başlar. Dakikası dakikasına sabah namazının tam tersi bir süreç işler. Nihayet tam karanlığa erişince de akşam namazının vakti bitmiş olur. Öğle namazı ile yatsı namazı da birb

DEPREMLER HAKKINDA DÜŞÜNCELERİM

            Depremler dünya hayatımızın gerçeklerindendir. Fıtratı gereği dünyamızın karnında biriken ve sıkışan enerjinin çıkması gerekir. Rabbimiz bu enerjiyi her gün dünyanın çeşitli bölgelerinden atmosfere çıkartmaktadır. Merhametiyle 1,2,3 şiddetinde çıkardığından bunları pek hissetmeyiz. Bazen de hikmetine binaen 6,7,8 şiddetinde çıkarır ki bununla da pek çok mesajlar verir.             Allah-ü Teâla mesajlarını peygamberleriyle, kutsal kitaplarıyla verdiği gibi tekvini lisan dediğimiz yer ve gök hadiseleriyle de verir. Yağmur veya yağmursuzluğun, bolluk veya darlığın herbiri Rabbani bir lisandır. Depremlerin de kendine has lisanı vardır. İnancımıza göre sineğin kanadının kıpırdaması, ağacın yaprağının dökülmesi, toprağın karanlığı içinde habbenin patlayıp ruşeym olarak yeryüzüne çıkması gibi her şey Rabbimizin izni ile olmaktadır. Hiçbir şey O’nun izni haricinde hareket edemez. Deprem gibi insanları yakından ilgilendiren büyük hadiselerin Allah’ın izni ve kontrolü dışında olma

ALLAH NEREDEDİR?

  Allah sınırsız büyük olduğundan hiçbir yere sığmaz. Hatta her yer, koca kainat, O’na nisbeten bir noktadan ibarettir. Kainat durmadan genişlediği halde Allah ile mukayese edildiğinde o noktadan öte geçemez! Hem içi Allah ile dolu bir noktadan öte geçemez! Allah her yerdedir, her yer bir yerde biter de ötesi yine sonsuza dek Allah’dır. İdrakimiz burada biter. Daha ötesini zorlamak aklın sigortalarını attırır. Zaten akıl da buraya kadardır, daha ötesini düşünmek vazifesi değildir! Ziya Paşa merhum ne güzel söylemiş: “İdrakı Meali bu küçük akla gerekmez; zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez!” Allah’ın Zatı vardır, sıfatları vardır, isimleri vardır. Bilemeyeceğimiz daha nice hasiyetleri vardır. Zatıyla, sıfatlarıyla, isimleriyle Allah bir bütündür, birbirinden ayrılmaz. Mahlukat, Allah’dan ayrı bir yerde değildir. Çünki o takdirde Allah’ı sınırlamış oluruz. Allah ise sınırsızdır. Allah mahlukatının kendilerine kendilerinden daha yakındır. Kâf Sûresi 16. Ayette Allah şöyle buyurur: “Ç

ALLAH NİÇİN GÖRÜLMEZ?

  Gözlerimizin yapısı belli şartlarda ancak maddi şeyleri görecek şekilde yaratılmıştır. Görmemiz için bir şeyin maddeden olması lazım, Allah ise maddeden değil! Göz açısı içinde olması, yani belli bir sınırı olması lazım, Allah ise sınırlı değil! Işık olması lazım ki, görebilelim

AMERİKA KITALARI MU’CİZE OLARAK KUR’AN-I KERİM’DE BİLDİRİLMİŞ

  Zuhruf Suresi 36, 37 ve 38. Ayetlerin mealleri şöyle: ‘’36-Kim Rahman’ın zikrini görmezlikten gelirse, (Biz) ona bir şeytanı musallat ederiz de, o ona arkadaş olur. 37-Halbuki şüphesiz onlar (o şeytanlar), bunları mutlaka (doğru) yoldan çıkarırlar da, (o kafirler) gerçekten kendilerinin hidayete erdirilmiş kimseler olduklarını sanırlar. 38-Nihayet (o kimse şeytanıyla beraber Kıyamet Günü) Bize geldiğinde (şeytanına): ‘Keşke benimle senin aranda, iki doğu arası kadar uzaklık olsaydı. Demek (sen) ne kötü arkadaşmış(sın)!’ der.’’ Meallerde ‘’iki doğu arası’’ ‘’doğu ile batı arası’’ olarak kayda geçmiş. Bunu yadırgamıyorum. Bin yıl önce yazılan tefsirlerde o gün için Amerika Kıtası henüz keşfedilmediğinden o günün alimleri, ayette geçen ‘’en uzak mesafe’’den kıtaların en doğusundaki kıyılarından, yani Büyük Okyanus sahillerinden en batısındaki kıyılara, yani Atlas Okyanusu sahillerine kadar olduklarını anlamışlar. Gayet doğal! Ben de bin yıl önce yaşasaydım öyle anlardım. Onun için aye

ALLAH’I NE ŞEKİLDE TAHAYYÜL EDERSİN?

  Allah yaratıcıdır, yaratılmış değil! O sebepten Allah hiçbir yaratığa benzemez. Yani O’nun Zatı hiçbir maddeden müteşekkil değil! Hiçbir manadan da müteşekkil değil! Yani yerçekimi kanunu gibi bir kanun değil, ışın gibi bir şey değil, ruh gibi bir şey de değil! O’nun Zatı kendine hastır, insanlık O’nu idrak edemez. Çünki O’nu, idrak donanımız algılayamaz!

ZÜLKARNEYN HAKKINDAKİ MÜLAHAZALARIM

Kehf Suresi’nde 83.ayetten 99.ayete kadarki ayetlerde Zülkarneyn’den bahsedilir. Aşağıda arz edeceğim karine-i manialar sebebiyle Zülkarneyn, bir şahs-ı ferd değil de bir şahs-ı manevi olduğuna kanaat getirdim. Yine de doğrusunu Allah bilir. Biz keyfiyeti ne ise bir Zülkarneyn’e iman ettik, çünki ayet bildirmiş. 1-Zülkarneyn, iki asır, iki insan ömrü anlamlarına gelir. Karn kelimesinin 20 küsür anlamı var. En önemlileri bu yazdığım iki anlam. 2-Zülkarneyn’e verilen her şeyden bir sebep bir şahs-ı ferdin takadının üstünde bir durumdur. Çünki tek kişi kendi başına dünyanın her tarafına gidip oralarda hakimane hükmedemez. 3-Her gittiği yerde oranın diliyle konuşuyor. Bir ferdin yüzlerce dil bilmesi mümkün değil. Mu’cizedir dense, böyle bir mu’cize Büyük Peygamberler’e bile verilmemiş. Bu ancak bir cemaat tarafından yerine getirilebilecek durumlardır. 4-Ayetlerde anlatılan dağlar seviyesindeki demirden seddin maddi manada bir sed olmadığını düşünüyorum. Çünki 98.ayette bu seddin (k

ALLAH VARDIR

     Bir şey nizamlı ise bir nazımı, sanatlı ise bir sanii vardır. Her şey nizamlı ve sanatlıdır. O zaman bu nizam ve sanatın bir sahibi vardır, O da Allah’dır. Bir örnek:      Yumurtadan civcivin çıkmasına bakalım: Yumurta kapalı bir kutu! İçi yumurta akı ve sarısı ile dolu. Sonra kuluçka makinesinde üç hafta bekletiyoruz. Civciv yumurta kabuğunu kırarak kendisi çıkıyor. Mükemmel bir canlı ile karşılaşıyoruz. Başı, gövdesi, kanatları, gagası, tırnaklar, iç organları ile harika bir donanımı var. Sonra ihtiyacı olan tüyleri çıkıyor kısa zamanda. Hem canlı, nefes alıp veriyor. Nefes almasa ölecek! Peki yumurta kabuğu içindeyken nefesi nasıl alıyordu, ihtiyacı olan havayı nereden buluyordu? Hem ne yeyip, ne yemeyeceği de öğretilmiş. Şaşırmadan gidip yeminden yiyebiliyor. O yemleri hazmedecek bir mideye, taş cinsinden şeyleri eritecek taşlık dediğimiz bir organa sahip. Kalbi, akciğerleri, sindirim sistemi, yumurtalık organlarına sahip. Kan taşıyor. Sevilmekten hoşlanıyor. Dövülmediği halde